queen grubunun efsanevi sesi... hint asıLLı bir ingiLizdir... ne yazık ki aids yüzünden dünyaya erken veda etmiştir... dünyaya geLmiş en iyi sestir... yorumLarı bir çok ses'i kıskandırır... wembLey stadyumunda verdikLeri konser haLa insanLarın akLından çıkmamıştır... en son söyLediği şarkı "mother Love"dır... bu şarkıyı hastaLığının son evresinde söyLemiştir... mother Love'ı dinLerken tüyLerim haLa diken diken oLur...
Sesi, rengarenk elbiseleri ve kişiliği ile Çocukluğumun efsane solisti. Dünya Müzik tarihine ruh katmıştır. rock müziği freddie'ye çok şey borçludur. iyi ki doğmuş rockun kraliçesi. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1733678/+
Mr. Robot'u canlandıran rami malek in canlandıracağı freddie'nin biyografik filmi "bohemian rhapsody" 2 kasım'da ülkemizde vizyona girecek. Bu da filmin fragmanı.
hakkında en ufak bir olumsuz eleştiriye tahammül edemediğim, kendisini beğenmeyenleri zevkler renkler özgürlüğü kapsamında değerlendiremediğim, pop-rock müziğin tanrılarından birisi.. gelmiş, geçmiş, gelecek en muhteşem vokal...
ismi Freddy değil "Freddie" olan,aramızdan 1992'de değil "1991"'de ayrılan,aslen de azeri değil "iran" kokenli olan,zanzibar doğumlu,ingiliz grup Queen'in efsane solisti..
her dinlediğimde, bu konuda yalnız olmadığımı bilerek ''yok böyle bir ses'' dediğimi hatırladığım, 1946yılında doğmuş olmasına rağmen, sonunu düşünmeden, kötü biçimde hazırlamış, ölmesinin üzerinde 15 sene de, 55 sene de geçse, daha dün ölmüş gibi üzüntü veren, dünyanın gelmiş en büyük vokali olduğunu iddia edebileceğim mükemmel ses..
freddie mercury. eylül 1946'da zanzibar'da doğan ve asıl ismi farrokh bulsara olan Queen grubunun efsanevi solisti. mercury 24 kasım 1991'de bir efsane olarak yaşama veda etti. babası ingiliz, annesi ise iranlıdır.
ingiltere'ye gittiğinde wreckage ve smile ile kısa soluklu olsa da müzik hayatına başlamıştır. daha sonra kendisi gibi üniversite tahsilli olan brian may (gitar) ve roger taylor (davul) daha sonra da john deacon'ın (bas) katılımıyla Queen kuruldu. ilk albüm Queen 1 yapılırken bir efsane olacağından, avrupa'da tüm zamanların en iyi şarkısı seçilen bohemian rhapsody'yi yazacağından, rock tarihinin en büyük, en trajedik kayıplarından biri olacağından ve de zirvedeyken the show must go on diyerek tüm hayranlarını üzüntüye boğacağından habersizdi.
tüm zamanların en cok sevilen gruplarından biri olan Queen'in solisti olan ve otoriteler tarafından gelmiş geçmiş en iyi rock vokalisti olarak gösterilen freddie mercury, 80'lerin müzik ilahlarından biriydi ve o dönemde pek cok kişinin hayranı olduğu bir grubun lokomotifiydi. Queen hayranları onun asla unutulmayacağını söylerler ve her sene 24 kasım'da montreux'deki (isviçre) heykeli etrafında onu anarlar http://tr.wikipedia.org
çok çocukça bir yazı olacak. ama çok da umrumda değil. yıllar sonra aklıma gelmiş, kimin ne düşüneceğini mi umursayacağım kendimi dahi umursamıyorken?
10 yaşındaydım. bir araba reklamı çıktı, bir kadın "şov başlıyor" diyordu, ardından arabalar falan. çok beğenmişti herkes şarkıyı. ingilizce dersinde öğretmenden istemişlerdi "bulun, getirin, dinleyelim". ben pek umursamamıştım. şarkı güzeldi. ama o kadar.
öğretmenimiz bir sonraki derse getirdi şarkıyı. bu sefer daha iyi dinlemiştim. harikaydı. the show must go on'du adı. sonra hemen evimize en yakın kasetçiye gittim. yeni aldığımız teypte cd özelliği de vardı, onu da kullanasım geldi. biriktirdiğim bütün parayla bu şarkının olduğu bir queen cd'si aldım: greatest hits 2.
sonra yavaş yavaş, o albümde beğendiğim şarkıların olduğu albümleri almaya başlamıştım. o yaşlarda elime geçen bütün parayı buna yatırarak, ancak 3 yılda tamamlayabilmiştim bütün albümlerini queen'in, freddie mercury'nin solo albümlerini de alıyordum.
o zaman şarkıları internetten indirmek gibi imkanlarımız kısıtlıydı. öyle bir olay vardıysa da, bizim yaşımız küçüktü, bilgisayarımız yoktu evimizde. şimdiki gibi değildi ne de olsa. o yüzden bunu dinlemek istiyorsak, albümleri almak zorundaydık.
ailem, yemekhanede yemek yediğim için yanıma sadece dolmuş paramı verirdi, o da servisi falan kaçırırsam diye. o paraları biriktirerek queen albümlerini alırdım. haliyle iki albüm arası baya uzun zaman demekti benim için. arada bir cebime para girsin de albümü daha çabuk alayım diye yemekhane fişlerimi satardım çocuklara.
