ortada bir savaş yokken amerika yüzbinlerce yerli halkı gözünü kırpmadan katletti bu bir soykırım olarak kabul görülmedi. konu türkiye olunca soykırım denildi.
ermeni diyasporasının iddia ettiği sözde soykırımın tarihi 1915. tarih dikkatinizi çekti mi? aynı dönemde batıda yunanistan ile, güneyde fransa ile, güneydoğuda ingiltere ile savaşırken ki tarih. bu toprakların gördüğü en kanlı savaşın tarihinin yılı. çanakkalede anzak birliğiyle savaştığımız yıl. hani aralarında 12-13 yaşında türkün, kürdün, lazın hatta ermenilerin de savaştığı bir savaş.
ingilizler savaşmaktan çok politikalarıyla dünyada 1 numara olduğu yıllar. dünyayı sömürdüğü yıllar. işte biz batıda bu haldeyken bu ingilizler kürtleri, ermenileri, rumları, lazları yüz yıllar boyunca birlikte yaşadağı türklere karşı kışkırtıp devlet kurma gibi bir vaat ile kandırmak istedi. başarısız oldu da denemez. ermenilerin aklına girmişti bir kere. onların bir kısmı osmanlı devleti için çarpışan ermeni kardeşlerini unutup toprak kapma hırsına bürünmüşlerdi bile. işte olayların daha doğrusu tehcir olayının başlangıcı oldu. artık takati kalmayan, kendini bile yönetemeyen osmanlı bu tarihi kararı aldı. peki ya 1915 öncesi?
ermeniler arasından 29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memur çıkmış ayrıca ermeniler dini, ticari ve sanatsal faaliyetlerini serbestlik içerisinde sürdürmüşlerdir. ki hala da sürdürüyorlar. batıdaki ermeniler bursada dini merkez kurmuşlar, istanbulun alınmasından sonra fatih sultan mehmetin fermanıyla ermeni patriği kurulmuş, patriğin osmanlı imparatorluğu içindeki tim ermenilerin hem ruhani hem de cismani lideri sayılması hükme bağlanmıştır.
bu yaşam koşulları ilk kez 93 harbi olarak bilinen 1877-78 osmanlı-rus savaşı sonrası imzalanan ayestefanos antlaşması ile değişmiştir. anlaşma; osmanlı ermeniler lehine ıslahat yapmayı kabul etmiş ve ruslara ermenileri denetleme hakkını vermiştir. fakat rusyaya bu hakkın verilmesini istemeyen büyük(!) güç ingiltere bu anlaşmayı bozdurmuş berlin anlaşmasını imzalatmıştır. bu anlaşmayla ermeni meselesi avrupanın gündemine oturmuştur. ermenilerin daha bir ırk olduğunu dahi bilmeyen avrupalılar anadolunun çeşitli yerlerine konsolosluk açarak ermenileri tanımadan bazı düşünceleri aşılamaya başlamışlardır. ermeni silahlı hareketinin oluşmasında şüphesiz en önemli faktör ermeni komiteleridir. 1880'den sonra doğu anadolu'da rusların etkisiyle van'da karahaç ve armenekan, erzurum'da vatan koruyucuları adlı komiteler kurulmuş fakat bu yerel komiteler ermenilerin rağbet etmemesi nedeniyle işlevsiz kalmıştır. ardından rusyada ermeni komiteleri kurulmuştur. 1887de hınçak, 1889da taşnak komiteleri kurdurulmuştur. hınçak cenevre merkezli bir topluluktur. 1892 yılında ki genel kurulun 8.maddesi:
hükümet yetkilelerini ve hainleri(türk, kürt, ermeni kendilerinden olmayanları) terörize etmek.
hükümet kuruluşlarını tahrip etmek ve yağmalamak.
bu doğrultuda büyüyen ve gelişen, batının desteğini alan hınçak ve taşnak 1890 da ilk isyanı erzurumda çıkarmıştır. daha sonra kumkapı isyanı 1892-93'te kayseri, yozgat, çorum ve merzifon olayları, 1894'te samsun isyanı, 1895'te bab-ı ali gösterisi ve zeytun isyanı 1896'da van isyanı ve osmanlı bankası işgali, 1905'te abdülhamid'e suikast teşebbüsü ve 1909'da adana isyanı gerçekleşmiştir.
