bugün

Bana taş kalplisin diyorlar.
Bilmiyorlar ki benim kalbim camdan.
Bir taş atıversen,
Kırılıp gider, akar gider.

Judas bila tarihli şiir.
hazırlandın diyelim bir yolculuğa
"bu,yalnızlığı da olabilir"
diyor birisi
dayanıklı mısın bakalım
silahın nedir
ilkin asfalt ve beton
bir bakarsın önün ardın su kesilir
yüzme de bilmezsin ayrıca

"çocukluktan kalma şeyler bunlar"
diyor matrağa düşkün biri
"nasıl olsa yenilir"
Oysa kavradığım her şeyin adını bilmek
biraz bunaltıyor beni
örneğin bir atom santrali projesi
Hollanda'daki bir caz konseri
öleceğimi biliyorum nasıl olsa
ama gölgemi önüme düşürüyor
güneş önümden gelirken
şaşırıyorum gövdemi

matrağa alışkınım aslında ama
ille kayayı delen incir,
suları aşan gemi!
evimi bir sokakla aldattım, üstümde
ay var bu gümüş semtinde bir sokağın
üçüncü katıyım, deniz bana bakıyor,
ben artık yalnızca denize karşıyım

üstüme gelme ay hanım, Kuzguncuk otelinde
iyilik katına çık, senin konukların ağır,
ben bir anıyı ağırlamakla geçen hayatlardanım

ruhumun bir otelde ilk kalışı bu
aynı, oda, aynı yatak, aynı aynada
birbirimizi ilk görüşümüz, başka veda yok,
üstümdeki yabancıyla uyumalıyım

ruh semtinden kayık açma ay
hanım! sana hazır değilim, senden yanayım
kim taşınsa çıkamıyorum içimdeki evden

Kuzguncuk otelinde iyiliğin katı çok
yıldızlar gibi çık çık bitmiyor ay hanım,
sen bu çocuğu bir yerden hatırlıyorsun
ben bu çocuğu bir yerden unutmalıyım
Hayat hattında acemi tayfalardık.
Ne avunduk sevinç müsveddeleriyle.
A ş k t a n i k m a l e k a l d ı k . . .

Bak her sabah bağıran yeni sabaha,
Artık iklimler değişmiş, kuşlar da gitmiş,
Tenimde eski ateş, gözlerimde fer bitmiş;
Heybetli dağlar arasında
Göğümde yıldız yitmiş...

Sen
Hala
Anılarımın
En
Beyaz
Yanısın.

Sen, buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın yarısısın.
Sen, sağanakla gelen sabahlarda çok eski...
Çok eski bir şarkının adısın.

Daha adamlar şehirlere otomobillerle,
Geceler anılarla birlikte gelir.
Silüetin giderek uzaklaşır, düşler de kilitlenir.
Efkarım yaralı bir ayrılıktan beslenir.

Kimse bilmez,
Yıllar yılı hep aynı beyazla gezmek nedendi?
Olsun,
Yirmi yıl seni özleyerek yaşlanmak da güzeldi!

Çünkü sen, buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın yarısısın.
Sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski...
Çok eski bir şarkının adısın.*
gezdiğin dağlarda kar.
sobanda yanan har.
ah keşke ben sana yar.
olsaydım olsaydım.

asmana çardak.
sofrana bardak.
bastığın yola toprak.
olsaydım olsaydım.

gecene gündüz.
kışına güz.
uykuna düş.
olsaydım olsaydım.

sen bana ferman.
ben sana derman.
geceleri seni saran.
yatağına yorgan.
olsaydım olsaydım.

Bana ait.
Herkesin başkasını konuştuğu
bu aynalar pazarında
seni kimselere
söylemeden öleceğim.
Gülüşümü ıslattım —kar yağdı bütün gün—
Daha yağsın
Kar yağsın bütün otellerin üstüne
Üstüne üstüne bütün otellerin
Kar yağsın
Lacivert gözlerine Seniha'nın

Hiç bitmesin, yağsın
Karla dolsun göğsünün katedrali
Avluya düşen org uyansın

Özlemim sanadır, varsın
Kar yağsın, daha yağsın
Seni andırıncaya kadar.

Edip cansever/özdeyiş.
Gözlerine ilk baktığım an gitmiyor aklımdan.
Ruhum ayrılmıştı resmen dünyadan.
Son şiir bu yazdığım sana aslında.

iki kelime yetiyordu seni sevmeye doğrusu.
Ama ben hiç bulamadım kelimelerin doğrusunu.
Sevgim acaba ağır mı geldi sana?
Hiç çözümünü bulamadım bunun.

Bu gün gök yüzünde gördüm seni.
Sana benzettim bulutlardan birini.
Hiç istemedim rüzgarın götürmesini.
Ama oda gitti tabi sen gibi.
...
Ben Türk evladıyım, derin aklım, zekam var,
Ne vakte kadar omzumuzda gezecektir yağılar?
Ne kadar ki, hakimlik var, mahkumlar var, men varam,
Zulme karşı isyankaram, ezilsem de susmaram
 
Ahmet Cevat
hadi yıllar sonra yine bir kez daha,

(bkz: akasya şiiri)
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
Gittin. şimdi bir mevsim değil,
koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık,
ne de ben kapıyı açabilirim sana.
''bunu kimse söylemedi belki düşündü
çünkü vardır insanın yaşamasında
uyku ve öfke gibi vardır
kimse söylemedi
tuzunu çoğaltan bir denizde
nasıl batarsa güneş öyle
bende kaçırdım
ki gözüm bütün gün
günboyu lekelerde
kaçırdım ama şöyle de söylenebilir
şiirin bütün geçmişinin dışında
önceden açıklanan her şeyin dışında
örneğin en sıcak ülkelerin yazında
en soğukların kışında
yanarım üşürüm berbat olurum
hiçbir şeye yaramam
ama yine de seni severim
o zaman sen de beni sev
evet.''
sana buraya bazı şeyler koyuyorum
yol boyunca aklında olsun
lazım olursa açar okursun
bir zarari yok, burada dursun

şuraya bir cümle koydum
bırak acımızı birileri duysun
hem zaten şiir niye var
dünyanın acısını başkaları da duysun

acı mıhlanıp bir kalpte durmasın
ortada dursun
olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper
az unutursun...
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bazan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla,
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla..

Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle,
Öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle,
Çarpsan karasevdayı en azından yüzbinle,
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle,
Ama her defasında geri döndüm seninle.
Hangi düğüm çözülür nazla, sitemle, kinle?
Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle..

Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin?
Bazan kızkardeşimsin, bazan öpöz annemsin,
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin,
Eksilmeyen çilemsin,
Orda ufuk çizgim, burda yanım yöremsin,
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin,
Çaresizim, çaremsin.
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin?
Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

Rindlerin Akşamı, Yahya Kemal BEYATLI
''Rüyalar bile geceleri bekler
Gizlice görünmek için
Yüreğimdesin, saklısında içimin
Gizlice sevgilim
Kimse bilmesin üzgünlüğümü
Taşırım ölümüm gibi bu duyguyu
En gizli kuytularında ömrümün
Bir yer var gizlice sevgilimin uyuduğu
Gizlice sevgilim, yaşam kadar acı
Canımı tutuşturan özlem gibi
Özlüyorum derin yokoluşta
Gizlice sevgilimi.''
görsel
Battı ay
Yedi kandilli Süreyya;
Gece yarısı, akıyor Zaman
Uyuyorum tek başıma.

Sappho
Siir mi, o da ne?
kanatlarım yok ki benim.
bugün gene uçamadım.
hasretim gökyüzünün enginliğine.
hasretim bulutların şefkatine
hasretim özgürlüğün zenginliğine.
kalkış saatim belli benim.
varış saatim belli benim.
tıklım tıklım dolu içim.
ben tarifeli bir trenim.
gece gündüz gidiyorum
bir uğurlayanım dahi yok.
son durağa gelsem bile,
daha gidecek seferim çok.
dolar dolar boşalır içim.
kirlenir kirlenir temizlenirim.
ben tarifeli bir trenim.
zincirlerle bağlanmışım bu dünyaya.
parangalar vurulmuş ayağıma.
mahkumum iki tane raya.
gidiyorum bir o yana bir bu yana.
ben tarifeli bir trenim.
kırılmış kolum kanadım.
bu gün gene uçamadım.
hasretim gökyüzünün enginliğine.
hasretim bulutların şefkatine.
hasretim özgürlüğün zenginliğine.
ben tarifeli bir trenim.

Bana ait.
Sevdiğimiz ölüler var ve sevmediğimiz diriler çok
Geçtim aralarından kirin pusun ve telaşın
Gövdemden geçtim önce sonra aklımı kaybettim
Yalnızdım hep ve bunu mesele yapmayacak kadar
Şuursuzdum sanırım son çare sana geldim
Merhamet et merhamet bir bakışınla mümkün
Çok zaman kaybettim çok üzgünüm ne desem boş
ihtimal var bir daha o da ölmek olmasa keşke!

Akla ziyan kaygılara fon oldu zavallı ömrüm
Mezarlık dolusu sessizlik ve uğultu ve yalnızlık
Kalabalıklaşsak ya ikimiz herhangi bir coğrafyada
Sen acını unutursun ben gülmeyi hatırlarım
Böylece uzanırız sereserpe bir hasıra
Öylece kalakalırız akmayı unutur zaman
Belki diyorum belki bir ihtimal daha var
Bir ihtimal daha var o da ölmek mi sensiz...

ali lidar

(bkz: bir ihtimal daha var)
Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

içimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski istanbul mudur

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur

insan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi

kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin

Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin

Atilla ilhan.
bilirsin hiçbir zaman kavgadan kaçmadım ben
birlikte tünel kazan birlikte kaçmalı
bak tükenmemiş kaygılarım daha
zorlanırım hiç umudun kalmadığı zaman
yalvarırım anladığını söyle
siyah saçli güzel kadın şarkılarım sana
bu sabah da sebep buldum ölmemek için
bu sabah ki bahanem de sensin yine
neden bilmem sonbaharda daha güzelsin
her zaman olduğundan yazdan bile
bu sabah da sebep buldum ölmemek için
bu sabah ki bahanem de sensin yine
neden bilmem sonbaharda daha güzelsin
her zaman olduğundan yazdan bile...
Baktım rüzgarsın sen.
Baktım çamaşır ipini zorluyorsun
Hepimizin derdi güzel yaşlanmak sevgilim
Baktım bir kitabın sayfalarını çeviriyorsun.
Ayağına terlik giy, bildiğimiz şeylerin taşında,
Yalın ayak geziyorsun.
Biz satranç oyuncusuyuz sevgilim,
Üzerimizde kara bir leke
Biz satranç oyuncusuyuz.
inanmıyoruz ceketlerin düğmelerine,
inanmıyoruz takvimleri savurarak gelen geleceğe
işte yitirdik büyün taşlarımızı
Darmadağınık oyun tahtası.
Bir tek şahımız kaldı sevgilim
O da evli iki çocuk babası.
Kelimeler önümüze çıkıyor sevgilim
Uykumuzu bölüyor burdan çocukluğumuza kadar,
Burdan çocukluğumuza kadar bir telaş…
içi boş kuşları kovalıyoruz,
Hep bir sebep arıyoruz herkese küsmek için.
Hemen o cumartesi buluyoruz, hemen o pazar.
Yaşamak, çukur yerlere doluyor diyorlar,
Bu yüzden yıkıntıya dönüşse de yaşıyormuş insan.
Ama yıkıldığımız yeter sevgilim.
Biraz da kekik toplayalım.
Kıymetini bilmediğimiz şeyler var.
Yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda sevgilim.
Geçen günlere üzüldük.
Tamam yola düşelim.
Düşelim, başka günlerin duvarı daha sağlam,
Düşelim, başka günlerin sokağı daha neşeli,
Başka günlerin kadınları, erkekleri tam bir kahraman.
Tül perdeler uçuşurken başka evlerin pencerelerinde,
Bizi bir kitabın sayfaları arasında kurutuyor zaman.
Ama baktım, sen rüzgarsın sevgilim.
Kitapları bir başından bir sonundan okuyorsun.
Baş ucunda bir bardak su,
Beni baş ucunda bir bardak su gibi avutuyorsun.
(bkz: bir kitabın sayfaları)