" Bütün maddi tatminleri sağlayın ona, öyle ki uyumak, çörek yemek ve dünya tarihini sürdürmeyi dert edinmekten başka yapacak bir şeyi kalmasın. Yeryüzünün tüm mallarına boğun insanı ve saç diplerine kadar mutluluğa gömün; bu mutluluğun yüzeyine küçük kabarcıklar çıkacaktır; tıpkı suyun üzerinde olduğu gibi. der yeraltından notlar kitabında.
en görkemli sıradan insan tasvirlerinin ve diyaloglarının yaratıcısı.
bu manada, ilk romanı olan "insancıklar" mutlaka okunmalıdır.
- üşütürsünüz meleğim, yüreğiniz üşür.
- doğayı süslemek için yaratılmış bir kuşa benzettim sizi.
- sizin için çektiğim acıyı acıdan saymıyorum.
" neden bir insan palto için bu kadar aşağılamalara katlansınki, ben düğmesiz paltomla biraz utanarak işe gitsem de asla onurum ve haysiyetimden dönmem. işyerinde herkes bana bakıyormuş, en ufak hareketlerinde beni yeriyormuş gibi hissediyorum. ama olsun meleğim, zaten onlar alay etmek, dedikodu yapmak için fırsat ararlar.
bütün romanlar aptallar içindir, aptalca hayal kurmaları ve hayatı süslü sözcüklerle görmeleri içindir. shakespeare insanlarla alay etmiş."
Yeraltından notlar'da "kalp birkez kırıldı mı, hiç kimseye aldırmaz ve hiçbir şeyi umursamaz. belki mutluluğun sonu, ama huzurun başlangıcıdır bu."der Dostoyevski.
Bana kalırsa dünyanın gelmiş geçmiş en büyük romancısıdır. bak yazarıdır demiyorum, yazarlık ve romancılık ayrı bi şey. roman derinlik ister, ayrıntı ister, bir yerde bıraktığını 300 sayfa sonra tekrar buldurabilmek ustalık işidir. dostoyevski bunu belki de en iyi yapan yazarlardan. ayrıca karamazov kardeşler'de cinayetin işleneceğini daha kitabın başında belirtmesi veya öteki'de çift kişilikli bir karakter yaratması gibi zamanının romancı geleneğine göre devrim niteliğinde sayılabilecek işlere imza atmış bir isim.
bence romanlarını bir hikaye anlatmaktan ziyade bir düşünce için kullanır dostoyevski. karakterler üzerinden tartışmak istediği ahlaki, edebi, insani konuları tartışır. özellikle her insanın üzerinde farklı bir görüş belirtebileceği bıçak sırtı konular seçer. ama bunu da yine ilginç bir şekilde sunar: bu tartışmaları başlatan veya içine bir anda girip seyrini değiştiren kişiler ne gariptir ki roman içerisinde ayyaş, serseri diyebileceğimiz bir karakterlerdir. yani böyle konuşmaları hiç beklemeyeceğimiz kişiler. bu karakterlerin bahsedilen konularda sayfalarca süren tiradlara imza attığını görürüz. bu açıdan dostoyevski romanları bir münazara havası da taşır diyebiliriz. bu özelliğin en çok göze çarptığı romanları bence suç ve ceza, karamazov kardeşler ve budala'dır.
kendisinden önce beş arkadaşının kurşuna dizilmesini dakikalarca izleyip, son anda gelen bir emirle kurtulmasının, yeryüzünde insanı en iyi çözümleyen ve anlatan yazar olmasında etkisi olduğu söylenen rus deha.
'' bir insanın kiraz ağacının önünden geçerken, hayretler içinde kalmamasını aklım almıyor ''
adamın tüm kitaplarını okudum ruhen dibe vurmuş olduğum ,yalnızlığımla övündüğüm zamanlarda.
bulanımlı kahramanları seni anlayan ,senin gibi düşünenlerin varlığını ispatlarcasına haykırıyor
sana benzeyenlerin varlığı ,bu bulanımları bi ben yaşamıyorum demeye itiyor seni.
bir yandan da yaşamaya yönlendiriyor seni.
ama huzura kavuşamıyor insan okuduysa dostoyevskiyi.
suç ve cezadan kısa bir bölüm:
'''' ...ölüm cezasına çarptırılmış biri sehpaya çıkmadan önce şöyle söylüyor yada düşünüyordu;
yüksek bi yerde bi kayanın üzerinde , ancak iki ayağımı koyabileceğim bi yerde yaşayabilecek olsaydım,
dört bir yanım uçurumlarla, okyanuslarla çevrili olsaydı, fırtınalar zifiri karanlık olsaydı, kimsecikler olmasaydı yanımda
o daracık yerde bi ömür, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamak isterdim
yaşayabilsem, yaşayabilsem nasıl olursa olsun, yanlızca yaşayabilsem...''''
rusya tarihinde cenazesi töreni en kalabalık olan yazar.
budala kitabını kumar borçlarını kapatmak için yazdı ama içindeki ölüm kıyaslamaları kesinlikle idamdan dönen dostoyevski'nin iç dünyasıdır.