yaşanan tüm bu olaylara 1. dünya savaşını getirdiği zorluklarda eklenince mayıs 1915 te çıkartılan tehcir kanununa göre ermenilerin osmanlı toprağını bir başka bölgesine suriyeye taşınmasını şart koşmuştur. burada dikkat edilmesi gereken bir başka konu adı sık sık ermeni soykırımının kabulü ile yan yana gelen abdnin, 2. dünya savaşında japonya ile savaşan giren abd benzer kararın daha da kötüsünü almış, tüm japon kökenlileri hapishaneye alınmasını karar almıştır. hemde japonlar ayaklanmıyorken.
osmanlı devleti savaşa ve ekonomik bozukluğuna rağmen ermenileri koruyucu yasalar çıkarmışlardır. işte bazıları:
yol boyunca ermenilerin yiyecek ve ihtiyaçlarını karşılayacak, 7 yaşından küçük çocuklar için süt dağıtılacak, taşınmaz malları karşılığında osmanlı hazinesi değerini karşılayacak, yoksul ermeniler için kredi sağlanacak, her branştan ve uygun sayıda doktor atanacak, kamplarda veya yolculuk esnasında her hangi bir kötü davranış ve yeltenme olursa kati suretle cezalandırılacaktır. bu doğrultuda toplam 659 osmanlı vatandaşı cezalandırılmış ve 67si idam edilmiştir.
siz hiç fransanın cezayirde cezayirlilere karşı, almanyanın musevilere karşı, sırbistanın boşnaklara karşı bu kararları aldığını gördünüz mü? herhangi bir ss subayı nazi almanyasında museviye kötü muameleden idam edildiğini duydunuz mu?
yok öyle değil böyle diyen varsa mesaj atsın elimdeki ermenilere ait tüm osmanlı arşivini yolluyayım.
Birinci Dünya Savaşı'nda ingilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmı da Mısır'ın iskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi.
Kampın tam adı, 'Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen'in 48. Alayı'na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu.
12Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar.
Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi...
Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların ingiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savaş bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, ingilizler'in işine gelmiyordu. Çünkü, olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, ingilizlerin beyinlerine işlenmişti.
Çözüm toplu katliamdı... Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi katılmıştı. asker, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyordu. Ancak ingiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. askerler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez ingilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözleri yanmıştı...
Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu. Bu vahşet, 25 Mayis 1921 tarihinde TBMM'de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan ingiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması icin TBMM'nin teşebbüse geçmesini istediler.
Tabii ki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma işi de unutuldu gitti.
Ama onlar unutmuyorlar...
Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması...
elbetteki türküz ve türkiye tarafından bakıyoruz olaya ve bu da sonuna kadar dogal ama boyle bir iddiayı tartışırken dışarıya karşı her ne kadar bunu savunacak da olsak kendi içimizde objektif olabilmeliyiz diye düşünüyorum. sıklıkla karşılaşılan sözde ermeni soykırımı terimi var, bir kere sözde ermeni soykırımı terimi türkiye'nin icat ettigi bir terimdir yani tarihte bu olay boyle geçmemektedir. dolayısıyla sözde ermeni soykırımı demek konuya bastan milliyetçi ve taraflı bakmak demektir.
konu son derece hassas derin ve ayrıntılı oldugu için anlatmak uzun surebilir fakat dikkat edilmesi gereken bazı noktaları hatırlatmak gerekir.
birincisi ve en onemlisi soykırım olması demek grubun tum uyelerini kesmek demek degildir.
1948 tarihli bm soykırımı sözleşmesi'nin ikinci maddesi soykırımını "ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle;
* grup üyelerinin öldürülmesi,
* fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi,
* fiziksel varlığının tümü ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu doğuracak yaşam koşulları içinde tutulması,
* doğumların engellenmesi veya
* çocuklarının başka bir gruba zorla geçirilmesi, eylemlerinden her hangi birine başvurulması, olarak tanımlar.
yani 1915 trajedisini sayıların azlığı veya öldürme degil bir yerden bir yere sürme olması durumu ile soykırım kategorisi dışına taşımamız imkansızdır.
