gdo

    17.
  1. Haliyle panik halindesiniz... ''Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?'' filan.

    Şöyle...

    *

    Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, ''Aman annane be, boş versene'' deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... işte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

    *

    Ne verirlerse...

    Onu yiyeceksiniz.

    *

    Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, ingilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... işte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.

    *

    Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... içinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi ''köylü işi'', vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları ''modernite'' sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.

    *

    Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? istanbul'un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur izmir'de, antalya'da, Adana'da evde salça yapmak?
    Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... ister tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

    *

    Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?

    *

    Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

    *

    Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB'ye gireceğini sanıyorsun?

    *

    Çin'den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin'den, Meksika'dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... içinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli'de, Pervari'de terör bile azalır, terör bile.

    *

    Uzatmayayım.

    Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.

    *

    Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA'sını değiştirdi!

    *

    Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

    *

    Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

    ________

    yılmaz özdil'in 6 kasım'da yayınlanan ''gdo'lu diyet tarifleri'' yazısı.
    8 ...
  2. 70.
  3. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1836905/+

    SONER YALÇIN'DAN HARiKA BiR YAZI;

    SKANDAL...!!!!

    Ne yazık ki siyasetin gündeminde bu skandal yok.

    Oysa bu, insan sağlığının hiçe sayıldığının net olarak ispatıdır.
    Kimse sesini çıkarmıyor…

    Oysa bu, “hep bana/hep aileme” anlayışının net olarak ispatıdır.
    Susuluyor…

    Konu, tavuk olduğu için…
    Konu, bıldırcın olduğu için…
    Konu, sebze olduğu için…
    Konu yemek-içmek olduğu için herhalde önemsenmiyor/küçümseniyor!

    Ne büyük hata..!
    Evet, Ak Saray'daki tavuk-bıldırcın kümeslerinden; Ak Saray bahçesinde yetiştirilen sebzelerden bahsediyorum.

    Böyle bir Cumhurbaşkanı olur mu?
    Millete yedirdiğini kendi yemiyor.
    Millete yedirdiğini ailesine yedirmiyor.
    Hiç mi kimsenin aklına gelmiyor; Cumhurbaşkanı neden bakkaldan, pazardan, marketten alışveriş etmiyor da kendi yiyeceğini kendi ürettiriyor.?

    13 yıldır milletin ne yediğini/millete ne yedirdiğini kendi iyi biliyor!
    Evet, endüstriyel yiyeceklerden bahsediyorum:

    Sizin çocuğunuzun erken ergenliğe girmesine neden olan yiyeceklerden.
    Sizin çocuğunuzun alerjisini artıran, obezite olmasını sağlayan, tüm hormon bozukluklarına neden olan yiyeceklerden bahsediyorum.
    Sizin, kısır olmanıza, kanser olmanıza, sinir sistemi bozukluklarına sebep olan yiyeceklerden bahsediyorum.

    Çevreyi yok eden GDO'lu/ genetiği değiştirilmiş endüstriyel yiyeceklerden bahsediyorum!
    Gördünüz mü? Duydunuz mu? Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki; halkına yedirdiğini kendi yemiyor, ailesine yedirmiyor!
    Başta Hindistan olmak üzere Asya'yı…
    Başta Arjantin olmak üzere Güney Amerika'yı…
    Ve tüm Afrika'yı zehirleyen ülkelere şirketlere, ülkemizin kapısını açanlar demek yaptırdıkları Ak Saray'da doğal besleniyorlar öyle mi?
    Bu ahlaki midir..?

    Hz. Muhammed'in “komşusu açken, tok yatan bizden değildir” sözünü şöyle değiştirebilir miyiz:
    “Komşusu GDO'lu yiyeceklerle zehirlenirken; doğal yoldan beslenen bizden değildir!”
    Ey tarih bunu böyle yaz..!
    Peki, ya biz?

    Ülkeye GDO'lu ithal ürünler gelmesi için neler yapmadılar ki:
    Tohumumuzu kuruttular: Çıkardıkları tohum yasasıyla köylüyü yabancı şirketlere-hibrit tohumlara mecbur ettiler.
    Toprağın bin bir çeşit ilaçla zehirlenmesine, sularımızın kirlenmesine seslerini çıkarmadılar.
    Denetimleri yapacak ziraat mühendislerine, veterinerlere iş vermediler.
    Çıkardıkları Biyogüvenlik Yasası ile GDO'lu ürünlerin gıda imalatında ve hayvan yeminde kullanılmasını serbest bıraktırarak gıda güvenliğini tümden yok ettiler.
    Ve sürekli yasalarla oynayarak tarımı-hayvancılığı bitirdiler; yabancı gıda tekellerine ülkeyi bağımlı hale getirerek, gıda bağımsızlığını yok ettiler.
    Eti bozdular…
    Sütü bozdular…
    Temiz sağlıklı yiyecek
    bırakmadılar.
    Tarımsal tüm devlet kuruluşlarını peşkeş çektiler…
    insanımızı ithal GDO'lu ürünlere mecbur bırakarak sindirim sistemlerini yok ettiler…
    Ve şimdi…
    Demek gıda tehlikesinin farkındalar ki, sağlıklı beslenmek için, Ak Saray'a kümesler kurduruyorlar; sebze-meyve diktiriyorlar…
    Demek gıda tehlikesinin farkındalar ki, sağlıklı beslenmek için, Ak Saray'a yaptığı bitki kürleriyle tanınan gıda danışmanı alıyorlar…

    Peki…
    O, kendini kurtardı…
    O, ailesini kurtardı…
    Ya biz? Ya bizim sağlığımız?
    Halk sağlığının hiç mi önemi yok?
    GDO'lu ürünler yüzünden kızlarımız 8 yaşında regl oluyor.
    GDO'lu ürünler yüzünden insanlarımız 30-40 yaşında kanserden ölüyor.
    GDO'lu ürünler yüzünden her 7 aileden biri doğuramıyor.
    Kaç nesil çürütülüyor…
    Hiç mi sorumluluk
    duymuyorlar?
    Cumhurbaşkanlığının sorumsuzluğu bu anlama mı geliyor?
    Sormayalım mı? Susalım mı?
    Kümes'in gerçek anlamını yazmayalım mı?
    Fark budur.

    Ah benim AKP'li kardeşim ahh..!
    Nasıl hâlâ farkına varmazsınız.? hadi kendinizden vazgeçtiniz, çocuğunuzun sağlığını da mı düşünmüyorsunuz?
    Saraylarına kendi kümeslerini niye yaptırıyorlar hiç mi düşünmüyorsunuz?
    Hiç mi bir büyük farkın farkında değilsiniz?
    Biri... Recep Tayyip Erdoğan…
    Diğeri... Mustafa Kemal Atatürk…
    ikincisi… Atatürk, tarımın gelişmesi için 1925 yılından itibaren örnek çiftlikler kurdu: Ankara'da Orman Çiftliği, Yalova'da Millet ve Baltacı çiftlikleri, Silifke'de Tekir ve Şövalye çiftlikleri, Dörtyol'da Karabasmak Çiftliği, Tarsus'ta Pillioğlu Çiftliği idi. Bu yedi çiftliğin arazi varlığı 15 bin 500 hektar kadardı.
    Atatürk 11 Temmuz 1937'de Başbakan ismet inönü'ye yazdığı bir yazı ile bu çiftlikleri Hazine'ye, yani halka bağışladı.
    Bu çiftliklerin idaresini devralmak üzere 1 Ocak 1938 tarih ve 3308 sayılı Kanun'la bir iktisadi devlet teşekkülü olarak örgütlenen Devlet Ziraat işletmeleri Kurumu oluşturuldu. Kuruluşun amacı, oluşturacağı zirai makine ve araç parkıyla köylünün ekim, nadas ve harmanına yardım ederek; tarlalarında tarımsal mücadele yaparak, onları modern tarıma alıştırmaktı. Kurum çalışmalarını daha çok tahıl türleri ve hayvan ırklarının iyileştirilmesi üzerinde yoğunlaştırdı. Vs.,

    Diğeri…

    Atatürk Orman Çiftliği üzerinde Ak Saray inşa ettirdi.
    Ve Ak Saray'da; halk için, tavuk-bıldırcın, sebze-meyve üretimi yaptırmıyor. Ak Saray'da sadece kendi ve ailesi
    10 ...
  4. 11.
  5. esnaflık yaptığım dönemlerden -ki arada halen geçerli olur bu dönemler yardım babında giderim- gördüğüm kadarıyla sadece ve sadece arz talep dengesinden doğan organizmalardır.

    efendim şimdi anlatacağım insanların birçoğu sizsiniz, birazı onlar; geriye kalan azınlık da ötekiler...

    domates alıyorsun be adam fabrikadan çıkma değil ki bu; kırmızı olsun orta boy olsun sert olsun ve içi sulu olsun, kabuğu ince olsun!
    öncelikle kızarmış domates mutlaka yumuşar; tabi içinde sertliğini korumasına yardım edecek bir tabaka yoksa ya da kabuğu kalın değilse. ama sen inatla bu sebzeyi bu özelliklerde almak istiyorsun.

