bugün

goethe'nin eşsiz yapıtı.hayalgücümün genişlemesine doğrudan etki etmiş bir kitaptır.kitabı okurken bazı hoş repliklerin altını çizerdim o içinde barındırdığı zeka ürünü replikler...o sıralar benim yaşamımı,karakterimi doğrudan etkilemiştir.bu kitabı okuduktan sonra havada uçuşan penisler*ve vajinalar*görmeye başlamıştım.
dünyanın en kötü filmleri arasında top 10'e girebilecek bir film.

http://www.youtube.com/watch?v=JpkObnyzPhE&feature=related
--spoiler--
güzel kadınları hayal gücü olmayan erkeklere bırak.
--spoiler--
beni aşan bir kitaptır, baştan sonra metaforlarla, ironilerle dolu* düz adamın 20 sayfa zoraki okuyup "ahh yeter aq zikerim ben böyle aşkın ızdırabını" diyeceği, goethe'nin yazmış olduğu kallavi bir eserdir.
gecenlerde kafam iyiyken cnbc e de rastladigim, neler de oluyor lan burda, dedigim filmdir. iyi film.
(bkz: faust arp)
bilimin edebiyattan üstün gelmeye başladığı ortaçağ sonlarında edebiyatçıların bu durumu hazmedememelerinen başlattığı bilim adamlarını canavar gösterme geleneğinin sonraki yıllarda karşımıza çıkan halidir. dr. frankestein bunların en bilinenidir. ruhunu şeytana bir pelerin karşılığında satan dr faust ise bunlardan biridir.
1994 yapımı bir çek/fransız ortak yapımı, yönetmenliğini Jan Svankmajer'in yaptığı film. Dün gece cnbc-e'de var idi. izledim, tırstım.
iyiyle kötü, bilimle büyü arasındakidir.
Yüksel Pazarkaya'nın yazdığı önsöz:

