10 yıllık kısa ve orta metraj film kariyerinin ardından
1998'de çektiği sitcom ile uzun metraj yönetmenlik kariyerine ilk adımı atmıştır.
2.filmi les Amants criminels(criminal lovers) ile avrupada adını duyurur.
sitcom ile katıldığı festivallerde fazla ses getirememiş olsa da
bu filmle aynı festivallere tekrar katılır ve
bu kez daha önemli ödüller kazanır.
3.filmi Gouttes d'eau sur pierres brulantes
(Water Drops on Burning Rocks-kızgın taşlara düşen su damlaları)
ile ilk olarak bir uyarlama senaryoya imza atar.
Rainer Werner Fassbinder'in tiyatro oyunu olarak kaleme aldığı metnin
senaryosunu yazıp yönetmiş ve 2 farklı festivalde en iyi gay filmi ödülü kazanmıştır.
2000 yapımı Sous le sable(under the sand-kumun altında)
türkiye'de vizyona giren ikinci filmidir(ancak 2003'te).
Charlotte Rampling'in performansıyla sürüklediği film,
kocasının esrarengiz kayboluşu üzerine bir kadının yaşadıklarını anlatır.
bir sonraki filmi 8 femmes(8 women-8 kadın)ile
ozon'un oyuncu yönetimi konusundaki ustalığı tescillenmiş olur.
8 kadın,türkiye'de vizyon yüzü gören ilk francois ozon filmidir.
ayrıca ozon'un ikinci tiyatro oyunu uyarlamasıdır.
(robert thomas'ın oyunu ist.şehir tiyatrolarında da sahnelenmişti)
sonraki filmleri swimming pool(vizyon adıyla 'havuz'),
5x2 ve Temps qui reste(veda vakti)'nin ardından
yıllar sonra ilk kez bir kısa film çeker ve akabinde
berlin'de altın ayı adaylığı bulunan 9.uzun metrajı olan
angel (tam adı: the real life of angel deverell) gelir.
martin crimp ('kır' adlı oyunu ist.devlet tiyatrolarında sahnelendi)
ile birlikte senaryosunu yazıp yönettiği bu film yönetmenin son eseridir.
kesin tanımlamak yanlış olmakla beraber minimalist olarak tanımlanabilecek bir çizgide ilerleyen sinemacı. genellikle tek insanın düşünceleri yahut bir ailenin ya da sevgililerin ilişkilerinden başlayarak anlatır filmini. o sebepten, filmlerinin başrol oyuncusu büyük olaylar, inanılmakta güçlük çekilecek mucizeler değil, bir ya da iki insandır. benzer yönetmenler de vardır;
(bkz: nuri bilge ceylan)
(bkz: zeki demirkubuz)
gouttes d eau sur pierres brulantes ile gonlumu fethetmi$ olmasi ayri bir konudur da, kendisi, fransiz sinemasinin anaakim sinemadan ayrilmasinda ve senaryo denen nanenin ses miksaji tamamlandiktan sonra hikayele$tirilmi$ bir butun toplami olmasi genel yargisina getirdigi marjinal yorumlarla, ayrinti duyarligiyla apayri bir $ekle burunmu$tur..
sinemanin asi, kotucul, feti$ist, claude chabrol hayrani ve ayni zamanda e$cinsel yonetmeni francois ozon.. angel ile bence doruk noktasina ula$mi$ bir ustaligi var; favorim ne kadar le temps qui reste olsa da. charlotte rampling'i taparcasina sevmesi ve betimlemesi de ayri bir $ahanelik..
hayat olduğu gibidir ve sinema her zaman olmayanı göstermek zorunda değildir demiş bilmem bi vakit. sert, savunmasız ve açıklamasız. onun filmlerinde bir savunmaya giremezsiniz. baş karakteri bir kızı acımasızca öldürürken sebep arayamazsınız, diyelim ki ehli hazırda bir sebebiniz var ki figan döktürse de meydanda üfürüktendir o sebep. gerçekte olduğu gibidir aynı. yargı beklemez. yargılasanız da his beklemez. karakterlere acımaz, sevmez yahut tiksinmezsiniz. öyle bir duygu oluşturmak istemez siz de.
havuz. yazar rolündeki kadınla genç kızın ilişkileri.. nesil farkı dimdik saygı duruşundadır önünüzde. kültür farkı da tabi. iticidir bazen ikisi de bazen ikisi de sempatik. hele ki masum çehreli genç kızın koskoca adamı ayartması ve adamın havuzun başından hiç çekinmeden küstahca kızın gözlerini içine baka baka penisini avuçlaması iğrenç gelse de size, orda ki his başkadır. kızın aslında göründüğü gibi de masum olmadığını nihayetinde bir insan bir dişi olduğunu anlarsınız.
evlilik içi kadın erkek ilişkilerindeki monotonlaşmayı ve böylece doğuveren yalnızlığı ele aldığı filmlerinde günümüz insanının cinselliğini ve tek başınalığını sorgular tavrı ilgi çeken fransız yönetmen. sade anlatımıyla ilişkilerdeki sıkılganlık perdesini aralar. ve bu olgunun içini görünenin ardındaki sebeplerle doldurur. biraz iletişimin içindeki iletişimsizliğe gönderme yapar. görünürde bir iletişim vardır her şey yolunda gibidir, oysa durum öyle güllük gülistanlık değildir. iç dünyalar gelgit sunmaktadır, olumsuzlukları büyütüp.
bana şey geliyor, ozon şiirselliğindeki yönetmenler günümüz modernizminin sıkıcı yönünü ele aldığı müddetçe keyif vermeyi sürdürüyor. çünkü kökü realiteden alıyor. ilişkiden alıyor sadelik ve abartısızlığıyla. kumun altında, 8*5, havuz hepsi böyle şeyler işte.
şuanda yuva gösterimde. merakla izleyeceğim anı düşünmüyor değilim. biraz sonradan takip ediyoruz ama olsun.ha bu arada dilden dile alttan alta pelesenk bir filmi vardır ozon'un benim de izleyemediğim. ama ünü yıllardır derin derin duyulmaktadır bu külliyatın önemlisi için;
(bkz: potiche) / 10 üzerinden 6,8. (6,5 ile 7 arasında bir yerlerde 7'ye yakın)
(bkz: Le refuge) /10 üzerinden 6,8. (6,5 ile 7 arasında bir yerlerde 7'ye yakın)
(bkz: ricky) /10 üzerinden 6,5.
naçizane minimal bir yorum:#22202320
bir pedro almodovar sineması kadar yüksek puanlar alamasa da eksik bir şeyler olsa da gene de kendime yakın hissettiğim bir sinema ozon sineması.
ilgiye kesinlikle değer.
Filmleri bir sonuca bağlanmaz. Her filmde belli bir son bekleyenler, ya da belli bir son gelmediğinde, devam filmi gelecek sanan kişilerin beğeneceği türden yapımları yoktur.