basit ve genel bir tanım yapacak olursak;
faşizm sözcüğü, italyanca fasces sözcüğünden gelir.fasces, roma imparatorluğu döneminde, imparatorun muhafızlarının taşımakta oldukları sopa ya da kamçı demetine verilen addı.imparatorun buyruğundan sonra, bu demetin yere vurulmasıyla bu buyruk yasallaşmış olurdu.bu fasces, aynı zamanda imparatorluğun bütünlük ve gücünü de temsil ederdi.
siyasi bağlamda değerlendirildiğinde kendisi dışındaki kişi ve grupların düşüncelerine tahammülü olmayan, gücü eline geçirdiğinde hiçbir aykırı söyleme izin vermeyen, baskıcı kişi veya baskıcı grup olarak tanımlanabilir.
bilinenin aksine, temeli, tamamiyle ırka dayalı değildir.cinsel faşizm, dinsel faşizm, kültürel faşizm gibi çeşitleri de vardır.
en kötüsü de, en fazla örneğinin yaşadığımız ülke olan türkiyede var olmasıdır.
ülkemizdeki insanlarca anlamı bilinmeyen üstünede hakaret edercesine söylenen sözdür. hakaret ediyorlar dedim ya şimdi birine komünist dediğimizde hakaret mi oluyor? sadece hangi siyasi görüşü benimsediğini ileri sürmekten başka bir şey değildir.
velhasıl faşizm ülkemizde bilindiği gibi ülkücelerin benimsediği görüş değildir. zira ülküceler ırkçıdır! faşizm ise ırkçılık değil milliyetçiliktir. arasında ince bir çizgi var bu çizgiyi anlamak önemli olan. misal franco dönemi ispanyasına bakın hem bask bölgesine hemde katalunyaya yönelik askeri girişimler olmuştur. bunun nedeni ise bölünmek istemelerinden kayanaklanan bir şey. yani onlar bölünmek için uğraşmasalar bu girişimler olmayacaktı. bir örnek daha ülkücülerle faşistler arasında ince bir çizgi vardır fakat kürt meselesi konusunda hemfikirdirlerdir. kısaca özetlersek ülkücüler türk dışında bir ırk olduğundan dolayı sevmezken faşsitler ise ülkeyi bölmeye çalışan gurupların kürtler arasında çıkmasından dolayı sevmezler. ince çizgi umarım anlaşılmıştır!
faşizmde devlet en üstte halk ise altındadır. bu yüzden de insan canının bir önemi yoktur. ekonomik açıdan baktığınız zaman ise dünyadaki bütün devletler faşizm ekonomisini benimsemişlerdir. misal amerikada devletleşme oranı %60ların üzerindeyken türkiyede bu %20ler civarındadır. yani amerikanın dünyaya yaydığı kapitalizm nedense kendi ülkesinde düşük, 2. ve 3. dünya ülkelerinde yüksek!
milli bilinçler yitirilmemeli ve kapitalist oyunlara gelinmemeli. ülkemizi kalkındıracak olan bizleriz! faşizm bu yolda en iyi yönetim şeklidir. ayrıca komünizm gibi pratikte uygulanamaz bir şeyde değildir!
umarım bu konuda açıklayıcı olduk ve artık faşizm kelimesi doğru kullanılır!
türkiye'de anlamı bilinmeyen ve insanların karşılaştıkları her işlerine gelmeyen durumda "yhaaa faşist bu faşizm kötüüüüüğğğğğ :(((((((((" şeklinde ifadeler yönelttiği ideoloji.
Sevgili beyaz adam,
Doğarım,siyahım
Büyürüm , siyahım
Güneşlenirim , siyahım
Üşürüm , siyahım
Korkarım, siyahım
Hastalanırım, siyahım
Ve ölürüm, hâlâ siyahım
Ve sen beyaz adam
Doğarsın, pembesin
Büyürsün, beyazsın
Güneşlenirsin, kızarırsın
Üşürsün, morarırsın
Korkarsın, sararırsın
Hastalanırsın, yeşilsin
Ve ölürsün, grisin
Ve hâlâ utanmadan
bana renkli dersin
-Afrikalı Bir Ozan-
- american history x bu konuda kesinlikle izlenmesi gereken filmlerdendir.
20li yıllarda italya'da katıksız uygulanan rejimdir.otoriter,baskıcı,güce dayanan ve tapan,özgürlük karşıtı rejimdir.
