füruğ ferruhzad

entry92 galeri62 video1
    92.
  1. "Yaralarım aşktandır" diyor füruğ.
    Yüzümüzdeki yorgunluk, neşeli anlarımızda gözlerimizdeki ıslaklık, bundan mı?
    1 ...
  2. 91.
  3. Yıllar yıllar evvel bir forumda okuyan yazan çizen bir sanal arkadaşım tanıştırdı beni kendisiyle. Sen bu kadını oku çok seversin " dedi.

    Yıllardır karar veremedim, ismi mi daha güzel, kendi mi yoksa şiirleri mi?
    1 ...
  4. 89.
  5. iran'da doğmuş, iran sınırları içerisindeki yönetim anlayışına, kadının yerine ve yurduna yönelik hicivleriyle tanınan acı dolu kadın şair. ölümü ise bir trafik kazasıyla genç yaşında oluvermiş ve bu kısa ömrüne birbirinden değerli şiirleri ve yaşamını sığdırmıştır.
    0 ...
  6. 88.
  7. abbas kiyarüstemi izlerken hatırıma düşen, Kadın kelimesinin karşılığı olacak bir biçimde tüm estetik ve duygusal incelikleri ruhunda barındıran şair.

    "Tüm varlığım karanlık bir ayettir benim
    seni
    kendinde tekrarlayarak
    yeşermenin ve çiçeklenmenin
    sonsuz gündoğumuna götürecek

    ben bu âyette senin için ah çektim, ah !
    ben bu âyetle
    ağaçla ve suyla ve ateşle bütünleştirdim seni

    hayat belki
    bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
    hayat belki
    bir adamın kendini dala astığı iptir
    hayat belki
    okuldan dönen bir çocuktur
    hayat belki
    iki sevişme arası rehavetinde
    yakılan bir sigaradır
    ya da
    yoldan geçen bir başkasına
    şapkasını kaldırarak anlamsız bir gülümseyişle
    'günaydın' diyen adamın
    şaşkınca karşıya geçişidir

    hayat, bakışlarımın
    senin gözbebeklerinde
    kendini paramparça ettiği
    o tutuklu andır belki
    ve bakışım kendisini,
    aydınlığın ve karanlığın idrakiyle
    karıştıracağım duygusu içindedir

    yalnızlık boyutlarındaki bir odada
    tek aşklık kalbim,
    kendi mutluluğunun yalın bahanelerine
    saksıdaki çiçeklerin güzelce soluşuna
    eviınizin bahçesine senin diktiğin fidana
    ve bir tek pencere için öten kanaryaların şarkısına
    bakıyor.

    ah !
    bana düşen budur
    bana düşen budur
    bana düşen
    bir perdenin asılışının benden aldığı gökyüzüdür
    bana düşen terk edilmiş bir merdivenden inmek
    ve yalnızlık içinde çürümekte olan bir şeye ulaşmaktır
    bana düşen hatıralar bahçesinde hüzünle dolaşmaktır
    ve "ellerini seviyorum"
    diyen sesin kederinde ölmektir

    ellerimi bahçeye dikiyoruın
    yeşereceğim biliyorum, biliyorum, biliyorum
    ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın
    arasına yumurtlayacaklar

    küpeler takacağım kulaklarıma
    kıpkırınızı kirazlardan
    ve tırnaklarıma yıldızçiçeği yaprakları yapıştıracağım
    çocukları bir zamanlar bana aşık
    bir sokak var orada
    aynı dağınık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
    o çocuklar,
    bir gece rüzgarın alıp götürdüğü
    o küçük kızın masum tebessümünü
    düşünüyorlar hâlâ

    bir sokak var
    kalbimin
    çocukluğumun mahallelerinden çaldığı

    zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
    ve bir oylumla gebe bırakmak
    zamanın kuru çizgisini
    bir aynaya misafir gidip dönen
    bilinçli imgenin oylumuyla

    ve işte böyledir
    biri ölür
    ve geride kalır biri
    hiçbir avcı
    çukura dökülen sığ derede
    inci avlayamaz

    hüzünlü, küçük bir peri tanıyorum ben
    okyanusta yaşayan
    ve yüreğini ahşap neyinde
    usul usul çalan
    hüzünlü, küçük bir peri
    geceleri bir buseyle ölen
    gün ağarırken bir buseyle
    yeniden doğacak olan. "
    2 ...
  8. 87.
  9. 86.
  10. küçücük gecemde benim, ne yazık
    rüzgârın yapraklarla buluşması var
    küçücük gecemde benim yıkım korkusu var

    dinle
    karanlığın esintisini duyuyor musun?
    bakıyorum elgince ben bu mutluluğa
    bağımlısıyım ben kendi umutsuzluğumun

    dinle
    karanlığın esintisini duyuyor musun?
    şimdi bir şeyler geçiyor geceden
    ay kızıldır ve allak bullak
    ve her an yıkılma korkusundaki bu damda
    bulutlar sanki, yaslı yığınlar misali
    yağış anını bekliyorlar

    bir an
    ve sonrasında hiç.
    bu pencerenin arkasında gece titremede
    ve yeryüzü giderek durmada
    bu pencerenin arkasında bir bilinmez
    seni ve beni merak ediyor
    ey baştan aşağı yeşil!
    yakıcı anılar gibi ellerini,
    bırak benim aşık ellerime
    ve dudaklarını
    varlığın sıcak duygusunu
    benim sevdalı dudaklarımın okşayışına bırak
    rüzgâr bizi götürecek
    rüzgâr bizi götürecek.
    2 ...
  11. 85.
  12. Şu güzel sözlerin yazarı.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1942568/+

    Resmen beni anlatmış. ışıklar içinde uyu duygudaşım.
    1 ...
  13. 84.
  14. Füruğ Ferruhzad 5 Ocak 1935 13 Şubat 1967 tarihleri arasında yaşamış iranlı şair, yazar, oyuncu, yönetmen, ressam. 20. yüzyılda iran'da yetişmiş en önemli şairlerindendir.

    ''Bedava bağışladığım gönül hariç,
    Ona verdiğim her şeyi helal ettim.''
    3 ...
  15. 83.
  16. O kadar çabalamıştırki şair ünvanını almak için ama ne yazik yaşadığı zaman alamadığı bu ünvanı öldükten sonra almıştır.

    "Benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir"..hüznü bile güzel olan cesur kadın!
    2 ...
  17. 82.
  18. iran ajanı gibi isme sahiptir. Diğeri için

    (bkz: Jehan barbur)
    0 ...
  19. 81.
  20. Şiirleri muhteşem olan iran'lı kadın şair.

    Edit: bir tane de şiirini paylaşayım. (Kimsenin bilemsini istemiyorum sadece ben bileyim istiyorum ama neyse...)

    öpüş

    gözlerinde günah gülüyordu
    yüzüne ay ışığı gülüyordu
    o suskun dudakların geçişinde
    sığınmasız bir yalaz gülüyordu

    utangaç ve silik bir istekle dolu
    bakışları sarhoşluk renginde olmalı
    gözlerine baktım ve söyledi:
    aşktan bir ürün almalı

    gölge gölge üstüne eğildi
    ve gecenin gizlisine saklandı
    bir soluk kaydı bir yüze
    dudaklar arasından öpüş alazlandı
    1 ...
  21. 80.
  22. Tuhaf dergi ekim sayısı kapağı olan şair.

    Bak nasıl içinde gözlerimin
    Eriyor damla damla keder
    Karanlık ve isyancı gölgem nasıl
    Tutsağı oluyor güneşin
    Bak
    Yokoluyor tüm varlığım ve beni
    içine alıyor bir kıvılcım
    Fırlatıyor taa doruklara
    Bak nasıl
    Sayısız yıldızla
    Doluyor gökyüzüm benim
    Uzaklardan geldin sen ve uzaklardan
    Ve kokular ve ışıklar ülkesinden
    Şimdi bir teknedeyim seninle birlikte
    Fildişi, bulut ve kristal
    Götür beni ey yüreğimi okşayan umudum
    Götür şiirlerin ve coşkuların kentine (...)
    1 ...
  23. 79.
  24. kuş, ne koku, ne güneş ah, dedi
    bahar gelmiş
    ve eşimi bulmaya gideceğim ben

    kuş sofanın kenarından
    uçtu, bir haber gibi uçtu ve gitti
    kuş küçücüktü
    kuş düşünmüyordu
    kuş gazete okumuyordu
    kuşun borcu yoktu
    kuş insanları tanımıyordu

    kuş havada
    tehlike ışıklarının üstünde
    bihaberliğin irtifasında uçuyordu
    ve mavi anları
    çılgınca deniyordu

    kuş, ah, sadece bir kuştu.
    1 ...
  25. 78.
  26. Götür beni ey yüreğimi okşayan umudum
    Götür şiirlerin ve coşkuların kentine.

    Güneş doğuyor şiirinden bi mısra.. Zamanima ve icinde bulundugum duruma bakinca ne kadar da manidar. Sanki çevremdeki her şey bana işaret veriyo umutlarımla dolu tercihim için.. ya da belki de sadece algıda seçiciliktir. bilmem.
    4 ...
  27. 77.
  28. Gazel

    benim sesimi taşlarca dinliyorsun
    taşsın hemen dinlediklerini unutuyorsun

    ilkbahar sağanağısın ve pencerenin uykusunu
    dürtü darbeleriyle kaçırıyorsun

    okşayışın yeşil dalı olan elimi
    ölü yapraklarla seviştiriyorsun

    şaraptan daha sapkınsın ve gözü
    yalazlara oturtuyor döndürüyorsun

    ey kanımın bataklığının altın balığı
    hoş olsun sarhoşluğun beni içiyorsun

    sen gün batımının mor derelerisin ve gündüzü
    göğsüne bastırıyor söndürüyorsun

    gölgelerde, oturdu senin Furuğ’un ve uçuklaştı
    gölgelerle onu neden karaya bürüyorsun?
    6 ...
  29. 76.
  30. 75.
  31. Yeniden merhaba diyeceğim güneşe
    Gövdemde akan nehirlere
    Bulutlar gibi uzayıp giden düşünceme
    Benimle birlikte kuru mevsimlerden gecen
    Bahçemdeki ağaçların hüzünlü büyümesine
    Gecenin kokusunu hediye eden kargalara
    Yaşlılık biçimim olan ve aynada yaşayan anneme
    Tekrarlanan şehvetimle döllenen yeryüzüne
    Yeniden merhaba diyeceğim
    Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
    Saçlarımla: Yeraltı kokularının devamı
    Gözlerimle: Karanlık tecrübesiyle
    Duvarların ötesinden kopardım dallarımla,
    Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
    Ve aşkla dolu avluda bekleyen kıza
    Yeniden merhaba diyeceğim.
    5 ...
  32. 74.
  33. Efkarın, çaresizliğin ve hüznün bir bedende buluştuğu iranlı şair. Öyle ki ömrü boyunca öz oğlunu görememiştir. Oğlunun yokluğunu ise cüzzamlı bir ailenin Hüseyin adındaki çocuklarını evlat edinerek gidermeye çalışmıştır. Şu an kendi yetiştirdiği çocuk Almanya'da refah içinde yaşarken, bütün ömrünü onu görememenin acısıyla geçirdiği oğlu ise iran sokaklarında gitar çalarak yaşamaya çalışmaktadır. Sanılanın aksine bunca aşk şiirinin ilhamı fırtınalı aşkları değil, kendi çelişkilerinden, bunalımından ve iç çatışmasından kaynaklanıyordu. Füruğ hayatı boyunca zamansız ölmek korkusuyla yaşamış ve otuz iki yaşında bir trafik kazası sonucunda hayatını kaybetmiştir. Çok sevdiği oğluna ise şu şiiri ithaf etmiştir;

    "en küçük marşın
    öpücük olduğu gün
    ve insanın
    insana kardeş
    evlerin kapısını artık kapatmadıkları gün kilit
    söylencedir
    ve yürek yaşamaya değer

    tüm sözlerin anlamının sevgi olduğu gün
    son sözcük için söz peşinde olmayasın diye
    tüm sözcüklerin melodisi yaşam olduğu gün
    son şiir için uyak peşinde acı çekmeyesin diye
    tüm dudakların şarkı olduğu gün
    en küçük marş öpücük olsun diye
    senin geldiğin ve
    herzamanlığına geldiğin
    ve sevecenlik
    ve güzellik beraber olduğu gün
    güvercinlerimize yeniden tane serpeceğiz
    ve ben o günü bekliyorum
    benim
    belki bile
    olmadığım günü"
    4 ...
  34. 73.
  35. (bkz: kuş ölür, sen uçuşu hatırla)
    Keşke bir güvercin olsaydım, bu dünya sevmek için çok küçük.
    6 ...
  36. 72.
  37. "kuş ölür sen uçuşu hatırla" dizesiyle akla kazınan.
    3 ...
  38. 71.
  39. ismiyle ne zaman karşılaşsam aklıma murat menteş i getiren kişi. Ismi Murat menteş in romanlarındaki karakterlerin nevi şahsına münhasır isimlerini hatırlatıyor. *
    2 ...
  40. 70.
  41. "varmak nedir bilmiyorum, ama kuşkusuz tüm varlığımın ona doğru aktığı bir maksat vardır."
    3 ...
  42. 69.
  43. "O zaman
    Güneş soğudu
    Ve bereket topraklardan gitti
    Ve çöllerde yeşillikler kurudu
    Ve balıklar denizlerde kurudu
    Ve toprak
    Ölülerini kabul etmez oldu artık.
    Bütün solgun pencerelerde gece
    Belirsiz bir düşünce gibi
    Birikiyor durmadan ve taşıyordu
    Ve yollar
    Sonlarını karanlığa bıraktılar
    Kimse aşkı düşünmez oldu.
    Kimse düşünmez oldu yengiyi
    Kimse
    Hiçbir şey düşünmez oldu artık.
    Mağaralarında yalnızlığın
    Uyumsuzluk doğdu
    Afyon ve esrar kokusuyla kan,
    Başsız çocuklar doğdu
    Gebe kadınlardan.
    Koştular mezarlara sığındılar
    Beşikler
    Utançlarından.
    Kötü günler geldi ve karanlık
    Yenilince ekmeğe şaşırtan gücü
    Tanrı elçiliğinin
    Kaçtılar adanmış topraklardan
    Aç ve sefil peygamberler.
    insanın kaybolmuş kuzuları
    Çobanın seslenişini duymaz
    oldular
    Çöllerin cennetinde.
    Aynaların gözlerinde sanki
    Tersine yansıyordu renkler
    Kıpırtılar, davranışlar, görüntüler
    Bir şemsiye gibi tutuşuyordu
    Başlarında aşağılık soytarıların
    Utanmaz yüzlerin orospuların
    Tanrının o kutsal ışık çemberi
    Bataklıkları alkolün
    Ağulu buharlarıyla buruk
    Çekti derin köşelerine
    Durgun aydınlar yığınını
    Kemirdi aç gözlü fareler
    Altın yapraklarını kitapların
    Eskimiş raflarda, dolaplarda.
    Güneş ölmüştü
    Güneş ölmüştü ve yarın
    Uslarında küçük çocukların
    Yitik, belirsiz bir kavramdı.
    Defterlerine sıçrayan kapkara
    iri bir mürekkep lekesiyle
    Anlatıyordu çocuklar
    Tuhaflığını bu eskimiş sözcüğün.
    Zavallı halk
    Yüreği ölgün, bitmiş, dalgın
    Huzursuz ağırlığı altında ölü
    gövdesinin
    Bir yerden bir yere sürünüyordu
    Ve önlenmez cinayet isteği
    Durmadan büyüyordu ellerinde.
    Kimi zaman ufacık bir kıvılcım
    Bu cansız ve sessiz topluluğu
    Ta içinden dağıtıyordu birden.
    insanlar saldırarak birbirlerine
    Biri karısının boğazını
    Kör bir bıçakla kesiyordu
    Bir ana birer birer çocuklarını
    Tandırın ateşine atıyordu.
    Boğulmuş kendi korkularında
    Ürkütücü duygusu suçluluğun
    Öldürdü öldürdü kör ruhlarını
    Ve çocukları.
    Ne zaman bir tutsak asılırken
    Darağacının yağlı halatı
    Korkudan kasılan gözlerini
    Sıkarak dışarıya fırlatsa
    Onlar dalardı içlerine
    Şehvetle titreyen bir düşünceden
    Gerilirdi yaşlı, yorgun sinirleri.
    Ama her zaman alanın kıyısında
    Bu küçük canileri görürdün
    Durmuşlar ve dalgın bakıyorlar
    Fıskiyelerden suyun durmaksızın akışına.
    Ola ki gene de arkasına
    Ezilmiş gözlerinin ve donmuş derinlerde
    Yarı canlı bir küçük şey karışık,
    Kalmıştır.
    Güçsüz bir çırpınışla istiyordu
    inanmayı su sesinin doğruluğuna
    Ola ki…
    Ola ki.. ama ne sonsuz boşluk…
    Güneş ölmüştü
    Kim bilebilirdi artık
    Yüreklerden kaçan o üzgün
    güvercinin
    inanç olduğunu…
    Ah tutsağın sesi…
    Büyüklüğü senin umutsuzluğunun
    Işığa bir küçük yol açmayacak mı
    Bu uğursuz gecenin bir köşesinden?
    Ah tutsağın sesi…"
    1 ...
  44. 68.
  45. “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla.”
    2 ...
  46. 67.
  47. " Ben ağaçların soyundanım
    Ve bu "bayat" havayı solumak kederlendiriyor beni,
    Ölen bir kuş uçuşu unutmamayı öğütledi bana "

    Yaşasaydın keşke demeyeceğim, etrafımızda uçmaya devam et diyebilirim sadece.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük