"yeniden doğuş" şiirini kendim yazmış gibi sevinmeme neden olan şair, huzursuz...
"tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek"
Varlığın karanlık bir ayet olması durumu daha uzun bir açıklamayı gerektirdiğinden "dönüşüm" olgusuna gönderme yaptığı "seni, kendinde tekrarlayarak" tabiri üzerine durulması icap ediyor kanımca: Aslında şiire adını veren yeniden doğuş yani reenkarnasyon durumunun hint felsefesindeki o tabiri karşımıza çıkıyor. Yani üst noktaya, yani nirvana'ya erişmektir o sevgiliye kavuşmak. Ama asıl vurgulanan şey daha naif bir durummuş gibime geliyor; sen olarak dünya'ya gelmek" işte sarsıcı bölüm...
tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.
ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!
yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği,
yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır,
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
şapkasını kaldırarak,
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle günaydın diyen.
yaşam belki de o tıkalı andır,
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.
yalnızlık boyutlarındaki bir odada,
aşk boyutlarındaki yüreğim,
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini.
ah..
budur benim payıma düşen,
budur benim payıma düşen,
benim payıma düşen,
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.
ve ellerini
seviyorum diyen
sesin hüznünde ölmektir..
ellerimi bahçeye dikiyorum,
yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklardır..
küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kızıl kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçek yaprağıyla süsleyeceğim.
bir sokak var orada,
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece
rüzgarın alıp götürdüğü.
bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı,
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir imgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen.
ve böylecedir,
birisi ölür
ve birisi yaşar.
hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.
ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan..
Bütün bir gün boyu bütün bir gün
Terk edilmiş terk edilmiş bir ceset gibi su yüzünde
ilerledim ürkütücü kayalıklara
En derin deniz mağaralarına ve
En etobur balıklara
Durmadan gerildi sırtımın incecik omurgası
Bir ölüm duygusuyla
Yapamıyordum artık yapamıyordum
Yadsıyarak yükseliyordu yoldan ayak seslerim
Daha büyüktü umutsuzluğum sabırdan
Ve geçiyordu bahar o yemyeşil düş
Penceremden
Sesleniyordu yüreğime:
Bak
Hiçbir zaman ilerlemedin
Battın sen!
---
o cüzzamlı çocuk, avuçlarında uyuttuğun .. bir ağacın gölgesinde misin onunla?
iran şiirine damga vurmuştur. Birçok iranlı tarafından sevilmez.
En güzel şiiri bence bu.
yaşamak belki
bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
yaşamak belki
bir adamın kendini astığı bir iptir
yaşamak belki okuldan dönen bir çocuktur
yaşamak belki sevişme arasında yakılan bir sigara
ya da bir yayanın şapkasını kaldırarak
bir başkasına anlamsızca gülümseyip "günaydın" diyen şaşkın bakışıdır
yaşamak belki
senin gözbebeklerinde harap olan bakışımın kapandığı andır
ve benim
onun ay algılayışıyla karanlık kavramını karıştıracağım duygusudur
kadın olmanın en zor olduğu topraklarda var olmuş tüm dünyanın kadınlarına ve bazı erkeklerine ilham veren kadın şair.
'' benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.
ve ellerini seviyorum diyen sesin hüznünde ölmektir..
ellerimi bahçeye dikiyorum,yeşereceğim,
biliyorum, biliyorum, biliyorum ''
ah ne seviyorum füruğ ferruhzad şiirlerini, dokunuyor bu ara ruhuma usulca.
"yapamazdım, artık yapamazdım
yolun inkârından geliyordu ayak seslerim
ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen gönlüme
"bak" diyordu
"yol almamışsın hiç sen, batmışsın."
dünya düzenine meydan okumuş bir kadın şairdir. 16 yaşında evlendi ve Kamyar isimli bir oğlu oldu. ilk şiiri günahlar ve günahkarlar adlı şiirdir. özeleştiride bulundu. sonra iki kitap yayınlar. duvar ve isyan dır. ayrıca hız tutkunudur ve birgün kaza yapar hayatını yitirir.
soğuk bir mevsimin eşiğinde
aynaların ağıtı topluluğunda
ve uçuk renkli deneyimlerin yaslı toplantısında
ve suskunluğun bilgisiyle döllenmiş bu günbatımında
gitmekte olan o kimseye böyle
dayançlı
ağır
başıboş
nasıl dur emri verilebilir.
o adama nasıl diri olmadığı söylenebilir, hiçbir
zaman diri olmadığı.
5 ocak 1935 de tahranda albay bir babanın kızı olarak dünyaya gelmiştir, baba baskısından kurtulmak için 1951 de perviz şapur ile evlenmiş 1953 de oğlu kamiyar doğmuş, kocasının edebiyatı bırakması yönündeki baskılarından dolayı 1954 yılında eşinden boşanmış ve bir daha oğlunu göremediğine dair bilgiler yer alır biyografisinde.
evime gelirsen eğer sevgili bana bir ışık getir
ve küçük bir pencere oradan
mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim.
akşam oluyor
ve akşamdan sonra karanlık
ve karanlıktan sonra
gözler
ve nefesler.. ve nefesler.. ve nefesler
ve su sesi
düşüoyor damla damla
sonra 2 kızıl nokta
2 yanık sigaradan
ve 2 kalp
ve 2 yalnızlık.