bugün

iliskinin bitmedigini anlamaktir, guzeldir, hostur.
eski sevgilinin hiç bir zaman sevgili olmadığını anlama durumudur.
kimi nasıl sevdiğinizi ya da sevginin sizdeki anlamının ne olduğunu tekrar gözden geçirmeniz gereken haldir.
onu hala seviyorsunuz demektir * *.
eskiyip maziye karışacağını umarak eski sevgili diyordum. eskimişti benim için, sadece hatıralarımda kalan güzel anıları vardı. yokluğunda enteresan arayışlara girişmiştim. hep inanmıştım ondan sonrakilere aşık olabileceğime. kendimi kandırmışım, yanılmışım. birini daha onun kadar sevebileceğime inanmak istemiştim. daha dün gece itirafta bulunmuştum, hoş bir kadına. itirafta bulunurken bile bunun yanlış olduğunu söyledim üzülmesini istemeyerek. özür diledim elimde değildi hoşlanmamak. belki onu unuturdum bu sefer...

gece uzundu... başlamadan bir ilişkiyi bitirmiştim. düşünmeye başladım, neden böyle yaptığımı. yorulmuştum artık, mücadele etmekten çok kaçmayı tercih ediyordum. hayata gülüyordum, güldürüyordum, içimdeki karanlığı azaltmak umuduyla. güldüğümde, birileri güldüğünde mutlu hissediyordum kendimi. olmuyordu. duygulardan soyutlamalıydım artık kendimi, ben aşk adamı olmamalıydım hiçbir zaman. güçlüydüm eskiden, duygusal değildim bu kadar. onunla tanıştıktan sonra oldu her şey. ilk defa gerçekten aşık olmuştum. aşık olunca anlıyor insan hayatı. ilk defa biri üzüldüğünde canım yanıyordu, biri sevindiğinde dünyalar benim oluyordu. resimden hep üç almama rağmen resimler yapıyordum ona. kumsalda yıldızlar altında dans ederken çiziyordum onu. ben cin ali'ydim resimlerde o da sevgilisi. cin ali'den başka bir şey çizemezdim ki ben...

gece bitmiyordu... hani geceler kısalmıştı? bu ne kadar uzun bir gece, güneş doğmalıydı. yeni bir gün, yeni bir meşguliyet demekti. saate bakmalıydım, cep telefonu yanımdaydı, yatalı 15 dakika olmuş. nasıl bir 15 dakikadır bu? hiç mi geçmez zaman insanın canı sıkkınken. birden ağzıma yine o saçma şarkı sözleri geliyor 'ah cici kız, cicili bicili giyinince, sen kendini bir şey mi sandın'. neden böyle saçma zamanlarda ağzıma daha saçma şarkı sözleri gelirdi ki...

telefon çalmaya başlamıştı, konuşmak istemiyordum kimseyle. kapatmak için elime aldım, bilmediğim bir numaraydı. bilmediğim numaraları açmazdım, tanımadığım kişilerde telefon numaramın olması deli ediyordu beni. açalım bu sefer nasıl olsa geçmiyor gece. açtım onun sesi, alo demesi yeterliydi her şeyi unutmam için. en son konuşmamızdan sonra altı ay geçmişti. adını söyledim, söylerken uzun zamandır bu adı ağzıma almadığımı farkettim. şaşkındım. afallamıştım yine. neden hep böyle oluyordu onunla konuşurken? "nasılsın" diye sordu, "iyiyim" dedim. annesi hastalanmıştı, acildeydi, biraz ürkeklik vardı sesinde. "annemi yatışa aldılar, aklıma seni aramak geldi" dedi cevap bekleyen bir ses tonuyla. hep böyleydi arkadaşlarının yanında fırtına gibi eserken benim yanımda ürkek bir ceylan gibi olurdu. kızarırdı hep konuşurken.

