fazıl say
1970 yılında ankara'da doğan fazıl say, 4 yaşında piyanoya başlamış, ankara devlet konservatuarı'nda "üstün yetenekli çocuklar için özel statü"de öğrenim görerek 1987'de konservatuarın piyano ve kompozisyon bölümlerini bitirmiştir.
çalışmalarını alman bursuyla düsseldorf müzik yüksek okulu'nda sürdüren sanatçımız, 1991'de konçerto solisti diplomasını almış, 1992'de berlin tasarım sanatları ve müzik akademisi'nde piyano ve oda müziği öğretmenliğine getirilmiştir. 1994'te genç konser solistleri avrupa yarışmasında birincilik kazanan say, 1995'te new york'ta yapılan kıtalararası yarışmanın da birincisi olarak parlak konser kariyerine başlamıştır. ayrıca, besteci yönüyle başarılar kazanan sanatçı, oratoryolar, piyano konçertoları, çeşitli formlarda orkestra, oda müziği ve piyano eserleri, şan ve piyano için çok sayıda şarkı bestelemiştir.
bu eserler arasında "nazım" ve "metin altıok ağıtı" başlıklı oratoryolar, 4 piyano konçertosu, zürih üniversitesi'nin siparişi üzerine "albert einstein"'ın anısına yazdığı orkestra eseri, mozart'ın 250. doğum yılında viyana'daki kutlama komitesi'nin siparişi dolayısıyla bestelenen "patara" adlı bale müziği vardır.
beş kıtada sürdürdüğü konserleri ve yankı uyandıran cd'leriyle bütün dünyada aranan bir piyanist olan fazıl say, derinlikli yorum kavrayışı nedeniyle günümüze kadar 20 uluslararası ödülle onurlandırılmıştır. sunduğu konserlerle her yıl yüz binlerce müzikseverin hayranlığını kazanan sanatçı, new york filarmoni, st. petersburg filarmoni, amsterdam concertgebouw, viyana filarmoni, çek filarmoni, israil filarmoni, orchestre national de france, tokyo senfoni gibi orkestralar eşliğinde çağımızın tanınmış şefleriyle konser vermiş, 2007 floransa festivali'nin kapanış konserinde zubin mehta'nın yönettiği floransa orkestrası ile yirmi bin kişi tarafından izlenen bir açık hava konseri sunmuştur. yine 2007 yılında montreux caz festivali'nde piyano jürisinin başkanlığını yapan say'ın, türk saz şairi aşık veysel'in "kara toprak" adlı halk şarkısından esinlenerek bestelediği piyano parçasını da içeren aynı başlıklı cd, amerika'da bilboard listelerinde 6. sıraya yükselmiştir.
2008'de avrupa birliği tarafından "kültür elçisi" unvanıyla görevlendirilen fazıl say, doğu ve batı kültürleri arasında yeni köprü kurmayı amaçlamıştır
Dünya çapında tanınmış bir kişidir yurtdışındaki konserlerinde herkesin dakikalarca ayakta alkışladığı bu sanatçı ülkesinde pek tanınmamaktadır bu beni cok üzen bir olaydır umuyorum ki Türk halkı gereken önemi en kısa zamanda anlayacaktır.
Türk olduğu için gurur duyuyorum.
'O, sadece dahi bir piyanist değil; şüphesiz ki 21. yy en büyük sanatçılarından biri olacaktır.' (bkz: le figaro)
ödülleri:
avrupa birligi piyano yarışması, 1991
genç konser solistleri yarışması avrupa birinciliği, 1994
genç konser solistleri yarışması dünya birinciliği, 1995
radio france/beracasa vakfi ödülü, 1995
paul a. fish vakfı ödülü, 1995
boston metamorphosen orkestrası solist ödülü, 1995
maurice clairmont vakfı ödülü, 1995
telerama ödülü, 1998, 2001
rtl televizyonu ödülü, 1998
le monde de la musique ödülü, 2000
diapason dor ( altın plak ) ödülü, 2000
classica ödülü, 2000
le monde ödülü, 2000
avusturya radyo-tv ödülü, 2001
deutsche phono akademie echo ödülü, 2001
bütün dünya'da konserlerinde ayakta alkışlanan kişidir. gelin görün ki türkiye'de kemalist, züppe, tıntıncı vs. vs. diye etiketlenip darbukacı kör bir arkadaşımızın gerisinde bırakılan kişidir. kör bilal mi nedir, onu 10 saniye izledim. onunla bir derdim yok elbette.
velhasıl kelam, işte bunlar yüzünden türkiye'de durmamalı fazıl say. kendisine de yazık, bu tür eleştirileri duymak zorunda kaldığımız için bize de yazık.
türkiye'de eşitlik, özgürlük gibi fikirler ile bir tarafını yırtan,
kürtçü, tarikatçı grubun nedense! özgürlük ve eşitlik kavramını bir türlü uygulamadığı sanatçı.
atatürkçü olduğu için her iki kesim de sevmez bu kimseyi,
atatürkçü olduğu için ne iyi bir sanatçıdır ne de özgürlük hakkı vardır.
eşitte değildir zaten atatürkçü olduğu andan ihtibaren hedeftir.
böyle insanlar gitsindir, terketsindir de bu ülkeyi geriye kalan kürtçü-tarikatçı kesim kafa kafaya verip özgürlük ve eşitlik yalanları ile kendi kendilerini tatmin etsindir.
bestelediği istanbul senfonisi adlı eserinin ilkçalınışını dortmund'da yapan besteci. istanbul un senfonisinin ilk çalınışı istanbulda yapılmalıydı. memleketi terketmek böyle olur. bilim her zaman saygı gördüğü yere gider.
türk milleti kendisinide yaptıgı müzigide sevmiyor,
"gümüşhane gümüşhane olalı böyle zulüm görmedi", diye bahsi geçen müzigin türkiye deki icracısıdır, eziyet devam ediyor, bir takım elitist kesim kendisini bir bok göstermek için bunun konserlerine gidiyor, başka da yedigi bir halt yok. ortaya koydugu, türkiye nin hangi degerini kendi müzigine yansıtmış, tanıtmış, sözüm ona adı türk yemişim tarkanın da adı türk adı ne olmuş yani? bazıları o kadar ileri gitmiş ki, bilim bilmem ne demiş saçmalamak ulusalcıarın kartviziti zaten.
kimse kusura bakmasın, biz türk milleti olarak bu müzigin şahsında kendisini bulan batı taklitçisi tepeden inmeci zihniyetide, onun icracısınıda sevmiyoruz, fazıl say ı sevmiyoruz, saymıyoruz.
chp zihniyetinin tepeden inmeci zihniyetinin temsilcisidir kendisi, eger sadece sanatcı olsaydı faşizm kokan açıklamaların içinde yer almazdı, bizde onun ismini bile agzımıza almaz yaşar giderdik, illa konuşacak, kendisini bir şey sanacak, sen kendinin ne oldugunu söyleme başkaları söylesin.
en büyük hatası türkiye de piyanist olmaktır. ya bu milletne anlar piyanodan, konçertodan. rönesans ta, 15. yy de avrupa sanat alanında çok ileriye giderken, türkler, hatta yönetici kadrodaki türkler kardeşlerini katlediyordu.
yıl 2010. 21. yy. 10 türk 1 kitap okuyor. serdar ortaç ın albümlerini kapışıyor. muhafakarlaşma yolunda iranla yarışacak düzeye gelmiş... ve fazıl say sen kalkıp türkiye de piyanistlik yapıyorsun. yapman gereken tek şey siyaset. kendini yönetemeyen, demokratikleşmeyen bir toplum sanattan anlamaz.
türkiye'nin görüp görebileceği en iyi sanatkarlardan. tabii görmek isteyene. bir ülkede gerizekalıların albümleri yok satıp sanatçıların değeri bilinmiyorsa o ülke batmaya doğru yelken açmış sefil bir yelkenli gibidir.
eli klavyeye değince başı göğe erenlerin fikrine zikrine tu kaka dediği kişi. kendinden başka herkes kötü, herkes rezil, herkes yanlış, bir tek doğru kendicikleri haşmetmeaplarının.
kemalist çıktı ya adam, furun koman sahte yiğitler!
istanbul senfonisi'ni ilk kez almanya'nın dortmund şehrinde, kendi adına düzenlenmiş olan festivalde, yani fazıl say festivali nde seslendiren sevimli sanatçı. saygılar fazıl say'a. bir fazıl say festivali de türkiye'de isteriz.
gerçek sanatçıdır. taklit etmez, yaratır yahut kendine göre yorumlar. biz hala maykıl taklitlerine hayran oladuralım; fazıl say sanatını yapmaya devam etsin.
yaptığı müzik ile memleketimin kalantorlarının sırtını sıvazlamaktaktan ve ülkesine bok atmaktan büyük haz duyan kişilik. Bir de Marie Antoinette misali oturduğu yerden "eşitlik, özgürlük lazım" demesi bitiriyor beni. Eşitlik özgürlük ama bizim sınırlarımızda değil mi?
Güzide kalantorlarımız dışında buna bayılan diğer güruhun bayılma sebebi de batı hayranlığı. Tabi batının yaptığı herşey cici, bu taraflar kaka değil mi?
Batı müziği yapabilirsin...Bu sana doğu kültürünü aşağılama yetkisini vermez...Sınırlı müzik bilginle Orhan Gencebay gibi bir adama, doğuyu batıyı bir aya getirmiş bir adama cahil diyebiliyorsan, bu ülkedeki en cahil insan sensin demektir. Haddini bileceksin..Karşında ajdar yok senin.
aydınlığı, cumhuriyeti, mustafa kemal'i, bağımsız ve çağdaş türkiye'yi savunan herkese faşist damgası yapıştırmaya çalışan, tarihin en büyük propaganda gazetesi, kirli (bkz: taraf gazetesi) ve daltanlara ithafen 29 haziran'da facebook iletisine yazdığı manidar not... iyi ki hala fazıl say gibi omurgalı adamlar var.
''o bir zürafa idi... kocaman ağaçların en yüksek dallarından beslenir idi... upuzun bacakları uzuun bir boynu var idi... ona FAŞiST ZÜRAFA derlerdi... bir kural icat ettiler, yüksek dallardan beslenenlere "faşist" demeye başladılardı... onun ise tek şansı yüksek dallardan beslenmek idi... faşişt olmaya razı oldu.. ya ölecekti ya da ona "faşist denecekti"... doğa hüzünlendi... (Altan'lara; her sabah okumaları için!)''