son aylarda kemalizm ve resmi ideoloji üzerine yaptığı sosylojik ve tarihi yorumlarla oldukça beğenimi kazanan taraf gazetesi yazarı. özelikle zaman yorum sayfasında ıkı haftada bır yazdığı yazılar biraraya getirilip kitaplaştırılacak kadar değerli. bir güzel yazı daha;
an itibariyle trt 2 de şakıyan ortaçağ papazı görünümlü adam. eskiden entellektüel di bu adam. yada ben öyle zannediyordum. karısına bok atan sevan nişanyan ı savunarak harcadığı kredisini şu anda akp yi sözcüsü gibi savunarak tüketmiştir. adam utanmasa türkiye nin başına ne geldiyse sol dan geldi diyecek. tayyip çıksa akp yi anca bu kadar savunurdu. trt nin son 6 yılda geldiği nokta ise ayrı bir başlığın konusu olur. tam ibretlik.
okudukça deli eden yazarımsı. liberalliğin sığ sularında iyi gezintiler diliyoruz kendisine.
etyen mahçupyan - 18.07.2008
bazen bir olayın, sizi de içine alan bir çatışmanın gerçek yüzünü
anlatmak için onca çaba harcar ama gene de insanlara tam olarak
ulaşamazsınız. genellikle çok yönlü ve çok katmanlı bir olaydır
karşınızdaki... bu katmanları ayrıştırdığınızda öznel olduğunuzu,
kendi hiyerarşinizi başkalarına kabul ettirmeye çalıştığınızı
söylerler. yapacak şeyiniz yoktur... size tavır almış olanların
ahmakça bir adım atıp kendilerini ele vermelerini beklemekten başka.
bu mutlu olay geçen pazar oldu... nişanyan'dan agos'a uzanan çekişmede
gerçek meselenin aile içi şiddet falan olmadığı, doğrudan agos
yönetiminin yıpratılmasını ve belki de bir vesile ile
uzaklaştırılmasını hedeflediği belliydi. ama bunu bizim söylememiz
'aile içi şiddeti' benimseyen biri olmakla suçlanmaya kadar
gidebilirdi. neyse ki yıldırım türker radikal2'de 'simgesel dışkı
olayı' başlığı ile içi dışı bir, gayet samimi ve düzeysiz bir yazı
yazdı da doğrusu ben de rahatladım.
türker'in yazısını henüz görmeyenlerin bu önemli itirafı elde edip
saklamalarında yarar var. çünkü türker şöyle diyor: "evet, agos'u bir
'kale', bir 'kurtarılmış bölge' olarak görüyorsak, şıpınişi
kotarılıvermiş vahşi iktidar diline karşı alabildiğine hassas olmak
zorundayız." sözü edilen iktidar dili agos yönetiminin ve doğal olarak
benim dilim... buna karşı hassas olmak gerekiyormuş çünkü agos bir
'kale', bir 'kurtarılmış bölge' imiş... ancak ne yazık ki bu 'kale'
olma durumu sadece bir hayal, çünkü ne agos yayın ve yönetim kurulunun
ne de benim türker'le aynı ahlaki konumu paylaşmadığımız açık. nitekim
yazar agos'un benim 'ikbal kapım' olmadığını hatırlatmayı borç
biliyor. dahası o ikbal kapısına nasıl tutunmuş olduğumu da "hrant'ın
bütün dünyaya açık odasına yerleşip oradan doğru üretilen sözü bir
post bekçiliğine dönüştürme" olarak tanımlıyor. buradan hareketle de
sergilemekte olduğu pespayeliği iyice abartarak benim 'sağcı liberal'
olduğumu kendince 'kayda geçiriyor'...
böylesine garip bir kıskançlığın ve muhtemelen birikmiş nefretin
nedenini merak ediyor insan... garip, çünkü her şeyden önce işin
temelinde bir de maddi hata var: benim agos hisselerimin aslında dink
ailesi talep ettiği anda iade edileceğini gazetede herkes biliyor.
diğer bir deyişle 'kaleyi' yeniden sahiplenmek, 'kurtarılmış bölgeyi'
bir kez daha zaptetmek son derece kolay. aileye söylersiniz olur
biter... ama anlaşılan türker bu ihtimali düşünemeyecek kadar kendi
kötücüllüğünün şehvetine kapılmış. içinde biriktirdiği ve artık
zaptedemediği kini bu kez ağzından kaçırıvermiş. gönlünün çöp
torbasından her biri pisliğe bulaşmış kelimeleri avuç avuç alıp
etrafına saçmayı marifet sanmış. bilememiş ki, bütün bu pisliğin
ortasında devinip dururken, o ağzından çıkanları yüzüne gözüne
bulaştırmaktan başka bir şey yapamamış... işin gülünç yanı bana
hakaret etmeye çalışırken agos'u korumaktan söz etmesi ve bunu
hrant'ın adını kullanarak yapacak kadar riyakârlaşması. kendisini
'kirli siyasetin' dışında duran, mazlumdan yana siyasetini tavizsizce
sürdüren 'hiç yaşlanmayan bir taze gelin' sanıyor herhalde...
yıldırım türker'i anlamak kolay... ne yürüyen tartışmaya dahil
olabilecek yeterlilikte bir entelektüel kapasitesi, ne de bu tartışma
ile yüzleşecek ahlaki formasyonu var. bildiği tek şey hakaret olduğunu
sandığı kelimeleri iğrenç çağrışımlarla yükleyerek okuyucunun başından
aşağı boca etmekten ibaret. öte yandan bütün bunların 'sol' adına
yapılıyor olması sizi şaşırtabilir... ama türkiye'de bir de böyle bir
sol var. ahlakçılığı bayrak yaparak ahlaksızlığı meşrulaştıran,
samimiyeti beceremediği için bel altından vurarak 'kale' zapt etmeye
heveslenen, toplumla kuramadığı insani ilişkiyi kendi cemaatinin
çöplüğünde aradığı ölçüde marazi hale gelen müptezel bir sol...
yıldırım türker bu akımın gerçek temsilciliğini kimseye bırakmak
niyetinde gözükmüyor. gelecek nesiller müptezel solun taşıyıcı
kişiliğini merak ettiklerinde onun yazılarına dönecekler ve kendisini
pürüzsüz ve lekesiz sanan bu 'sol' duruşun gerçekte nasıl bir eziklik,
kavrukluk ve aşağılanma olduğunu ibretle kaydedecekler.
agos gibi bir gazetenin başına yakışmayan gazeteci. hem sevan nişanyan olayındaki sessiz duruşu, hem de akp yanlısı tavırlarıyla iyiden iyiye uyuz olmuşluğum var kendisine.
ırk dayanışmasının en faşizan örneğini sevan nişanyan'a yapmış ermeni asıllı vatandaş. yüzünde her daim asılı duran sinsi bakış varlığı ve karakteri hakkında çok şeyler anlatmakta ama çok uzun sürer, yazmaya değmez..
karısının üzerine öyle lafın gelişi değil resmen ve fiilen bok dökmüş sevan nişanyan'ı müdafaa etmiş, üzerine dışkı boca edilen müjde nişanyan'ın yanında yer alan kadın- erkek insanlara hiç mahçup olmadan laf yetiştirmiş insandır. böyle boktan bir olay vesilesiyle tüm foyasının dökülmesi, ne menem bir adam olduğunun ortaya çıkması yaman ironidir. hak etmiştir de mahçup olmaz mahçupyan.
agos gazetesi genel yayın yönetmeni ve taraf gazetesi yazarıdır.
ayrıca taraf gazetesinde 'her taraf' sayfasında 68 kuşağının solla pek bir alakası olmadığını söyleyebilmiş yazardır. bu neslin sanata ilgisizliğinden de dem vurabilmiştir. oysa ki yanılmıyorsam o da mücadelenin içindeydi o zamanlar. solcuların sanat adına ürettiklerinden habersiz olması, bir kitabı yazıldığı ana dilde okuyabilmek için o dili öğrendiklerini bilmemesi biraz zordur, liberalliğin getirdiği hafıza kaybını saymazsak...
