george wilhelm friedrich hegel

entry137 galeri26
    137.
  1. Sende başımıza filozof olma bağını bahçeni belle tarımını yap yeter.
    0 ...
  2. 136.
  3. Post-truth devrinde olduğumuzu düşünürsek dönmek zorunda olduğumuz filozof. Yok arkadaş dolayımsız, diyalektiksiz olmiyir işte.
    0 ...
  4. 135.
  5. 134.
  6. (bkz: diyalektik)

    çok yoğun çalışıp içine kapanırmış. ama bir gün penceresini açıp '' napoleon kazandı mı ? '' diye çevreye sorduğu rivayet edilir.
    1 ...
  7. 133.
  8. 132.
  9. boş verin onun devri kapandı kapandı artık.
    0 ...
  10. 131.
  11. ''Tarih insan ırkındaki bir gecikme halidir.''
    2 ...
  12. 130.
  13. '' Dünyanın nasıl olması gerektiğini öğretmek iddiası üzerine bir söz daha söyleyelim: felsefe bu konuda daima geç kalır. Dünyanın düşüncesi olarak, felsefe, ancak realite oluşum sürecini işleyip bitirmiş olduğu zaman ortaya çıkar. Kavramın öğrettiğini, tarih aynı zorunlulukla gösterir: ancak varlıkların olgunluk çağındadır ki, ideal, reel'in karşısında boygösterir ve aynı dünyayı cevheri içinde kavradıktan sonra, onu bir fikirler âlemi şeklinde yeniden inşa eder. Felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman, hayatın bir tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor demektir. Felsefenin soluk rengiyle, o gençleştirilemez, sadece bilinebilir. Minerva'nın baykuşu, ancak gün batarken uçmaya başlar. ''

    Hukuk felsefesinin prensipleri, sf 31.
    4 ...
  14. 129.
  15. 128.
  16. Hegel sıkça “Avrupa merkezci” olmakla suçlanır. Walter Jaschke, böyle bir suçlamanın erken 19. yüzyıl filozofu olan Hegel için “anakronik” olduğuna ve bu iddianın “ayrıca hiçbir şekilde isabetli” olmadığına dikkat çekmiştir. Jaschke, bu kaba suçlamayı reddederken hem Hegel’in çağına işaret etmektedir hem de onun felsefesinin içeriğine dayanmaktadır. Hegel’e yönelik bu suçlamaya önce onun felsefesinin içeriği bakımından bakmak istiyorum.

