gelenekçilik

entry5 galeri0
    1.
  1. Gelenekçilik, toplumsal konumlan ve sosyal değerleri eskiden beri geldiği sekile de benimseyen, saygı duyan ve destekle­yen, onları değiştirecek her şeyi» değersiz ve önemsiz kabul edip karşı çıkan bir sos­yal akımın adıdır.

    Gelenekçilerin gözünde geçmişte mey­dana gelen, uzun tecrübelerin ürünü ve sosyal değerlerin ve kurumların temeli olan gelenekler, toplumun her şeyidir. Toplumun ayakta kalabilmesinin vazgeçil­mez unsurlarıdır. Toplumun kültür ve me­deniyeti onun üzerine bina edilmiştir. Toplumda istikrar ve devamlılığı, karşılık­lı saygı ve dayanışmayı sağlamak gibi çok önemli sosyal görevler yerine getirir. Bu öneminden dolayı genç nesillere öğretil­meli, herkesçe saygı duyulmalı, desteklen­meli, onları ortadan kaldıracak her faali­yete karşı konulmalıdır.

    Çeşitli nedenlerle toplumlarda meyda­na gelen değişmeler ve sarsıntılar karşısın­da gelenekçiler, geleneksel değerlere ve toplumsal kurumlara bağlı olunsaydı, ma­ruz kalınan belalarla karşı karşıya kalın­mazdı; onun için geçmişin sosyal değerle­rini ve kurumlarını, dünya görüşünü ve inancını yeniden ihya etmek gerekir diye düşünüp geçmişe dönmek isterler. Hızlı sosyal değişmelerin meydana geldiği top­lumlarda böyle düşünenler genellikle, "ge­ri kafalılık" veya "gericilik" ile suçlanırlar.

    Bilindiği gibi, insanın alıştığı, gördüğü, benimsediği ve yaşadığı şeylere karşı mu­hafazakâr davranması, değiştirmek iste­memesi yapısının gereğidir. Herhangi bir değişildik ilk anda, -değişiklik velev ki çok iyi ve mükemmel olsun-, bir tepki do­ğurur, zaman içinde ya azalır, kaybolur, ya da daha ziyade şiddetlenerek bir müca­deleye dönüşür. Onun için gelenekçilik eğilim ve düşünceleri, her toplumda, özel­likle köklü ve hızlı sosyal değişmelerin ve değiştirmelerin yaşandığı zamanlarda or-

    taya çıkmıştır. Sosyal değişme veya değiş­tirmenin şiddetine göre, bazan her iyi ve mükemmel şeyin kötü ve toplum için fay­dasız, gereksiz olduğunu iddiaya, hatta ye­niliği savunanları idama mahkûm etme­ye, veya aksi bir tavırla, özellikle ihtilal dö­nemlerinde böyle savunanların ölümüne kadar gider. Her milletin tarihinde bu tür kanlı hadiselere rastlamak mümkündür. Rönesans ve reform hareketleri dönemi­nin Avrupa toplumlarındaki engizisyon mahkemeleri, bazı ülkelerdeki ihtilal mahkemelerinin kuruluşu ve aldığı karar­lar, her iki durumun canlı birer örneğidir. Bazı sosyologlar, gelenekçilik temayülle­rinin köklü ihtilâl ve devrimlerle ortadan kaldırıldığını söylerler. Fakat en sert ihti­lâllerden sonra bile bir kısım geleneklerin kaldığı daima görülmüştür. ihtilâl ve dev­rim düşünce ve uygulamalarının zamanla gelenekleştiği, yeni ve farklı fikirlere kapı­larım kapadığı görülür. Devrim ve ihtilâl­lerle gelen kurum ve değerlerin değiştiril­mesinin teklifi, demode olduklarım ileri sürmek bile yasaklanmıştır. Ancak, kitle basın-yayın araçlarının ulaşım araç ve ge­reçlerinin her geçen gün gelişmesi, ihtilâl ve devrimlerle oluşan, değişmesi veya de­ğiştirilmesi tabu yasak kabul edilen gele­nekleri, iç baskılarla hafiflettiği görülür. Sovyetler'in "reorganizasyon", Çin'in "dı­şa açılma" politikaları böyle bir oluşumun sonucudur. Günümüzde hiç bir toplum kulaklarım dış dünyaya kapayıp yalnız ba­sma yaşama imkânına sahip değildir. Önemli olan nokta, bu gibi sosyal değiş­me ve değiştirme zamanlarında, her türlü peşin hükümlerden uzak olarak gelenek­lerin sosyal fonksiyonlarını ihmal etmeksi­zin ihtiyaç ve şartlara göre toplumun gele­ceğini kurmaktır.

    *
    *
    0 ...
  2. 2.
  3. genel olarak, geleneğe dayanan inanç sistemine, gelenekler yoluyla aktarılan adet ve düşün­ce tarzlarına bağlılıkla belirlenen tavır; geleneksel ve yerleşik veya kurumsallaşmış olanı yeni ve modern olana tercih etme tutu­mu; geleneksel değerlerin korunup yaşatıl­ması gerektiğini savunan yaklaşım.
    0 ...
  4. 3.
  5. sen tut eski orta doğu kafirlerinin bile giydiği taktığı örtüleri türbanları sarıkları sakalları bize din diye sok e tabi cahiller boş dururmu hemen atlıyacak dini zorunluluk sanacak.
    0 ...
  6. 3.
  7. neden saçmadır? birincisi atalarımızın evrimsel süreçte bizden daha akli gelişmişliğe sahip olması mümkün değildir. yani atalarımız bizden daha fazla aptaldır diyebiliriz. ikincisi atalarımızın bizim bilimsel erişmişliğimize ulaşması mümkün de değildi, o halde kısıtlı bilgi ve geri zekalı bir akılla evreni, doğayı, toplumu, kendini anlama kaygısını ve bunun ortaya çıkardığı sonucu, biz ileri zekalı ve bilimsel donanımı daha gelişmiş olan insanlar neden kabul edelim?
    sırf soy anlayışıyla, tamamen atalara teslimiyet şeklinde gelen akli felcin hiçbir gerekliliği olmadığı gibi mantıklı yanı da yoktur.
    ayrıca tekrarlanmış saçmalığı kültür altında idame ettirmek veya milli, şovenist duygularla bu aptallıkları yüceltip bir kimlik meselesi şeklinde sunmak saçmalıktır.

    bu yüzden tüm geleneklerin dibine benzin döküp aydın geleceğe uzanmalıyız diye düşünüyorum.
    1 ...
  8. 5.
  9. elbette değişim süreklidir ve olmalıdır.
    ancak bu süreç içerisinde toplumun pozitif anlamdaki değerleri, erdemleri korunmalıdır.

    dindar bir kimlik taşımıyor olmama rağmen toplumu yozlaşma derecesinde değiştirecek her şeye karşıyım. (bkz: popüler kültür) (bkz: yobazlık)

    bir toplum; erdemli, ahlaklı, belirli ilkeleri olan, düşünebilen, bilimin ışığında olayları sorgulayan bir toplum olmadıkça en azından benim için bir değeri yoktur.

    bu gelenekçi yapım nedeniyle avrupai insanlarca dindar, ortadoğu'ya yatkın insanlarca modern görülmekteyim.

    ancak ben ne avrupalı, ne de ortadoğuluyum.
    benim çizgimde ne yozlaşmışlık, ahlaksızlık ne de oryantalizm veya yobazlık vardır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük