Kaybolmak üzre suya düşen bilezik;
Bak, bütün kırışıklar silindi sudan.
Son saatimde mi uyandım uykudan,
Neden boş geçen yıllardan içim ezik?
Durdu beni ölüme götüren kervan.
Eski bir şarkı söyleniyor rüzgârda.
Duydum ki sevmeyi bilen dudaklarda
Benim ilâhilerim hâlâ okunan.
Sevdiğim.. ellerime dokunaraktan..
Beni çağıran bir eda var sesinde.
Bu muydu insanlara son nefesinde
Görüneceğinden bahsedilen şeytan?
Sular çekilmeye başladı köklerde
Isınmaz mı acaba ellerimde kan?
Ah! Ne olur bütün güneşler batmadan
Bir türkü daha söyleyeyim bu yerde!
“Kara gözlerindeki umut
Siyah saçları kadar karamsardı
ve kadere küsmüştü O bir kere
Sevgiyi öldürdü diye...
Sanki ona uzanan ellerde
Keskin bir bıçak
Ha vurdu ha vuracak
Bu benim karanlıklarım,
Bu benim sırlarım diyor hep
Bir gün gelecek
Şefkatle kollarına saracaklar...
Asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında
Umutları umduğu gibi çıkmamış
Beklentileri hep korkuları olmuş
Sanki bütün hayatı,
Kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla..
Gülüşleri bir sigara içimi zamanı kadar az
Her nefeste biraz daha kısalırken
Bütün beklentileri
Duman duman uçuyorlardı.
kurallar koymak isterken dostluklarına,
kuralları bozduğunun farkında değildi aslında...
…”
Bir misafirliğe gitsem.
Bana temiz bir yatak yapsalar.
Her şeyi,
adımı bile unutup Uyusam..
Kalktığımda yatağım hala lavanta koksa.
Kekikli zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar.
Nerede olduğumu hatırlamasam.
Hatta adımı bile unutsam..
“Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!”*
"Gülüp eğlenmeliydim, su gibi akmalıydım şu yaşımda
Oysa ağır ağır düşünüyorum geleceğimi;
Kaç gecem daha böyle huzursuz geçecek?
Beni felaketler değil, düşünmek mahvedecek." murat ali ersan
"şair kime benzer
kendinden başka, zerefşan
yüzleşmiyorsa içinden konuşanla
nurusiyahta, çalgın ruhuyla
sen kime benzersin
şairden başka, zerefşan
nilî akşamlardan habersiz
köpürmesen de denize koşar gibi
şehirlerde kimsesiz
zerefşan!
öyle bekler ki şair
bir öpücük umar gibi solgun
kendine yol bulmanı steplersen
uzakta her gece avare
her gün mahmur, hasretinle
katışmak için sularına
"Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten
iyi nişan alırdı kendini asan zenci
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci
Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen"
yaşım yirmi altı.
sana kırk senedir aşığım.
hayat kadar berrak,
ölüm kadar karmaşığım.
yüreğim kirli bir gökyüzü,
sense dolunay.
ruhunu esir alan sarmaşığım!
...
(Bleda yaman)
Sen el kadar bir kadınsındır
Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli
Bazı ağaçlara kapı komşu
Bazı çiçeklerin andırdığı
iş bu kadarla bitse iyi
Bir insan edinmişsindir kendine
Bir şarkı edinmişsindir, bir umut
Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da
Saçlarınla beraber penceredeyken
Besbelli arandığından haberli
Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda
Sevgili
"ilgi duymuyordum. Hiçbir ilgi duymuyordum.
Nasıl kaçabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu.
Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı, hiçbir şey olmazsa olmazlardı.
Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü.Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım.Onlardan Onlardan uzak olmak.
Gidecek yerim yoktu ama. intihar? Tanrım, çaba gerekiyordu.
Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi."
(bkz: Charles bukowski)
"Sabah şairin üstüne saldırıyor
yaşamaktan bir güneşle kaplanıyor onun kalbi
onun kalbi topraktan sıyrılıyor
aşk dahi sıyrılıyor topraktan
gözlerini tanıyorsunuz: çaylak sürüleri
beyni: aç kuşlardan bir ambar.
Bir kıyısına ilişmiyor dünyanın
Allah'ın ve devletin dibinde insanlar
onu barutla karıştırıyor
ve zerdali çiçekleriyle.
Ahali kapısını taşlıyor onun
onun için develer kesiyor halk
aşka ve kavgaya aydınlık getiren kalbi
topraktan sıyrılıyor.
Ben
topraktan sıyrılıyorum
buğular
ve aşiret rüzgarları kanımda.
Arklardan gece vakti sular
kaç zaman ayaklarıma
yaslı bir selam gibi dokundu
kopartılmış yapraklarımdan ibaretti hüzün
dedim rahmet yağar ben yürürken
gece benim ardımda
taşıdım kara gençliğimi dağların damarında
hep döşümde yaratkan, patlayıcı bir kimya
beynimde hep manalı bir uçurum...
"
...
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya.
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın?
Hala dağları karlı Erzincan'da mısın?
...
(Dranas)