ellerini bilmem ama yaklaşık 4 yıl önce bu vakitler eminönü' de gördüğüm kare gözümün önünden gitmez.
4 arkadaş nereden geliyorduk nereye gidiyorduk tam hatırlayamıyorum ama hava rüzgarlı ve de yağmurluydu, araç trafiği yoğun, yaya trafiği ise yok denecek seviyedeydi. biz rüzgarı bağrımıza yememek adına montlarımızın yakalarını büzüştüre büzüştüre hızlı hızlı yürürken, muhtemelen yağmurdan korunmak için tam istanbul ticaret odasının bitişiğindeki otoparkın duvarına sinmiş 4-5 yaşlarında kara kuru bir çocuk gördük. belliki içeriye girmekten çekiniyordu. yoksa aklı selim kimse o yağmurda açık alanda sabit durmaz mutlaka bir yerlere sığınırdı. mendil sattığı önündeki küçük kartonun içindeki dağınık ıslak paketlerden anlaşılan çocuğun ayağındaki terlik ve üstündeki atlet inşallah bir ömür gözümün önünden gitmez. bir anda herkes sustu, birazcık yavaşladı ama allah bizi kahretsin ki kimse durmadı. içimizden kimse durmadı, uzun uzun baktık ama duramadık babacım. içimize akıttık gözyaşlarımızı, konuşmadık mecbur kalana kadar, bakamadık birbirimizin suratına. ve unuttuk, şimdi o çocuk ne yapar ne eder bilmem belki de sinüzit olmuştur. belki ciğerleri su toplamıştır ama biz duramadık be abicim.
işte o çocuğun elleridir burada atıp tuttuğumuz gözümüzün önündeyken yüzüne bakmadığımız eller. o güzelleştiremediğimiz ellerin vebali de senin benim herkesin boynundadır.
buz gibi soğukta yırtık kazağıyla bir yandan burnunu çekerek ayakkabı boyacılığı yapan o küçük çocuktur. elleri simsiyahtır ama o aldırış etmez. bir köşede müşteriletini bekler. umut vardır gözlerinde geleceğe dair bi ışık. işini layıkıyla yerine getirir. onlara yukarıdan bakanlara aldırış etmez. yoldan geçen takım elbiseli adamlara bakar. bir gün onlar gibi olacağını hayal eder. yüzünde ufak bi tebessüm oluşur.
Dilan'ın elleridir. Kadıköy'de barlar sokağında hep görebilirsiniz Dilan'ı. Siz alkolden ölmek üzere ağlarken, o yanınıza gelir bir mendil vereyim mi abla der. Siz göz yaşlarınızı silin diye verdiğini zannederken o 'Abla tanesi 50 kuruş' der. Eline uzatırsınız bozukluklarınızı işte o anda görürsünüz ellerini Dilan'ın. Soğuktan çatlamıştır, az biraz tozludur ve ceketinin koluna sokulmaya çalışılmıştır daha fazla üşümesinler diye. Ses tonuna dikkat edersiniz sonra, gururludur, ben dilenmiyorum çalışıyorum der sesi size. Ah bir de gözleri vardır ki, yakar ortalığı, saçları örgü, ayağında çoraplarla giyilmiş terlik. Sonra karar verirsiniz, küçük kız çalışırken neden aptalca sebeplerle içiyorum dersiniz ve her gece bir bira daha az içmeye söz verirsiniz. Bir bira eksik bir mendil fazla.
çamur pastası yaptıktan sonra tırnak içleri siyahlaşmıştır. ve iyi bir çocuk olursanız, pastanın üzerini kurumuş dal ve yapraklarla süsleyip servise hazır hâle getirirken gözlerindeki ışıltıyı farkedebilirsiniz.
tutmak gerekir o ellerden. fakire dönmeyeceksin sırtını. dönmeyeceksin işte, üzüleceksin haline. elinden geldiğince yardım edeceksin. ben bir insanım diyebilmek için bunu yapacaksın. banane diyorsan zaten kapat dükkanı git. esnaflık sana göre değil bu hayatta.
sanayi devrimi esnasında işverenlerce en çok arzulanan, istenen ellerdi bunlar.. zira, çocukların zarif ve minik elleri, el işçiliği gerektiren çalışma koşullarında çok lazım oluyordu. kalın ve büyük, hele de zengin eli, işlerine gelmezdi. bundandır ki sanayi devrimi çocukların ellerinde yükselmiştir.
titrer ve gizlemeye çalışır ellerini. parmaklarında demir eksikliğinden dolayı tırnak yanlarında çıkan deri çapakları ve o ellere ait kim bilir onlarca hikaye umut hayal ve herşeyden önemlisi ulaşmak istedikleri hayyalleri dokuna bilme hissinin sıcaklığı vardır.