aklımı sende kaybettim,

bu benim son nefesim,

bilmiyorum dinlermisin,

ben seni çok sevdim..

gözlerin bana tuzaktı,

kalbim sende tutsaktı,

rüyalarıma gelince,

onlar senle başladı..

ellerin ellerimle,

buluşmalı sözlerimle,

beklemeli sessiz kalbimde,

güzel gülümsemenle..

ruhum çok yaralandı

kalbimde nasibini aldı,

hepsi birbirine bağlı,

sarmaşıklara dolandı..

bilmiyorum çözer misin,

zincirlerimi koparmadan,

kalbimi oyalamadan,

sen beni sever misin..

özlediğim,
zehrim,
gerçeğim,
esenim..
...

Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.

Bilmezler, kızmıyorum, bunu onlardan anlıyorum biraz
Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardan
Ya da bir başkaca şey: ben kendimi ayırıyorum
O yapayalnız olmaktaki kendimi
Böyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi
Sanki ben upuzun bir hikaye
En okunmadık yerlerimle
Yok artık sıkılıyorum.

Edip Cansever - Umutsuzlar Parkı
Koş gel hayriye
Bakma sakın geriye
Kulak mememi öpersen
Dönerim zevkten deliye.
demokrat parti dönemedir. ülkede sıkı yönetim vardır ve hiç birşey yolunda gitmemektedir. mayıs ayının başında 555k gösterisini yapar gençlik (5. ayın 5. günü saat 5’te kızılay’da.)

“hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri” mısrasındaki yüzde oncu ile kast edilen fatih rüştü zorlu' dur. hazine, o dönemde dışişleri bakanlığına bağlı olduğu için bakan zorlu’ nun ihalelerden yüzde on komisyon aldığı iddia ediliyordu.

555K

şimdi bursada ipek çeken kızlar
bir karasevda halinde söylemektedir:
görmeğe alıştığımız nice yazlar
kimleri alıp götürdüler ama kimleri
karanfil bıyıklı genç teğmenleri
ak saçlı profesörleri, öğrencileri
adları şuramıza işlemektedir
ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
bir karasevda halinde söylemektedir
şimdi bursada ipek çeken kızlar

şimdi erzurumda çift sürenlerin
geçit vermez kaşlarının altında
derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
sabanın demiri girdikçe toprağa
hınçlarını gömmektedir içine yerin.
çünkü millet hayınları ankaralarda
çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda
çünkü başka yerlerinde memleketin
kanına girdiler masum gençlerin
işte onun için karanlıktır gözleri
şimdi erzurumda çift sürenlerin.

şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
şimdi acının ve hüznün göklerinde
umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
uykumuzun bir ucunda bombalar
bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
ingiliz usulü piyade tüfekleriyle
insanca yaşamanın onuru arasında
milletcek bir gidip bir geliyoruz
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz

şimdi ay doğar bulutlar arasından
kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri
hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
cebren ve hile ile haklarımızı alan
zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçken
biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
türküleri duyuyor musunuz nice derin
yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
karanlığı tutuşturup bir köşesinden
geceyi gündüze çevirenlerin

biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
anamız çay demliyor ya güzel günlere
sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
bu, böyle gidecek demek değil bu işler
biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.

cemal süraya
Ah rüyalar, beni kaderlerimin elinden kurtar
Amelsiz yaşayayım sonsuz ihtimallerle
Ne mutlu o kimseye ki kendi ayıbını görür
Ayıp etmiş çok ayıp ediyor ve bu
Bu olmasa da şu dayı
Tıpkı bizim gibi seninle alakası sex
Telefon numaran var bende de
Kalbini bana verir misin?
AY KARANLIK

Maviye/Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine/Rüzgarda asi,
Körsem/Senden gayrısına yoksam
Bozuksam/Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...
itten aç/Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
ille de ille/Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş
Etme gel,
Ay karanlık...

AHMED ARif.
tut ki gecedir
karanlık sıvaşır ellerine camlardan
birden kırmızıya döner
trafik ışıkları
kükürtlü dumanlar yükselir
korkuya batmış
camkırığı adamlardan
tehlikeye büyür sakalları

tut ki gecedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar
yeraltı örgütleri tetik üstünde
adres değiştirmiş silah kaçakçıları
fahişeler birbirinden kuşkulanıyor

tut ki gecedir
katiller huzursuz
hırsızlar sinirli
hainler ürkekçedir
elleri telefona kendiliğinden uzanıyor
ihanete gece müthiş bir gerekçedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar

ihanet bir bilmecedir

Attila ilhan.
bu akşam bir ateş duyup etimde
kadın, kadın diye içimi oydum
ruhuma bir serin yer istedim de
alnımı mermerin üstüne koydum

birden karanlıklar sökülüverdi,
odama bir hayal dökülüverdi,
karşımda gerindi bükülüverdi,
onu gözlerimle çırılçıplak soydum

artık ben ne günah olsa işlerim,
yumuşak yastığa geçti dişlerim,
bir an kadar sürdü can verişlerim,
ey kadın, bu akşam sana da doydum
"
12.03.2002 13:33 hayirsiz adam
henüz yeterince tanınmasa da bu türde çağdaşlarının ötesinde eserler orataya koyan bir kayıp yetenek için (bkz: koray aşkın)
12.03.2002 13:35 days
(bkz: sümbülzade vehbi)
13.03.2002 15:54 gregor
(bkz: asik memo dortlukleri)
13.03.2002 15:58 days
(bkz: mastder)
13.03.2002 16:45 tasslehoff
aslinda atilla ilhanin $iirlerinde de erotizm sezilir, belki lezzet bu "sezdirme"dedir:
"senin gulu$unun golgesi kirmizi"
13.03.2002 16:46 blackvenom
"ıslak daha ıslak öp beni kalbim dudaklarında dursun" diyen ümit yaşar oğuzcan'ın mutlaka bulunması gereken antoloji.
29.01.2005 23:40 talassa
en seckin ornekleri cemal sureya ya ait olsa gerek..
(bkz: su da var)
(bkz: san)
(bkz: elma)
(bkz: guzelleme)
03.04.2006 20:41 asteroid b612 /2»
 her zamanki görünüme dön

sorunsallar
hiç soru sorulmamış...
iletişim
reklam
kullanım koşulları
gizlilik politikamız
sss
istatistikler
sub-etha
twitter
facebook
size daha iyi hizmet sunmak için ekşi'de
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski istanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun

Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

Atilla ilhan
'Haydi Abbas, vakit tamam;
akşam diyordun, işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
göster hükmettiğini mesafeye ve zamana.
Katıp tozu dumana,
var git,
böyle ferman etti Cahit.
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’ tan;
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.'

(bkz: cahit sıtkı tarancı)
Bir ip,
Öylesine basit bir ip.
Ne kadar da masum
Nasıl da hallice.
Uzun upuzun, ince ipince.
Sakladığı bir sırrı yok,
Herşey göründüğünce.
Gözünün gördüğü kadar birşey işte.
Uzar da gider bazen kendi halinde.
Yok kimseyle kavgası,
Herşeyi sade.
Sonra birgün nasıl olduysa artık,
Ya bir parmak dolanır,
Ya da bir kol dürter.
Bazen de biri çeker,
Diğeri anlamadan büker.
Değişmiştir herşey,
Olanlar olmuştur.
Kendi halinde ki zavallı masum ip,
Korkunç bir düğüm olmuştur.
Masum değildir artık.
Her tarafı karma karışık.
Ne ucu belli ne başı,
Tam bir perişanlık.
Her önüne gelen kurcalar onu ne yazık.
Düz bir yeri yok,
Kıvrım kıvrım her yeri.
Didik didik edilir,
Ellenir en mahrem yeri.
istemese de kendisi,
Açılır herbir yeri.
Düğüm bile olsan buna dayanılmaz.
Olur sonunda olacaklar,
Olanlar olur.
Olacakların belki de en kötüsü olur.
Zavallı düğüm,
En sonunda kör olmuştur.