güçbela paralar birikirdi. albümleri bu şekilde tamamlarken, bir yandan da video kasetlere merak sarmıştım. dinlediğim adamları izlemek de istiyordum. o zamanlar youtube gibi bir imkanımız yoktu tabii. yine aynı şekilde, aynı güçlükle paraları biriktirir, alırdım kasetleri. ama bir sorun vardı, kasetler vhs idi, bizim kasetçalarımız betamax. sonra biraz daha para biriktirirdim betamax kaset almak için. sonra biraz daha para, vhs'yi betamax'a çektirebilmek için.
bir arkadaşımı daha alıştırmıştım queen'e. elimize ne geçerse hemen birbirimizle paylaşırdık. onun teyzesinin evinde internet vardı. "kingmercury" diye bir siteden freddie mercury, queen resimleri çıkartıyordu siyah beyaz. getiriyordu okula, fotokopiyle büyüttüğümüz fotoğrafları poster yaptırıyorduk. sabit boyutta kalanlarla da bir dosya hazırlamıştık kendimize. ne biri, ikişer dosyamız vardı. internetten bulduğumuz her dökümanı düzenlice klasörlüyor, bir albüm oluşturuyorduk. yıllar sonra bunları gören insanların, bunları alabilmek için bize yüzlerce lira teklif edeceğini bilemezdik. o kadar güzellerdi, o kadar özenmiştik onlara.
bu arada büyüyorduk da tabii, içsel çekişmelerimiz vardı. hayranlıklarımız, aşklarımız, arkadaşlıklarımız.
o zamanlarda jose mauro de vasconcelos'un bir kitabını okuyordum: güneşi uyandıralım. kitapta zeze, maurice chevalier ile özel, gizli bir bağ kuruyordu. tam bu dönemlerime denk gelmişti, çocuktum. çok çocuktum. böyle böyle, freddie de benim arkadaşım olmaya başladı. fotokopiyle yaptırmadığım sadece 1 posterim vardı, onu da blue jean vermişti. kendi odam yoktu o zamanlar, annem ve babamla aynı odada uyuyordum. tam yattığım zaman göz hizama gelecek şekilde yapıştırmıştım posteri.
ne zaman sevinsem, ne zaman üzülsem gidip ona anlatıyordum. kimseye anlatamadıklarımı ona söylüyordum, kendimle yüzleşmek istediğim zaman onunla konuşuyordum. anormal bir durum olabilir, ama bu çocuk da bu şekilde atlatmaya çalışmış onu işte. birçoklarınınkinden daha güzel bir yol bence.
onun öldüğü arada bir aklıma gelirdi. kendime kızardım, "hayır ölmedi" diye. ama olayı o kadar içselleştirmiştim ki, her 24 kasım'da bunu kendime itiraf etmek zorunda kalmam beni kendime karşı hırslandırıyor, hırçınlaştırıyordu.
zaman geçti, ben büyüdüm. onu unutmadım, ama onu biraz ihmal ettim. ama o aynısını yapmadı. duvar başka olsa da, o poster hala benim gözlerimin içine bakıyor, ben ona baktığım zaman. ne zaman istersem sesini esirgemiyor benden. ne zaman istersem yine düşüncelerimde. (bkz: friends will be friends)
sanırım o yaratılanı, ben iyice içime soktum. o kadar içimdeydi ki, asla bana hayır demiyordu işte. gittiğim zaman yüz çevirmeyen tek arkadaşımdı. bir poster, bir ses, veya freddie mercury.
piyanoyu onun için çalmıştım. şarkılarımı onun için söylemiştim. resimlerimi onun için çizmiştim. o ne yapıyorsa, hepsini aynı iyilikte yapmak için gayret etmiş, onun sayesinde şuanki gibi bir insan olmuştum işte. hatta parayı da, tutumu da ama en önemlisi emeği de onun sayesinde öğrenmiştim dolaylı olarak.
borçluyum ona. herkesten çok borçluyum. ya da borçluyum çocukluktaki içselliğime.
birkaç yıl önce mesela, albümlerimi karıştırırken "greatest hits 1" albümünün kapağına düştüğüm bir notu hatırlıyorum, "ikinci queen albümümü aldım, çok mutluyum. tarih 25 şubat, 1997. böyle böyle geçti işte zaman, böyle böyle büyüdü bir çocuk.
sonuç ne olursa olsun. ben çocukluğumu ona yükledim belki de. aradan kaç yıl geçtiği önemli değil, kaç yıl geçeceği de. ben kulaklarımda hala freddie'nin sesiyle yaşıyorum, hala queen'in büyüsüyle, çocukluğumu hatırlayarak, özleyerek, tekrar yaşayarak... anormalce mi? deli miyim? en güzel delilik bu olsa gerek.
ne yapsam da borcumu ödeyemem. sesini duyduğum zaman hiç edinmediğim bir arkadaşa mı ağlıyorum, yoksa o sesteki duru güzelliğe mi bilmiyorum.
"who wants to live forever?" diye hayıflanmış olmasan, sonsuza kadar yaşatmak isterdim seni...
hastalığı nedeniyle halsizleşen freddie, arkadaşlarına "beni en verimli şekilde kullanın" talimatı vermiştir. ki bu esnada innuendo albümü ortaya çıkmıştır. öleceğini bile bile işine olan aşkı, bağlılığı allah vergisi sesi gibi benzersiz olan "innuendo" şarkısıyla hayatını özetleyen, hayranları için bişeyler yapan, onlar için yaşayan, zamanın ötesine geçmiş, uydurma olmayan star.