dünya düzenine meydan okumuş bir kadın şairdir. 16 yaşında evlendi ve Kamyar isimli bir oğlu oldu. ilk şiiri günahlar ve günahkarlar adlı şiirdir. özeleştiride bulundu. sonra iki kitap yayınlar. duvar ve isyan dır. ayrıca hız tutkunudur ve birgün kaza yapar hayatını yitirir.
ah ne seviyorum füruğ ferruhzad şiirlerini, dokunuyor bu ara ruhuma usulca.
"yapamazdım, artık yapamazdım
yolun inkârından geliyordu ayak seslerim
ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen gönlüme
"bak" diyordu
"yol almamışsın hiç sen, batmışsın."
kadın olmanın en zor olduğu topraklarda var olmuş tüm dünyanın kadınlarına ve bazı erkeklerine ilham veren kadın şair.
'' benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.
ve ellerini seviyorum diyen sesin hüznünde ölmektir..
ellerimi bahçeye dikiyorum,yeşereceğim,
biliyorum, biliyorum, biliyorum ''
iran şiirine damga vurmuştur. Birçok iranlı tarafından sevilmez.
En güzel şiiri bence bu.
yaşamak belki
bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
yaşamak belki
bir adamın kendini astığı bir iptir
yaşamak belki okuldan dönen bir çocuktur
yaşamak belki sevişme arasında yakılan bir sigara
ya da bir yayanın şapkasını kaldırarak
bir başkasına anlamsızca gülümseyip "günaydın" diyen şaşkın bakışıdır
yaşamak belki
senin gözbebeklerinde harap olan bakışımın kapandığı andır
ve benim
onun ay algılayışıyla karanlık kavramını karıştıracağım duygusudur
Bütün bir gün boyu bütün bir gün
Terk edilmiş terk edilmiş bir ceset gibi su yüzünde
ilerledim ürkütücü kayalıklara
En derin deniz mağaralarına ve
En etobur balıklara
Durmadan gerildi sırtımın incecik omurgası
Bir ölüm duygusuyla
Yapamıyordum artık yapamıyordum
Yadsıyarak yükseliyordu yoldan ayak seslerim
Daha büyüktü umutsuzluğum sabırdan
Ve geçiyordu bahar o yemyeşil düş
Penceremden
Sesleniyordu yüreğime:
Bak
Hiçbir zaman ilerlemedin
Battın sen!
---
o cüzzamlı çocuk, avuçlarında uyuttuğun .. bir ağacın gölgesinde misin onunla?
tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.
ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!
yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği,
yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır,
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
şapkasını kaldırarak,
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle günaydın diyen.
yaşam belki de o tıkalı andır,
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.
yalnızlık boyutlarındaki bir odada,
aşk boyutlarındaki yüreğim,
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini.
ah..
budur benim payıma düşen,
budur benim payıma düşen,
benim payıma düşen,
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.
ve ellerini
seviyorum diyen
sesin hüznünde ölmektir..
ellerimi bahçeye dikiyorum,
yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklardır..
küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kızıl kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçek yaprağıyla süsleyeceğim.
bir sokak var orada,
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece
rüzgarın alıp götürdüğü.
bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı,
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir imgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen.
ve böylecedir,
birisi ölür
ve birisi yaşar.
hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.
ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan..
"yeniden doğuş" şiirini kendim yazmış gibi sevinmeme neden olan şair, huzursuz...
"tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek"
Varlığın karanlık bir ayet olması durumu daha uzun bir açıklamayı gerektirdiğinden "dönüşüm" olgusuna gönderme yaptığı "seni, kendinde tekrarlayarak" tabiri üzerine durulması icap ediyor kanımca: Aslında şiire adını veren yeniden doğuş yani reenkarnasyon durumunun hint felsefesindeki o tabiri karşımıza çıkıyor. Yani üst noktaya, yani nirvana'ya erişmektir o sevgiliye kavuşmak. Ama asıl vurgulanan şey daha naif bir durummuş gibime geliyor; sen olarak dünya'ya gelmek" işte sarsıcı bölüm...
Edebiyat derslerinde bu kadını işlemeyen eğitim sistemini şey yapayım.
iranlı şair, yönetmen.
ah ne denli dingin ve gururla geçiyordu
garip bir su akıntısı gibi
bu terk edilmiş sessiz Cumalarda
bu sıkıntılı evlerde
benim yaşamım
aaah ne denli dingin ve gururla geçiyordu...
Simsiyah bir işarettir bütün varlığım
Çiçeklenmelerin sabahına ve sonsuzluğun filizlenmelerine götürecek
Seni kendinden tekrar ederek
Seni sayıkladım bu işarette,ah!
Seni bu işarette
Aşıladım ağaca,suya,ateşe
Belki hayat
Bir kadının elinde sepetiyle her gün geçtiği uzun bir cadde
Belki hayat
Bir adamın kendini dala astığı bir ip
Belki hayat
Okuldan eve dönen bir çocuk
Belki hayat
iki sevişme arasındaki rehavette bir sıgara yakmak
Ya da yanından geçen birine,
Şapka çıkarıp manasız bir gülümseyişle "hayırlı sabahlar"derken görmeden bakmak
Belki hayat
Bakışlarımın bakışlarında eridiği o gizli an
Ve bunda
Aynı kavrayışı ve karanlığın sezgisiyle harmanlandığım bir his var
Yalnızlık kadar büyük bir odada
Aşk kadar büyük kalbim
Göz gezdiriyor
Kendi mutluluğunun yalın sebeplerine
Vazodaki güllerin güzelliğinin tükenişine
Bahçemize senin diktiğin fidanlara
Ve bir pencere genişliğinde şakıyan kanaryaların ötüşlerine
Ah!
Bu benim kaderim
Bu benim payım
Kaderim
Bir perdenin asılmasıyla kaybolan gökyüzü
Kaderim
Terk edilmiş bir merdiveni bir basamak daha inmek
Kaderim
Uzak ve çürümekte olan şeylere ulaşmak
Kaderim
Hatıraların bahçesinde hüzünlü gezintiler yapmak
Ve
"Senin ellerine hayranım"diyen acıklı sesi duyduğumda ölmek
Bahçeye ekiyorum ellerimi
Gövereceğim,biliyorum,biliyorum,biliyorum
Ve bırakacak yumurtalarını kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın dibine
Küpe takıyorum kulaklarıma,iki çift kırmızı kirazdan
Parmaklarıma süreceğim yıldız çiçeğinin yapraklarını
Bir sokak var
Bir zamanlar orda delikanlılar
Bana âşıktılar
Hâlâ
Aylak ve karmakarışık saçlarıyla
Zayıf boyunlarıyla
Çöp bacaklarıyla ordalar
Masum gülüşünü düşünüyorlar
Bir gece vakti rüzgârın alıp götürdüğü küçük kızın
Bu sokak çocukluğumun mahallelerinden
Çalındı
Kalbim tarafından
Hacmin serüveni zamanın çizgisince
Ve bu hacim,zamanın kuru çizgisinden gebe kalan
Hacim,aynadaki misafirliğinden dönen görüntünün bilinci
Ve böylece
Biri ölürken
Biri yaşamaya devam eder
inci avlayamayacak
Bir çukura dökülen küçücük derede
Hiçbir avcı
Ben okyanusta yaşayan
Dertli,küçük bir denizkızı tanıyorum
Sihirli bir flüte akıtıyor gönlünü
Yavaş yavaş
Dertli ve küçük denizkızı
Ölüyor gecenin öpücüğüyle
Sabahın öpücüğüyle doğacak yeniden.
Yeniden merhaba diyeceğim güneşe
Gövdemde akan nehirlere
Bulutlar gibi uzayıp giden düşünceme
Benimle birlikte kuru mevsimlerden gecen
Bahçemdeki ağaçların hüzünlü büyümesine
Gecenin kokusunu hediye eden kargalara
Yaşlılık biçimim olan ve aynada yaşayan anneme
Tekrarlanan şehvetimle döllenen yeryüzüne
Yeniden merhaba diyeceğim
Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
Saçlarımla: Yeraltı kokularının devamı
Gözlerimle: Karanlık tecrübesiyle
Duvarların ötesinden kopardım dallarımla,
Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
Ve aşkla dolu avluda bekleyen kıza
Yeniden merhaba diyeceğim.