"Dante Alighieri'nin "Tanrısal Komedya"sı (La Divina Commedia), Cervantes'in "Don
Quijote"u, Shakespeare'in "Macbeth"i dünya yazınında nerede duruyorsa,
Goethe'nin "Faust"u da aynı yerdedir. Gelmis geçmis basyapıtlardan, dünya
yazınının en yüce doruklarından biri.
Goethe'nin yasamının sonuna dek uğrastığı Faust, onun çok kapsamlı yazın
yaratımının da basyapıtı olmustur. Goethe'nin yasamıyla en çok bu yapıt
özdeslesmis, yasamıyla birlikte bu basyapıt da büyümüs, olgunlasmıs, Goethe'nin
kimlik ve benliğiyle bütünlesmistir.
Bir ömür süren bu yazın uğrasının ürünü: Urfaust (1772-1775), Faust I (1797-
1801; 1806), Faust II (1800; 1824-1831) olarak bilinir. Bu yapıtlar Türkçeye de
çevrilmistir. Bu yapıtlar üzerindeki çalısma süreçlerinin bir de ara dönemleri
vardır. Urfaust ile Faust I arasında basılmıs bir Faust daha var: Faust - Bir
Fragman (1788-1789). Büyük ölçüde Urfaust'u içerir, Faust I tasarımının imlerini
tasır. Okunduğu zaman görülür ki, fragman nitelemesine karsın, baslı basına bir
bütündür. Rahatlıkla sahneye getirilebilir, değisik bir Faust metnidir. Goethe,
bu nüshayı ilk kez 1790 yılında Leipzig'de bağımsız olarak yayınlandı. Bu metnin
Türkçe çevirisine raslamadığım için, Goethe'nin 250. doğum yıldönümünde
Cumhuriyet'in okurlarına armağanı olarak, ben de bu nüshanın çevirisine
kalkıstım. Kalkıstım sözüne döneceğim.
Faust adıyla ilk kez 1506 yılında karsılasılıyor. Yasadığı bilinen Faust üzerine
ilk halk kitabıysa, 1587 yılında Frankfurt'ta basılıyor: Historia von D. Johann
Fausten. Daha sonra sayısız çesitli baskıları yapılıyor. Goethe, çocukken eline
geçirdiği böyle bir halk isi baskıyı okuyarak, Faust ile tanısıyor. Aynı
yıllarda, kukla oyunu olarak 16. yüzyıldan beri gösterilen `Christopher
Marlowe`'nin oyunuyla da tanısıyor. Kabına sığmayan insan izleğiyle Faust,
Marlowe'dan Klaus Mann'a yüzyıllar boyu pek çok yazara konu olmustur.
1772 Ocağı'nda Goethe'nin, çocuğunu öldüren Susanne Margaretha Brandt'ın
asılısına tanık olduğu sanılıyor. Bu genç kadın, seytanın kendi içine yerlestiği
inancındaydı. Goethe, bu olay üzerine, Urfaust'un ilk sahnelerini yazar. 1775
yılında Weimar'a getirdiği Urfaust'un günümüze kalan ilk elyazma nüshasıysa 1787
yılından.
Altmıs yıl süren uğrasa ve çesitli nüshalara karsın, hepsi bir bütünlük
sergileyen Faust'un odağındaki izlek, insanın içinde iyi bir öz olduğuna inanan
Faust ile Mephistopheles arasında buna iliskin olarak girisilen bahistir.
Seytancıl Mephistopheles, yoldan rahatlıkla çıkarılabilir bir insan imgesini
savunur. Faust, insanın iyi olduğu savasımını verirken, seytan da, Tanrı'dan onu
bastan çıkarmak üzere aldığı izinle, insan üzerindeki ters etkisini kullanır.
insanın doğasında her iki kutup da vardır, iki kutbun bütünü ve bilesimidir.
Ancak, yadsıyan ve mahveden seytanın kolaylıkla yönlendireceği kutup, insanın
tembel ve rahat yanıdır; yüzeye, sığlığa bakarak kanan, yüzeysel parlaklığa
kanan yanıdır. Faust, bu yüzden, tıpkı kutsal kitapların öyküleri gibi, evrensel
bir insan ve insanlık trajedisidir. Zira, iyiye yönelmek ister, ancak göz göre
göre hep seytana uyar, uçuruma yuvarlanır. Baskalarını da böylelikle mutsuz
edip, uçuruma yuvarlar. Faust yerine bu trajediye insan adı da konulabilirdi.
Aslında, Mephistopheles de insanın içindeki bu iki kutuptan; yadsıyan, olumsuz
kutbun kisilesmesidir.
Goethe, bu kisilestirmeyi aydınlanma sürecinin insan anlayısı çerçevesinde
gerçeklestirerek, evrensel bir çağdas kurguya varır. Rönesans'la ortaya çıkmaya
baslayan aydınlanmanın insanı, usa ve bilime inanmıs, kör inancı yadsıyan, dünya
islerine yönelik olarak, düsünceyi eleyen, skolastik, dinsel, en son ve tek
doğrucu çözümler olmayacağını benimseyen insandır.
Kapanıp kaldığı yerden dünyaya ve doğaya çıkmak, doğal yaratının kaynaklarını
bulmak, yaratarak yasama ve dünyaya katılmak ister. Kendi sınırlarını asmak,
uçsuz bucaksız olanaklara ve yaratı kaynaklarına ulasmak ister.
içi yaratıcı güçle kaynar, sonsuzluğu özleyen bu gücü eyleme dönüstürmek için,
çağırdığı doğa ruhu, iblisten baskası değildir. Mephistopheles, Faust'un dinmek
bilmeyen taskın istem ve özlemini doyurmak savındadır.
Goethe için, birey, evrenin kendisidir. Evrenin çekirdeği, dolayısıyla doğal ve
anlaksal bütün gücü insanın içindedir, insan ben'idir. Bu yüzden, insan doğayla
ve evrenle bir bütündür. Ama evrenin bu çekirdeği, içinden ve dısından seytanın
tehdidi altındadır, trajedisi de bu tehditten, bu tehdidi göre göre, uçuruma
yürümesinden doğar.
* Bu trajediye karsın, Ben, doğa ve evrenle bütünlüğünden, evrensel uyumdan aldığı
güçle, özünü gerçeklestirmek, insan olarak açılıp boyutlanmak düsünce ve
çabasındadır. Bu çaba, aynı zamanda bir kavrayısın da ifadesidir: Uyum, bir
olusum sürecidir doğada ve evrende. Her sey olusur ve geçip gider, biter. Her
sey sevgi ve tükenistir. Olusumdan tükenise, her sey değisim ve dönüsüm süreci
içindedir. Her sey, bütünün parçalarıdır, ama her sey hem kendi içinde, hem
kendi dısında çeliskiler, kutuplar arasında bir gerilim ağı içindedir. Her sey
sonsuz bir isleyise dahildir.
Faust'un kabından tasarak, insan anlağının yönsemindeki olusumu, ancak sevgiyle
gerçeklesebilir. Mephistopheles, cinsel sevinin çekimiyle sevgi ilkesini tek
boyuta indirgemek, dolayısıyla insan ruhunu ve anlağını, tek boyuta, güdüsel
değisimsizliğe teslim ve tutsak etmek için, seytancıl çabasını yürütür. Oysa,
Gretchen ile Faust, birbirlerine ilk bakısta bir sevgi bağıyla bağlanmıslardır,
birbirlerini sevgiyle yüceltip, karsılıklı gerçeklestirme, ruhlarını en görkemli
çiçek gibi açtırma olanağına sahiptirler. Yasam, bu iliskide bütünüyle sevgiye
dönüsme yeteneğindedir. Ancak, yasam sevgi gibi en yüce duyguya bile sığmaz.
