herşeyden evvel şunu söylemek isterim. sözlükte eski sevgili ile ilgili binlerce entry olduğundan, bu tür bir başlık arattım en yakın "eski sevgiliye benzeyen birini tanimak" başlığı vardı ancak anlatmak istediğim o olmadığı için yeni bir başlık açtım.
önce tanım : yolda, sokakta, parkta ya da herhangi başka bir yerde eski sevgiliye çok benzeyen birini görme olayıdır efendim.
çok garip bir duygudur aslında. bir süre hayret edersiniz "ne kadar da benziyor" diyerek. sonrasında yerini tanışma isteği alır. hemen ardından "ben onun kişiliğinide sevmiştim, iyi geçiniyorduk" denir. vazgeçilir, sonra tekrar bakılır.
en kötüsüde karşılık almaktır. kendini suçlu hisseder insan. "ne yapıyorum lan ben? orjinali terkedince fasonuylamı idare edecem. mal değil lan bu, insan" dersiniz.
önüne geçmektir, yol vermemektir, kapıyı açık tutup buyrun dememektir, iç yakan hatıraları hatırlamaktır, bi dirsek atmak değil ama ilk hamleyi yapıp izin vermemektir, yanına oturmasın diye bacakları iyice ayırıp oturmaktır, yanına oturursa ordan kalkmaktır, tesadüf denen şeyin tesadüf olmadığını bilip ama yine de bundan bir anlam çıkarmamaktır.
nitekim o'nun suçu yoktur. o sadece benzeyendir.
kfc'de kazıklandıktan sonra üzerine kahvemizi de içelim dedik. yanımda kadim dostum, web tasarımcım **, made koçum buket var. (#14606985)
dkomnenos: kahveyi buradan * mı alsak ?
buket: ha ben de onu dicektim.. kantinden alalım ya.
dkomnenos: ne kantini ya, aynı para zaten ?
buket: wcye gitcem ama.
dkomnenos: ha tamam.
dedim ve ondan önce ben kalktım. böyle de bir insanım. sanki kfc'de lavabo yok da ta kantine gidiyoruz. niye o zaman aklıma gelmediyse bu. neyse.. bir sebebi varmış.
bak ben de tesadüflere inanmam. olması gerekir ve olur. bitmesi gerekir ve biter. bunu algılayabiliyorum. sadece kabullenemiyorum. sonucu iyi ya da kötü; giden veya kaybettiğim birşeyler karşılığında kazandığım şeylere sevindiğimde bile gülümsemem yarım oluyor. evet, öyle olması gerekiyor. ayrılık, kavga, tartışma, kaza vs.. fakat bunu idrak edebilmek için verdiğin zekanın yanında bir de kabullenmek için gerekli olan birşey verseydin diyorum bazen allaha.
ama öyle olmuyor.
iyi olan birşeyi bile "ama neden ?!" diyerek kabullenememek ne kadar güzel olabilir ki ?
işte sorun tam olarak da bu. en azından bugünlük...
hep paspaldım. bugüne özel birşey değil. saçlarım uzun, dalgalı, dipleri küllü sarı, ortaları turuncumsu sarı, geri kalan kısım da karamel gibi birşey. yani ne idüğü belirsiz saçlarım var. renk renk. istemdışı. ne sarı, ne turuncu, ne de karamel. bir bok değil lan. neyse devam. *
kahverengi kemik gözlük, siyah swet, siyah adidas eşofman, sarı kartları olan siyah adicolor, swetin üzerine giyilmiş sol tarafında siyah bir kaplan ve fermuarın kapandığı yerde turuncu bir imza olan cerulean mavisi ceket, onun üzerinde de nar çiçeği kabanımla şu yukarıda anlattığım dağınık saçlarımı düzeltme gereği duymadan sağ elim cebimde, sol elim lacivert çantamın askısında başım önde oldukça salaş bir görünümle, dünya bir yerimde değil ifadesiyle girdim kantine. aslında öyle değil, öyle görünüyor. yani dünya bir yerimde. yanlış anlaşılma olmasın. *
genelde yere bakarak yürürüm ama insan olduğumdan ötürü arada bir başımı kaldırmam gerekiyor, takdir edersiniz ki insanım. kemiklerim var.
işte o an saat 3 yönünden birinin geldiğini gördüm.. bu kadar benzerlik olamaz. alnı, burnu, dudakları, çenesi.. bir benzerlik olur. ama bu kadarı olamaz. hemen maria mena beynimi boş bırakmayıp just hold me şarkısını söylemeye başladı. çocuk geçiyor sola doğru, benim bakışlarım da meria mena eşliğinde onun gittiği yöne doğru gidiyor. utanmasam, "vahahayy kent yu cast hold mii ?!!" diye bağıracaktım.
o saat 9 yönüne doğru ilerliyor, ben ise şaşkınlıkla onun gidişini izliyorum. sanki bembeyaz bir yere ittirildim, sadece o ve ben varız. kilitlendim. mal gibi onun yüzünü inceliyorum. hey.. deliriyorum.. o kadar dikkatli baktım ki çocuğa, bakışım onun da dikkatini çekti sanırım, o da baktı. sonra yoluna devam etti. ha gelip de, "ne bakıyon birader, bir şey mi var ?" dese hak veririm çocuğa. nitekim bu tipteki birine "afedersiniz ? * niçin öyle dikkatli bakıyorsunuz * ?" denmesi anormal kaçar.
kahveleri alıp oturduk. kahveyi karıştırırken o benzerliği düşünmedim değil.
"benzerik işte.. boşver." dedim, kahvemden bir yudum aldım. şu olaydan sonra ağzımın tadı kaçmıştı bir bakıma.
"sen nasıl bir insansın ya !" diye sitem etti buket.
evet benziyordu ama o değildi. unuttum bile nasıldı. fakat ara ara, acaba tekrar çıkar mı diye düşünüyordum.
çok çirkin giyinmişti. benden bile çirkin giyinmişti. o derece.
dkomnenos: ıy nasıl giyinmiş. pantolona bak.
buket: çocuk onun aynısı, dikkatini çeken pantolon mu oldu ?!!
dkomnenos: haha... bir daha göremeyeceğim zaten.. aha çıktı !
tam o sırada ! sahnenin kapısını kapatmak için çıktı. sahne derken mecazi anlamda değil. kendisi tiyatrocu.. ama yine de çirkin giyiniyor.
o an göz göze geldik. 2-3 saniye bakıştıktan sonra ** içeri girdi.
benim ona bakmamın o kişiyle alakası yoktu. onun bana bakmasının nedeni de benim ona dikkatli bakmamdı. zaten gözlerinin içine bakamamıştım. ağır miyopum da. *
dkomnenos: bir daha onu göremeyeceğim.
buket: yarın oyunları varmış, buralarda ol.
dkomnenos: yarın buradayım da, yine de göremicem işte.
buket: niye ya allağalla ?!! dkomnenos !
dkomnenos: hahah..
şimdi bunun anlamı neydi ? unutmak için bir neden ? bak yakınında ona benzer biri yaşıyor sevgili kulum diyen bir tanrı mı görüyorum ? neden gri sayfalara yazdığımı bilmiyorum...
"neden heyecanlanıyorum ? hah, çok saçma.."
- neresi saçma ? saçma falan değil.
"birini unutmak için ona benzeyen birini veya başka birini sevmeye çalışmak da saçma... saçma işte."
neden heyecanlanıyorum ?! karşımdaki o bile değil. çaresizlik ? sanırım yine yanılmıyorum.
onu bir daha göremeyeceğim sözlük.
bugün gördüğüm de çaresizliğin birisinin bedeninde hayat bulmuş haliydi bence.
evet.
---
okuyan herkese teşekkür eder, şarkıyı dinlemelerini tavsiye ederim.
genelde her insanın yeni bir elektriğe kapılmasına yol açan durum. insanın aklında idealize ettiği bir tip vardır aşk konusunda, ona benzeyen birine rastlayıncaysa kalbi deli gibi çarpar ve ağzı şaşkınlıktan açık kalır.
her gün toplu taşımada karşılaştığım durum oldugundan pek bir heyecan vermemekte artık. ilk başlarda acayip şok oluyordum. kan beynime sıçrıyordu, lan acaba o mu diye soruyordum kendime de, şimdi geçti.*
o uzak bir yerde olmasına rağmen arkadan ona benzettiğim birini görünce hemen hızlı adımlarla yürüyüp suratına bakıyordum. imkansız onun burada olması ama küçük bir umut bile benim heyecanlanmama yetiyordu. sonrası hayal kırıklığı.