' kavruk bir milliyetçiliğin ürettiği bağımsızlıkçılıkla, çaresiz bir otoriter zihni geleneğin uzantısı olan devletçi siyaseti birleştirmenin sol olduğunu sandılar ' diyerek solun kendiliğinden bağımsızlığını da görmezden gelebilmiştir. denizlere, mahirlere, ibolara, ulaşlara, hüseyinlere milliyetçi demek de ancak bir liberalin yapabileceği iştir. zira devrimciliğin milliyetçiliğe karşı olduğunu bugün her aklı selim insan bilir. son olarak otoriter zihniyeti devletçi siyasetle birleştirenleri bugün ortalıkta şaklabanlık yaparken görüyoruz; zira bizzat devlet tarafından öldürülen devrimciler bugün ortada yoklar...
demokratlığı liberallikten ayırarak kendini "demokrat" olarak niteleyen yazar. liberalliği etnik, dinsel veya başka bir kimlik bağıyla farklılaşan kesimlerin kaba bir sözleşmeyle bir arada tutan, bu yüzden toplumu atomize eden bir süreç olduğu düşüncesiyle eleştirmekte; demokratlığı "öteki"ni anlayan, empati üzerine kurulu bir bakış olarak görmektedir. taraf gazetesinde son günlerde bu bakış açısıyla başörtüsü sorunuyla ilgili olarak aydınların "üçüncü yol" bildirisini "özgürlükler arasında hiyerarşi" yapmakla eleştirmiştir.
yazılarının % 90'ı kemalizm eleştirileri, kürt sorunu, başörtüsü sorunu gibi konulardan oluşmasına ve öteki konulara oranla ermeni sorunu hakkında yazdığı az yazıda sağduyulu bir üslup kullanmasına rağmen, bazı türk milliyetçilerinin kendisini "ermeni milliyetçiliği" suçlamasıyla eleştirmesi gariptir!
mükemmel bir düşünce adamı ve gerçek bir demokrat. sözünün üstüne söz söylenmeyecek kadar kararlı ve inançlı birisi. zaman gazetesinde yazmaya başladığı dönemde bile, kimse ''ahan da bakın zaman yazarı oldu bu demokrat'' deyu yaygara yapamadı, çünkü kalıbının adamı olduğunun herkes farkındaydı. tartıştığı kişiyi, çat diye çatlatacak kadar dengeli ve mantıklı bir konuşma tarzı vardır. keskin zekası ve olayları hızlı değerlendirme yeteneğiyle, mükemmel bir duruş sağlamıştır.
istediği takdirde umut sarıkaya denen adamdan daha güzel mizah yapabilmektedir. kısa bir süre için turkuaz'da yazmıştı, ordan biliyorum. (turkuaz: zaman'ın eski pazar eki)
son aylarda gerceklesen danistay, hrant dink, rahip ve misyoner cinayetlerini ulusalcilarin ustune yikmaya calisan yazar. tabii islamcilar, seriatcilar hic cinayet islemez. bu cinayetlerde gozaltina alinanlardan bazilarinin anne/babasinin akp uyesi cikmasini ulusalcilar ayarlamistir. hrant dink cinayetinde adi sik sik gecen bbp solcu ve ulusalci partidir, 1990 secimlerinde sol partilerle ittifak yapmistir (!). islamcilarin hizbullah, el kaide, taiban, ibda-c diye orgutleri yoktur. sivas'ta insanlari yakan, ingiliz buyukelciligi ile HSBC bank'i bombalayan da ulusalcilardir. hatta 11 eylul dunya ticaret merkezi saldirisini, londra metro saldirisini ve de madrid tren saldirisini da bizim ulusalcilar yapmistir (askeri darbeye zemin hazirlamak icin).
bunlara guluyorum ve onun gibi ben de komik oluyorum... (bkz: sutyen mahcupyan)
not: 1990'da bbp'nin ittifak yaptigi partiler mhp, refah partisi ve aykut edibali'nin partisidir. o yil recep tayyip erdogan de bu ittifaktan milletvekili secilmistir. bbp ulusalcilara mi daha yakin rte ve ekibine mi??
zaman'dan ayrıldıktan sonra eski yazılarının,
gazetenin sitesinde yayınlanmamasının sebebini merak ettiğim yazar.
zira böyle bir duruma ilk kez rastladım.
örneğin mine kırıkkanat'ta radikalden ayrılmıştı
ancak eski yazılarına ulaşılabiliyordu.