St Petersburg aşığı olmama neden olan, kitaplarını okuduktan sonra daha önceki okuduklarım neymiş diye sordurtan benim gözümde kusursuz ve mükemmel ötesi yazar.
"Emin olun ki Kristof Kolomb Amerika'yı keşfettiğinde degil fakat keşfetmek üzereyken daha mutluydu." dediğini internetten okuduğum ama kesin emin olamadığım beyaz geceler kitabı çok güzel olan rus yazar. bu sözü kim söylemiş olursa olsun çok doğru büyük işler başardıktan sonra insan çok mutlu olmuyor ama büyük işleri başarırken veya başarmak üzereyken mutluluk doruğa ulaşıyor.
gelecek her zaman geçmişten ve şu andan daha cazip geliyor insana.
Hala okuyamadığınız eserleri varsa şöyle bir yardımcı olayım size, Beyaz Geceler
Beyaz Geceler Dostoyevskinin en hafif, en saf, en lirik kitabıdır. Saflık kelimesiyle karmaşık ve karışık olmayan bir şeyi kastediyorum. Kitap sözü de okuyucuyu yanıltmasın: Dostoyevski Beyaz Geceleri bir gazetede yayımlanacak basit ve çoşkulu bir hikâye olarak tasarlamıştı. Hikâye saflık ve yalınlığını, kahramanlarının hep aynı kumaştan ve renkten yapılmasından alır. Onlara, dile getirdikleri sözlere hemen inanırız. Bir şeye inanan, sonra aynı güçle tam tersine inanan tipik Dostoyevski kahramanları yok bu kitapta. Bu bakımdan Beyaz Geceler Dostoyevskinin en özel, en ayrıksı kitabı. Burada bizi etkileyen şey kitabın ve kahramanlarının bu saflığından gelen hafiflik, bir çeşit çocuksu dürüstlük ve bizi yormayan melodramlardan alabileceğimiz bir mutluluk duygusu.
Budala
Niyetim bütünüyle güzel bir insanı anlatmaktır. Dostoyevski Budalayı bu amaçla kaleme aldı ve peygamberimsi kahramanı Prens Mişkini böyle yarattı. Dostoyevskinin en büyük dört romanından biri olan Budala, aynı zamanda gelmiş geçmiş en büyük aşk romanlarından biridir de. Bu dünyada iyi olmak mümkün müdür, yoksa bu biraz da budalalık mıdır? Bu baş eserinde Dostoyevskinin şeytani zekâsı iyilik ile kurnazlık, saflık ile günah, aşk ile inanç arasındaki tehlikeli bölgelere giriyor.
insanlık komedyasının olağanüstü zenginliğine rağmen, Dostoyevskinin kişileri hep aynı düzeyde, alçakgönüllülük ve gurur düzeyinde toplanır ve sıralanırlar... Dostoyevskinin kadın kahramanları, erkeklerden de fazla kararlıdırlar gururlu olmaya, onları gurur harekete geçirir hep.
André Gide
Cinler
Cinler, insanoğlunun yazabildiği en sarsıcı yedi-sekiz romandan biri, hiç şüphesiz, gelmiş geçmiş en büyük siyasal romandır. ilk okuduğumda, yirmi yaşımdayken kitabın üzerimdeki etkisini, sarsılmak, hayret etmek, inanmak ve korkmak kelimeleriyle özetleyebilirim. O zamana kadar okuduğum hiçbir roman beni böylesine derinden sarsmamış, hiçbir hikâye insan ruhu ve şahsiyeti hakkında bana bu kadar sarsıcı bir bilgi vermemişti. Sarsıcı olan şey insanın iktidar isteğinin ve affetme gücünün, kendini ve başkalarını kandırma yeteneğinin ve bir inanç bulma azminin, sevmenin ve nefretin, en kutsal olana ilgiyle en bayağı olana düşkünlüğün boyutlarının genişliğini görmek, bu özelliklerin aslında hep yanyana bulunduğunu kavramak ve bütün bu duygu ve ruh durumlarını kitabın ölüm, siyaset ve aldatmacanın şiddetiyle yüklü olay örgüsüyle birlikte yaşamaktı.