Bana ait.
Denedim. Soğuk sular dökünüp fırladım sokaklara
sorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktan
ipte boynum, ağzım şehvet yalaklarında
çapraştım, and içip ayna kırdım
doğadan bir vahiy bekledimse boşuna
baktım akşam herkesin kabul ettiği kadar akşamdı
hiç bir meşru yanı kalmamıştı hayatımın.

(bkz: ismet özel)
'Değmez Kemâl uyanmaya ikmâl-i ömr içün,
Varsın bu uykudan dil-i bîtâb uyanmasın.'

(bkz: yahya kemal beyatlı)
bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık
kütür kütür küfrediyor gece imanıma
bir yaprak kırılıp suya düşüyor
su yaralanıyor su kanıyor şelale!

ah nasıl titredim tensiz
bir piyanist büküldü sanki
kesişen ayrışık doğrular gibi
çarpışıverdim yüzünle. Yüzün
öyle düzgün suna bir elyazısı
yüzün yüzüme aksedince
yüzün ayna alnımda
yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı!

bitmemiş bir ömrün yalanısın
sen: kabuslarımın tabiri
çocukluğumun arta kalanısın!
öldüreceğim kendimi dudaklarınla
dudakların etle, şehvetle seferber
sen! bana inen son kutsal kitap
son fakir yatır
son aciz peygamber!

bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık.

ii ki şiirler var be.

Edit: iyinin ve kötünün savaşı bu eksiler, artılar göreyim sizi lanet olası insanlar.
“Sen, günah olsan;
ben gene işlerim, içime içime...”

(bkz: ilhan Berk)
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?

nfk
Sokağa bir diyalog gibi çıkıyorum
Umrunda değilim gecenin
Gece Yarınki gecedir ve tanrıdır
Tanrının umrunda değilim.
Sevgilim, bir günün ortası şimdi Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
izinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
istanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor
Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.
Günümüz ekmeğimiz, türkümüz Çoluğumuz çocuğumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor Vapurların ağzı köpük içinde Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Trenin biri bir istasyona varıyor Ordan çıkıyor biri.
Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrediğimi?

Geldiğimi?
Gittiğimi

Hadi!

Cemal süreya.
'Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında 
Hangisi talandı demli öpücüklerin 
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı 
Bir aşktan diğerine kaç saatte gidiliyordu 
Soyulur muydu kabuğu hayatın 
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?

Yağmur şehre bir yağdı 
Ben ağladım.'

(bkz: yılmaz erdoğan)
"..Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
kökten dallara yürüyen sular gibi
yürürüm kömür ocaklarına, çapalanan tütüne
yürürüm hüzün ve ağrılar çarelenir
dağların esmer ve yaban telaşından kurtula diye
torna tezgahlarında demir.
Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen
yürürüm yürüyüşümdür yeryüzünün halleri
kanla dolar pazuları tarladakinin
hızar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki
gökleri göğsümden aşırtarak yürürüm
yağlı kasketimin kıyısında nar çiçekleri.

Aynı adam Ekim günlerinden beri gümbür gümbür gelirim
teneke damların üstüne safi sinirden doğan güneş
portakallar fırlatarak parlıyor benim adımlarımla
anladım neden yorgunluk
gülümserlik getiriyor insana
hayatın bana başat
bana avrat oluşunu öğrendim
işçiler bunu kurşunlanarak öğrendi
on beşinde bir arkadaş
inancını savunurken yargıca
anladı bulana durula akmakta olan şeyi."
Tutulmuşum bilmişlerin en cahiline
Tutulmuşum senin hayal sahiline
Nutkun tutuldu sen hayırdır ?
Haricine varım senin hatta dahiline.
en azından üç dil bileceksin

