bugün

"Bir yanda Anadolu bir yanda Rumeli'dir.
Hepsi bizden yolcusu olsun hancısı olsun
Efkar ettiğimiz şey memleketin halidir
Sanmam hemşehrim sanmam bundan acısı olsun

Köylümüz efendimiz tarlasında perişan
işçimiz kardeşimiz kavgasında perişan
Anam bacımdır bahtı karasında perişan
Hemen Allah cümlemizin yardımcısı olsun"

(bkz: Cahit Sıtkı Tarancı)
...

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
(bkz: necip fazıl kısakürek)
bilir misin Vera bu kaçıncı çocuk?
bu kaçıncı kertik yüreğe atılan?
eskisi gibi değil..artık daha da sancılı
sevdiğim özgürlük meydanları budalalardan
geçilmiyorsa
bil ki bu şehirde çocuklar ölüyor

(bkz: Nazım hikmet)
leke

eh işte birazcık
erotizmaya dokuna dokuna tükettik gunleri
üç tane de çocuk doğurduk
durup dururken degil tabii
'Allah size de versin' desem
biliyorum
her kadın Meryem değil ki! ..

karşı sahile çağırır
erkek dişiyi
dişi erkeği...
taşıyamaz onları bastıkları kumsal
serilirler üstüne
aşkla dolar içleri...

her sevişmede
yenilenir dokuz aylık zaman dilimi...
her sevişmede bir cenin can bulur kumlar arasında
çamurla sıvanır gozleri...

bundandır güneşteki leke
ve
bundandır yuvarlak yuvarlak bakması dünyaya
gece vakti...

tayyibe atay
Kaçımız değiştirebiliyor rüzgarın yönünü? Kaçımız çizebiliyor kendi yönünü, rotasını?
Doğaya hükmedemeyen hüzünlü ağacın dalında ki hüzünlü yaprak olmuşuz. Biri bizi alsın saklasın kitabın arasında veya ezsin kauçuk tabanının altında diye öylece bekliyoruz. işte budandır "çekip gidemeyişimiz" işte bundan bu iç çekişler, bu pişmanlıklar, bu "ah"lar ve bu gidememe halleri. Gidecek neremiz var ki zaten ?
HALA SOL AVCUMDA DURUYOR YÜZÜN

KIZILIYSA
O
SEVGiLiYE
DEĞSiN
DiYEYDi...
HÜZÜNDEN
GAYRi
ATEŞ
KALMADI
GÖZLERiMDE
NEMiNDE
BOĞULDUĞUM...
HiÇ
UÇMAYACAK
BiR
UÇURTMA
GiBi
KALDIM
ORTADA...
DEĞME
BANA
BULAŞMA
YALNIZLIĞIMA...
ATTIM
MAViLERi
EN
DERiNiNE
DENiZLERiN
BENi
ANLASAYDI
GÖZLERiN...
eeny meeny miny mo
catch a tiger by the toe
if he squeals let him go
eeny meeny miny mo.
Tuhaf sevişmeler
ZEYNEP DiDEM

Dağılmış odnın her köşesine
kırık bir aynada yüzlerimiz.
Ha çaldı, ha çalacak kapıyı
soluksuz sevişmeler arifesindeyiz.
Soyunup çırılçıplak,
en güzel bedenlerimizi giymişiz.
Korku kınından çıkmış,
geceye bürünmüş gözlerimizde.
Katrankarası yapış, yapış.
Bırak örtsün üstümüzü bu gece zifir, zifir.
Yıldız koksun tüm bedenimiz.
Ayışığına bulansın saçlarımız hare, hare.
Kirpiklerimiz sırılsıklam yakamoz.
Önüne geçilmez bir arzu içimizde denizden. Dalga, dalga, masmavi, fersah, fersah.
Bırak yağsın üstümüze o deniz köpük, köpük.
O deniz koksun tüm bedenimiz.
Yosuna bulansın saçlarımız yemyeşil.
Kirpiklerimiz sırılsıklam tuz.
Çılgınım
Tayyibe Atay

bugün soyunmak istiyorum / çırılçıplak
herkes görsün güzelliğimi.
hem de gün ortasında /
hem de kalabalıklar içinde/
hem de bir meydanda /
taksim olabilir hem de !!!
kızmazsan / darılmazsan eğer
sen de gel !!!
katıl kalabalığa....

gözlerini bağladım ötekilerin,
görmezler beni
nasılsa!...
Senden Önce
Bildiğim tüm yollar ona çıkıyor.Çünkü o arkadaşım, sevgilim, canyolaşım.Bana aşkı öğreten ADAMA
ZEYNEP DiDem

Çırılçıplak
anadan üryandı gece.
Ilık bir meltem kokunu getirdi senden önce.
Ay çıplaktı.
Sen çıplaktın.
Düşünceler çırılçıplaktı.
ihtiraslarımız akla ziyan.
Kırdık zincirlerimizi,sıyrıldık kabuklarımızdan.
Ateş böceği misali ışıdı tenin teslim oldun avuçlarına.
Tül kanatlı kelebekler kanat çırptı geceden kuzgun saçlarında.
Pırıl pırıl yıldızdı kirpiklerin.
Gözbebeklerine vuran yıldız gölgeleriyle delirdim.
Gözlerim gözlerinle kilitli.
Gözbebeklerim sevişti gözbebeklerinle .
Mehtaba bulandı gece.
Çisil çisil ayışığı yağdı üstümüze.
Kana kana içtim damlayan ayışıklarını göğüs uçlarından.
Ayışığıyla yıkandı saçların,
Saçlarından ayışığı rengi pervaneler havalandı.
Bedenlerimizde çağladı aşk.
Aşk aktı kan yerine damarlarımızdan.
Bir damla aşk süzüldü sırtından kuyruk sokumuna ürperdin.
Kankırmızıydı dudakların.
Kan tuttu öpemedim.
Arzudan fırtınalarda, demir aldı gemiler
Ulaşamadan limanlara
Aşk a battık boğazımıza kadar.
ÇIRILÇIPLAK
ANADAN ÜRYANDI GECE.
ILIK BiR MELTEM KOKUNU GÖTÜRDÜ SENDEN ÖNCE.
Haykırmak istiyordu – daha fazla dayanamayacaktı
Sesini duyabilecek kimse yoktu orada;
kimse duymak istemiyordu. Kendisi de korkuyordu
sesinden,
içinde boğuyordu sesini. Patlamak üzereydi susuşu.
Birden,
havaya uçtu gövdesinin parçaları. Özenle,
sessizce toplayacaktı bu parçaları,
hepsini bir bir yerlerine yerleştirecekti delikleri
kapamak için
Ve rastgele bir gelincik, bir sarı zambak bulursa
onları da toplayacak,
kendisinin bir parçasıymış gibi gövdesine
yapıştıracaktı –
böyleydi, delik deşik, görülmemiş bir şekilde çiçek açıyordu işte.

Yannis Ritsos - görülmemiş bir çiçek açma
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
Muş ovasının yalancı maviliğini
Otobüs oluyordum bir süre
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ülkeden bir iç ülkeye
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
Korkuyordum
Sonra iniyordum otobüsten
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
bir yol üstü lokantasında
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
Ben seninle herhangi bir insan elinin
terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim

Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!