Orhan Pamuk
Dostoyevski sanatçılık bakımından Shakespearein hemen yanında yer alır.
Freud
Delikanlı
Kadın düşkünü bir toprak sahibinin gayrimeşru çocuğu olan on dokuz yaşındaki Dolgorukiyin, St. Petersburgda bir araya geldiği babası Versilovla yaşadığı çatışmaların anlatısıdır Delikanlı. Baba ve oğlun duygusal, ideolojik ve ahlaki tartışmaları etrafında şekillenen uyuşmazlıklar, Dolgorukiyin zıtlıklarla dolu yaşamöyküsünü ortaya koyar. Dostoyevskinin sondan bir önceki romanı olan Delikanlı, yazarın diğer romanlarındaki felsefi ve politik sorunlardan uzak olmakla birlikte, insanlar arası ilişkilere odaklanarak psikolojik incelemelerde bulunur.
Dostoyevskinin tüm büyük romanları bir yana, Delikanlı farklı bir yerde durmaktadır. Büyük sorunları ve çelişkileri tartışmaz yazar burada. Basit, gündelik durumları ve yaygın insani tutkuları kullanarak oluşturulan bu roman, incelikli, gerilim dolu ve nefes kesici bir başyapıttır.
ALEKSANDR SOLJENiTSiN
Ezilmiş ve Aşağılanmışlar
Dostoyevskinin duygusal bir melodram ile kendi kişisel hikâyesini birleştirdiği ilk büyük romanı. Ezilmiş ve Aşağılanmışları diğer melodramatik-duygusal-tefrika romanlardan bambaşka bir yere yerleştiren şey, anlatıcı kahramanı Vanyanın Dostoyevskinin kendisine çok benzeyen bir romancı olmasıdır. Dostoyevski kendi gençliğinden çıkardığı pek çok ayrıntıyı zekice ve anlayışlı bir dil ile başkahramanı Vanyanın hayatına döker. Tıpkı Dostoyevskinin başına geldiği gibi, günün ünlü eleştirmeni Belinski, ivan Petroviçin ilk romanını coşkuyla över. Bu romanın içeriği Dostoyevskinin ilk romanı insancıklara benzer. Bu övgüler üzerine aklı başından giden genç yazarın kitapta içtenlikle anlatılan mutluluğu da Dostoyevskinin gençliğindeki mutluluğuna benzer diye düşünür okur. Bu noktada nerede yazarın kendi hayat hikâyesinin bitip nerede hayalgücünün başladığını çıkaramamak okuru daha da kışkırtacaktır.
Orhan Pamuk
insancıklar
Dostoyevskiye bir anda büyük ün kazandıran, onu Petersburg un Edebiyat çevrelerine bir yıldız gibi sokan ilk romanı insancıkları Ergin Altay ın çevirisiyle sunuyoruz.
Ünlü Rus düşünür ve eleştirmeni Belinski insancıklar için heyecanla konuşmuştu: iki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum. Yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum, kimdir , neye benzer bilmiyorum ama bu roman Rusya da hayatın sınırlarını öyle kahramanlara veriyor ki bize , bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi.`
Karamazov Kardeşler
Dünya edebiyatının en büyük üç eserinin Sophoklesin
Oedipus Rexinin, Shakespearein Hamletinin ve
Dostoyevskinin Karamazov Kardeşlerinin aynı konuyu, yani baba katilliğini ele alması rastlantı olarak açıklanamaz.
Üstelik, bu üç eserde de sözkonusu davranışın kaynağı,
yani bir kadın yüzünden doğan cinsel düşmanlık
açıkça ortaya konulmuştur.
Sigmund Freud
Bana göre geçen binyılın kitabı Dostoyevskinin Karamazov Kardeşleridir. Bu dünyada yaşamın, öteki insanlarla birlikte olmanın ve öteki bir dünyayı düşlemenin bütün sorunlarını, neredeyse ansiklopedik bir boyuta varan bir genişlik ve yürekten gelen böylesine sarsıcı bir yoğunlukla dramlaştırabilen bir başka kitap bilmiyorum. Kilise ve devlet, ideolojiler ve güzellik, özgürlük ve sorumluluk gibi her zamanın sorunlarıyla, taşradaki küçük bir Rus ailesinin para, aşk, baba korkusu, kardeş kıskançlığı, itibar gibi iç sorunları arasında bu roman öylesine bir ahenk ve güçle gidip gelir ki; insan, okumanın verebileceği en büyük armağanı alır: Kendi hayat deneyimimizin de insanoğlunun deneyiminin bir parçası olduğunu derinden hissetmek.