    köylerde doğal şekilde yetişen ürünlerde doğal olarak bu özellikler bulunmadığından bu doğal ürünlerin satışı olmuyor ve üretici zarar uğradığı gerekçesi ile bir sene sonra bu ürünü ekmiyor. onun yerine ne mi ekiyor?

    bu tarz ekimlerin yapıldığı yerlerde eczaneler tohum getirtir. ve bu tohumların kilogramı 35 milyardır.* işte o tohumlardan alır gramla ve tarlasına eker. o ekilen domatesler tam da senin istediğin gibidir;
    kırmızı,orta boylu, sulu, ince kabuklu.
    ama bu ürünlerin genleriyle oynandığından ikinci bir dölü yoktur. * yani istediğin kadar çekirdeğini al ekmeye çalış ürün elde edemezsin bu nedenle o üretici her sene gider ve o eczanelerden bu ürünleri alır.

    tohum piyasasının genel üreticisi israil'dir. tohumlar oradan gelir. anlattığım nedenlerden dolayı da eski tohum üreticilerin çoğunda kalmamıştır.

    onca şeyden sonra çıkıp birilerinin gdo'ya hayır demesi de bana komik geliyor!kardeşim sen yeni mi uyandın? biz sana bunu 10 yıl önce söylemiştik. yapmayın etmeyin bu şekilde piyasayı hep israil tohumlarına bıraktıracaksınız dedik. ama sen o dönem sadece görüntüyü düşündüğünden şimdi eski tohum kalmadı.
    kalsa bile fiyatı diğerinden kat kat fazla.

    ben en basite indirgeyerek anlattım konuyu. domates yerine hemen her sebzeyi meyveyi koyabilirsiniz.
    görüntüsü güzel diye aldığınız meyveleri sebzeleri şimdi nereye sokacaz bilmiyorum!

    domates seçerken yarım saat düşünen elleyip koklayarak seçen insanlar yönetici seçerken bir dakika düşünmediğinden şimdi bas bas bağırıyor.

    uzun zamandır kullanır olduk ama gerçek bu;
    her millet layık olduğu şekilde yönetilir!
    9 ...
  6. 3.
  7. Doğal yollarla veya geçiş ile veya rekombinasyon yoluyla yapılamayan genomun değişmesidir. Bu tanımda, gen rekombinasyonun doğal yolu ile elde edilen yeni tür amacındaki polenin bir türden alakalı diğer bir türe transferi sırasındaki işleme geçiş işlemi denmektedir. Fakat, örneğin genler bitkiler içersinde vektörlerin yardımı ile transfer edilirse, bu doğal bir proses değildir ve bu nedenle genetik olarak değişmiştir. Ayrıca hücre ergimesinin prosedürleri de genetik modifikasyon olarak adlandırılır. Bunun aksine, zorlamalı mutasyon içeren bitkiler örneğin kimyasal ajanlar "genetik olarak modifiye edilmiş" olarak adlandırılamazlar.
    6 ...
  8. 1.
  9. genetiği değistirilmis organizma.
    5 ...
  10. 2.
  11. ülkemizde yurtdısından ithal sebze-meyve icin kullanılan, hala yasaklanmayan, genetiği değistirilmis organizmalara verilen adın kısaltması.
    5 ...
  12. 23.
  13. yakın zamanda çıkmış "biyogüvenlik kanunu"nda belirtildiği üzere ülkemize giren riskli ürünlerde gdo analizleri yapılması zorunludur. ancak bu işin nasıl yapıldığını anlatayım size. gümrüğe riskli ürün grupları (mısır, soya, kanola, pirinç, patates, pamuk, şeker pancarı, papaya ve bunlardan elde edilen ürünler)ithal edildiği ülkeye göre analize alınıp alınmamasına karar verilir. örneğin bu saydığımız riskli ürünler amerika, arjantin gibi gdo'lu ürünler ihraç eden ülkelerden geliyorsa, gelen her 5 üründen 2'si analiz edilir. eğer riskli ürünler gdo üretimi yapılmayan ya da az yapılan ülkelerden geliyorsa analize alınmaz.

    şimdi gelelim bu analizlerin nasıl yapıldığına. türkiye'de bu gdo analizlerini yapan şu an için 11 laboratuvar bulunmaktadır. bunlardan 6'si tarım bakanlığına bağlı il kontrol laboratuvarları, 5 tanesi ise özel gıda kontrol laboratuvarlarıdır. ülkemizde şu an için ithaline izin verilen 32 gdo'lu ürün çeşidi bulunmaktadır. bunlardan yaklaşık 17 tanesi için gdo oranı %0,9'un altında ise etikenlenmesi şartıyla ülkeye girişine izin verilir. 15 ürün için ise yüzdesine bakılmaksızın etiketlenmesi şartıyla ülkeye girişine izin verilmiştir. bu gdo'lu ürün çeşitlerinin hangilerinin girişinin serbest olacağı direkt olarak avrupa birliğinin kabul ettiği ürünler dikkate alınarak belirlenmiştir. yani avrupalı bu konuda ne tür bir yasa-yönetmelik uyguluyorsa bizde de aynısı alınıp uygulanmaktadır.

    gdo analizi yapan laboratuvarların analiz sonuçlarının güvenilirliği ise şu an için içler acısı durumdadır. gdo anlizleri, bitkinin ya da ürünün dna'sı izole edildikten sonra "real-time pcr" yöntemiyle yapılmaktadır. şu an için bilinen yüzlerce çeşit gdo'lu ürün olduğu için, her birine spesifik primer ve problar hiçbir laboratuvarda bulunmamaktadır. ancak gdo'lu ürünler oluşturulurken kullanılan vektörler genel bazı bölgeler içerir. en fazla kullanılan ortak elementler: 35s-promoter, nos-terminatör, fmv-promotor bölgeleridir. dolayısıyla ilk önce bu elementlere spesifik primerler (küçük dna parçaları) kullanılarak analiz edilen üründe bu elementlerin olup olmadığı belirlenir. eğer bu elementler saptanamazsa ürün gdo'suz kabul edilir. ancak bu elementlerin dışında elementler içeren gdo çeşitleri de bulunduğundan hiç bir zaman gdo'lu ürünlerin tamamı belirlenememektedir. ülkemizdeki laboratuvarlarda ise real-time pcr teknolojisine hakim kişiler istihdam edilmemektedir. genelde çalışanlar ziraat mühendisi, gıda mühendisi ve veteriner hekimlerdir. bu meslek grupları ise biyoloji ya da biyoteknoloji background'una sahip olmadıklarında çoğunlukla analiz sonuçları yanlış verilmektedir.

    kişisel olarak gdo'lu ürünlere karşı olmasam da, asıl mesele ne yediğimizi bilmemiz olduğundan bu tür analizlerin güvenilir biçimde yapılması gerektiğini düşünüyorum. ancak ülkemizin bu konuda kat etmesi gereken uzun mesafeler var maalesef...
    4 ...
  14. 5.
  15. arkadaşlar sessiz kalınamayacak kadar önemli, önemsenmeyecek kadar tehlikeli bir biyolojik silah ve tehdittir. yönetimimiz çok yakın zamanda kabul etmek için bir yasa tasarısı çıkarmaya hazırlanıyor. buna sessiz kalmayalım. destek olalım.
    3 ...
  16. 22.
  17. piyasada yediğimiz hazır gıdaların hemen hepsinde bulunan genetiği değiştirilmiş organizma anlamına gelen maddeler bütünüdür.

    mesela en büyük tehdit mısır şurubudur. GDOlu mısırdan elde edilen tatlandırı olan piyasadaki mısır şurupları normal şekerden çok çok daha ucuzdur. piyasada satılan şekerli gıdaların hemen hepsinde mısır şurubu vardır hepsi GDOludur. ketçap bile bolca bu meretten ihtiva etmektedir , üzerinde katkı maddesi yoktur yazarlar , zira GDOlu mısır şurubu yasaya göre katkı maddesi değil hammaddedir.

    yeni yasaya göre GDO içermeyen ürünlerle üretiyor olsanız da bunu ürünün üstüne yazamazsınız , halkı bilgilendiremezsiniz.

    acizane tavsiyem ürünlerin üzerine "GDO içermemektedir" yazısının konması serbest bırakılana kadar bisküvi , çilokata , cips , ketçap , kola , limonata , aromalı maden suları ve tüm tatlı içeceklerden uzak durmanızdır.

    Mehdi Eker yatacak yerin yok senin !!!!
    3 ...
  18. 20.
  19. "genetigi degistirilmis oyuncu" formatinda da parodisi olan bir kare.

    su sekilde ki;
    http://img199.imageshack.us/img199/2351/234tc.jpg
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük