bugün geldiğimiz noktada haklı olduğum için mutlu
hükümetin ve dindar geçinen bir grubun milli orduya kumpas kurduğu için üzgünüm.
davanın son sözlerini ilker başbuğ'dan dinleyelim.
failleri açık açık ifade etmiş.
--- alıntı ----
Başbuğ, Türk ordusunun Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davalarıyla hedef alan üç gücü şöyle açıkladı: ABD, cemaat ve AKP iktidarı!
ABD'nin Türkiye Büyükelçisinin 15 Kasım 2002'de ülkesine gönderdiği mesajda, "Türkiye'de ordu, bürokrasi ve yargıda bir derin devlet var. Derin devletin merkezinde de ordu bulunmakta. Derin devlet yani ordu, ABD'nin desteklediği reformun önündeki en büyük engeldir" denildiğini anlatan Başbuğ, "Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, Bush yönetimi TSK'ya yapılanlara, yapılacaklara sıcak bakmıştır. Cemaatin ise işlenen hukuk cinayetlerinin faili olduğu anlaşılmaktadır. Bu cinayeti yargı ve emniyet içine yerleştirdikleri kadroları vasıtasıyla işlemiştir. Siyasi iktidar ise 'Ne istediler de vermedik' ve 'aldatıldık' ifadeleri ile bu süreçte Cemaate gerekli desteği verdiklerini, zaten kendi sözleriyle açıkça belirtmiştir" dedi.
Peki bu üç gücün, orduyu hedef almasının sebebi neydi? Başbuğ bu soruyu, "Ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısından rahatsız olanlar, 1 Mart tezkeresinin bedelini TSK'ya ödetmek isteyenler, PKK sorununa siyasi çözüm arayanlar için engel TSK idi. O halde TSK, halkının gözünde itibarsızlaştırılmalı ve sesi kesilmeliydi, karşıt kadrolar tasfiye edilmeliydi" diye cevaplandırdı.
Kısacası, ABD, cemaat ve AKP, "siyasi çözüm" ararken Türkiye'nin rejimini değiştirmek istedi. Buna karşı direnen TSK'ya, bu üç gücün ortak marifetiyle operasyon üzerine operasyon düzenlendi. Başbuğ, PKK terör örgütünün karşı çıktığı ilk şeyin de ulus devlet yapısı olduğunu hatırlattı
--- alıntı ---- http://www.yenicaggazetes...turk-ayarlari-35918yy.htm
--- alıntı ----
Ya abd büyükelçisi Robert Pearson ve yine bir neo-con Paul Wolfowitz'in "Yeni Türkiye"deki yuvarlak masa arkadaşları?
Bülent Eczacıbaşı, Kemal Derviş, Can Paker, Mehmet Ali Bayar, Cem Duna, Cem Boyner, Şerif Egeli, Özdem Sanberk, Yılmaz Argüden, Kemal Köprülü, Cengiz Çandar...
TSK'yı tasfiye operasyonuna "Ergenekon" adının verilmesini -1997'de derin devletle özdeşleştirilen bir kitaba atıfla- manidar buluyor.
Kim o kitabın yazarı?
Can Dündar!
30 Nisan 2001'de, "bir kişinin yazdığı köşe yazısında "Ergenekon Örgütü"nden söz ettiğine" dikkat çekiyor.
Kim o kişi?
Dönemin Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru.
Başbuğ'un kronolojisinde "Ergenekon Örgütü"nün sonraki fısıldanma mekanı; 12 Mayıs 2001'de Aksiyon dergisi; cemaat destekli.
"Darbe planı revize edildi. 2008 yılının Şura'dan hemen sonraki ilk altı ayı hazırlık evresi, 2009 yılının ilk çeyreğinden sonraki en uygun takvimde eylem zamanı" yazan ve "Ergenekon Davası'nda tanık olarak dinlenilmesi kararı alınan, nedense sonradan vazgeçilen bir kişi" kim?
Şamil Tayyar; AKP Milletvekili!
Neden kimse "Nerede bu revize edilen darbe planı" diye merak etmedi!
15 Ekim 2007'de David L. Phillips'in Türkiye'ye PKK'yla müzakereyi önerdiği raporundan bir hafta sonra 21 Ekim'de Dağlıca Karakolu'na düzenlenen PKK saldırısı, "terörle mücadeleden sonuç alınmadığı, müzakere sürecinin başlatılması gerektiği" propagandasının "aracı"na dönüştürülüyor. Kimin üzerinden?