Orhan Pamuk
Kumarbaz
Dostoyevskinin kendi kumar tutkusu ile tutkulu bir aşkını dramlaştırarak bir hamlede yazdığı bu romanı Ergin Altay çevirisiyle sunuyoruz.
Dostoyevski yayıncısı ile yaptığı bir kontrat yüzünden Kumarbazı yirmi beş günde yazdı. Acelesi yüzünden romanı kendi eliyle yazmayan Dostoyevski, bir stenograf tutmuş; Anna Grigoryevna adlı bu genç kadınla daha sonra evlenmişti.
Netoçka Nezvanova
Netoçka Nezvanova, Dostoyevski'nin ilk roman denemesiydi. Kardeşine yazdığı 1846 tarihli bir mektupta 'itiraf biçiminde büyük bir roman' yazmak istediğini söylüyordu. Ama olmadı. 1849'da tutuklanıp Sibirya'ya sürgüne gönderilmesiyle roman yarım kaldı ve Dostoyevski bir daha hiçbir zaman Netoçka Nezvanova'ya geri dönmedi. Ama yarım kalmasına rağmen, Netoçka'nın çilekeş annesiyle deliliğin eşiğinde, başarısız bir müzisyen olan babası arasında başlayan acılı hayat hikâyesi, pek çok eleştirmene göre Dostoyevski'nin sürgün dönüşü yazacağı büyük romanların temalarını haber verir: derin insanî acı, aşağılanma, çılgınlık, günah ve kefaret. Genç Dostoyevski'nin bu yarım ama güçlü kitabını Ergin Altay'ın Rusça aslından yaptığı çeviri ve en ünlü Dostoyevski uzmanlarından biri olan Konstantin Mochulsky'nin sonsözüyle sunuyoruz.
"Dostoyevski kendisinden birşeyler öğrendiğim tek psikologtu."
Friedrich Nietzsche
"Netoçka Nezvanova'nın psikolojik derinliğinde Dostoyevski'nin olgunluk dönemi romanlarının tadını alırız."
Ernest J. Simmons
Ölü bir evden Hatıralar
Dostoyevski'nin canı, gözleri bağlı bir şekilde idam mangasının karşısında vurulmayı beklerken, Çar tarafından son anda bağışlanmış ve cezası hafifletilerek dört yıllık kürek mahkûmiyeti ve peşinden de beş yıllık zorunlu askerî hizmete çevrilmişti. Dostoyevski edebiyat dünyasına bu sürgün yıllarının ardından yazdığı Ezilmiş ve Aşağılanmışlar ve Ölü Bir Evden Hatıralar'la döndü. insani derinliği, gözlem gücü ve otobiyografik kökeniyle Ölü Bir Evden Hatıralar Dostoyevski'nin en sıradışı kitaplarından biridir. Sibirya soğuğunda geçen bu cehennemî hikâyeyi Ergin Altay'ın Rusça aslından yaptığı çeviriden okuyacaksınız. "Modern edebiyatta bundan daha iyi bir kitaba rastlamadım; bu söylediğime Puşkin de dahildir. Dostoyevski'ye ona bayıldığımı söyleyin." Lev Tolstoy, A.N. Strakov'a yazdığı bir mektuptan, 26 Eylül 1880 "Ölü Bir Evden Hatıralar isimli kitabınızı büyük bir zevkle okuyorum. Hamam bölümündeki tasvir Dante'ye yakışacak güzellikte." ivan Turgenyev, Dostoyevski'ye yazdığı bir mektuptan, 26 Aralık 1861
Öteki
insancıklar yayımlandığında, dönemin büyük edebiyat eleştirmeni Belinski, Dostoyevskiyi şöyle övmüştü: Yeni bir yazarın, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum, ama bu roman Rusyada hayatın sırlarını öyle kahramanlarla veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi. Ama bu övgülerin sarhoşluğuyla hemen ikinci romanını, Ötekiyi yazıp yayımlayan genç yazarı, bu sefer sert eleştiriler, daha da beteri büyük bir kayıtsızlık ve sessizlik bekliyordu. Dostoyevskinin ilk kitabıyla kazandığı ilgi ve şöhreti kaybetmesine sebep olan, ama ölümünden sonra, başka dillere çevrildikçe değeri daha iyi anlaşılan bu unutulmaz romanını, Ergin Altayın Rusça aslından yaptığı çeviriden ve gelmiş geçmiş en büyük Dostoyevski uzmanı Joseph Frankin kapsamlı sonsözüyle sunuyoruz. ileride Ötekiden benim başyapıtım olarak söz edecekler. Dostoyevski Kardeşi Michaele yazdığı bir mektuptan, 16 Kasım 1845 Öteki, Dostoyevskinin yazdığı en güzel şeydir. Vladimir Nabokov
Öyküler
Dostoyevskinin parlak ve şaşırtıcı kısa öyküleri...
