Sene 2008, ocak ayı.
sabah 9'da Kızılay'da buluşmak üzere sözleştik gece yatmadan.
Uyandım. Saate baktım 10.30.
20 küsür cevapsız arama, bir o kadar da mesaj.
En son geleni: "Üşüyorum."
Hemen üstüme başıma bir şeyler giyerek indim Kızılay'a. YKM'nin önünde buluşacaktık.
Nasıl kar yağıyor, nasıl bir ayaz var dışarıda.
Gözlerin yaşarır ya soğuktan? Öyle işte.
Herkes sığınacak bir yer ararken, onu gördüm bankta otururken. 1.5 saat beni beklemiş o ayazda, o soğukta. Yanına gittiğimde ağladı, sarıldı bana. Kızacaktı, ağız dolusu kızacaktı. Kızamadı.
"Bunun intikamı çok fena olacak." Dedi inceden bir gülümseme ile.
***
Belediye kaldırdı o bankı geçen sene.
Özge de başkası ile evlendi zaten.
o kadar çok ki durun size bikaç tanesini anlatayım da biraz gülün. ben de güleyim tabi. *
çok iyi bir insandı. hatta hayatımda tanıdığım en düzgün erkekti diyebilirim.
ama paraya çok düşkündü rahmetli. *
bana ''evlendikten sonra kendi masrafını kendin karşıla'' demişliği vardır unutamadığım en müthiş detay bu, beni siksen unutmam aklıma geldikçe gülüyorum.*
ulan sayın sözlük arkadaşlarım,
bir adam karısına kendi masrafını kendin karşıla der mi hiç?
ben kendi masrafımı kendim karşılarken sen ne işe yarıycan acaba o sırada kocam olarak çok merak ediyorum.
farzı misal ben masrafımı karşılayamacak duruma düştüm. napıcan git fahişelik mi yapıyosun napıyosan yap kendi masrafını karşıla bana ne mi diycen karına yani?
evin temel ihtiyaçlarını o karşılarmış, ben kendi masraflarımı karşılarmışım. hah. ay lütfettin çok sağol ya allah razı olsun. zahmet olmasın sana? (diyemedim) * ulan ya ne olacağıdı heralde sen ödeyecen amk ben miyim evin erkeği? (diyemedim) hiçbir zaman evini, karısını, çocuklarını sahiplenecek bir erkek potansiyeli göremedim. hiç güvenemedim bu konuda ona.
benim kişisel masrafıma çok takardı kafayı. sanıyordu ki ayda 1000 lirayı gömüyorum. halbuki yok en fazla 300 lira. ulan insan karısına ayda 300 lirayı çok görür mü be? akşam eve gelince kapıyı bakımlı kadın açsın istersin ama?
umarım benden sonra evleneceği kadın kapıyı fönsüz saç, alınmamış bacaklar ve gri donla açar da aklı başına gelir ne diyim yani? *
sen benim yaptığım yemeği yiyceksin,
benim yıkadığım donu, ütülediğim gömleği giyceksin,
akşam benim temizlediğim eve geliceksin,
benim yıkadığım bardakla su içiceksin,
ben sana çocuk doğurucam, onları büyütücem ama kendi masrafımı kendim karşılıycam he?
bak hele sen şu işe yav. allahın hikmeti. * yok anam sikerler öyle evliliği. (diyemedim)
pardon da ben hem çalışıp hem bunları yapacaksam kendime yeterim zaten senle neden evleniyim ki? hayır senin bana artın ne olacak yani? bana rahat battı da senle hizmetçi fantazisi mi yapıcam? (diyemedim) *
daha şimdiden nafakayı düşünmeler, yok evlilik sözleşmesiydi, yok masrafları yarı yarıya bölüşelim muhabbetleri bilmem ne. ulan dedim noluyoruz ya bismillahirrahmanirrahim adam daha evlenmeden beni boşamayı kafasına koymuş.* sanırsın kendine eş değil ev arkadaşı alıyor.
bi düşünsenize evdeki diyalogları ''suyu doğalgazı ben öderim elektriği sen öde, mutfak alışverişini paylaşalım ama bak aa vallahi darılırım'' falan, ne kadar komik. *
galiba planı benden çocuk yapıp beni boşamaktı. hayır yani aklıma başka bir şey de gelmiyor bi erkek başka neden bunların hesabını yapsın ki? *
''sodexo/setcard geçiyor mu?'' diye sormadan bi kafeye girmezdi canım benim adam geçmiyor dese girmeyecek yani o derece. *
hayır yani sanmayın ki bu adam asgari ücretle çalışan bir gariban. öyle olsa bunları anlatırken gülmekten sandalyeden düşmek yerine ulan adam haklı derdim. elimden geleni de yapardım. *
her zaman başarılarıyla, bulunduğu konumla ve kazandığı parayla gurur duyan bir adamdı. ne bunların hesabını yapmaya ne de benim kazanacağım paraya ihtiyacı vardı yani anlam veremiyordum bu tutumuna. sonradan anladım ki bu adamın derdi para harcayacak olması değildi; karısı dahi olsa bir kadına para harcayacak olmasıydı.
dedim yok anam bu adamla hayat geçmez yol yakınken topukla. ve ayrıldık. aşk sevgi bir yere kadar, bunlar uğruna bir hayat bokun içine atılmaz kızım kendine gel dedim. kurban olduğum rabbimin sevdiği kuluymuşum direkten döndüm arkadaşlar. *
gelelim parantez içindeki ''diyemedim'' lere. neden diyemedim? çünkü ben onun kadar çirkinleşemedim.
böyle şeylerin hesabını yapacak kadar mantık ve çıkar üzerine kurulu bir ilişkimiz olduğunu düşünmedim hiç.
hala da asıl ayrılık sebebimizin bu olduğunu bilmez. çünkü söylemedim. daha doğrusu yüzüne söyleyemedim. çünkü bunların muhabbetini yapmaya utandım. o utanmadı mesela.
varsın o sandığı kadarını bilsin benim çok başka sebeplerim vardı.
ya arkadaşlar işte böyle ufak tefek detaylar...
detay deyip geçmeyin 4 yıllık bir ilişkiyi bitirir ufacık detaylar. *
13 şubat 01:01 aşk başlangıcı
14 şubat 13:28 sevgili ile buluşup sevgililer günü bahanesi ile takılmaca.
14 şubat 18:15 ilk hediyemi verdim
14 şubat 18:16 ilk hediyemi aldım
15 şubat 20:45 ilk kavgamızın körüklenmesi
15 şubat 23:15 sularında aşka veda.
dur lan bunu anlatmıcaktım ben. *
düdüütt: artılayan arkadaş bu entry mi hatırlattığın için sağol eheh.
ekim 2008- tanıştık ancak adını çok sonra öğrendim
kasım 2008- hoşlandım, arkadaşlardan soruşturmalar başladı
aralık 2008- muhabbet başladı, ancak sevgilisi vardı
temmuz 2009- ilk defa dışarıdayız, erken kutladığım doğum günümde
2 ağustos 2009- ilk defa beraber sinemaya gittik, 18.doğumgünümdü
28 eylül 2009- üniversiteye başladığım gün, aynı zamanda ilk defa çıktığımız gün
12 kasım 2009- ilişkinin resmen başlaması, sevgilisinden ayrılması, sevgimi söylemem, ilk öpüşmemiz, yanında ilk ağlamam
takip eden bir ay içinde evlilik teklifi dahi aldım, ilişki çok hızlı gelişti
mayıs sonları-2010- ilk ciddi kavga, ayrılık lafını ilk kez ciddi geçirmesi, cehennem azaplarının başlangıcı, bana yazdığı son yazının da tarihidir
28 haziran 2010- 1,5 ay yurt dışı sebebiyle görüşemedik, ilk uzun ayrılığımız
ağustos başı- ayrı kaldığımız zamanda beni gözden çıkardı, ayrılmak istiyordu, saygıyı yitirdik
eylül sonu- okul açıldığında her şey biraz daha düzenliydi ancak,
21 ekim 2010- boktan bir kavgadan sonra terk etti
sonraki görüşmeler-araşmalar: acı.