Taraf gazetesi!
Eş zamanlı olarak TSK'nın "oyun dışı" bırakılması için düğmeye basılıyor?
Kimin üzerinden?
Taraf gazetesi!
Başbuğ soruyor:
Bu gazete kimler tarafından görevlendirildi? Kimler destekledi?
kimin ne mal olduğunu unutmayalım.
--- alıntı ---
Ahmet Altan: Balyoz planını bin defa getirseler, bin defa basarım.
Cengiz Çandar: Nazilerin yargılandığı Nürnberg mahkemelerinden mülhem olarak… Balyoz davası Türkiye’nin Nürnberg’idir.
Hasan Cemal: Balyoz, Ak Parti’yi hedef alan, bal gibi darbe planıdır.
Fatih Altaylı: Darbe planladıklarından hiç kuşku duymuyorum.
Oral Çalışlar: Balyoz’un darbe planı olmadığını ileri sürmek, komiktir.
Amberin Zaman: Balyoz davası, sivilleşmenin en önemli sembolü.
Hikmet Genç: O kaldırdıkları Balyoz’un altında kendileri kaldı.
Hilal Kaplan: Darbeciler ilk defa hukuka tabi kılınıp, cezalandırıldı.
Ali Bayramoğlu: 28 Şubat’ın devamı olan bir kalkışma, kuyruğundan yakalandı, darbeci neslin tasfiyesi tamamlanmıştır.
Mümtazer Türköne: TSK lağvedilsin.
Mustafa Ünal: Balyoz millete değil, darbecilere indi.
Erhan Başyurt: Toprağın altı cephanelik, üstü darbe planı kaynıyor.
Ergun Babahan: Komuta kademesi baştan aşağı yenilenmeli, silahlı kuvvetler açılımı yapılmazsa, bu ülke yerinde saymaya devam eder.
ismet Berkan: Güneş balçıkla sıvanmaz, gerçekten darbe hazırlığı var.
Ekrem Dumanlı: Cuntacılar panik yaşıyor, suçüstü yakalananlar çareyi yargı ve medyadaki dostlarını yardıma çağırmakta buluyor, herkes cuntacıların uzantıları olan gazeteciler üzerine kafa yormalı.
Taha Akyol: 11 ve 17 nolu cd’ler sahte bile olsa, görmezden gelinebilir mi? Darbe çalışması yapıldığından şüphe yok.
Yıldıray Oğur: Balyoz cd’lerini dinledim, o ses kayıtlarında dinlediğimiz şeyin suç olduğunu anlamak için kriminal laboratuvara ihtiyaç yoktu, bir çift kulağa sahip olmak yeterliydi.
Rasim Ozan Kütahyalı: Aslında TSK içine sızmış bir cunta yok, cuntalaşmış bir TSK var, TSK’da her yer cunta.
Nagehan Alçı: Dijital veriler olmasa da, Balyoz darbe hazırlığıdır.
Engin Ardıç: Darbe falan yokmuş diyorlar, çünkü biz eşeğiz… Bunlar nelerine güveniyor da, göz göre göre postalcılığı sürdürüyor yahu?
Emre Aköz: Bazı arkadaşlar, planı hazırlayan askerleri kastederek ‘deli mi bunlar’ diye sormuştu, ben de ‘bunlar değil filan değil, vicdansız katiller’ demiştim, az bile söylemişim.
Mehmet Barlas: Balyoz mimarlarının, kendilerini Türkiye’de değil, Pakistan’da Afganistan’da zannettikleri ihtimali kuvvetlidir.
Ahmet Kekeç: Darbe, yer altına gizlenmiş silahlarla yapılacaktı.
Mustafa Karaalioğlu: 2003’te 2006’da 2007’de 2008’de yönetime el koymayı amaçladıklarını biliyoruz.
Abdülkadir Selvi: Engin Alan’ın bulaşmadığı darbe planı kalmamış, Başbakan geldiğinde ayağa kalkmamıştı, darbecilik gözünü bürümüş.
Elif Çakır: Asker tamam… Şimdi geç kalınmadan, darbelerin içinde yer alan istanbul sermayesi ve gazeteciler yargı önüne çıkarılmalı.
Şahin Alpay: Ortaya konan deliller yeterince güçlü, kuşkum yok.