Sevgi arıdır, yasam karmasık, çeliskili ve çok kutupludur. Sevginin seviye
dönüsmesinin mayası iblisten, Mephistopheles'ten gelir. Böylece sevgi de, ruh
dinginliği, iç huzuru, mutluluk yerine; suç, günah, huzursuzluk ve mutsuzluk
olarak dönüsür.
Burada, çağdas, aydınlıkçı, deneyci, eylemci insanın, kabı dısına çıkarak içine
düstüğü çeliskiler de somutlanmaktadır. Bununla, yirmi birinci yüzyıla girerken,
bütün gelisme ve ilerlemelerine karsın, bütün elde ettiklerine, ulastıklarına
karsın, varlığının dibinde bungunluk (depresyon) tortusu gittikçe kalınlasan,
gittikçe daha yoğun biçimde yüzeye çıkan, dısa vuran insanı da haber
vermektedir. Aslında, ilk varolusundan, en son yok olusuna dek insanın eylem,
deney, duyumsama, duygu, öğrenme, bilgi, yanılma ve çeliski vb. eylem ve
boylamlarından bir tin ve ten öznesi ve nesnesi, tin ve ten varlığı olarak
yansıtılısıdır Faust.
Böyle bir varlığın, huzurlu bir olusa ulasması, kendini yadsımasıdır,
tükenisidir, yok olusudur, yani ölümdür. Oysa, ölüm bile bir erinç değil,
durgunluk ve durağanlık değil, bir dönüsüm, yeni bir olusumun baslangıcıdır. Bu
yüzden, insan ruhu, anlağı ve benliğiyle, usu ve duygusuyla bir sınırda duramaz,
bir sınırı da tanımak istemez. Ama bütün bu devini ve tanımazlıkta, onu
olusturan kutuplar, karsıt güçler birlikte islevdedir, islemektedir.
Yirminci yüzyılın büyük analitik psikoloji bilimcisi C.G. Jung, psikolojik
çözümlemeyle su saptamayı yapacaktır: "Kötü de aynı iyi gibi tartılmalıdır; zira
iyi ile kötü aslında edimin ideal uzantılarından ve soyutlamalarından baska bir
sey değildir, ikisi de yasamın aydın-koygun görünümüne aittir." Jung, sonuçta
içinden kötünün doğmayacağı iyi ve içinden iyinin doğmayacağı kötü yoktur
diyerek, suç olmadan erdemsel bilincin olmayacağını, ayrımların kavranmadığı
durumda da hiçbir bilincin olmayacağını belirtir. Bunun da birey olmanın
vazgeçilmez kosulu olduğunu saptar. (C.G. Jung, Einleitung in die
Religionspsychologische Problematik der Alchemie, S.47.) Faust, iste böylesine
bir bireysellesme sürecidir aynı zamanda.
Karsıt güçler yüzünden, olusum ve dönüsüm yerine, cadı içitleriyle gençliği,
değisimsizliği arayıs mutsuzluğuna da düser. Oysa gençlik, dönüsüm ve değisimle
hep yeniden varolustadır. Bunu benimsemek, içinde doğayı ve evreni barındıran
yaratığın kendindenliğini, alçakgönüllü olusunu, gözütokluğunu da içerir.
Böylece, taskınlıkla, doyumsuzlukla olusun kendinden alçakgönüllülüğü arasındaki
çeliski, insan yasamının süreğen bir çeliskisi olarak görünür.
Goethe, bütün nüshaları bir arada görüldüğünde, özetlemeye çalıstığımız bu
insanı, iliskileri ve çeliskileri, evrenselliği ve sınırsızlığı içinde bir büyük
dramatik siir olarak Faust basyapıtında yapılandırır. Dük Karl August'a
Roma'dan, italya gezisinden yazdığı 12 Aralık 1786 tarihli mektubunda Goethe,
Faust Fragmanlarını bastırma kararıyla, kendini de ölmüs saydığını, bu yapıtı
tamamlamak için sürdürebilme mutluluğuna ererse, yeniden yasama dönmüs olacağını
bildirir. Yasamının sonuna dek Faust üzerinde çalısarak yasar. Faust II ile
Goethe için basyapıt bütünlenmistir, zaten bunu tamamladıktan kısa bir süre
sonra da ölmüstür. Ama onun insanlığa verdiği bu büyük yazın armağanı, her
birey, her kusak ve her çağ tarafından yeniden, yeniden yaratılmaktadır. Ernst
Beutler'in sözleriyle, "Goethe ana Faustunu insanlığa süresiz bir kalıt olarak
yazdı. Faust'a basladığı zaman, yazdıkları, kendini ifadedir. Siiri tamamlayan
yaslı yazarsa, bakısını kendi 'Ben'inden öbür insanlara çevirmeyi artık çoktan
öğrenmistir. Öğretmen olarak, bilge olarak onların arasında durmaktadır.
Sorumluluk duymaktadır. Yapıtı, sorumluluk yükleyici, görevlendiricidir ve böyle
algılanmayı bekler."
*
Daha önce yapılan çeviriler gibi, ilk kez yapılan bu çeviri de, duyulan bir
sorumluluğun ürünüdür. Ama çevirmende huzursuzluk bırakan bir üründür.
Çeviri, zaten bir serüvendir. Serüvense, tehlikelere açıktır. Faust gibi
dramatik büyük, görkemli, mükemmel bir siirin çevirisiyse, salt bir cürettir.
Ama bilim çağının kabına sığmaz, sınıra gelmez insanı Faust gibi, bu cürete
kalkısan çevirmen de, her satırın, her dizenin çevirisinin ayrı ve yeniden bir
deney olduğunun bilincindedir. Bütün doğa bilimleri, deneysel bilimlerdir ve
hepsinde bin deneyden, bin yanılgıdan sonra, belki bir basarılı deney sonuca
varır.
Bu çeviride de basarılı görünen dize ve satırların yanında, pek çok da
yinelenmesi, belki daha onlarca, yüzlerce kez yinelenmesi gereken deneyler
vardır. Bütünüyle böyle bir deneye girismemi kolaylastıran husus ise, kimya
yüksek mühendisliği öğrenimimden çok, Goethe tarafından fragman olarak
nitelendirilen bir nüshayı çevirmeye kalkısmak olmustur. Metin bir fragmansa, bu
çeviri de haydi haydi bir fragmandır, yani bitmemistir. Ama aslından okuma
olanağı olmayan Cumhuriyet okurlarına evrensel yazar Goethe'nin basyapıtı
üzerine yine de bir fikir vermesini diliyorum."
iyiki okuduğum dediğim ve hakkında 18 adet test sorusu çıkardığım kitap. şeytanla anlaşma yapan doktorun hikayesi. etkisi üzerimde uzun süre kalacak galiba. iyi varsın goethe...
stendhal in bu kitap için ; 'ancak bir alman bir köylü kızını elde edebilmek için ruhunu şeytana satar' dediği rivayet edilir.
(bkz: panzerfaust)
binlerce kez goethe geldim bir faust yazamadım. (bkz: met üst)
ilk kez lise yıllarında okuduğum ama anlamadığım kitap. sonra üniversitede bir kez daha denedim orada da olmadı. askerdeyken okuyayım dedim orada da almadı kafam. artık 40 yaşımdan önce okumam!
orhan pamuk okumak bile bu kadar eziyet vermedi bu bünyeye!
tam okuduğum sahneyi andıran bir havada, tam da okuduğum bölümün bestelenmiş hali olan mozart'ın requiem'i kulaklığımda çalmaya başlayınca titreyip kendime geldiğim şahane eser.

Dies irae! dies illa
Solvet saeclum in favilla
Teste David cum Sibylla!

Quantus tremor est futurus,
quando judex est venturus,
cuncta stricte discussurus!
siyah - beyaz ve sessiz korku filmlerinin ilklerinden. yaklaşık 5 senedir inmeye çabalayan; önümüzdeki 5 yıllık kalkınma planına bir türlü dahil edemediğim film.
Faust,Robinson cruseo ve Gregor samsa; hayatın manifestosunu oluşturan birlik.
Mefistofeles'in unutamadığım sözünü barındıran kitap.
Geçmiş, neymiş yani?
Ha olmuş, ha olmamış.
Olmuş gibi dönüp durmuş.
Sonsuz boşluk en iyisi bence..

birde bu vardı.

Madem yok olacak bütün yaratılmış.
neden bu bitmez tükenmez yaratılış.
60 yılda yazıldığı söylenen kitap. e 60 yılda yazılan kitabı kısa sürede okumak hatta bir kere de okuyup anlamak kitaba haksızlık olur sanırım. yazılması gibi okunması da uzun ve sancılı süreçten geçmek zorunda gibi hissediyorum. belki defalarca okumak gerek.
(bkz: bitiremiyorum)
soyadı yumruk anlamına gelen zat.

merak ediyorum türk edebiyatı'nda da goethe abi gibi biri çıkıp da "doktor uçan tekme" diye bir edebi şaheser yaratabilecek mi. satanist uçan tekme. vay vay...
aldığım fakat okumadığım kitap.
okuyan kişiyi iç hesaplaşmalara iten tehlikeli kitap. aslında baş yapıt...
Gerçeğin gücüyle yaşadığım sürece kainatı bile fethedebilirim.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar