topu topu iki aycık baktım. sabah bahçede kahvaltı ederken buldu annem onu.. aslında hayatını çok nadir yere konarak ve hep uçarak geçiriyordu. ayakları yürümek için yetersizdi. ayy çook yazık nidalarıyla başlarda hobi niyetine eve getirdim. biraz araştırınca evcil bir kuş olmadığını öğrendim. internette fotolarını yayınlayıp yardım talep ettim. bi bilen çıktı.. bu kuşları koruma derneği varmış. latince adı apus swift bizim topraklarda ebabil diyoruz..
ilk bir kaç gün yemedi önüne konanları. sonra bir arkadaşım dediki elinle ver belki anne sevgisi arıyordur. elimle yedirmeye çalıştığım ilk gün başını göğsüme uzatmaya çalıştığını farkettim yakına getirince başını göğsüme bir dayayışı vardı ki...
sonra aramızdaki bağ gelişti. sürekli boynuma tırmanıp orda yaşamaya başladı... sabahları uçamadığı için yatağıma tırmanıp boynumu gagalayarak uyandırır oldu.. uzmanlar uyardı yanlış dedi. doğaya salman lazım dedi onun yeri senin yanın değil dedi. ben ona kızım demeye başladım. ben kızım dedikçe o yaşamaya çalıştı.. ara ara uçma egzersizleri yaptırdım. bir gün belirledim ve o gün doğaya salmaya karar verdim.. ama olmadı tam onu salacağım gün sabah kaldırmadı beni, sepetine baktım titriyordu. avucuma aldığımda anladım bir başka şekilde uçacağını.. tam 3 buçuk saat titredi ve can çekişti. ben kızım dedim o kızımı her duyduğunda o haliyle uçmaya çalıştı. hayatımda yaşadığım en berbat tecrübeydi. tamamen titremeleri bitti son çırpınışınıda yaptı.. ve ben evet itiraf ediyorum eşşek kadarım, işyerinde kaş çatan bazen şahinleşen biriyim... işte ben oturdum gözyaşlarım tükenene kadar ağladım. ona ait ne varsa o gün onunla birlikte toprağa gömdüm. uzunca bir süre boynumdaki sıcaklığını aradım, sabah boynumu gagalamasını özledim. ne zaman aklıma gelse gözlerim doldu. (ki şu an bile doldu). ve böyle şeyleri aşırı duygusallık diye yeren ben o zamandan beri evdeki hayvanı öldü diye ağlayanı hiç yadırgamadım.
bugün yılı gelmiş kuşa acı biber yedirtmemin sonucunda olmuş olaydır. daha da kötü bir olay ise gömdüğüm yerden kedinin kuşumu yemesi, kedininde zehirlenerek ölmüş olmasıdır. ne acı bibermiş. **
ufak kardeşin tüylü şeylere olan manyak sevgisi, muhabbet kuşumuz şeker'in sonu olmuştu. bu kuş, adı şeker, benim kardeşi görünce deli gibi öter, kanat falan çırpıp yardım isterdi. kafesinde delirirdi. biz olmasak, kuşu alır sıkar, öper, yanaklarına falan sürerdi. kuşta artık bundan korkuyor, kafese bile yaklaştırmıyordu.
kimsenin kuşun yanında olmadığı bir gün, benim bu manyak kardeşimin ikizi geldi yanıma. ikiz olmalarına rağmen birbirlerinden acayip farklı iki kardeş bunlar. neyse işte..
-abla şeker böyle uyuyor. ne komik, dedi. ve kendini sırt üstü yere atıp ayaklarını kaldırdı.kafese koştum ki kuş ölmüş, kaskatı. katil kardeş ortalıkta yok. aradık evi. annemin elbise dolabının arkasına oturmuş ağlıyor. ben tabi süper bir abla olduğumdan
-katil katilsin, diye çocuğa bağırmaya başladım. kız iyice ağladı, helak oldu. annem bunu öptü falan. büyük ihtimal kuşun boynunu kırdı. asıl anlamadığım bu kuş neden hiç sesini çıkarmadı. sanırım kendini ölümün kucağına teslim etmek böyle bir şey. şeker'i böyle kaybetmiştik.
ilkokul 2 de başıma gelmiş üzücü hadisedir. okula gidilip bir güzelce sınıfta ağlanır ve sonrasın da öğretmenle geçen diyalog:
-çocuğum noldu?
-öğretmenim kuşum öldü ondan...
ve sınıf ortasında bana hunharca gülmesi. unutmam unutturmam. kuşum öldü diye güldürmem.
küçücüktüm daha elimle beslerdim onu. küçücüktü o da. sonra büyüdü. bir sabah kafesinin içinde artık hareket etmiyordu. kaskatı kesilmişti. dedim ya küçüktüm. mahalledeki arkadaşlarımı topladım. onlar gelene kadar 3 tane tahta parçasına çivi çaktım. sevgili kuşçağızım için son görevimi yerine getirmeliydim. tabutu hazırdı. sonra onu arkadaslarımla birlikte mezarlığa götürdük ve gömdük. hiç unutmuyorum bir tahtaya da phoenixs ashesin kuşu yazmıştık tebeşirle. cidden çok üzülmüştüm.
ilk seferinde üzer daha ikinci seferinde ise kanıksatır.
iki tane muhabbeti kuşum vardı. hamza ve ayşe (erkeğine ayşe, dişisine hamza diyormuşuz sonradan öğrendik).
ayşe ilk ölen kuştu. grip gibi bir hastalığa yakalanmıştı. yaşatmak için çok uğraştım. vermidon ezip suyuna karıştırdım bir faydası olur diye. olmadı. öldü. temiz bir tülbente sarıp gömdüm.
hamza ise açlıktan öldü. yemi bitmişti. ha bugün alıcam yemini ha yarın derken öldü gitti hayvancağız. çöpe attım.
Beraber büyündüğü takdirde kişiye tramva geçirten vefat hali.
Bir insanın ölümünden daha beter bir acı hissi yaşatabilir.
Benim başıma bu durum geldi.
Kuş yetiştiren komşumuz ben çocukken hediye etmişti.
Beraber büyüdük resmen. Hatta beraber uyuduk.
Yatağımın yanına kafesiyle koyar, onla beraber uyurdum.
Beraber kahvaltı yapardık. Krem peynirli ekmekle beslerdim.
Ninni de söylerdim, flüt de çalardım. Konuşurdum da.
Başka hayvalarım, kedilerim de vardı.
Ama onlara bu kadar bağlı değildim ya.
Ben büyüdüm o büyüdü. 13 yıl geçti.
Üniversite için başka bir şehre gittim ve götüremedim.
Ailemi ziyarete geldiğimde elimde can verdi.
Daha kapıdan gireli yarım saat belki olmamıştı.
Elime alır almaz 5 dk olmadan öldü zavallım.
Bir süredir hastaymış zaten.
Sanki ölmek için beni bekliyormuş gibi oldu.
Beni sonkez gördü ve öldü.
Babam dalga geçti bir yandan; hasretine dayanamadı diye.
Şimdi bu yazıyı okuyanlar da diyordur; altı üstü bir kuş, bir hayvan diye.
Çok hayvanım oldu ve öldü öncesinde sonrasında.
Tanıdığım aile yakınlarımdan ölen de oldu.
Ama annanemin ölümünden sonra beni bu minnacık
muhabbet kuşunun vefatı en çok üzen vefattır.
her sabah cicik cicik öte öte evde turlayan, omzunuzdan başınızdan ayrılmayan, dudağınızı öpüp öpüp kaçan o sevimli yaratığı bir sabah hareketsiz bir halde bulmaktır. çok kötü yapar. tabi rahmetli çok iyi yaşadı gerçekten. kafesinin kapalı olduğu tek zaman gece uyku zamanıydı. gün içinde istediği gibi girer çıkardı kafese, kapatmazdık. ev de büyük, süzüle süzüle uçardı kafasına göre. ilk başta dolapların altına üstüne kaçar dururdu ama zamanla alıştı, hangi odada olursam olayım beni bulur üstüme konardı. hayatımda ilk öpücüğümü bile bu kuşa verdim ben.
kömürlü sobaların döneminden en çok etkilenen hayvan cinsinden bir tanesinin daha eksilmesi hayli üzücüdür. zira konuşsun, bir iki kelam etsin diye alınıp aylarca konuşturulamayan fakat bir omza konmasıyla ne bileyim ağızdaki artıkları küçük ağzını içeri sokarak toplamasıyla aileye neşe getiren bireyin ölmesi küçük çocuklarda travmalara, büyüklerde ise çaktırmayan burukluğa sebep olabilir.
not: kuşun kafesini her hafta temizlemek zorunda olan annenin içten içe gülüşü değerlendirme dışı bırakılmıştır.
eve bir tane dişi muhabbet kuşu alınır.
yeşil renginden dolayı hemen fıstık ismi konulur.
büyütülür, beslenir, pek de sevilir, pek de ilgilenilir.
aradan biraz zaman geçtikten sonra çiftleştirilmek istenir.
haladan bir tane erkek kuş alınır.
onun da mavi renginden dolayı hemen maviş ismi konur.
bu iki kuş aynı kafese kapatılır ve beklenir.
beklenir.
beklenir.
ve beklenir. bir sabah, yine her sabah ki gibi kuşun evinin arka kapısı açılır ve yumurtalamış mı diye kontrol edilir.
evet istenen durum oluşur ve yumurtalar oradadır.
her gün bu yapılır.
bilinmez ki o kapıyı açarsan o kuş o yumurtaları yuvasından atar.
neyse 1 atar 2 atar.
sonradan bu bilgi her hangi bir yerden edinilir ve o kapı bir daha açılmaz.
gel zaman git zaman dişi kuşta bir huysuzluk gözlemlenir.
etraftan gelen hamilelikte normaldir telkinleriyle iç rahatlatılır.
bir gün uyanılır ve kuşa bakmak için kafesin yanına gidilir.
kuş, kafesin zemininde ölü bir şekilde yatmaktadır.
sonradan öğrenilir ki kuşlar çiftleştirildikten bir süre sonra ayrılmaları gerekir.
yoksa fıstık gibi 24. ye hamileyken, karnı burnunda, çatlayarak ölünür.
ve bir çocuk olarak çok üzülünür ve evin bahçesine gömülür.