çoğu zaman milliyetçilik kavramı ile karıştırılır, aralarında fark vardır ama ince çizgidir ya, zordur ayırt etmesi.
her şey devlet içindir, devlet dışında bir şey yoktur. devlet millet için değildir, millet devlet içindir.milliyetçilik de ise, her şey millet içindir, esas gaye millettir.
ırkçılık, faşizmin kapsamına girer, fakat faşizm salt ırkçılıktan ibaret değildir.genel olarak kendinden/ güç sahibinden farklı olan her şeyin sindirilmesi düzenidir.
türkiye'de ise bilgisi kıt ya da yorumlaması pek de parlak olmayan insanların ota boka faşist diyerek yaklaşmaları söz konusudur. fikirleri onlardan farklı diye bir insanı faşist olarak nitelendirmek, asıl faşistlik değil midir?
tabi belirtilmelidir ki, 9 yıldır başımızda olan hükümet, faşizan bir eğilim göstermektedir.güç ellerindedir, kitle ellerindedir, medya ellerindedir, sermaye onlarındır; dolayısıyla muhalif olan herkesi sindirmeleri gayet kolaydır, büyük bir başarıyla da bu şerefsizliği yapmaktadırlar.
20.yüzyılda faşizm kalmadı belki, ama kırıntıları büyümekte malesef.
geçmişte dinler ile başladığını düşünüyoruz. bir dine inananlar egemen devlet tarafından zararlı görülüp yok edilmeye çalışılmıştır. her hangi bir suçu olması önemli değildir. istenilmeyen bir kimlik olması yeterli görülmüştür. ilk olarak yahudilere karşı başlamıştır ama fazla bir bilgimiz yok. tarihte bildiğimiz ilk faşizm hristiyanlıkla başlar. egemen güçler kendi güçlerinin ezik halkın eline geçmesini istemediklerinden hristiyanlık nedir ne değildir demeden hristiyanları öldürmeye kalkmışlardır. tabi her faşizm, karşıt faşizmi doğurur. hristiyanlar da yeterince güçlenip bir devlete egemen olunca bunun intikamını almaya kalkmıştır. ardından islamiyetin doğuşu ile benzer şeyler yaşanmıştır. fakat müslümanlar hristiyanlar kadar aşırı faşizme uğramadıklarından daha az karşıt faşizm oluşmuştur. hristiyanlar yaşamanın yolunu egemen güçle işbirliği yapmak için dinlerinde değişiklik yapmaya kadar gitmek zorunda kaldılar.
devletler ise hristiyanlığı kullanarak krallar uğruna savaşmayı istemeyen halkı din uğruna savaşlara ikna ettiler. benzer şekilde iran ve osmanlı'da yaşayan müslümanlar iran ve osmanlı tarafından kullanıldı. iran müslümanlara eziyet ediyor, müslüman değiller diye osmanlıyı suçlayıp osmanlı da bulunan alevileri isyana teşvik ederken osmanlı da asıl bunlar müslüman değil deyip alevilerin ve iran'ın üzerine yürüdü. sonuçta iki devletin propagandası halkın arasını açtı.
din uğruna savaşlar önce haçlı seferleri, ardından iran osmanlı savaşları, ortaçağ da avrupa da bolca görüldü. avrupa bir dönem ortaçağ da kendi topraklarında yaşayan insanları dindar değil diyerek engizisyon mahkemelerinde sindirerek din adamlarının(ruhban sınıfın) diktasına yöneldi.
tüm bu yaşanan acılar; rönesans ve fransız ihtilali ile sonrasında bir aydınlanma, modernizm, çağdaşlık anlayışına destek verdi. insanların mutluluğu için var olan dinlerin yarattığı törelerin insanları birbirine uzaklaştırıp böldüğü ve büyük acılara neden olduğu iddiasıyla dinlere karşı bir cepheleşme oldu. fransız ihtilalinin bir sonucu da milliyetçilik duygusunun yükselmesi oldu. üniter devletler içinde yaşayanlar daha çok ses çıkarıp ufak tefek isyanlara başladılar. egemen güçler milliyetçiliğin ülkelerinin zayıflamasının suçlusu olduğunu zannettiler. fakat asıl sorun bu değildi ve yanıldılar.
çağdaşlaşma darwin'in evrim teorisini de kullanarak çağdaş olmayan toplumları ezmeyi, sömürmeyi bir görev gördü. çağdaş olmayanlara karşı çağdaşlar her türlü sömürüyü, zorbalığı yapmayı medeniyetin gereği gördüler. çağdaşlık da bir çeşit faşizme dönüştü. din faşizmine karşı dindar olmayanların faşizmi. fakat ilave olarak medeni olmayan daha evrimini tamamlamamış ırklara karşı yapılacak faşizm de çağdaşlıkla bütünleşti. çağdaşlar hindistan, afrika, avustralya ve amerika gibi yerleri işgal edip geri kalmış maymunları yok ederken, maddi imkanlarını sömürürken hiç vicdan azabı duymadılar. ne de olsa onlar tam insan değildi. kendi ülkelerinde de din faşizmi yapanlara karşı saldırılara başladılar. dindarlara gerici yobaz diyerek onları devletten uzaklaştırıp yok etmeye çaba harcadılar.
osmanlıya bağlı uluslar özellikle avrupadakiler yanlarında sömürgeleri sayesinde zenginleşip ilerlemiş avrupayı görüp ekonomik sıkıntılarının, geri kalmışlıklarının sebebini çağdaşlaşmayan osmanlı da bulup rahatsızlıklarını belli etmeye başladılar. buna ise osmanlı'nın tepkisi çok sert oldu. osmanlı'da geri kalmasının sebebini ve yaşamının devam ettirmenin gereğini diğer ulusları baskı ile sindirmek ve kendinden olanı güçlendirmekte buldu. bu tür bir milliyetçi faşizme kapıldığı andan itibaren osmanlının yıkım süreci çok hızlı ilerledi.
dünyanın en büyük ülkesi olan osmanlının meşrutiyete geçmesiyle her ulusu kucaklayan padişah yerine partilerin ortaya çıkmasıyla parçalanma oldu. partiler aynı görüşü savunan insanların bir araya geldiği kurumlardır. yani bir grup oluşturmak için bir öge belirlemesi gerekir. ittihatçılar sadece ırk ögesini ve osmanlı milleti tanımlamasını kullanmayı akıl edebildiler ve ülkenin idaresini en büyük bölücü unsur olan milliyetçiliği kullanarak ele geçirmekte hiç hata görmediler. azınlıklar ise kendilerine karşı olan bu tavrı görüp osmanlıdan kopmak için bahane arar duruma geldiler. zaten gelişmiş bir avrupa'yı görüp onlar gibi olmak isteyen, onların dininde olanları tutacak bir şey kalmamıştı.
1. dünya savaşı sonrası milliyetçilik akımının yarattığı faşizm türkiye'de düşmanlarını elimine ettiğinden veya onların yaşadığı toprakları terk ederek uzaklaştırdığından dolayı şimdi çağdaşlık akımının yarattığı faşizme gelmişti. kurtuluş savaşı sonrası musul kerkük meselesi veya şimdiki gürcistan, ermenistan'a kadar ilerleyen ordunun durdurulup geri çekilmesinin sebebini burdan görebilirsiniz. ülkede araplar, gürcüler, ermeniler olması istenmediğinden ne batum'u elimizde tuttuk, ne musul kerkük'ü. misak'ı milli sınırlarının da içine çekilerek türklerin yoğun olduğu bölgeyi elimizde tuttuk. diğer bölgelerdeki türkler de buraya göç etti. neyse bunlara girmeyelim.
tek milletten oluşma faşizmini başaramadık. çünkü 2. abdülhamit kürtleri de emenilere karşı kullandığından, kürtlere destek verecek bir devlet de olmadığından türkler ve kürtler birlikte savaşmak zorunda kaldı. izmir işgal edilmeseydi ne mustafa kemal ne diğerleri anadolu'ya çıkardı. doğuyu kaderine terk etmişlerdi. izmir'in işgali sonucu ittifak kuracak tek silahlı kuvvet doğu'da kazım karabekir'in ordusu oldu. orda başlayan direnişi batıya çekmeye çalıştılar. bu sayede günümüz toprakları oluştu. ama kürtler de bizimle kaldı.
yapacak bir şey yoktu. bu kez çağdaşlık faşizmi ile dindar kesimleri yok etme çabasına giriştiler. burda bana itiraz eden çok kişi olacaktır. lütfen gidip modernizm akımı neymiş okuyup öğrenin. türkçeye çağdaşlık, muasırlık olarak girmiş olması sizi yanıltmasın. sonuçta materyalizm akımının adıdır.
yazı çok uzadığından aradaki dönemi yazmayayım. sonuçta dünya çağdaşların dindar uluslara zorbalığıyla yönetilen bir yer haline geldi. dindarlığı gericilik olarak gördüler. onları medenileştirme çabası ile ayar verip işgal etmeye çalıştılar. maksat onları da çağdaşlaştırmak. fakat obama'nın seçilmesi ile bu şimdilik askıya alındı veya ömrü bitti. artık ulusları, insanları olduğu gibi kabullenen zorla değiştirmeye çalışmayan bir dünya var. 1968 kuşağının çabaları yıllar sonra sonuç verdi. buna türkiye içindeki çağdaşların da direnmesi mümkün değil. artık çağdaşlığın zorbalığının sonu geldi. faşizm nedir diye kısaca söylemek gerekirse zorbalıktır.
her yerde her an birçok insanda rastlanılan dünyayı berbat hale getiren, kahredilesi, italya'da doğmuş olan söylenmesi bile içleri titretmesi gereken kelimedir.
hakkında hemen hemen kimsenin hiçbir şey bilmediği buna rağmen atıp tuttuğu, teröre kaosa karşı türk ırkının tek kurtuluş yolu.
yurdumun en zeki yaratıkları olan komünistlerin anlamadığı nokta şu; faşizmi baskı ve şiddet içeren herşey sanıyorlar. bu dediklerine göre o yoldaşları stalın'Den, pol pot'tan daha faşist biri yok bu kainatta. faşizmin komünizm gibi bir dünya ideolojisi olduğunu avrupa'Da bu adla siyasi partilerin kurulduğunu hatta bu ideolojinin günümüz almanya'sının mimarı olduğunu, italya'yı tarihinin en parlak günlerini yaşattığını bilmiyorlar.
faşizmi, hatta milliyetçiliği kapitalist düzenin işbirlikçisi diyenler var ki içten bir siktir çekmemek elde değil. kapitalizme olsun empreyalizme olsun bu tür güçlere karşı koyacak yegane ideoloji faşizm'dir. öyle dünyanın sınırlarını kalkıp tüm insanların birleşeceğini sanmak falan hayal.
faşizmde devletçilik ve milliyetçilik esastır. bunun yanında anti komünizm ve anti liberalizm gibi ilkeleri vardır, ama ırkçılık yoktur. faşizmi ırkçılık sananlarda işkembelerinden sallıyorlar bunu.
faşist olmakta öyle komünist olmaya benzemez. uzun saç bırakıp ve küpe takıp komünist olabilrsin, ama faşist olmak o kadar kolay değildir.
ayrıca;
Türkiye'de bir çok kişinin alt kimlik ideolijisidir. Fakat bu oldukça karmaşık bir tezahürdür. Türk faşisti kendisini bilmez. mesela Almanya, italya faşizmi kabul edip gurur duyardı. Türkiye'nin faşisti kendini maskeler. Çünkü türk faşisti, korku ve cehalet içinde ile başlayarak, okulda öğretmenin öğrenci kişiliğini ezmesiyle devam eden, sonra faşizmin babası "ordu" tarafından hamam böceğine çevrilip topluma atılan bir dışkı tadıyla yaşar. Tabi bunu aşanlarda zedelenmiş kişiliğin altında bir takım şeyleri unutup yok ederek yaşamlarını sürdürürler. Günümüzde faşist kişiliğin farklı tezahürleri var. stalinci, ülkücü, ulusalcı, şeriatçı gibi ama bunun dışında sosyal kişilik bozukluğu olup siyasal dışı milyonlarca insan var. En basitiyle, buna sıradan faşist demek en kolayıdır. faşist oligarşinin direndiği siyasal kalelerden, darbe teorilerinden şunu çok güzel anlıyoruz. Egemenler faşizmle beslenirler, katliam tükürürler!
emperyalist burjuvazinin en saldırgan kesimlerinin çıkarlarını savunan, aşırı ve saptırılmış bir ulusçuluk anlayışına dayanan ve her türlü demokratik özgürlüğe düşman olan, son derece gerici, ırkçı düzeni.
Her fırsatta faşizm karşıtı olduklarını dile getiren görüşlerin, bireylerin ve de oluşumların yaptıkları ve söyledikleri ile çelişmeleri sonucunda, giderek sempati duyduğum siyasi görüş.