ermeni gruplarına tehcir sırasında yapılan saldırılar ve bu şekilde gerçekleşen ölümler ile teşlkilatı mahsusanın gizli emirleriyle öldürülen ermenileri saymazsak dahi sadece yukarıda belirtilen 3. madde bile savaş şartlarında erzak ve ulaşım imkanları sıfıra yakınken karstaki bir insan grubunu şama sürme durumunda oldugu gibi öldürülmese dahi fiziksel varlıgını surduremeyecegi koşullar yaratmak olacagından soykırım suçu kategorisine girer.
dolayısıyla kesmedik biz şoyle yapmadık bilmemne etmedik demek kahve agzıyla konuşmaktan baska bir şey degildir zira sözleşme metni son derece açıktır. yaptık mı? yaptık. onlar da bize saldırdı biz de onlara demek konuyu kapatmaktır, bir kere bizim saldırılarımız devletin güç kullanma tekeli ile olmuştur ve zaten saldırılardan çok tehcir durumu soykırım suçlamasının temelini oluşturmuştur. arkadan vurdular da bilmemne biz ondan oyle yaptık diyemezsiniz, onların cezası hukukta ayrıdır. bu cezayı verecek imkanınız olmaması da soykırım yapılmasını,bu şekilde bir tehcir yapılmasını haklı kılmaz.
bu hareket çok onceden planlanmış ve bir ulus devlet kurma homojen bir anadolu yaratma fikrini gerçekleştirme yolunda atılmış bir adım olarak da yorumlanabilir.
diger yönden bakarsak, sözleşme 1948 tarihli oldugundan geriye yürümezlik kuralı geregi 1915'te yapılmış olan bu tehcir, soykırım olarak anılmayabilir. ancak soykırım kelimesi ile ilgisi yoktur diyemeyiz sadece o zaman o kelime yoktu o yuzden oyle denilmiyor denebilir. tabi soykırım konusunda istisnalar oldugu ve bu suçların geriye yürüyecegi fikrini ortaya atanlar da çoktur. oraları ayrı uluslararası hukuk tartışmalarıdır.
inanın buraya yazan arkadaslardan daha buyuk hevesle 4 yıl once bu konuyu araştırmaya başladım fakat 4 yıllık araştırmalarım sonucu yerli kaynaklara baglı kalmadan hem yerli hem yabancı kaynaklar ile bu konuda derin araştırmaları olmuş degerli hocalarımın yardımları ile ulaştıgım nokta iç açıcı olmadı. biliyorum ki bu entry sözlüğün eksi oy rekorunu kıracak, herkes karşımda yer alacak ve potansiyel vatan haini olacagım ama açık ve net gerçeklerden, milliyetçi söylemlerle veya resmi ideolojinin ögrettikleri ile kurtulabilmemiz olası degil.
üzülerek gözlemliyorum ki gerek burada, gerek ekşi sözlük'te yanlış başlığa yazıyorsunuz...
doğru olan sözde ermeni soykırımı'dır.
ortada "genocide" olarak tanımlanacak bir soykırım yoktur.
ermenilerin bu soykırım soysuzluğuna defalarca cevaplar verdik. bu konuda bizim devlet politikamız, milli politikamız ermenilerin yıllardır bitmeyen saçma iftiralarına karşı bağımsız bir tarih kurulu kurulması ve bu tarih kurulunun konuyu belgeler ışığında görüşmesi ve karara bağlamasıdır.
türkiye cumhuriyeti'nin politikası budur ve oluşturulacak bu kurul için osmanlı ve türkiye cumhuriyeti arşivlerini açmayı taahhüt etmiştir.
ama türkiye'nin bu haklı talebine ermenistan ve yıllardır soykırım yalanı söyleyen ermeni diasporası yanaşmamaktadır.
salt bu durum bile türkiye'nin haklılığının en somut delili iken, bu konu ile ilgili bir tarihi gerçeği de paylaşmak gerekir.
türkiye'de fiili olarak başlayan işgal ile birlikte ingilizler'in tutuklayarak malta'ya götürdüğü ittihatçılar bu davalarda "ermeni halkına soykırım ve katliam yapmak" iddialarıyla yargılanmışlardır.
soruşturmayı yürüten ingiliz kraliyet başsavcılığı, osmanlı arşivlerinin dışında, mısır, suriye ve ırak arşivlerinde araştırmalar yapmış, kafkasya'daki olayları incelemiş, ancak soykırım ve de katliama dair herhangi bir kanıt bulamamış ve malta'daki esir türklerden hiçbirinin "ermeni katliamı gerekçesiyle cezalandırılamayacağını" ingiliz hükümetine bildirmiştir.
evet, nasıl olur da dünyanın o zamanki süper gücü ingiltere, hem de osmanlı'nın kalbini işgal etmiş, sahip olmuşken 1.5 milyon ermeni'nin katledildiğine dair kanıt bulamaz?
ermeni seviciler bu soruyu kendilerine neden sormuyor?
neden soykırım goygoycuları tarih ile yüzleşmekten sürekli kaçıyor?
