"olması imkansız ama, olmuş ve oracıktaymış gibi.. gördüğünüze yemin edebilirsiniz yani"
(romanları bir yana)masal gibi deli öyküleri var. anlatımlarıyla olabilirliğe dair ettiği yeminin parasını da vermiyor yazar, imkansızı samimiyetle sunarken. hayal gücünü tatlı tatlı tetikleyip, okuyucuyu insanlaştırıyor katbekat. genel üslubu kanırtıyor, ama acıtmıyor ille de. tevazusu üzerinde sakil durmayan/kendine yazan/duygu sömürüsü yapmayan (kulvarında)ender samimi yazarlardan oluşu ise en önemlisi.
büyülü gerçeklik akımının tanrısı. her öyküsü, her romanı kalbinizle, beyninizle öyle bir iç içe geçer ki, yazdıkları olur sadece okuduğunuz süre boyunca. bir cümlesinin virgülüne takılıp öylece asılı kalırsınız yazdıklarının arasında.
yüzyıllık yalnızlık adlı kitabı var ya, nasıl desem, hani naneli şeker yersin her yerinden hava alıyormuş gibi olursun ya, bu kitabı okuduğunda her yerinden hava aldırıyor o misal.
tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. insan aşktan vazgeçerse yaşlanır. başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım. eğer tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca van gogh resimleri çizer, benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim. gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim. tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı... gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. ve aşk içinde yaşardım. erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır. çocuklara kanat verirdim. ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. ey insanlar! sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim. sizlerden çok şey öğrendim. ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. mutsuz bir şekilde... artık ölebilir miyim?
1928'de kolombiya'nın aracataca kentinde doğmuştur. hukuk ve gazetecilik öğrenimini yarım bırakmıştır. 1940 yılında gazeteciliğe başlamış ve bu mesleği uzun yıllar sürdürmüştür. öykü yazmaya 1940'ların sonlarında başlamıştır. 1982 yılında ise nobel ödülüne 'ne değer görülmüştür. iyi kalpli erendira adlı kitabını okuduğumda kendisine hayranlığım bir kat daha artmıştır.
sevgiden öte sürekli ölüm adlı öykü kitabıyla insana rüya görüyormuş hissi yaşatır, hatta altı sayfa süren ve tek bir cümleden oluşan bir öyküsü dahi vardır bu kitapta; * ne kadar sağlam bir kalem olduğunu ispatlamıştır zaten bu öykü...
on iki gezici öykü kitabındaki, kısa hikayeler çok sıcaktır.
Ayrıca türkçe çevirisi inci kut tarafından yapılması kitap için büyük şanstır, ispanyolcadan türkçeye çevirilen bir çok kitap gibi mahvolmamıştır.
internette kendisine ait diye bilinen sözleri reddetmiş insandır.
(bkz: Kırmızı pazartesi)ve (bkz: yüzyıllık yalnızlık)gibi muhteşem eserlerin yazarıdır.
(bkz: Yaşar kemal)kadar güzel yazan insandır.
yaşar kemalle tek farkı bir (bkz: nobel)inin fazla olmasıdır.