“seçkinlerin otoritelerinin eskisi kadar kabul görmeyişi, onların kendi misyonlarıyla ilgili güç toplamalarını zorlaştıran bir duruma yol açmıştır. güçlü inançlar kalmamıştır ve bu nedenle, neyin değerli bulunup nelerin reddedileceği müzakereye açık bir hal almıştır.
hiçbir inancın, gerçek üzerinde tekel oluşturamayacağını beyan ederek kendi inanç krizinden kaynaklanan dilemmanın üstesinden gelme arayışındadır.
kültürel seçkinlerin, kültürel göreceliğin etkisine karşı çok korunaksız olmasının nedeni de budur. bir misyona sahip olma duygusuna karşı yabancılaşması ve büyük g harfiyle yazılan gerçek hakkında net bir düşünceye sahip olmaması, değerler ve gerçeklerle ilgili esnek bir tutumu teşvik etmiştir.
seçkinler, evvelce kabul gören bütün değerlerin ve kurumların sonuna bir soru işareti koyarak toplumun hangi inançlar ve uygulamaları değerli görmeleri ve yüceltmelerine karşı cevap verme zorunluluğundan kaçınmışlardır.
cevaplar getirme yerine, kabul etme ve durumu tanıma içerisine girmişlerdir. katılımcılığa ve tanımaya dair popülist politikalar, seçkinlerin muğlaklık barındırmayan cevaplar verme konusunda yan çizmelerine yardım etmiştir.”