dün gece rüyamda üniversiteden sınıf arkadaşım ve hala görüştüğüm dostum dediğim kişiyle * öpüştüm. hem de öyle böyle değil yani. asıl garip olanı bugün beni aradı nasılsın neler yapıyorsun diye.* bilemedim ben şimdi.
bir çölde başlıyor fakat çöl ayakları yakmıyor ya da sıcak rahatsız etmiyor. böyle yerde beyaz dikdörtgen ama gelişigüzel kıvrımlı taşlarda ilk önce sağa doğru giden sonra dümdüz ileriye sapan bir yol yapılmış. renk renk ve desen desen arap kıyafetli insanlar geçiyor ve de beğendiklerimi söylüyorum. genellikle çizgili giyinenleri söylüyorum. sonra bir tane adam var ve çevresine küçük arap çocuklar çevrelemiş. ben de durup dururken onlara takılıyorum ve de tam gidecekken salmıyorlar, ilk baş normal bir şekilde kal diyorlar, sonra yer altında bir yere gidiyoruz anında. ortasından koyu mavi su geçiyor bu yer altı yerinin fakat yer altı yerinin duvarları gelişigüzel değil dümdüz dikdörtgen ve siyah taşlar bloklanmış. bu sefer hızlı bi biçimde kaçıyorum fakat adam bağırıyor ve beni yanlarına çekiyor. sonra bir kez daha deniyorum ve bu sefer o kadar kızıyor ki deliriyor adeta. üçüncü ya da dördüncü denemede yetişemiyor bana. sonra bi bakıyorum ki kaçtığım yerden çember şeklinde bir yere gelmişim fakat gökyüzü gözüküyor. bu sefer de takım elbiseli ve tıknaz, uzun boylu hantal bir adam beni kovalıyor ve de tabancası var. defalarcasına koşarak doğrultuyor fakat yine de yakalıyamıyor, bir sefer olabildiğie yaklaşıyor ama arkasından ben de olabildiğine hızlanıyorum. bunlar çember yerin asma katlarında gerçekleşiyor. ilk başta cam yok fakat sonra cam ekleniyor asma katlara anında oluyor yine bu. çemberin en yukarsında havaya doğru bir araba salınmış ve başka bir araba aniden çıkıp asma katın çeyrek duvarını yıkıp aşağı yuvarlanıyor asılı olana çarparak ve 'yanlış hatırlamıyorsam' kuzenimi de aşağıya savurarak. o esnada kuzenim katta koşturuyordu. sonra aynı katta bir biletçi ve biletçinin hemen yanındaki kapıda dışarda bekleyen bordo bir tren var, ben bir bilet alıyorum. ve de kafeler var. arkasından dedemi, babannemi filan da görüyorum. diyorlar ki biletin var mı. biz de aldık sana diyorlar. ama bende zaten var diyorum. konuşana kadar biniyor muyuz binmiyor muyuz hatırlamıyorum ama negatif bitmediğine eminim, pozitif de diyemem gerçi.
bütün duvarların gıcık bir turuncuya çalan sarı olduğu bir bina
bir eve giriyorum orda da duvarlar sarı
kapıyı açtığımda tam karşıda 1 m bile uzakta olmayan bi oda var kapısı olmayan
odanın bir tarafı boydan boya pencere ve manyak derecede güneş alıyor
sol tarafı da sırf eski model kitaplıklardan oluşuyor dumbledore'un kitaplıkları gibi yani örnek vermek gerekirse
mesneviler filan var orada
ve her şey cilt
balıkçılık kitapları
yukardan aşağıya doğru islamla ilgili cilt bi kitap arıyorum ama bulamıyorum
sonra bu odadan çıkıyorum ve soldaki koridorun tam karşısındaki odaya giriyorum
açtığımda boxerlı üç adam var koskocaman bi yatakta yatıyolar
'SEViŞiYORUZ GELMEE' diye bağırıyo en yakında olanı
diğerleri ise çoraplarını giyip bi yerlere sığınıyolar
sonra buradan da çıkıyorum ve onun tam yanındaki odaya geçiyorum
bu odada da boydan boya cam
ama diğer duvarlar gıcık bi sarı yine
sadece bi koltuk var
çok güzel bitiyor ama ya
hüzünlü ama güzel
zaten bu son oda
ondan sonra uyanıyorum
koltukta bi hatun oturuyo ne güzel ne de çirkin denebilir ama tatlı.
turuncu dipli kahve saçı var ve siyah kalem çekilmiş gözleri
ayağının biri yatay duruyor biri dikey
dikey olanına iki elini üst üste koymuş
anladın o oturuşu
yanına oturuyorum ve ağlamaya başlıyor yanaklarına sanki su çalınmış gibi bi ağlama
iki kez öpüyorum bu sefer ağlamayı kesiyor ama yine de susuyor
ama böyle saldırır gibi öpüşme değil dakikalarca süren, iki kez ve nazikçeydi
sonra da kapıdan beni çağırıyolar ve çıkıp gidiyorum
uyanmıştım sonra.
not: oda konumları birebir bundan önce oturduğum ev.