Dostoyevskinin Öyküleri, yazarın büyük romanlarının dayandığı derin ve karmaşık âlemin yapı taşları gibidir. Hepsi birer başyapıt olabilecek olgunluktaki bu öykülerde büyük yazarın elini attığı her konuyu tuhaf ve esrarlı bir hikâyeye dönüştürdüğünü hayretle görüyoruz. Öykü kişileri, bize yalnız romanlardaki kahramanları hatırlatmakla kalmazlar, aynı zamanda Dostoyevskinin insan ruhuna ayna tutan edebiyatının da parlak ve basit örnekleridir. Ergin Altayın Türkçesiyle yayınladığımız ve pek çoğu ilk kez okuyucuyla buluşacak olan bu öyküler, büyük yazarı size yeniden tanıtacak ve onu daha da seveceksiniz.
Akıldışılık, artık yeni bir şey olmaktan çıktı ve biz Dostoyevskinin deliliğinden eskiye nazaran daha az etkileniyoruz Ne zaman onun romanlarından birine baksam, edindiğim ilk izlenim gerçekçilik ve aklilik oluyor.
V.S. PRITCHETT
Dostoyevski, kendisinden bir şey öğrendiğim tek psikologdur.
NIETZSCHE
Puşkin Konuşması
Puşkin hakkındaki konuşmamı, fikirlerimi keskin bir biçimde ifade ederek yazıp bitirdim... ve dolayısıyla ardından gelecek saldırılara da hazırım.
DOSTOYEVSKi
26 Mayıs 1880de Moskovada yapılacak olan Puşkin Heykelinin açılış törenine, Dostoyevski bir konuşma yapması için davet edilir. Kendi çalışmalarına ara veren Dostoyevski, hayatı boyunca hayranlık duyduğu, manevi yol göstericisi ve büyük Rus dehası olarak gördüğü Puşkin hakkında bir konuşma hazırlar. Tören Çarın emriyle ertelenmesine rağmen, Dostoyevski büyük bir cesaretle yola çıkar ve Konuşmasını yapar.
Rus edebiyatında büyük bir olay ve bir dönüm noktası olarak değerlendirilen bu konuşmada Dostoyevski, tüm hayatı boyunca karşılaştığı, kendisine yöneltilen suçlama ve eleştirilere meydan okur; Batıcılarla Slavcıları, halkla aydınları, Rusyayla Avrupayı uzlaştırmaya çalışır.
Yazarın bu büyük konuşmasını Tektaş Ağaoğlunun Türkçesi ve Konstantin Mochulskynin dönem hakkında bilgi veren önsözüyle sunuyoruz.
Stepançikovo Köyü ve Sakinleri
Şaşılacak bir şey değil bu: Foma Fomiçin kara cahilliği, onun edebiyat alanındaki başarısını engelleyemezdi kuşkusuz.
Dostoyevskinin Sibirya Döneminde yazdığı iki romandan biri olan Stepançikovo Köyü ve Sakinlerinde, bambaşka bir yazarla karşılaşırız. Dostoyevski, hem alışık olduğu büyük şehir hayatından uzak olmasının hem de sansür korkusunun etkisiyle bu dönem kitaplarında daha çok köy hayatı hakkında ve yarı mizahi bir üslupla yazmıştır. Gogole bir selam niteliği taşıyan ve 1859da yayımlanan Stepançikovo Köyü ve Sakinlerinde, Sergey isimli genç bir üniversite öğrencisi, dayısının evinde hâkimiyeti eline almış bir şarlatanın, Foma Fomiçin komik ve akıl almaz hikâyesini anlatır bize. Pek çok açıdan Budala ve Karamazov Kardeşlerin habercisi olan bu harika romanı Ergin Altayın Rusça aslından yaptığı çeviri ve Dostoyevski uzmanı Joseph Frankin kapsamlı sonsözüyle sunuyoruz.
