"Gülüp eğlenmeliydim, su gibi akmalıydım şu yaşımda
Oysa ağır ağır düşünüyorum geleceğimi;
Kaç gecem daha böyle huzursuz geçecek?
Beni felaketler değil, düşünmek mahvedecek." murat ali ersan
"şair kime benzer
kendinden başka, zerefşan
yüzleşmiyorsa içinden konuşanla
nurusiyahta, çalgın ruhuyla
sen kime benzersin
şairden başka, zerefşan
nilî akşamlardan habersiz
köpürmesen de denize koşar gibi
şehirlerde kimsesiz
zerefşan!
öyle bekler ki şair
bir öpücük umar gibi solgun
kendine yol bulmanı steplersen
uzakta her gece avare
her gün mahmur, hasretinle
katışmak için sularına
"Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten
iyi nişan alırdı kendini asan zenci
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci
Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen"
yaşım yirmi altı.
sana kırk senedir aşığım.
hayat kadar berrak,
ölüm kadar karmaşığım.
yüreğim kirli bir gökyüzü,
sense dolunay.
ruhunu esir alan sarmaşığım!
...
(Bleda yaman)
Sen el kadar bir kadınsındır
Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli
Bazı ağaçlara kapı komşu
Bazı çiçeklerin andırdığı
iş bu kadarla bitse iyi
Bir insan edinmişsindir kendine
Bir şarkı edinmişsindir, bir umut
Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da
Saçlarınla beraber penceredeyken
Besbelli arandığından haberli
Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda
Sevgili
"ilgi duymuyordum. Hiçbir ilgi duymuyordum.
Nasıl kaçabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu.
Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı, hiçbir şey olmazsa olmazlardı.
Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü.Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım.Onlardan Onlardan uzak olmak.
Gidecek yerim yoktu ama. intihar? Tanrım, çaba gerekiyordu.
Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi."
(bkz: Charles bukowski)
"Sabah şairin üstüne saldırıyor
yaşamaktan bir güneşle kaplanıyor onun kalbi
onun kalbi topraktan sıyrılıyor
aşk dahi sıyrılıyor topraktan
gözlerini tanıyorsunuz: çaylak sürüleri
beyni: aç kuşlardan bir ambar.
Bir kıyısına ilişmiyor dünyanın
Allah'ın ve devletin dibinde insanlar
onu barutla karıştırıyor
ve zerdali çiçekleriyle.
Ahali kapısını taşlıyor onun
onun için develer kesiyor halk
aşka ve kavgaya aydınlık getiren kalbi
topraktan sıyrılıyor.
Ben
topraktan sıyrılıyorum
buğular
ve aşiret rüzgarları kanımda.
Arklardan gece vakti sular
kaç zaman ayaklarıma
yaslı bir selam gibi dokundu
kopartılmış yapraklarımdan ibaretti hüzün
dedim rahmet yağar ben yürürken
gece benim ardımda
taşıdım kara gençliğimi dağların damarında
hep döşümde yaratkan, patlayıcı bir kimya
beynimde hep manalı bir uçurum...
"
...
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya.
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın?
Hala dağları karlı Erzincan'da mısın?
...
(Dranas)
Beni bugün düşün, bana sevinç ver,
Merhem sür yaralı duygularıma.
Gel Sevgili konuş, güleryüz göster,
Ortak ol neşeme kaygılarıma.
Sabaha çok var.
(Hidayet orucov)
bu hayat gailesinin temaşasında kanımı rakıyla çalkalayıp hazırlanmıştım sana
yani şimdi ben kaybedince sen kazanmış mı oldun?
Kanıtlayamam ama biliyorsun hala en akıllımız benim
rüyalarımı kanıtlayamam belki
uykularımı kanıtlayamam
ama panik atağım doktor raporlu
istersen gel ativan'la lustral'in kutusunu sev!
--spoiler--
Ben zamanı gördüm,
içimde ve dışımda sessiz çalışıyordu,
Bir mezar böyle kazılırdı ancak,
Yıldırımsız ve baltasız,
Bir orman böyle devrilirdi!
Ben zamanı gördüm,
Kaç bakışta bozdu hayalimi,
Ve kaç düşüncede!
Ben zamanı gördüm,
Şimşek gibi bir ânın uçurumunda.
--spoiler--
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin Allahını bilirim bayım!
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
insan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
ilahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir aşkı bilir oysa bayım!
Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır.
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
işte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!
Kırk. Esmer, kısa boylu, cesur ve kaypaktır burada kılavuzlar. Asla rüşvet almazlar.
Kuzey yamacından mı çıksak yoksa?
Çatılıyor kaşlar, siz söyleyin öyleyse. Gezginler kendi yolculuklarını anlatır, sizinkini değil. Basacak sağlam yerler uzun dayanmaz buzda. Okuyun kayaları, onların sözcükleri dayanır acıya.