1 hafta önce gördüğüm rüya garipti mesela. Dünyanın sonu geliyormuş da ben kurtarıyormuşum da efendim. Vatikana gidip papayla dövüşüyordum, bu da yetmiyormuş gibi kendisiyle dans ediyordum. Enteresan..
her türlüsü olabilen abuk sabuk rüyalardır.
beni bir keresinde kaplan kovaladıydı lan rüyamda. hayvan gelmiş bizim siteye geziniyo meydanda. ben de bizim bahçede oturuyomuşum sonra sıkılıp sitede gezmeye başladım lan bi baktım karşıda kaplan. hassiktir diyerekten kaçcam ama kaçmadım nedense izledim. bu beni bi gördü en az 7 metre bi yerden atladım bizim eve doğru koştum sonra kapıyı sert sert hızlı hızlı çalıp içeri girdim. ama altıma sıçıyodum lan o değil kaplan ne alaka?
dün gece gördüğüm rüyadır.
yaz stajı yapmam gerekiyo ve ben hala bi yer bulamadım bu yuzden 1 aydan fazladır kafama takıldı bu mevzu. neyse işte baya bi bilinçaltımı mesgul etmiş ki rüyamda çalıştığımı gördüm.
çalıştığım yer 5 katlı bina, ama resmen elm sokağı terk bi yer. ayrıca önce işe geç kalıyorum ardından hastalandığımı söyleyip erken kaçıyorum. lan rüyamda bile çalışmaktan hiç hazetmiyorum ben napıcam ya.
bayram ya da özel bir gün, annem babam ben oturuyoruz. sonra kapı çalıyor ve ailenin geri kalanı geliyor, kardeşlerim, kardeşlerimin eşleri, çocukları, kocaman bir aile.. onlar misafir odasına geçiyorlar, ben de selamlamak için peşlerinden odaya giriyorum. o kalabalık arasında ilk girişte fark edemediğim kişiyi görüyorum sonra, otururken. gülen suratım o kadar ani bir hızla değişiyor ki uyanalı 1 saat olmasına rağmen surat ifademin nasıl değiştiğini çok canlı hatırlıyorum. hiç beklemediğim bir şey, o yüzden hiçbir şey hissedemiyorum, donup kalıyorum sadece. elimi uzatıyorum, hoş geldin diyorum, sonra odadan çıkıp gidiyorum, o ise bana bakıyor. o bakışı günlük hayatta da görmüştüm ben. ben aylar önce bir avm'de ağlarken de bana aynen böyle bakıyordu.
neden böyle bi rüya gördüm şimdi bilmem. işe de geç kaldım üstelik şuan, bilerek. canım uzata uzata bi nescafe içmek istedi çünkü. bu sabah hayata yarım saat geç başlamak istedim, işyerim kaçmıyor ya. her koşulda bi mazeret bulurum nasılsa. neyse..
bilinçaltına sıçmak kavramının vücut bulduğu rüyalardır kimi zaman.
dün görmüş olduğum rüyada, '90'larda furyasının bittiğini zannettiğim bir adet konuşan kedi bana eşlik etmekteydi efendim. kedinin benden yemek istemesi (eski evimdeyim niyeyse), buzdolabını açmam, içerideki tüm yiyeceklerin, paketlerin, kapların üstüne kar yağmış olduğunu görmem (oha!), üzüntüden kahrolmam, kedinin sinirlenip patisiyle beni tokatlaması ve yine patisiyle ağzını göstererek "bir lokma ver" hareketi yapması, benim yine üzüntüden kahrolup depresyon modunda yorgan altına girmem şeklinde sonuçlanan rüyayı yorumlayabilecek bir babayiğit varsa hayır duamı alır- net söylüyorum.
oturma odasında babamla oturmuş behzat ç izlerken birden evin arka balkon tarafından çok büyük bi gürültü duyuyoruz, ama niyeyse babam bu gürültü hiç olmamış gibi davranıyor. ben de "baba gürültüyü duymuyo musun" diyorum, babam cevap vermiyor. "ya baba niye duymuyosun beni" diye bağırıyorum, adam pür dikkat tvye odaklanmış. hemen arka balkona doğru koşturuyorum, gökyüzünü kızarmış bir şekilde görüyorum.
sonra da gökyüzünden bizim mahalleye doğru yaklaşan koca bir kitle görüyorum. bildiğin yolcu uçağı, ama düşer vaziyette aşağı doğru geliyor. tam yere düşecekken tekrardan havaya doğru ivme kazanıyo ve birden gözden kayboluyor. sonra arkasından da (allahım burası çok saçma) hava da uçan çarpışan otomobiller görüyorum, ya da ona benzer şeyler, ama böyle üstü camla örtülü gibi, 5. element filminde bruce willis'in kullandığı taksi aracı gibi. ve hepsinin içlerinde garip bir dille yüksek sesle bağıran at kuyruğu saçlı sarışın kızlar var. bi tanesi bizim balkona doğru yaklaşıyo. yaklaşıyo yaklaşıyo dibime kadar geliyo, bi de ne göreyim bu kız burcu esmersoy !! * sonra diğerleri de yaklaşıyo balkonun etrafına, içeriye "babaaa babaaa" diye bağırıyorum, içerden "kızı nereye gömdün la", " çayın yanına püskvüvü gibi bişey yok mu" diye cümleler duyuyorum, sesi sona getirilmiş televizyondan. sonra tekrar karşımdaki burcu esmersoy sürüsüne tekrar bakıyorum, yüzüme anlamsızca bakıyorlar. anlamadığım bir dilde çoklu sesle,** bağırmaya devam ediyolar. tam içeriye kaçıyorum, "baba babaaa" diye bağırırken, annem dibimde "oğlum ilacını iç, 1 saat sonra yemeğe kaldırıcam unutmuşum seni uyandırmayı" diyerek uyandırıyor. ya uzaylıları da anlıyorum bi noktaya kadar da, neden burcu esmersoy?! dün akşam 5 dakika izlediğim dedektif memoli adlı dizinin yan etkisi olsa gerek.
ailemle havuzdayım. güneşleniyoruz, yüzüyoruz falan. neyse bi anda küçük bi kız çocuğu havuza düşüyor. ben normalde başımı sokmadığım halde rüyamda havuza hemen atlıyorum. çocuğu yakalıyorum ama uzun saçlarından tutup suyun yüzeyine çıkartıyorum. çocuk ağlarkn ben hala saçlarında çekiştirip havaya kaldırıp havuzun yanına oturtuyorum. sonra ailem dahil herkes bana kızıyor neden saçlarından tuttum diye. ben de kaçıyorum falan. bundan sonrasını hatırlamıyorum zaten. ama ilginç olan o kadar insan varken neden ben atladım ve saçlarından kaldırdım.
peşin olarak söyliyim hiç bişey ima amaçlı değildir, ne gördüysem onu yazıyorum.
somali'de ki durumu görmek için otobüsle gideriz. otobüste somalili bi kadın vardır. ona neden bilinçsizce ürüyosunuz diye sorarım. o da beni döver. oraya vardığımızda arkadaşımla beraber iki tane küçük bebişle arkadaş oluruz. kız 3 yaşlarında, beyaz biri, erkekte ufak tefek bişey. arkadaşımla biraz onları gezdiririz. sonra tüfekli birinin bizi takip ettiğini görürüz. hemen bi tane apartmana gireriz. en üst kata kadar 4 kişi koşarız. birinin kapısını çalarım. ''2 dk. girebilir miyiz?'' derim. o da ''tabi tabi'' der. arkadan arkadaşımla küçük çocukları alırım. bayaa ev sahipleri türk tür. neden afrika'dan ev aldınız diye konuşuruz filan.
daha dün gördüm bu rüyayı.
bir büyük rakıyı bitirdim. sonra da düşünüyorum rüyada "ulan azıcık bari bıraksaydım dibinde babam kızacak." Yandım ulan diye. göt korkusuna bak.
dün gece gördüğüm garip-güzel, bildiğin arkadan soundtrack çalan rüya bu kategoride olabilir misal.
rüyamda; öyle bir ortam var ki, ölü gömmek-yakmak diye bir şey kalmamış. ölüler farklı amaçlar için "kullanılıyorlar": bir merkez kurulmuş, bu iki katlı yusyuvarlak binaya getirilen ölü bedenler, belli bir süre sonra canlanıyorlar. canlanmak değil belki ama bedenleniyorlar bir günlüğüne. yalnız şu var ki, ölülerin hafızası öldükleri günle sınırlı, geçmişi loop halinde yaşıyorlar. yani karşına geçtiğinde seni tanıdığını zannediyor ama aslında tanımayabiliyor. onları özleyen her kimse, bir ya da daha fazla gün geçirmek için onlarla, bu yerlere geliyor.
merkezde ölüler yan yana yataklarda kalıyorlar ve bina yuvarlak yapıda; aradığın kişiyi bulmak için döne döne ilerliyorsun. bir diğer garip durum da, tüm kadın ve erkeklerin mayolu-bikinili olmaları.
bu merkeze sanırım dedemi görmek için gidiyorum. yanımda benim için çok değerli olan biri var. birlikte gidiyoruz oraya. döne döne ilerlerken birden defne joy foster'ı görüyorum. bikinili ve beni tanımıyor, ama tanıdığını zannediyor, diğer tüm ölüler gibi. muhabbet etmeye başlıyoruz, ayrılırken de elimi tutup "gene gel" diyor. merkeze ilişkin bir diğer kural, ölünün temas ettiği yere mutlaka kişinin çok sevdiği birinin üflemesinin gerekmesi olduğu için **buna "hayat üflemek" deniyor, yoksa temas edilen yer çürüyüp düşüyor** yanımdaki adam, defne ile görüşmemiz sırasında beni gözlemiş hep, onun nerelere dokunduğunu biliyor, mesela elimi tutup sıcak hava üflüyor.