evet okuyarak bu mesleği yapmak çok daha güzel, ama okuduğun okulda aldığın eğitimin bir değerinin olması lazım. ama ne yazık ki özellikle bu bölüm için ülkemiz fakültelerinin çoğunda verilen eğitim, lise eğitiminin 1 level üstü düzeyinde.
mesela siyasal bilgiler okuyup gazetecilik yapacak biri muhtemelen, bu tür fakültelerde gazetecilik eğitimi almış birinden gazetecilik disiplininde dahi daha donanımlı olacaktır...
kişi istiyorsa mutlaka okumalı tabi ama karşına çıkacak her türlü ezberci öğretime, bitirdiğinde yaşayacağı problemleri şimdiden kabul etmeli.
ama verilen eğitim ne olursa olsun bu işte ancak %10'dur, %90 yine kişinin kendi girişkenliği, isteiği ve kendini geliştirmesidir. gerçekten iş tamamı ile kişinin kendisinde biter...
Yaklaşık iki yıldır çok araştırıp, çok okuyup, bölümle alakalı her insandan, her platformdan bilgi topladığım meslektir. Edindiğim bilgiler ise okunmaması, aç kalma riski yüksek olan, okunmadan da yapılabilen bir meslek olduğu yönünde. Ben açıktan bitirdim liseyi. Uzun süre ara vermiştim okula. istesem bir ajansta gazeteci (!) olarak çalışabilirdim, diploma istemeden alan yerel bir ajansta tabii ki. Ama yapmadım bunu çünkü gazetecilik sadece haber yapmak değildir. işin siyasi, sosyolojik, felsefik, ekonomik, hukuki ve benzeri bir sürü boyutu var. Bunlara hakim olunmadan sadece haber yaparak gazeteci olunmaz. Gazeteci her şey hakkında bilgi sahibi olmalı, her şeyi yorumlayabilecek kapasitede olmalı düşüncesindeyim. ilkokul bilgisiyle haber yapıp sağda solda ben gazeteciyim demek bu mesleğe haksızlıktır. Bunu bildiğim için dışarıdan bitirip bu sene girdim sınavlara. Çok sıkı bir çalışma oldu ama, öyle yan gelip yatarak girmedim sınava yani. Evet, karşılığını da aldım. ilk üç bine girerek güzel bir puan çıkardım. Çok iyi üniversitelerde başka bölümler de okuyabilirdim bu puanla ama ben gazeteci olmak için hazırlanmıştım, bu aptallığı yapamazdım. Çevremdeki insanlar ve dershane boğaziçi, odtü gibi üniversitelerde daha iyi (!) bir bölüm okuyabileceğimi salaklık etmememi söylediler ama nafile, ben gazeteci olacaktım ve gazetecilikten yana kullandım tercihimi. Gönül rahatlığıyla, tüm olumsuz eleştirilere rağmen istanbul üniversitesini yazdım ilk sıraya ve rahatlıkla da geldi zaten. Mutlu ve istekli bir şekilde yarın gidip kaydımı yapacağım. Heyecanla okulun açılmasını bekliyorum ayrıca.
son sinif son donemden 3 ders birakarak okulu uzattigim bolum.. askerden kacmak icin okunacak cinsten.. istediginiz zaman mezun olabilirsiniz cunku kopek baglasaniz bu bolumu bitirir eline diplomayi alir..
isin mesleki boyutuna bakarsak vicdan sahibi insanlarin yapamayacagi mesleklerden.. ha alayinizi sikerim diyorsaniz bicilmis kaftan..
is bulmak da zor ancak kisinin kendi elinde biraz da sans.. zevkli meslektir ancak cekilmez.. uc kurus paraya geceli gunduzlu domalirim diyorsaniz buyrun yapin..
okuması cesaret isteyen bölümdür. bu bölümü okuyacağınızı duyan akrabalar iki yıllık mı dört yıllık mı sorularıyla bunaltacaktır. ikinci bunaltıcı soru da '' öğretmen olaydın kızım? puanın mı yetmedi? '' dir.