konuştuk, konuştukça eski günlere döndük. neden onu aramayı bıraktığımı sordu...sevdiğim birisiyle arkadaş kalamazdım ben. hissettiklerini bastırabilen bir adam olamadım hiçbir zaman. sevgimin karşılıksız olduğunu görmek yerine o kişiyi görmekten vazgeçerdim. sevgiyi kalbe gömenlerden değildim. söyledim ona da... "sen zaten hiç vazgeçmedin ki, vazgeçmeni de istemiyorum." dedi. gerçeği işte o zaman anladım,o eski sevgili değildi.
(bkz: eski sevgilinin ekşi sevgili olmadigini anlamak)
eski sevgilinin kokusunu şehrin en kalabalık caddesinde, öğle sıcağında bilmediğiniz bir yerden duyumsayıp durakladığınız andır.
adamın amına koyan şarkılardan birini dinlediğinde aklınıza hala o geliyorsa, eskide kalmaması için elinden geleni yapmayı gerektiren durum.
aslında hiç sevgili olmadığınızı anlama halidir aslında. üçüncü sahsın şiiri kıvamında takılan bir arkadaşın kendi kendine gelin güvey olması sonrasında ayazı yiyip ayılınca durumun ayırdına varmasıdır.
iki ihtimal doğuran idrak temelli, sevgi temalı bir eylemdir. bahsi geçen ihtimaller aşık olduğunu anlamak ve aslında hiç sevmemiş olduğunu anlamaktır. şayet depresyona karşı bir genetik yatkınlık varsa her iki ihtimal de acıya sebep olur.

ilk ihtimalin acısı hakkında aşk ve aşık olmak başlıklarından bilgi edinilebilir.

ikinci ihtimalin acısı ilkine göre çok daha küçük ve sevinçle karışık bir acıdır. harcanan zamanı düşünmek acı verse de kurtulmuş olmak sevinç kaynağıdır.
her şeyin arkada kalması gerekirken çok fena bir şeydir..hemen bu düşünceden kurtulmak gerekir..
yıllar öncesiydi... tam 14 yıl önce!

bir cafede karşı masada saçları yüzüne dökülmüş, parlak gözlerle bakan bir yakışıklı zamanı durdurdu. yanımda kim var, saat kaç, hayatın neresindeyim; her şey önemini yitirdi. sadece o vardı, bir de aşık olduğunu bile farkedemeyecek şaşkınlıktaki ben...

mucizevi üç ay çaldık hayattan. aşkı tam anlamıyla, hakkını vererek, delirerek yaşadık! her saniyesiyle, dolu dolu, tutkulu ve hayran.

sonra hayat durun bakalım sorumluluklarınız var, geleceğinden emin olmasanız da şu anki hayatınızı çalacak bir gelecek var dedi...

koptuk...

nice zamanlar, nice anılar, nice insanlar geçti. biz bizden geçtik.

sonra dün bir cafede baktım o yüze. artık dökülen saçları yoktu yüzüne. ama oydu işte. hiç değişmemişti. 18 yaşındaki haliyleydi ama otuz ikisindeydi.

işin en garibi gözlerindeki parlaklık değişmemişti. aynı bakıyordu bana. kaçırdım gözlerimi. kaçırmak zorunda kaldım gözlerimi. çünkü eğer gözlerimiz kilitlenseydi bir günahlar silsilesine kapılacak, acıyacaktık.

sohbetimizi, zaman zaman müstehzi gülümseyişler, zaman zaman şen kahkahalar, zaman zaman şaşkınca ifadeler, zaman zamansa buram buram pişmanlık kokan cümleler süsledi.

insana dair ne duygular varsa, hepsini serptik bir kaç saate.

veda vakti geldi sonra.

görüşürüz dedik. adettendi böyle demek...

belki görüşecektik yine, ama hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı.

ne onun dökülen saçları vardı yüzünde, ne de nirvana tişörtü vardı benim üzerimde. yıl, on dört yıl öncesi de değildi zaten.

biz de biz değildik.

yıllar bize yeni paradigmalar, yeni anılar, yeni insanlar, yeni düzinelerce deneyim yüklemişti.

yüklenmiştik işte. artık daha ağırdık. harekete geçmek eskisi gibi kolay değildi.

elimizi uzatsak erişecektik birbirimize... ama elimiz artık gidemezdi öylece...

kalplerimize birer kaos hediye ettik ve veda ettik.

tek şey vardı aynı olan. hiç kimse bizde, bizim gibi olmamıştı... bu, biz değişsek de, binlerce yıl kalplerimizden geçse de, değişmeyen tek şeydi.

o aşktı.

soru işaretlerini gözlerimize, keşkeleri sırtımıza, eğerleri gönlümüze ektik

ve gittik...
yine yeni yeniden beraber olmak,unutmak ama uzaklaşmamak, istememek fakat yokluguna tahammül edememek.
zeki müren' in çok güzel yorumladığı parçalardan biri olan, "eskimeyen dost" un akıllara gelmesine de sebebiyet vermektedir.
sözlerini de yazalım tam olsun:

Ne söylesen sen haklısın, aylar var ki görüşmedik.
Bir köşede oturup da, bir kadehi bölüşmedik.
Kim ayırdı bizi bizden, kadere dur diyemedik.
Ne yazık ki o günlerin değerini bilemedik.

