bugün

`bakmalar denizi

Okşama gözleri vardı gel git eden parmaklarıma
Aşklardan gelenleri aşkı da bir kullanışlı yapan
Caz bakmaları, düğün bakmaları, dudaklar taşıyan bakmalar
Bakmalar, ateşte, suda havagazında
_Ateşten, sudan, havagazındandı gözleri-
Kar gözleri, soğuk -güzel,buğu gözleri hamamlarda
En harlısı bu: savaşlarda, en ışıksızı ölülerdeki
Bitti gözleri onlar bitti.

Edip Cansever
Lepra

Topu uzak arsaya kaçmış
Bir çocuk olarak karşındayım, benim
Ağzımdaki şekere benzer
Dualar ederim

Tatlı, yapışkan
Çabuk biten
Diş çürüten

Hafriyat çamurundan telsiz yapan
Bir çocuk olarak karşındayım, benim
Kirlenen ellerimle bile
Seni özleyebilirim

Küçük, uzak
Özensiz

Bulduğu her parayla bakkala koşan
Bir çocuk olarak karşındayım, benim
Aldığım en büyük hazzı
Seninle paylaşabilirim

iç içe ve yüksek
Hızlı ve gergin
Kolay gelen, eşsiz

Çayını açık içen
Bir çocuk olarak karşındayım, benim
Büyüklere görünmeden
Bi sigara yakabilirim

Seninle ya da sensiz
Öksürüklerle
Düzensiz

Okumaya erken başlayan
Bir çocuk olarak karşındayım, benim
Bu zeki gözlerimle
Seni öpebilirim

Titrek ve ışıltılı
Dalgın ve unutkan
Bedelsiz

Basamakları atlayarak çıkan
Bir çocuk olarak karşındayım, benim
Dengemi kaybedersem
Sana düşebilirim

Sağlıksız ve korkulu
Çekingen, kırık dolu
Sahipsiz

Kelimeleri yutarak konuşan
Bir çocuk olarak karşındayım, benim
Ağzımı tamamlayabilirsen
Çok teşekkür ederim

Müşir Fuat
Mevsimlerden sonbahardayım
Resimde sapsarı yapraklar...
Kurumuş dallar...
Yılgın bir rüzgar...
Ve...
Ne yapacağını bilmeyen bir çocuk var
Aslında sana söylemek istediğim çok şey vardı
Mesela;
Keşke bu kadar çok büyük sevdirmeseydin kendini...
Neyin bedelini ödediğimi bilmiyorum
Herşeye rağmen sanada kızmıyorum
Kızamıyorum...
Acım durulduğunda bir şarkı söylerim belki...
Belki o zaman anlarsın...
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.

Öyle bir hayat yaşadım ki;
Son yolculukları erken tanıdım.
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım...

F. Nietzsche
Alüminyum kapta pişen yumurta gibi,
Biraz yanık, biraz sönük
Ama kesinlikle acı değil.
Acı olsa
Acı olsam
Başta girmezdim o ateş çemberine
Marifet yanmakta değil
Piştiğin kaba kendini bırakmamakta.
Sen yoksun.........

Boşuna yağıyor yağmur...
birlikte ıslanmayacağız ki.....
Boşuna bu nehir......
Çırpınıp pırpırlanması.....
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...
Uzar uzar gider..
Boşuna yorulur yollar..
Birlikte yürüyemiyeceğiz ki..
Özlemlerde ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız..
Birlikte ağlayamayacağız ki
Seviyorum seni boşuna..
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı bölüşemiyeceğiz ki ...

AZiZ NESiN
AŞK

Bütün gördüklerim içinde
yalnız sensin hep görmek istediğim
dokunduğum her şey içinde
senin tenindir hep dokunmak istediğim:
seviyorum senin portakal kahkahanı
hoşlanıyorum uykudaki görüntünden.
Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim
bilmiyorum nasıl sever başkaları
eskiden nasıl severlerdi,
yaşıyorum, bakarak, severek seni,
aşk tabiatımdır benim..
Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun.
Nerde o? Hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin
Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından uçan.
Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz…

(Pablo NERUDA)
sen say ki;
ben hiç ağlamadım,
hiç ateşe tutmadım yüreğimi,
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki;
bütün şiirler gözlerini,
bütün şarkılar saçlarını söylemedi,
hele nihavent,
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi,
bir topak kan gibi adın,
içimin nehirlerinden..

ahmet hamdi tanpınar
Tapınırken bulduk kendimizi
O sonsuz geceye
Gece mi, değil mi, bir gece hayaleti mi belki
Dolaştı durdu bizimle
Bütün gün dolaştı durdu ve
Sindi
Büyülenmekten arta kalan bir bitkinliğe.

Sahi, o ölen kimdi.

ilkel bir acı gibi
Düşüverdi ilk bakış gözlerinden
Kaskatı. Ve belirdi sanki yüzünde
Görünürdeki tek şey; daa sonra da olmak
Çıkardı birden şapkasını ve çıkardı şapkasını, şapkasını
Şapka mı, değil mi, bir şapka hayaleti mi belki
Bir bira içti ve vurup gitti kapıyı ardından
Yürüdü, geçti, kuru otlar
Yapraklar yakılan bir caddeyi.

Peki, o ölen kimdi.

Tam o sırada bir dolu bardak cin istemiştin sen
Bir dolu bardak cin, öğle üzeri
Damıtılmış gündüzden
Cin, cin!
Seni bir daha kendine gömen, bir daha
Kendine gömdükçe de bir önceki acı yenisinden
Elbette ki güzeldir
insanın insana verebileceği en değerli şey
Yalnızlıktır.

Cin bitti.

edip cansever

(bkz: cin)
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...

Ahmed arif.
Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör
sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur
ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır
gürültücü bir salağın anlattığı
ki yoktur hiçbir anlamı.

w.sheakspeare.

kelime dehası üstad şu cümlelere bakın muazzam.
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Her Gün Seninle

Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.

Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...

ilk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.

Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...

Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
içimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...

Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
insan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin...

Ümit Yaşar Oğuzcan
Seni görmediğim günler bir çakır diken büyüyor gözbebeklerimde
Bir çocuk ağlaması başlıyor, kulaklarımda uzun uzun
Ellerim bir yerlere yapışıyor, kurtaramıyorum
Ya ayaklarım, o benim zavallı ayaklarım
Öyle şaşkın, öyle kararsız, öyle çaresiz ki
Seni görmediğim günler
Karanlıktayım, katran gecelerdeyim
Cehennem misali bir yerdeyim
Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse
işte öyleyim...

Ümit yaşar oğuzcan.
Aşk pazarıdır bu canlar satılır
Satarsın bu canı hiç kimse almaz
Dönüpte bakmaz
Dönüp dönüp sana öğüt verirler
Dünya malı ile gözün boyarlar
Aşık öldü deyu sala verirler
Ölen hayvan olur, aşıklar ölmez
ateşe atılmıştı yaşamaktan yorulan kalbim,
doyasıya yanıyodu hâlbuki,
ışığını kendinde bulurcasına gözlerim,
karanlık içinde kıvranıyordu sanki..

hayatı anlamlara boğdukça,
rengini gittikçe solduruyordu düşlerim,
yaşamaktan korkunca sonunu ,
titriyordu kelimelerim ..

yazmış gibi birkaç kelime benliğine,
hani sözmüş gibi sızlar derince,
anlatıyordu bir bilmece sessizliğim ,
kendini kaybeden düşlerim gibi ince ince sevgisizliğim..
Gelişi güzel sövüyorum bu gece.
Şiirlere dahi işledi en edepsizi.
Aynı sevgim gibi kusursuz bir denklemin,
Aynı son'u, aynı problemi gibi.
Her bir hikayemin sonu,
Ayrı insanların, aynı hikayelerine,
Kadeh kadeh içtiğim, sek mücadelesine..

Hem, içkinin tadını sevmem ben.
Aynı siz gibi.
Aynası gibi kadehin içindeki,
Hem secde edeni, hem kafiri..
Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa

Tabirin sığmaz kaleme. Derdin dermandır yareme
ismin yazılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa

Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşıkla maşuk olmasa

Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O sana aşık olmasa
--spoiler--
Aziz hatırasına saygıyla
--spoiler--
...
Belki de kim diye sorsalar beni
Güneşe, çarşıya, kadehe uzatacağım ellerimi
Belki de alıp başımı gideceğim
Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye, ama nereye olursa gitmenin
Hüzünle karışık bir ağrısı

(bkz: edip cansever)
(bkz: umutsuzlar parkı)
Bu karanlık ve geniş dünyada, ışığımın
geçmişte nasıl harcandığını düşündüğüm vakit
Bundan önceki hayatımın yarısı,
Ve tek bir yetenek var ki, ölümdür onu saklaması,
Gelir, lüzumsuz şekilde tekrar bana yerleşir,
Ruhum buna iyice eğrilir, ama ben
Yaradan dönüp de beni azarlamasın diye,
Bana düşen ibadet vazifemi derhal tamamlar,
Böylece yaptığım sevaplar hesabıma konulur sanmıştım,
- Neden Tanrım kalan günlerime bu kadar erken fiyat biçti?
- Neden dünya aydınlığı bana yasaklandı?
Şefkatle soruyorum: - Ama Sabır, bu mırıltıyı,
önleme gayesi ile derhal cevap veriyor:
Tanrı’nın ihtiyacı yoktur,
ne insanın işine,
ne de o Yüceliğin kendi hediyelerine.
O Yüceliğin buyunduruğunu en iyi taşıyan kimse,
Tanrı’ya en iyi hizmeti yapar.
Mevla’nın Devleti Krallara yaraşır bir nesnedir;
binlerce kişi O’nun emrinden sürat alır
Karada ve denizde hiç dinlenmeden vazife başına geçer: -
Keza, böylece kaim ve bekleyiş yapana da hizmet etmiş olurlar.

Adamın Körlüğüne
John Milton

ingiliz edebiyatının önemli isimlerindendir john.
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
YALNIZLIK ŞiiRi..

Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
Bu gece dağ başları kadar yalnızım

Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
Gözlerim gözlerini arıyor durmadan
Nerdesin?

ATTiLA iLHAN
KADINLAR SONBAHAR

Kadınlar sonbahar yapraklarını dökmeye başlar
Titrek dudaklarında sarışın bir keder
Nabız kaybolur kan susar dolaşım yavaşlar
Sisli bir nebuloz gökte yazılmamış şiirler

Dargın sevgililer yalnızlıklarına uzaklaşıyor

Anlaşılmaz çocukluğun ortaokullarından ders zilleri
Kilitli defterlerde kurutulmuş menekşeler
Tehlikeli yolculukların kanat çırpan mendilleri
Sazdan saza azalan hicranlı köçekçeler

Dünkü delikanlıları yaşlılığa taşıyor

Eylül şehirleri yağmurlu gürültülerle alır yerlerini
Deniz kahvelerinde son kadehlerde bulutlar birikir
Ilık bir aydınlıkla yıkayıp yorgun ellerini
Görgülü ihtiyarlar bir bir ortalıktan çekilir

Yaşlandıkça insan dünya başkalaşıyor.

ATTiLA iLHAN
...
yani sen şimdi gittin
yani bir daha olmayacak mısın?
bir daha borç vermeyecek, bir daha rakı ısmarlamayacak mısın?
peki beni kim kızdıracak, kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
peki beni bu köhne dünyada senin anladığın kadar kim anlayacak?

(bkz: yusuf hayaloğlu)
(bkz: ah ulan rıza)
Üç kere üç dokuz eder
Bilirsin,
Birin karesi birdir.
Karekökü de bilirsin.
'Mutlu aşk yoktur',
bilirsin...

Ama baharda ya da dışarda,
Sonsuz göğün altında,
aşkın aşkla çarpımı,
garip bir biçimde,
hep sonsuzdur,
karekökü de yoktur...

Turgut uyar