Suç Ve Ceza
Dostoyevskinin kendi dünyasının kurduğu
en sevilen, en çok okunan, en unutulmaz
ilk büyük romanı Suç ve Cezayı büyük çevirmen Ergin Altayın iletişim Yayınları için
yeni yaptığı güçlü çevirisiyle ve
Murat Belgenin önsözüyle sunuyoruz.
Aşkı ilk yaşamak, denizi ilk görmek gibi, Dostoyevskiyi de keşfetmek insanın hayatında çok önemli bir tarihtir. Bu genellikle ilk gençlik çağında olur; yaşlılıkta daha huzurlu yazarları okuruz. 1915te Cenevrede Suç ve Cezayı okudum. Kahramanları bir katil ve bir orospu olan bu roman bana çevremizdeki savaştan da yıkıcı ve etkileyici geldi... Dostoyevskiyi okumak bilmediğimiz büyük bir şehrin içine ya da bir savaşın gölgesine girmek gibidir.
J. L. Borges
Yaz izlenimleri Üzerine Kış Notları
Dostoyevski, 1862 Haziranında Petersburgtan ayrılarak ilk Batı Avrupa seyahatine çıktı. Görünürde Batılı hekimlerin sarası hakkındaki görüşlerini öğrenmek için çıkmıştı seyahate. Ama başka bir amacı daha vardı: Rusyayı yoldan çıkardığına inandığı Batılı fikirlerin kaynağını yerinde görmek. Seyahati boyunca pek çok önemli şehri gezdi Dostoyevski: Berlin, Paris, Londra, Floransa, Milano ve Viyana. Bu seyahatten dönüşte kaleme aldığı Yaz izlenimleri Üzerine Kış Notları da, ilk olarak 1863 Şubatında, kendi çıkardığı Vremya (Zaman) dergisinde yayımlandı. Dostoyevskinin bu öfkeli ve alaycı Batı eleştirisini, Nobel ödüllü büyük romancı Saul Bellowun önsözüyle sunuyoruz.
Dostoyevskinin ilk Avrupa yolculuğunun hikâyesi olan bu kitap, büyük yazarın romanlarının da vazgeçilmez konusu olan, Batıyla aşk ve nefret ilişkisini bütün çıplaklığı ve saflığıyla ortaya koyuyor.
ORHAN PAMUK
Yeraltından Notlar
(...) Eğer Dostoyevski, tıpkı Shakespeare gibi, insanoğlunun kendini, hakkındaki görüşünü değiştirerek zenginleştirecek kadar büyük bir yazarsa, Yeraltından Notlarda yeni bir insan görüşünün ilk belirtilerini okuyor ve bu büyük keşfin nasıl yapıldığını neredeyse görüyoruz. Başarısızlık ve mutsuzluk Dostoyevskiyi kazananların, haklı olanların ve mağrurların ruhsal dünyasından iyice uzaklaştırmış, Rus halkına ve kendisi gibi olanlara- yukarıdan bakan Batıcı aydınlara bir öfke duymaya başlamış, Batıcılıkla savaşma isteğiyle, Batı eğitimi alarak yetişip bir Batı sanatını (roman sanatını) kullanıyor olmanın arasına sıkışmıştır. Yeraltından Notlar bütün bu ruhsal durumlardan geçen bir hikâye yazma isteğinin ya da bütün çelişkileri inandırıcı bir şekilde kucaklayabilen bir kahraman ve dünya yaratma gayretinin
sonucudur.
bil ki, 'mutlu son' diye birşey yoktur. çünkü, bir şeyde 'son' varsa orada mutluluk yoktur !
zerrece suçum olmadığı halde birtakım düşler kurarak kendi kendimi suçlu bulduğum olmuştur...!
dostoyevski sadece bir yazar değildir. bir hayat felsefesidir. insan olarak yaratılan bir varlığın yazabileceği en güzel kitaplarını yazmış bir varlıktır. bu adamı okuyun sonra birine aşık olun tekrar okuyun. içimizden bir çoğu öğrencilik yıllarında bir dönem dostoyevskinin dünyasında yaşamıştır. özetle karamazov kardeşler ve yeraltından notlar'ın yazarıdır. bir de suç ve ceza'nın. bir de kumarbaz'la budala'nın. bir de cinler ile insancıkların.