Eski dost düşman olmaz deyip de sitem etme.
Ayrılığın yükünü yalnız bana yükleme.
Ne zaman gelirsen gel başıma taç olursun.
Sen benim eski değil, eskimeyen dostumsun.

Yollarımız ayrı ayrı kalplerimiz bir olsa da,
Her şey seni hatırlatır kurumuş bir gül olsa da,
Kim ayırdı bizi bizden, kadere dur diyemedik.
Ne yazık ki o günlerin değerini bilemedik.
çok eskidir artık, unutmuşumdur. anılar siliktir, adını dahi bilmiyorumdur.
aynı zamanda eskimediğini anlamanı da sağlar daha doğrusu senin eskitmeyi başaramadığını anlamanı.
eski sevgili unutulmaz. eski diyince unutulmuyor.
eski sonuçta.
o sevgiliye eski yakıştırması hiç olmadı.
bizim sevgimiz eskimedi yakıştırmaları unutalım en iyisi.
hala sevgilindir sen adını sevgili olarak koymasanda. çelişkidir aslında. susayıp su içmemek, uykunun gelmesi ama uyumamak durumu gibi bir durumdur. aynen aşağıdaki şarkı gibi. bir dörtlükte acı verdiğini hemen sonrasında ki dörtlükte ise mutluluk verdiğini belirtiyor.

ah o gülüşün, e bana dönüşün
döner durur başım yaman bu sevda
nerede yüzün o kara gözün
yanıyorum her bakışta

bir dahamı aman, of aman aman
kaçıncı bu acı bilmem kaçıncı
ah aman aman, of aman aman
yanıyorum her bakışta

bir sefer bakıp ateşe attın
sen beni yakıp nereye kaçtın
bil peşindeyim sana ne yaptım
gel yapma gel, sende yandın

ah sevda ah sevda, böyle yaman sevda

ah o gülüşün, e bana dönüşün
döner durur başım yaman bu sevda
nerede yüzün o kara gözün
yanıyorum her bakışta

bir dahamı aman, of aman aman
kaçıncı bu acı bilmem kaçıncı
ah aman aman, of aman aman
yanıyorum her bakışta
baktığın her yerde o'ndan bir parça görmekle başlar.

sonra düşlere, hayallere
en sonunda rüyalara da ortak olur.

tam çıktı derken,
yeni bir hoşgeldin denir yalnızlığa.
ya kötü oldum lan şimdi!
--spoiler--
sen gidince herkes sen oldu..!
--spoiler--
eski sevgiliyi yeni sevgiliyle görmeden anlaşıldığında daha iyi olan durumdur.
aradan geçen zamana göre, anlamak hiçbir şeyi değiştirmez. siz ne kadar ölesiye isteseniz de...
bu gece anladımki eski sevgili sıfatı ona yakışmıyor. o her ne kadar hala bir kütük bile olsa bu akşam onu gördüm ya herşey değişti benim için.o eski sevgilim değilmişte sanki hep yanımda olması gereken biriymiş gibi hissettim geçen zaman onu eski yapmaya yetmemiş. bu akşam ki kadar hiçbir zaman meseni olamam sanırım ne kadar ağırdım az konuştum öz konuştum insanlığımı yaptım daha en yapmalıydım bilmiyorum. ama o eski değil onu biliyorum.
yanında yeni sevgilisini gördükçe azraili özlemektir. sokağa çıkamamaktır onları görmemek için. o piç onun evinde mi kalıyo diye meraklanıp gece yarısı evini dikizlemektir eski sevgilinin.

ağız dolusu sövmektir adaletine koduğumun dünyasına.
sokakta bir yerde görünce o zannedersiniz, meğer o değilmiştir. eski sevgilinin eski sevgili olmadığını anlamış olursunuz.

dikkat bu entry hiçbir romantik öğe içermemekle birlikte, tamamen insanlıktan uzaklaşmış ve geçmişinde kalan hiç kimsenin bugünküler kadar harika olamayacağını fark etmiş bir yazar tarafından yazılmıştır.