bugün

buket

(bkz: seviyoz la seni)

kimseye ihtiyacım yok. kanka dediğim insan yanımda olmuyor ama buket benim hep yanımda oldu. * * yeri geldi mesajıma cevap vermedi, yeri geldi telefonunu "ha ?" diye açtığımda "yavaş öküz" cevabını aldım, yeri geldi tartıştık, yeri geldi o alkollüyken kendini bana emanet etti. (#13871478) * bana güvendi ve yeri geldi yerden yere vurdu, yeri geldi made koçum oldu. koç burcu, ama anlaşabiliyoruz..

beyaz tenli. fotoğraf çekildiğimiz zaman görünmüyor. bir burun deliklerini bir de kaşlarını görüyoruz. saçları beyaz değil tabi kii..

---- "bu sene yazlığa gel" dedi. ben de gitmeyi çok istiyordum oraya. "ama ananem eve almaz, sahilde yatacağız." dedi ardından.

nasıl ya ? yazın ortasındaydık evet ama sahilde yatma fikri hiç de hoş değildi. 4 kişi daha vardı gerçi, eğlenceli olurdu diye düşündü. sonradan ben de katıldım onun fikrine.

kıç kadar hasır serdik. cola, kurabiye derken muhabbet geldi her gencin bir araya geldiğinde yaptığı korku muhabbetlerine. birşeyler anlatılıyor, bizler dinliyoruz.

korkmuyorum ben. bazen dalıp gidiyordum ama derdim başkaydı neyse.. sonra kalktım. saat 2 olmuştu. geceydi, kimse yoktu.

buket'in bisikletini alıp gidebileceğim yere kadar gittim. yolda düşünüyordum, kaybettiklerimi veya silikleştirip göremediklerimi..

her neyse, çoğu insanı da hayatımdan ben çıkarmıştım. gecenin 2sinde düşündüğüm şeyler saatle paralel, var olması normal şeylerdi... "9 temmuz 2011, ertesi gün serdar'ın doğum günü. mesaj atayım. saat 2, yalnızım. telefonumun şarjı bitmek üzere. ne bir mesaj var, ne de bir arama. arama yok, mesaj nasıl olsun be güzelim ? eskidendi. sürr.." dedim pedal çevirirken. sağımda deniz, solumdan esen rüzgar. yanımda kim var, beni yalnız bırakmayan ? buket...

"hani şuradaki eski eve gidecektik" dedim. "iyi tamam gidelim" dedi. 2 kişi hasıra yayıldı, biz 4 kişi eski eve doğru ilerledik. saat sabaha karşı 4 olmuş. herkes uyuyor. biz ise o civarların ürktüğü eve doğru yol alıyoruz..

aslında ev dışarıdan çok da harabe gibi durmuyordu. içerisinde eski eşyalar, kırık sandalye bulunuyordu. yerler ise tahtayla döşenmiş. neyse ki içeriye girelim düşüncesi akıllarda dolaşsa da bunu dile getiren kimse olmadı.. evin bahçesinin sol tarafında pembe, küçük bir ağaç vardı. ismini bilmiyorum. ama tatil yerlerinde çok olan ağaçlardan işte.. dokunsam çok hışırtılı ses çıkarırdı.

ben: burası mı ?
buket: evet
ben: hmm
buket: burada kimse yaşamadığı halde evden ışık geliyor. ama sarı.
ben: haha.

buket "şuradan birileri görünüyor şuradan ışık da alabilir..." diye vırvırvır anlatırken ben onun arkasında sessizce evi izliyordum. ama o hala konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor..

sol bacağım beynimin kontrolünden çıktığında "korkmaz o alışkın" düşünceleri aklımdan geçiyordu. kendime engel olamıyordum. o an pembe ağaç öyle bir sallandı ki buket'in tepkisi için sadece şu cümleyi söyleyebilirim; "hayatımda öyle bir sıçrayış görmedim." ----

dkomnenos: bazen türkçeyi hiç anlamıyorum.
buket: ruhun jameikalı olabilir ?

seni seviyorum basilisk. ve sen yanımda olduğun sürece yanında olacağım. söz veriyorum, sözümü tutarım. bilirsin... *