1. dünya savaşından sonra 145 türk ingilizler tarafından "savaş suçlusu" olarak tutuklanıp, malta'ya götürüldü ve adada iki yılı aşkın süre hapiste kalan ittihatçılar hakkında "ermenileri toplum olarak katletmek" suçlamasıyla adli soruşturma açıldı.
soruşturmayı yürüten kraliyet başsavcılığı süper yetkiler ile donatıldı, ancak bu 145 tutukluyu, ermeni meselesine dair yargılayabilecek tek bir kanıt bulunamamışken olaydan yıllar sonra deliler gibi soykırım goygoyu yapmak niye.
zaten "yok hükmünde" olan bir saçma iddia, daha ortaya atıldığı yıllarda bu şekilde çürütülmüşken, içimizdeki ermenilerin bu telaşı niye?
ne yazık ki malta davalarından evvel yargılanmadan cezaya çarptırılan, idam edilen türklerin günahı ne?
boğazlıyan kaymakamı kemal bey'de keşke tutuklanıp malta'ya götürülseydi, kesinlikle o da bu saçma iddiadan dolayı yargılanamayacaktı.
her neyse, konuyu uzatmanın alemi yok.
hala "ermeni soykırımı, katliamı vardır" diyenler, gitsinler önce ingilizlere sorsunlar "malta'da yargılananlardan neden tek bir kişi bile bu işten ceza almadı" diye.
sonuç olarak:
sözde ermeni soykırımı yalanını ortaya atanlar, itilaf devletleri'nin anadolu'yu işgali ve sömürmesini sağlamak için kullanılmış adeta emperyalistlere yem olmuşlardır.
bunların hazmedemediği şey soykırım falan değil, işte budur.
yani kandırılmışlardır.
kandırılıp yüzyıllarca birlikte yaşadıkları bir topluma düşman edilmişlerdir...
Ben karsta ermeniler tarafindan köyü yok edilen bir turk torunuyum. Tarihin asagilik iftirasini kabul etmiyor ve buradan bunu okuyan, turkcesi bizden iyi olan ermenilere sesleniyorum, kaybedeceksiniz!
ne demek ermeni soykırımı?
türkiye cumhuriyeti yıllardan beri konunun gerçek muhataplarına yani tarihçilere bırakılmasını, tarihçilerden kurulacak bir komisyonda değerlendirilmesini istiyor.
ama "soykırım vardır" diyen köpekler buna nedense karşı çıkıyor, "kayıtsız şartsız soykırım kabulü" istiyorlar.
nerede görülmüş böyle bolluk?
Daha önceden istanbul'da olduğumu ve son iki yılımda da anadolu'daki şehirlerde bulunduğumu yazmıştım. bu şehirlerde saha araştırmaları yapıyoruz.
konulardan bir tanesi de ermeniler konusu. olaya objektif olarak bakıyoruz. akademik olarak inceliyoruz. yaşanan üzücü olaylar olmuş tabiki ama olaya ermenilerin gözünden de baktık. şu unutulmamalı ki ermeniler işgal kuvvetlerine bel bağlamışlar. anadolu'daki birçok şehirde türkler cepheye giderken ermeniler de ticaretlerine devam etmişler. batıdaki x şehrinde yaşanan olayları kaleme alıp akademik olarak yayınladık. O dönemde yaşayan hem türklerin hem de ermenilerin gözüyle.
ermeniler de bu konuda özeleştiride bulunuyorlar. mesela bu batıdaki x şehrinde önceleri sükun içinde yaşarlarken yunan kuvvetlerinin savaşı kazanacakları düşüncesiyle türklerin mallarına el koyuyorlar, işgal kuvvetlerine maddi destekte bulunuyorlar, halka zulmediyorlar. devlet de önlem almak için onları tehcire tabi tutuyor.