    Hegel’in felsefesinin “Avrupa merkezci” bir felsefe olduğuna dair yanılsama genellikle onun dünya tarihinden felsefi bir anlam kazanma çabasına giriştiği "Dünya Tarihi'nin Felsefesi Üzerine Dersler" başlığı altında verdiği derslerinde ulaştığı sonuç ile ilgilidir. Bilindiği gibi Hegel, insanlık tarihinin kökenine kavramın geniş anlamında Doğu dünyasını yerleştirirken en üst uğrağına Batı dünyasını yerleştirmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Fakat bu büyük bir yanılsamadır, Gerçekten de Hegel’in söz konusu Dersler’inde “dünya tarihi Doğu'dan Batı'ya gitmektedir çünkü Avrupa dünya tarihinin kesin sonudur” gibi ifadeler az değildir. Fakat bu tür belirlemeler Hegel’i ve felsefesini dolaysız bir şekilde “Avrupa merkezci” yapmamaktadır. Bilindiği üzere Hegel genel olarak bir tarihçi gibi dünya tarihi yazmamaktadır. O, daha çok, bir filozof gibi dünya tarihinin felsefesini yazmaktadır. Eş deyişle Hegel dünya tarihinin “amacını” (Zweck), yani dünya tarihinin felsefi anlamını yazmaktadır. Hegel tarihi insanlığın içinde bulunduğu özgürlük halinin ve bunun dışa vurduğu özgürlük bilincinin dışa vurumu, “tinin” (Geist) kendisini göstermesi olarak kavrar ve tarihin hedefi (Ziel) sürekli gelişen ve giderek daha çok mükemmelleşen bir özgürlüğün halinin kuruluşudur. Hegel, son derece karmaşık ve çelişkilerle dolu dünya tarihini birbirini takip eden dört aşamaya ayırır. Bu farklı aşamalar aynı çağda iç içe, yan yana olabilir. Bu aşamaların bazıları artık tamamıyla geçmişte de kalmış olabilir. Hegel, tüm bu karmaşaya karşın, insanlık tarihinin ilerleyişinde takip edilebilecek genel çizgi görmektedir. Bu ilerleyiş insanlığın farklı çağlarda oluşturduğu birikerek ilerleyen özgürlük durumuna göre tanımlanmaktadır. Rönesans ve Reformasyon ile başlayan ve Aydınlanmacı çağında Fransız devriminde en gelişkin halini alan modern toplumda insanlığın özgürlük hali, tarihte şimdiye kadar ulaşılan en mükemmel özgürlük halidir. Bu nedenle tüm insanlık bu özgürlük haline yönelerek, onu yavaş yavaş genel insanlık haline dönüştürecektir. Hegel’in “tarihin sonu” olarak kavramlaştırmaya çalıştığı bununla ilgilidir.
    0 ...
  17. 127.
  18. Öyleyse onlardan bahsederek başlamam yalnızca bir soyutlamaydı Ama bunlar şu ya da bu değişken ilişki altında zorunlu olarak varolurlar, bir ilişkiden bağımsız varolamazlar çünkü sonsuz küçük ya da yitip giden nicelik terimi mefhumu diferansiyel bir ilişkiden bağımsız tanımlanamaz. Bir kez daha, dx'in hiçbir anlamı yoktur, dy'nin y'ye ilişkin olarak hiçbir anlamı yoktur, anlamı olan tek şey dx bölü dy ilişkisidir. Bu, sonsuz küçük bir bölüm diferansiyel ilişkiden bağımsız olarak var olmadıklarını söylemeye gelir.''
    Deleuze, burada Spinoza'yı açıklarken yine bu ilgi çekici paradoksa başvurur, gerçeklik, atomlardan oluşmaz, gerçeklik sonsuza kadar bölünmeden oluşmaz ya da belirsizlik diyelim daha doğru olarak. Gerçeklik, Newton'un da fark ettiği üzere yitip giden, gelip yiten' edimsel sonsuzlardan, differansiyellerden oluşur ve differansiyeller kendi başına hiçbir anlam taşımazlar. Hegelci diyalektik işte tam olarak budur, daha iyi bir anlatımı olamaz, Deleuze istemeden yapmış olsa da. Hegelci diyalektik karşıtların kendi başlarına dy-dx olduklarını, bir hiç olduklarını ancak birliklerinde bir anlama sahip olduklarını söyler. Yani özünde kavramlar, hiç olanların belirli ilişkilerine dayanır. Hegelci paradoks, hiçliğin oranı!
    3 ...
  19. 126.
  20. hegel, kant'ın metafiziksel sorunların bir kısmının usa duyulan sınırsız güvenin bir yanılgı olduğu gerçeğinin yadsınmasından dolayı var olduğunu. ve çözümünün usun kendi üzerine dönmesi, düşünmesi veya başka bir deyişle düşünümlemesi ve sınırlarını belirlemesiyle, sorunun kökensel probleminin de aynı kaynaktan olmasından dolayı bu etkiyle çözülebileceği düşüncesini, aklı sıra kant'ın metafiziksel sınırlandırmasının, bilgi ve bilginin alıcısı olan usun arasındaki ayrımın, bilginin elde edilişindeki zaman ve mekanın yani başka bir deyişle sunuluşun ürünlerinin tanıtlanmış bir önerme değil, varsayım olduğunu belirterek ve sonunda ''doğruluk korkusu'' denilen boş bir söz grubuna bağlayarak gerçek anlamıyla varsayımsal olan kavramın doğruluğu, ussalın gerçekliği yani idealizmin doğruluğu düşüncelerini göz ardı ediyor ve kant için sözde hazırladığı tuzağa kendisi düşüyor.
    ussal olanın gerçek olduğu varsayımı, zorunlu bir anlam taşımamakla beraber, hume'un bahsettiği nedensellik ilişkisi yanılgısında olduğu gibi bu da empirik bir evrensellik bir yanılgısıdır. kant, hegel'in varsayım olarak kabul ettiği; ancak gerçekte tanıtlanmış önermeler sonucunda var olan usun sınırını, duyunun yanılgılarından yola çıkarak aynı şüpheyi akla yöneltmekle başlamıştır. aklın apriori kategorilerini ve uzay ve zamanın aprioriliğini keşfetmiş, bunları belirli bir sistematik halinde açımlayarak, kendinde şeyin tanımı gereği bilinemeyeceğini savunmuştur, bunun açıklaması burada yapılamaz; zira oldukça uzundur. saf aklın eleştirisi boşuna o kadar uzun değildir ancak bunların bilinmesi hegel'in varsayım diyerek geçiştirdiği önermelerin, önerme olduğunun doğruluğunu ortaya koyar. tabii bana kalırsa kant'ın yanıldığı nokta kendinde şeyin bulunduğunu varsayması olmuştur. bu da tözün varsayım olarak ortaya çıkışına, savunduğum göreceli varoluşa ve bu göreceliliğin fenomenolojiye bağlanışına ve var olanın yalnızca fenomenler olabileceği düşüncesine kadar girer.
    3 ...
  21. 125.
  22. 46 yaşına kadar üniversitede kadro bulamamıştır.

    istediğiniz aşksa köle olmak zorundasınız; eğer özgürlükse ölmeniz gerekir.

    Özel not : Uludağ sözlük yazarlarının en sevdiği yazardır hahahahahahahahahahahahahahahahahaha.
    1 ...
  23. 124.
  24. Onu anlamak kadar, okumakta zor değil mi? Anlamak, anlatmak için mi? Yoksa kendi kendimize öğretmek için mi onun yaşam boyu yaşadıklarını, idealarını ve elbette öğretilerini? Bence en başta kendimize bir ilke edinmek içindir. Gelgelelim george wilhelm friedrich hegel‘in klasik sanat anlayışındaki üsluba; “ idealin kavramsal olarak tamuygun sunumunu, güzelin alanının tamama ermesini” olarak dile getiriyor evvela. Sonrasında yine kendi deyimiyle, hiç bir şey daha güzel olamaz ya da güzel hale gelemez.” Onun klasik sanat yorumu en net bu şekilde.
    1 ...
  25. 123.
  26. uluslararası ilişkiler disiplinine "leviathan" teriminin dahil olmasına neden olmuş, ampirizmin yan temsilcisi.
    kendisini, akademi içerisinde realizmi tutan uzmanlar olarak destekliyoruz. ondan güç alıyor. e.h.carr ile birleştirerek hayalci idealist piçleri dumura uğratıyoruz.

    yaşasın realizm.
    yaşasın homo homini lupus.
    yaşasın gerçekler.
    1 ...
  27. 122.
  28. Kim ne derse desin tarih okuma ve tarih felsefesini istemeden de olsa yapısöküme uğratan, diyalektizmin kurucusu büyük filozoftur.

    idealize ettiği devlet; içinde bulunduğu dönemdeki avrupa'nın siyasi çalkantıları ve almanya'nın muğlak durumu, ve en önemlisi napolyon'un tüm dünyada yaratmış olduğu hayal kırıklığı sonucu ideolojilere olan inancının çökmesinin dışavurumudur her şeyden önce. "Zeitgeist" terimi ve tanımı hala çok etkileyicidir fikrimce.

    Hem Diyalektik olmasa neyi, nasıl yapısöküme uğratacaktık? Felsefenin kendisi bile hegel'e göre, hegel öncesi, hegel sonrası, en kötü hegel'e rağmendir.
    16 ...
  29. 121.
  30. Deha mı yoksa deli mi olduğu anlaşılmayan filozof. Anlaması o kadar zordur ki onu hayatını buna adayanlar bile tam olarak onu anlayamamıştır. Bertrand russell ve ve Marx kendisinden pek haz etmez.

    Ayrıca okuması en ağır filozoftur.
    1 ...
  31. 120.
  32. Dünyanın en ağır filozofu olabilir. Hiçbir kitabını bitiremedim.
    Ayrıca hegel bir sıkıcılık birimidir. 1 birim hegel = 1 sayfa hegele denk gelir.

    - Kanka ders nasıldı
    + Üç hegel sıkıcıydı kanka iyiki gelmemişsin.
    - Anladım kanka ben de dışarda 2 hegel sıkıldım. Notları paslaşalım.
    1 ...
  33. 119.
  34. Ortak bilincin birşeyleri düzelteceğini düşünen ve öylece bekleyen, bunun için harekete geçilmesini akıl etmeyen tembel düşünür.

    Bunun harekete geçilmesi gerektiğini düşünen versiyonu ise bokunu çıkarmış Karl marx'tır.
    0 ...
  35. 118.
  36. Hegel'in diyalektiği idealizm kökenliydi; sonradan Feurbach ve de özellikle Marks tarafından bu yanlarından arındırılıp gerçek materyalist tabana, yani "ayakları üzerine" ya da tam tersine "poposu üzerine" oturtulmuş,; bu felsefe sistemini bir yandan geliştirmiş, bir yandan da ciddi biçimde basitleştirmiş, zengin özünden saptırılmıştır. Felsefe, Plehanov'un deyimiyle kaçınılması olanaksız bir "yaşam sıçrayışı" (salto vitale) yapmıştır.

    davranışlarımızın kökeni - serol teber.
    5 ...
  37. 117.
  38. hukuk felsefesi konusunda en önemli filozoflardan biridir. kullandığı geist kavramı siyaset felsefesinin en önemli kavramlarından biri haline gelmiştir.
    0 ...
  39. 116.
  40. “Düşünce ve düşünüm, sanatın üzerinde kanatlarını açarlar.”
    6 ...
  41. 115.
  42. baba yazmış:

    Kopan bir ipe düğüm attığınızda ipin en sağlam yeri, o düğüm olur. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan yer o düğümdür.
    2 ...
  43. 113.
  44. anlattıkları zordur, gerçi bir çoğu da boştur.

    o en büyük yapıt olarak diyalektiği ortaya koydu, onu da ters koydu..
    1 ...
  45. 112.
  46. Kendi uydurdugu ve cogunlukla hicbir anlam ifade etmeyen terimlerle dolu oldugu için yazdiklari bazı yerlerde kendisini anlamanin neredeyse mümkunatı yoktur. Anca anladiklari iddiasını tasiyanların görüşlerine gitmek durumundasınızdır.

    Zordur, sıkıcıdır.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük