Bu konuda en çok kant’ın “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma” temelli felsefesi okutuluyor olabilir, tabii en başta şöyle bir kabul var insan doğası gereği acıdan kaçınır ve mutlu olmaya yönelir, fakat belki kişi mazoşist belki sadist? Bu durumda ruhsal ya da fiziksel, acı çekmekten keyif alan bir kişinin bir başkasına acı çektirmesi bu ahlak yasasına göre hiç de ters bir şeymiş gibi durmuyor.
sanallaşma eğilimi içerisindeki dünya, ulaşılması güç yerlerden bile insanların etkileşimlerinin giderek artmasıyla maddeleri yazılmaya başlanmış olduğunu düşünüyorum. sosyal medyanın sıkı karşıtlarından olan ben bugün aslında evrensel ahlakın, genel yargıların oluşmasında ne kadar büyük bir rol oynadığını fark ettim.
Herkeste olduğu gibi bende de kendini sevme ve kendini koruma gibi bencil iki iç güdü var. doğrularım ve yaptıklarım bu içgüdülere göre şekilleniyor. üstelik mutlak iyi, mutlak kötü veya mutlak adil diye bir şeyin söz konusu olduğunu düşünmüyorum. iyi ve kötü, göreceli kavramlardır. hoşuma, işime gelene iyi, gelmeyene kötü derim. her birimizin zevkleri farklı. bu yüzden her şeyde en yüksek amacım kişisel menfaatlerim. ahlaki ilkelerin hiçbir maddi kazancı yok benim için. bu yüzden iradem üzerinde hiçbir etki yapmıyorlar. zaten evrensel bir ahlak yasası olduğunu da kesinlikle kabul etmiyorum. hayallerim, tutkularım, arzularım beni ben yapan şeyler. ve ben kendimi sadece kendim için sınırlandırıyorum. eğer, bilgiliysem kuvvetli ve haklıyımdır. yaptığım her şeyden ben sorumluyum ve etrafımdaki canlılara zarar vermediğim sürece kimseye hesap vermek zorunda değilim.
özet: evrensel ahlak yasası diye bir şey yoktur, herkesin kendi ahlak yasası vardır.
çoğu dinin ve o dinlerin tanrılarının amacı bu yasayı belirlemektir. her din kendini mutlak doğru kabul eder ve kitle toplama amacı güder. bu kitle ahlak kurallarıyla şekillendirilir.evrensel ahlak yasasını kutsal anılan kitaplara bağlamak ve varsaymak, çok büyük değişkenleri iptal etmek anlamına gelir ki abartılı bir hata oranı içerir. herhangi bir dini evrensel gerçek olarak tanımlamak, empati eksikliğinden ileri gelen, benmerkezci bir yaklasımdır. insan beyni ürünü bütün düşünce akımlarının tüm evrendeki ahlak yasasını tanımlaması mantıken imkansızdır(evreni sınırlı ve her maddenin toplamı olarak sayarsak)*. ancak insan yapımı olmayan ve hiçbir evrensel değişkenden etkilenmeyen bir ahlaktan bahsedersek, bu sadece inanç olur, mantık aranmaz. kişi inatçıysa inanıp gider, mitler arasında yaşamaya başlar.
insan olanın zaten bildiği bir yasadır. hiç bir din, hiç bir ahlak kuralı öldür, hırsızlık yap, insanları üz vs demez. neler yapman gerektiği bellidir...
ne kadar çok insan varsa bu yasanın korunumu o kadar zor olur. öncelikle iyi/kötü kavramları incelenip bir ahlak anlayışı benimsenmelidir; sonra bu anlayış tüm insanlara benimsetilmelidir.
Misal, hırsızlık, cinayet, hak yeme, fuhuş, aklı başından alan ürünler, haksız kazanç gibi gayri ahlaki davranışlar evrensel kurallardır, bunların hepsi zaten kuranda yasaklanmış fiillerdir.