ve bu insanlara elindeki kalem silahmış gibi davranılır.
zordur.
walterman'ın ağır iletişim kuramlarından tutun da, 5 bin bilmem kaç sayılı kit kanununa kadar; antik çağ felsefesinden, yakın dönem siyasi hayata dek, pekçok branş konusunu sentezini sunup, bunları öğrenmeyi gerekli kılan; karşılığında ise, boklu bir imza yetkisi ve tabldotla yemek yedirecek düzeyde 2000 lira maaş sağlayan bir üniversite programı.
bulaşılmaması gerekilen sektör. Hayallerinlzdeki ya da okullarınızdaki öğretilen gibi bir gazeteci kesinlikle olamazsınız. Belli bir sistem ve bu sisteme konuşlanmış medya organları vardır, siz de bunun bir parçası olursunuz, hepsi bu kadar. Kafanıza göre iş yapamazsınız, editör ve genel yayın müdürü vardır. Yapsanız da yayınlamazlar, ısrar ederseniz güle güle derler. Ve bu adamlar tesadüfen orada değildir, gazetenin ideolojisine göre varlardır. özetle; gazetecilik taraf olmaktır, en azından türkiye'de. Parası da azdır, boşuna kendinizi harcamayın.
elbette yandaş medyacılık, taraf tutma, karşıt görüşleri dile getirmenin olması kadar doğal bir şey yoktur gazetecilikte. ancak günümüz gazeteciliği gibi sadece yalan haberlerden oluşan bir girişimden tutunda ahlaksız çamur atmalardan, gündem değiştirmeye kadar giden bir dönemin içindeyiz. gazeteciliğin geldiği noktada budur.
şeye uyalım: bir meslek grubudur.
prestiji günden güne yitip gidiyor. hatta bence yitip gitti. peki niçin? halk yüzünden.
çünkü halk içinde, gerçekten bağımsız ve objektif haber arayan güruh neredeyse yok denecek kadar azdır. dolayısıyla, insanların okumaları için aktarılan haberler, halkın istekleri ile kısmen şekillenir.
zaten bu yüzden, "seksi fotoğrafları için tıklayınız", "işte o belgeler", "bu defa çok abarttı" gibi başlıkları barındıran haber yayımcıları paraya para demezken, objektif haber yapmaya çalışan haber firmalarının adı bilinmez bile.
tabii, objektif haber yapan haber ajansının da olmadığını söyleyeyim.
bu işi gerçek anlamda yapanlar için iyi bir meslektir. tabi şimdiki gazetecilerin amacı tvlerde boy göstermektir. ama gerçek gazetecilik öyle değildir. savaş meydanlarında ölüme meydan okumaktır.
30unda da 50sinde de 70inde de olsa, gazeteci çocuktur onlar... Nüfus kâğıtlarında ne yazarsa yazsın, egoları büyümez, heyecanları yaşlanmaz.
Profesyonel serseridirler.
ilk günkü ruhla koşturur, ömrünü tükettiğinin farkına varmaz, varsa da zaten umurunda olmaz. Çünkü, haber yapamadığında ölür asıl... Bu virüs dolaşır damarlarında, kemirir için için, yer bitirir... O nedenle hayatını tehlikeye atar. Sen tapu biriktirirsin, onlar manşet biriktirir. Torunlarına banka cüzdanı gibi miras bırakacağı kupürleriyle yaşar.
Bunlarla evli olmak, çekilecek kahır değildir. Gazetenin yanında metresim duygusuyla nikâhlıdır gazeteci eşleri... Karı-koca olamayacaklarını anlarlar zamanla... Veya, taaa en başından bilmek zorundadırlar. Arkadaş olur. Sevgili olur. Koca olmaz.
Kadın gazetecileri tenzih ediyorum; hakikaten en zor meslektir gazeteci eşi olmak... Okulu yoktur. Maceranın bizatihi kendisidir. Çocuğunun doğumuna bile yetişemez çoğu... Kendi düğününe geç kalanı biliyorum. Kayalara çarpa çarpa, fırtınalarda boğuşa boğuşa öğrenilir.
(Burak Ersemiz mesela... Hani şu, kameramanı Deniz Pirinççilerle birlikte 5.6lık depremden sonra çatır çatır çatlamış doğum hastanesine dalıp, etrafta doktor-hemşire olmadığı için, kuvözdeki bebeleri tek tek çıkaran Show Haberdeki gazeteci çocuk... Bir kızı var, bir de oğlu Burakın... Kızı 15, oğlu 5 yaşında henüz... Benimkilere ne olur diye düşünmedi, bunlar ne olacak diye düşünüp, hatta düşünmeyip, içeri daldı... Biz ekrandan seyredenler için, üç dakikalık haberdi alt tarafı... Ya eşi Serpil için?)
En baba gazetede çalışan gazeteci çocuklar, depreme mepreme gittiklerinde, kahvaltı, öğle, akşam yemeği, günlük 60 lira harcırah alır. Küçük tirajlı gazeteler, 30 lirayı öpsün başına koysun. E her yer, yerle bir... Fiş alamaz. Dönünce maaşından kesilir. Güya harcırahtır, olur sana kişisel harcama! Anlatamazsın, hayatı plazalardan ibaret sanan muhasebe elemanına.
Değerli ağabeyim Uğur Dündarla beraber Stardan ayrılmadan, en son görev... Gözünü budaktan sakınmayan şövalyelerimiz Turgut Eratla Mustafa Şapı göndermiştik Vana... ilk beş gün bisküvi yediler. Ahali elinde tasla çorba beklerken, şirin görünmek için gazetecilere torpil yapan Kızılayın yemek sırasına girmeye utanırlar. istisnasız, hepsi böyledir.
Beş gün sonra, işler biraz rayına girince, girdiler anca Kızılay kuyruğuna... ilk yemek, imamın aptes suyu kıvamında mercimek çorbasıydı. Ve, nihayet ekmek... Çökmüş binanın önünde, sekiz olmuş kaldırım taşında kaşıkladılar. istanbuldan telefon tam o sırada geldi... Televizyon kanalımız satılmış, Mustafa Şap işinden atılmıştı. Bilmiyorum gari, işsiz kaldığına mı üzüleyim, işine devam edip Bayram Otelinin enkazının altında kalmadığına mı sevineyim.
Neyse, büyük gazetelerin ekipleri otomobil kiralar. Bi yerden bi yere gitmek için filan değil, sığınıp, uyumak için... Küçük gazetelerin ekipleri, ya birleşip ortak kiralar, ya da mecburen kriz merkezinin çadırında, sandalyede uyuklar.
Bi gece idare edersin de, bi hafta otomobilde uyumak, Ramses gibi mumyalanıp, tabuta konmak gibidir. Her tarafın tutulur. Dizlerin uyuşur. Gözkapakların kurşun gibi ağırlaşıp, başın öne düştüğünde, enkazdan çıkan bir kol rüyana girer, suratına dokunur adeta... Veya kopuk bi bacak dürter, hoplarsın. Sen hoplayınca, otomobil sallanır, bu sefer kameraman hoplar, deprem oluyor diye... irkilirsin. Uyku sersemi, yanındaki ceset dirildi sanırsın.
Gece buz. Kulağını keser adamın. Eşofman giyersin içine... Üstüne de, THY battaniyesi örtersin. Sırt çantasına sığmadığı için, yolda gelirken araklarsın uçağın battaniyesini...
Zehirlenmeyi göze alıp, otomobili sürekli çalışır vaziyette tutarsın ki, kalorifer ısıtsın. istanbula döndüğünde az kilometre yapmışsın ama, fazla benzin fişi almışsın, bizi mi kazıklıyorsun diye, dolandırıcı muamelesi görürsün. Dedim ya... Anlatamazsın.
Üşütüp hastalanmaya karşı, leblebi gibi vitamin yutarsın, cebinde taşıdığın ilaçların parasını kendi cebinden ödersin. Para önemli değil de, hastalanırsan, geri çekerler, haber yapamazsın, o fena... Haber yapamadıktan sonra, turp gibi olsan ne yazar... Ateşin 40a bile çıksa, telefonda eşine, annene söylemezsin ki, müdürü arayıp hastalandığını ispiyonlamasın.
Ölüm siner üstüne... Leş gibi kokarsın. Yıkanmak zaten yok da... Tuvalet yok asıl... Erkek muhabirsen, dağa bayıra gidersin. Kadın muhabirsen, hayatında felaket bölgesinde görev yapmadığı için, felaket bölgesine kadın muhabir gönderen, tepeden inme kazma yöneticilerin kurbanı olursun. (Yürekli kızlardır ama... Ha yıkıldı ha yıkılacak diye titreyerek, tavanlara baka baka, hasarlı binaların tuvaletlerine girmek zorunda kalırlar.)
Dünyanın en kısa ömürlü ürünüdür gazete... Piyasaya çıkar, yarım saat sonra bayatlar. Hemen yenisini bulmak zorundasındır. Haber müdürleri ise, dünyanın en iştahlı insanlarıdır. En lezzetli haberi bul, biraz sonra arar, başka ne var? diye sorar. iki dakka gecik, fırça yersin. Bu arada, depremzededen de dayak yersin... Kadının biri çıktı mesela, abuk sabuk laflar söyledi ekrandan, o televizyonun muhabirinin burnunu kırdılar. Kırık burunla çalıştı.
Ve, insanüstü çalışırlar ama, neticede insandırlar. Sokaklarda yatmaktan dirençleri düşer. Sağlam denilen ilk otele kapağı atarlar. Otel çöker. Müdür arar. Ulaşamaz. Nerde bu diye hayıflanır. Halbuki, haberdedir gazeteci çocuk... Haberin tam içindedir. Basınız sağ olsun.
Gazetecilik mesleği her türlü sansasyonel olayla iç içe olmayıda beraberinde getiren bir meslektir. Gazeteci ise toplumun sorunlarını siyasal-ekonomik iktidarın ve medya patronlarının baskısı, güdümü altında yapmak zorunda bırakılan, emeğinin karşılığını "satılmadan" alamayan emekçidir.
doğrudan ingilizce sözcük karşılığı: "journalism"'dir.. bu da, yine aynı dil formatındaki; "jurnal" yani: "ispiyon" sözcüğünden türemiştir. gazeteci, jurnaller; yani ispiyonlar.
Araştırma şirketlerinden farklı bir iş yapmayan meslek grubu. Araştırma şirketleri anlaştıkları şirketler için bir konu ile ilgili kamuoyu yoklaması yaparlar. Sonuçlar araştırmayı yapan şirkete göre değişiklik gösterir. işveren şirket sonuçları nasıl istiyorsa araştırma şirketi de sonucu o şekilde çıkarmaya gayret gösterir. Hatta çoğu zaman gayret bile göstermez. Doğrudan istenen verilere dayalı bir rapor hazırlayabilirler.
Gazetecilik de bir nevi araştırma işidir. Neye ve kime hizmet edilecekse araştırma sonucu da ona göre çıkacaktır. Bugün sadece ülkemizde değil tüm dünyadaki gazeteciler taraflı davranırlar. Bunun sonucunda da yapılan haberler sapar; kimine göre ekonomi büyümektedir, kimine göre ise büyüyen ekonomi değil dış borçtur. Kimine göre adam kadını bıçaklamıştır, kimine göre ise o kadar kısa etek giyerse olacağı budur.
Gazetecilik sadece haberi ekrana ya da kağıda taşımak değildir ve olmamalıdır. Gazetecilik ülke sorunlarına duyarlı, taraflı olsa bile halkın tarafında, bilimsel ve samimi olmalıdır. Ülkemiz şartlarında bu saydıklarım bulunmadığı için gazetecilik de zan altındadır.