en azından üç dilde

ana avrat dümdüz gideceksin

en azından üç dil bileceksin

en azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin

en azından üç dil

birisi ana dilin

elin ayağın kadar senin

ana sütü gibi tatlı

ana sütü gibi bedava

nenniler, masallar, küfürler de caba

ötekiler yedi kat yabancı

her kelime arslan ağzında

her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla

kök sökercesine söküp çıkartacaksın

her kelimede bir tuğla boyu yükselecek

her kelime bir kat daha artacaksın

en azından üç dil bileceksin

en azından üç dilde

canımın içi demesini

canım ağzıma geldi demesini

kırmızı gülün alı var demesini

nerden ince ise ordan kopsun demesini

atın ölümü arpadan olsun demesini

keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini

insanın insanı sömürmesi

rezilliğin dik alası demesini

ne demesi be

gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin

en azından üç dil bileceksin

en azından üç dilde

ana avrat dümdüz gideceksin

en azından üç dil

çünkü sen ne tarih ne coğrafya

ne şu ne busun

oğlum mernuş

sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun. Evet.
Bir Demet Çiçek Yolladım Sana
bir demet çiçek yolladım sana
butun saflığı ve umuduyla kabimin

bir demet çiçek yolladım sana
vazosunda enginleri tasıyan
mavi birer göz gibi baksın diye sana

bir demet çiçek yolladım sana
sordum güven dediler anlamına
bana sonuna kadar güven diye

bir demet çiçek yolladım sana
içinde butun aşkımı ve sevdamı taşıyan
arılara bile koklatmadılar kokularını
sırf senin için beklediler yıllarca

bir demet çiçek yolladım sana
içinde benle beraber
sadece sana ait olsun lar diye

bir demet çiçek yolladım sana
seni görüp solsunlar diye

Abdullah kalkan.

BiR demet çiçeğiniz var!
ben gözlerinde kaybolmayı dilerken,

söz vermiştin anlatacağına,

bekledim seni kalbim kanarken,

sen gittin uzaklara..

sahi bu kadar mı zordu konuşmak,

huzursuzluğa çare bulmak..

sadece saf kalbim,

seni isteyecek kadar saf,

sonu gelmeyen sözlerim ,

içimde yara kalan taraf..
gözümden yere bir damla kan damladı kırmızı
adım adım şehrin ışıklarını yaktım sokak sokak
içimde sonrasız bir yolculuğun iç bulantısı
galata rıhtımında eski bir liman kahvesi
hepyekten düşeşe günahlarım ve salkım saçak
avucumun içinde iki satır japon yazısı
bunun ne demek olduğunu öğrenemeyeceksiniz

rizel'li bir tayfanın anasına aradına sövdüm
nylon bir gömlek giymişti utanıyordu
elinden tuttum gece abanoz'a götürdüm.
kalbin cebimde bir yerimdeydi denize düşürdüm
köprüler açılmıştı üsküdar uyanıyordu
tophane rıhtımında oturdum yere tükürdüm
yere neden tükürdüğümü öğrenemeyeceksiniz

bıyıkları kazınmış bir liman sabahı kerpiç
vinçler beni allaha kaldırıyorlar
sağ gözümde yulaf sol gözümde pirinç
kamyonların ağzında bıçak benim ağzımda hınç
bir bacanım göğsünde çarmıh ötekinin mezar
şaraba girmiş tayfalar şaraba ve korkunç
neden böyle içtiklerini öğrenemeyeceksiniz

ben sustum kadehte rakı sustu çocuklar sustu
üstümüze yıkılan gökleri dinledik yürekten dinledik
bir kur'an dinlemek gibi anlaşılmaz bir histi
silici mıstık ağladı ayaklarımıza kustu
sonra kılıç kestik barbut attık büyük kumar oynadık
osman mızıkladı küstü osman ilkin bana küstü
osman'ın neden küstüğünü öğrenemeyeceksiniz

ellerim memelerinde kaldı yoksul türkan'ın
türkan'ı görmeyin türkan'ı köpekler gibi pişman
ben ismimi kaybetmişim yazdığım her şey yarım
haliç'te yaşlı bir şilep ağladı ben ağladım
kulaklarımın içinde çığlık çığlığa bir akşam
şu bulutları bir yerde görmüştüm tanıdım
nereden tanıdığımı öğrenemeyeceksiniz.

Attila ilhan büyük şair şaka maka.