Yılmaz Erdoğan

görsel
nereye baksam geri sayım başlıyor,
kurcalıyor beni bir güzelin gözleri.
ah un ufak olsam ve desem ki,
ağzın tat görmesin hayat kandırdın beni.
Koyu bir sağnak gibi,
Yağan yagmur.
Yağmurdan sonra gelen
tatlı huzur.
Kaderimsin, kısmetimsin,
Ruhumun yarısı, alnımın yazısı,
Kalbimin sızısı.
Dünya ay kadar bana,
Sense güneş.
Gecenin içinde sen,
Yanarak alev alev,
Ufukta kayarak akan bir yıldız.
Parlak olsada o yıldız kadar,
Ölesiye kıskanıyor seni venüs.
Tanrım kör mü oldum,
Dört yanımda koyu karanlık,
Her yer sensiz, her yer sesiz,
Her yer ıssız.
Ben ve derin bir yalnızlık.
Kurumuş dilim damağım.
çıkmıyor avazım,
Haykıramıyorum.
Kayıp giderken o yıldız gibi,
Meçhule giderken özlenen sevgili.
Seni yakalamak,
Yakalayıp alıp kacmak,
Olmaz bunlar,
Her şey için çok geç.
Anladım,
Sen başka bir zaman da,
Bense başka bir kafada.
ikimiz
anlamsız bir rüya da.
Sonbaharda yapraklar gibi,
Sararıp düştün yerlere,
Savurdu rüzgar seni,
Benden alıp başka ellere.
. . ismail oral . . .
bu gecenin şiiri bu olsun bakalım.

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma..
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.
ben sana mecburum bilemezsin,
adını mıh gibi aklımda tutuyorum,
büyüdükçe büyüyor gözlerin,
ben sana mecburum bilemezsin.
içimi seninle ısıtıyorum...
Toplanmış bulutlar, kaybolmuş ay.
Çakıyor şimşekler, her yer ıslak.
Koyu, çok koyu bir gece.
Cehennem gibi karanlık,
Mezarlık gibi sesiz, ölü gibi soğuk.
Hayalet sanki gecenin karanlığında,
Bir gölge gibi, golgelerin arasında.
Yolunu arayan, yanlız bir adam.
Kıble nere, nerelere gitse.
Bulamamış yönünü.
Tüketmiş yollarda ömrünü.
Engin okyanusta bir su damlası,
Koca ormandaysa dal parçası.
Arasında yemyeşil yaprakların,
Hepten aykırı, berbat bir sarı.
Koskoca çölde bir kum tepesi,
Kum tepesinde ki kum tanesi.
Varsa eğer hala bir ışık,
Ona düşer ancak gölgesi.
Yitik bir zamanda, kayıp bir dünya,
Kayıp bir dünyada, kötü bir rüya.
Kötü bir rüyada, karanlık bir gece.
Karanlık bir gece de,
Sessizce tek başına yürüyen,
ıssız bir yolda, ıssız bir adam.
. . ismail oral . . .
Nar çiçeği bir akşam
ZEYNEP DiDEM

incecik sızısısıydın yüreğimin.
Ilık esen meltemler koklarken saçlarını ,
Yıldızlar döküldü avuçlarıma
sahile vurdu kırık ay ışıkları.
Aşk fettanca göz kırptı dudaklarında,
Doru kısraklar şaha kalktı içimde.
Canım seni çekti.
Uyandığım nar çiçeği sabahlarda
Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?

Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?

Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?

Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam! ...
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
Olur mu be! . olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi?
Buruşturup bir kenara atılır mı?
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?

Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?

Dağ gibi adamı eze eze! .....
Hangi anası tipli parlak çömeze,
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
Ve! .. Hangi su bağışlatır?
Hangi musalla temizler seni?

Bu Nasıl Ayrılık? ...

görsel

https://www.youtube.com/watch?v=A7UF7XzrH6Q
Hadi bahsettiğim patika yollarına.
Papatyaların hazır sevgili.
Sana mırıldandığım ilk şarkı,
Aldığım nefesi borç saydığım,
Şu kirli girdabın,
Tanrı'nın ayırıp seni bana verdiği..
Ölümünün üzerinden 5 yıl geçti.
Nasıl sarayım seni..
Girmediğim mezar kalmadı,
Yokluğun, acının, sensizliğin ve,
Hissizliğin.
Hiç biri senin kadar soğuk değildi.
Sarmaşıklar boyu sevdanın,
intihara meyilli şiirlerinde,
Kızılı anlatıyorum.
Anla beni.
bir iki freddy senin için geldi
üç dört kapını sıkı sıkı ört
beş altı yakala haçını
yedi sekiz yatağa geç gireriz
dokuz on artık uykuya son.
Orgazm

ıslak bir gemi
boşaltıyor birden bire yükünü
gidilmedik bir adanın çığlıklı sahiline

karıncalar dolaşıyor bedenimi
kışlık erzaklarını taşıyor gibi
hiç bitmeyecek bir mevsimin
ışık yüzü görmemiş kilerlerine

yavaş yavaş çekiliyor sular
kumlara karışıyor tüm hücrelerim
titreşiyor gökkuşağı tüm renkleriyle
gövdemin en ıssız ülkelerinde
ölümü bir kez daha yeniyor beynim

ayten mutlu.
Sen ağaçların aptalı;
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar.
Aziz Nesin.
Yükselerek rengarenk fır fırlı kuyrukları ile.
Uçurtmalar uçuyor boydan boya gökyüzünde.
Bırakmışlar kendilerini, korkmadan, özgürce,
Hoyratça esen deli bir rüzgarın önüne.
Şu maviyle karışık kırmızı renkli olanı,
Nasılda sallıyor bak delice kafasını.
Sevinçle bir çocuk, uçururken uçurtmayı,
Ondan daha heyecanlı, yanındaki babası.
Yırtıldı galiba bir tanesi, yada ipini kopardı.
Birdenbire salıverdi kendini baş aşağı,
Aksine onun altinda ki,
Çıktıkça çıkıyor yücelere,
Kimsiniz der gibi bakıyor bizlere.
Ben zirvede, gökyüzünün en tepesinde,
Sizse beden çok daha aşağıda,
Oralarda bir yerlerde,
Kim bilir nerelerde.
Bakarken imrenerek yükseklere.
isterdim onlar gibi olmak ben de.
Bulutların bile üzerine çıkmak,
Gökyüzünde keyfince dolaşmak.
Düşününce aklıma geldi birdenbire.
Ne kadar çıkarsa çıksın yükseklere,
Süzülerek bulutları geçse de,
Bağlı değil mi o uçurtma sonuçta bir ipe.
Ancak gidebilir ipinin yettiği yere.
Hele bir de ip başkasının elindeyse.
. . ismail oral . . .
Tut Yüreğimden Ustam

Ustam!
Aklım firarda.
Gözbebeklerim de müebbet hüzün,
Dilimde ay kesiği bir yara,
Düşüm kırık dökük,
Umudumun boynu bükük,
Bir öksüzün omuzlarında sukut.
Yüreğim sana emanet sıkı tut.
Tut ki; kancık pusulara düşmesin.
Bir hain kurşunu gelip deşmesin.

Ustam,
Ne zaman o senin bildiğin zaman,
Ne sevda gördüğün masallardaki.
Eskiden,
Halı tezgahında dokunurdu aşklar,
Nakış nakış, körpe kız ellerinde.
Mendillere yazılırdı isimler,
Yüreklere kazılırdı gizlice.
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar, kavgalar iki kişilik.
Oysa şimdi;
Çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
Meşru sevdalardan,
Gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
Günahkar gecelerden.

Beni herkes sevdaya asi sanır,
Oysa aşk, beni nerde görse tanır,
Hasret tanır,
Zulüm tanır,
Ölüm tanır,
Yüzüm yüzümden utanır.

Yorgunum ustam;
Ne katıksız somun isterim senden,
Ne bir tas su,
Ne taş yastıkta bir gece uykusu.
Var gücünle asıl sükunetime,
Çığlığım kopsun,
Uzat ellerini güneşe dokun,
Uyandır uykusundan,
Tut yüreğimden ustam tut,
Tut beni, sür güne…

görsel

https://www.youtube.com/watch?v=7OSdHWJkwRw