ve,
ayrılınca kestiği sakalları, kokusu, dudaklarının yumuşaklığı, sürekli kurcaladığım geçmişi, boyumu yıllardır ölçtüğümüz duvardaki çentiklerin çok üzerinde onun boy çentiği, belleğimde söylendiği anki sesiyle kalan önemli sözler, kocaman bi adam oluşu, tombul küçük elleri, ton balıklı makarna tarifi, bir çok mekan, hatta bütün bir şehir, hatta bir kaç ülke.
okuyorsa,
seni asla unutmayacağım. kiminle olursam olayım, çünkü yerini kimse tutmuyor.
Yeşil gözleri. He birde ortada kas falan yokken aşkım bak kollarıma nasıl kas yaptım dimi deyişi kırmamak için evet diyordum kasın falan yok kandırdım seni.
Benden önce (zorla)evlenmiş boşanmış biriydi. Gık demedim haliyle. Ama o hep kendini benden değersiz gördü. Kendisini sevmedi. Zamanla kendisine olan bu nefreti herşeyin önüne geçmeye başladı. Benimle görüşmek, görülmek istememeye başladı. Sonra da bitti zaten. Geriye bir tek söz bıraktı.
o günler için en değer verilen kişi ile yaşanılan, örnek olarak 10 yıllık bir dönemde en değer verildiği en uzun ilişki yaşanılan hatunla fantezinin dibine vurup dana gibi caddebostan kıyıları, kızıltoprak'ta gecenin köründe evin balkonu, arabanın içinde fenerbahçe'de sonuna kadar gidip de seviştiğiniz, sinemada sizin ve onun gerçekleştirdiği oral eylemlerdir "çoğunlukla",
sinirden nasıl da zarar vermiştim/bana o yaptığını(muhtemelen boynuz takılışının öğrenildiği an) asla unutmam denildiği anlardır "genellikle",
bir ilişki içinde(sıklıkla uzun, çok uzun olanlarda görülür) deli gibi aşık olduğunuzu düşündüğünüz ve fakat günü birinde o yüceleştirdiğiniz kadını aldattığınız anlar ve duygu şimşekleridir içinizde yaşanılan "sıklıkla",
güzel kadınlara ve güzel sevişmelere dair adrenalini tavan yaptıran örneğin kürtaj korkusu(olm kaç gün gecikti biliyo musun) diye en yakın erkek arkadaşınızla yaptığınız dertleşmelerdir genelde,
kısaca yüksk oranda, kadın-erkek ilişkisinde yer tutan sevişme odaklı eylemler, bazen de öncesinde yer alan cinsel eylem içeriksiz ankara'daki ortason-lisebir aşkı uğruna tepilen yollar, harcanan emek; o isterse, onun için dünya'yı üçgen prizmaya bile çevirebilme arzusudur içte yaşanılan. tüm bunlar bir ikisi hariç çok da saygı ile hatırlanmayan, geneli güzel sevişen kadınlara aitti.
aslında şurası gayet net; bundan sonrası ise daha önemli, yaşanmamış olanlar; hatta -genelde erkek kazmalığı ile- yaşanılan anda, yaşadığının değerini farkedememektir. bu sorunun şimdiki zaman versiyonu olsa, kimse burada tutup da şöyle sevişiriz, böyle koklaşırız diye anlatmaz, anlatmak istemez, y da yaşadığı anın güzelliğini kaybetmeden anlamaz... başlığın altı boş kalır; oysa haksızlık değil mi? mesela şimdilerde, kadınım, karım; hayatıma hayat katmak üzere, ben nasıl olur da o dururken satırlarca, kelimelerce başka bir kadını yazayım?
sahi, insan neden genel olarak kaybetmeden diğerinin, eş'inin değerini anlamaz? ya da kaybetmek neden kolay?
bir kentin sokak lambaları, insana neden bazı dönemlerde adam asmacadaki darağacı gibi görünür? anlamak zor.
sonra birden muavin dürttü, "geldik olm, burada inmiyecen mi?!", içim geçmiş; doğruldum ve inmek için acele ile kalkarken kafayı tavandaki rafa vurdum.