Gelenekçilik, toplumsal konumlan ve sosyal değerleri eskiden beri geldiği sekile de benimseyen, saygı duyan ve destekleyen, onları değiştirecek her şeyi» değersiz ve önemsiz kabul edip karşı çıkan bir sosyal akımın adıdır.
Gelenekçilerin gözünde geçmişte meydana gelen, uzun tecrübelerin ürünü ve sosyal değerlerin ve kurumların temeli olan gelenekler, toplumun her şeyidir. Toplumun ayakta kalabilmesinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Toplumun kültür ve medeniyeti onun üzerine bina edilmiştir. Toplumda istikrar ve devamlılığı, karşılıklı saygı ve dayanışmayı sağlamak gibi çok önemli sosyal görevler yerine getirir. Bu öneminden dolayı genç nesillere öğretilmeli, herkesçe saygı duyulmalı, desteklenmeli, onları ortadan kaldıracak her faaliyete karşı konulmalıdır.
Çeşitli nedenlerle toplumlarda meydana gelen değişmeler ve sarsıntılar karşısında gelenekçiler, geleneksel değerlere ve toplumsal kurumlara bağlı olunsaydı, maruz kalınan belalarla karşı karşıya kalınmazdı; onun için geçmişin sosyal değerlerini ve kurumlarını, dünya görüşünü ve inancını yeniden ihya etmek gerekir diye düşünüp geçmişe dönmek isterler. Hızlı sosyal değişmelerin meydana geldiği toplumlarda böyle düşünenler genellikle, "geri kafalılık" veya "gericilik" ile suçlanırlar.
Bilindiği gibi, insanın alıştığı, gördüğü, benimsediği ve yaşadığı şeylere karşı muhafazakâr davranması, değiştirmek istememesi yapısının gereğidir. Herhangi bir değişildik ilk anda, -değişiklik velev ki çok iyi ve mükemmel olsun-, bir tepki doğurur, zaman içinde ya azalır, kaybolur, ya da daha ziyade şiddetlenerek bir mücadeleye dönüşür. Onun için gelenekçilik eğilim ve düşünceleri, her toplumda, özellikle köklü ve hızlı sosyal değişmelerin ve değiştirmelerin yaşandığı zamanlarda or-
taya çıkmıştır. Sosyal değişme veya değiştirmenin şiddetine göre, bazan her iyi ve mükemmel şeyin kötü ve toplum için faydasız, gereksiz olduğunu iddiaya, hatta yeniliği savunanları idama mahkûm etmeye, veya aksi bir tavırla, özellikle ihtilal dönemlerinde böyle savunanların ölümüne kadar gider. Her milletin tarihinde bu tür kanlı hadiselere rastlamak mümkündür. Rönesans ve reform hareketleri döneminin Avrupa toplumlarındaki engizisyon mahkemeleri, bazı ülkelerdeki ihtilal mahkemelerinin kuruluşu ve aldığı kararlar, her iki durumun canlı birer örneğidir. Bazı sosyologlar, gelenekçilik temayüllerinin köklü ihtilâl ve devrimlerle ortadan kaldırıldığını söylerler. Fakat en sert ihtilâllerden sonra bile bir kısım geleneklerin kaldığı daima görülmüştür. ihtilâl ve devrim düşünce ve uygulamalarının zamanla gelenekleştiği, yeni ve farklı fikirlere kapılarım kapadığı görülür. Devrim ve ihtilâllerle gelen kurum ve değerlerin değiştirilmesinin teklifi, demode olduklarım ileri sürmek bile yasaklanmıştır. Ancak, kitle basın-yayın araçlarının ulaşım araç ve gereçlerinin her geçen gün gelişmesi, ihtilâl ve devrimlerle oluşan, değişmesi veya değiştirilmesi tabu yasak kabul edilen gelenekleri, iç baskılarla hafiflettiği görülür. Sovyetler'in "reorganizasyon", Çin'in "dışa açılma" politikaları böyle bir oluşumun sonucudur. Günümüzde hiç bir toplum kulaklarım dış dünyaya kapayıp yalnız basma yaşama imkânına sahip değildir. Önemli olan nokta, bu gibi sosyal değişme ve değiştirme zamanlarında, her türlü peşin hükümlerden uzak olarak geleneklerin sosyal fonksiyonlarını ihmal etmeksizin ihtiyaç ve şartlara göre toplumun geleceğini kurmaktır.
genel olarak, geleneğe dayanan inanç sistemine, gelenekler yoluyla aktarılan adet ve düşünce tarzlarına bağlılıkla belirlenen tavır; geleneksel ve yerleşik veya kurumsallaşmış olanı yeni ve modern olana tercih etme tutumu; geleneksel değerlerin korunup yaşatılması gerektiğini savunan yaklaşım.
sen tut eski orta doğu kafirlerinin bile giydiği taktığı örtüleri türbanları sarıkları sakalları bize din diye sok e tabi cahiller boş dururmu hemen atlıyacak dini zorunluluk sanacak.
neden saçmadır? birincisi atalarımızın evrimsel süreçte bizden daha akli gelişmişliğe sahip olması mümkün değildir. yani atalarımız bizden daha fazla aptaldır diyebiliriz. ikincisi atalarımızın bizim bilimsel erişmişliğimize ulaşması mümkün de değildi, o halde kısıtlı bilgi ve geri zekalı bir akılla evreni, doğayı, toplumu, kendini anlama kaygısını ve bunun ortaya çıkardığı sonucu, biz ileri zekalı ve bilimsel donanımı daha gelişmiş olan insanlar neden kabul edelim?
sırf soy anlayışıyla, tamamen atalara teslimiyet şeklinde gelen akli felcin hiçbir gerekliliği olmadığı gibi mantıklı yanı da yoktur.
ayrıca tekrarlanmış saçmalığı kültür altında idame ettirmek veya milli, şovenist duygularla bu aptallıkları yüceltip bir kimlik meselesi şeklinde sunmak saçmalıktır.
bu yüzden tüm geleneklerin dibine benzin döküp aydın geleceğe uzanmalıyız diye düşünüyorum.
elbette değişim süreklidir ve olmalıdır.
ancak bu süreç içerisinde toplumun pozitif anlamdaki değerleri, erdemleri korunmalıdır.
dindar bir kimlik taşımıyor olmama rağmen toplumu yozlaşma derecesinde değiştirecek her şeye karşıyım. (bkz: popüler kültür) (bkz: yobazlık)
bir toplum; erdemli, ahlaklı, belirli ilkeleri olan, düşünebilen, bilimin ışığında olayları sorgulayan bir toplum olmadıkça en azından benim için bir değeri yoktur.
bu gelenekçi yapım nedeniyle avrupai insanlarca dindar, ortadoğu'ya yatkın insanlarca modern görülmekteyim.
ancak ben ne avrupalı, ne de ortadoğuluyum.
benim çizgimde ne yozlaşmışlık, ahlaksızlık ne de oryantalizm veya yobazlık vardır.