Eser Karakaş: Darbe girişimi olmadığına kimse beni inandıramaz.
Alper Görmüş: Balyoz davasının en önemli delilleri olan 11 nolu cd, 5 nolu harddisk, darbecilerin özbeöz malıdır.
--- alıntı --- http://www.sozcu.com.tr/2...dil/seref-listesi-827108/
Türk Subaylarını dış güçlerle elele verip yıpratmaya çalışanlar ahlaksız namussuz iftiralarla kodeslerde çürütmeyi düşünenler bugün insan halklarından özgürlükten dem vuruyor Hak batılı yendi efendiler yarın hak beraber yürüdüğünüz elle verip TÜrkiye Cumhuriyetinin üniter ulus kimlik yapısını yıkmak istediğiniz bunun için her türlü alçaklığı yapmaktan geri kalmadığınız Alçakları da Hak! bertaraf edecek.
Teğmen Mehmet Ali Çelebi ve arkadaşlarına yaptıklarınızın hesabını mahkemeyi kübra kurulmadan önce soracağız sizlerden
''ilk yıl birçok kötü muamele gördük. Subay koğuşu yerine terör hücrelerinde aylarca tecrit edildik. Daha dava devam ederken Rütbeleriniz artık yok diye baştan mahkûm edilmiştik. Deniz Yarbay Ali Tatar O deliğe dönmem diyerek intihar etti, koşulları düşünün. Bize bunları yaptılarsa, seslerini kimseye ulaştıramayanlara neler yaptılar diye düşündüm o zaman. Bir muhasebe oldu, her şeyi süzgeçten geçirdim. Mesela bir PKKlı vardı, Komutan sizinki siyasi dava diyordu. Anlamalarını istediklerimiz anlamamışken; o gün, o anlamıştı bak."
Teğmen Mehmet Ali Çelebi
"Kitapta Savcı Zekeriya Özün, gözaltına alınan Hizb-ut Tahrircilere Teğmenler aleyhine ifade vereceksin dediğini iddia ediyorsunuz.
- Evet, bunu bana Hizb-ut Tahrircilerle sorgulanan Hamza Demir anlattı. Onlar da Öze Biz senin kadar Allahsız değiliz diye yanıt vermiş."
Teğmen Mehmet Ali Çelebi ile yapılan röportajdan...
"Bizler her daim onurlu Türk subayları olarak vatanımızdan vazgeçmedik. Bizi sinsilik ve sahtekârlıklarla içeri attılar. Ancak bizim için aslolan vatan ve millettir. Kalbimizin ve zihnimizin duvarlarına yazılmış olan budur. Bu uğurda gözlerimizi kapatacaksak eğer bu mutlaka sizler için gurur verici şekilde olacaktır."
Teğmen Mehmet Ali Çelebi
sanırsam 1 ay içinde bu davadan içeride kimse kalmayacaktır. çok ilginç şeyler olacak gibi geliyor. hükumet cemaatle savaşmak için bu yapılanmayı mı kullanacak merak konusu.
bu memlekette bir tek mağdur edilenler o içerde yatan paşalar ve üç beş gazeteci mi?
bıktım amk her gün her gün 'onlar yıllardır içerde çürürken...' diye başlayan güzellemelerden. kimler o hapislerde çürümedi ki onlar çürüyemesin?
şimdi de yeniden yargılanma işi çıktı. ohhh ne güzel memleket yahu. yeniden yargılansınlar. geriye kalan yüzbinlerce hukuk skandalına imza atılan davalar ne olacak peki? onlarım yeniden yargılama hakları nereye uçtu?
ama ülke ülke değil ki amk. hak, hukuk, adalet bekleyelim.
--- alıntı ----
ilker başbuğ:
Elimizde bir iddianame var. Bir de esas hakkında mütalaa. 5 Ağustos 2013'te verilen bir de karar. Suçlamaların nedenleri burada yok. Bu hukuka aykırı. Kararda bazı gerekçelerin olması lazım. 15 gün içinde CMK emrediyor gerekçeli karar çıkmalı diyor. 4 ay geçti. Gerekçeli karar ortada yok.
Demek ki karar verirken gerekçe yok. Önce karar verildi. Karara göre gerekçe yazmaya çalışıyorlar.
----
internet üzerinden dezenformasyon ve kara propaganda yapmakla suçlanıyoruz. ETÖ soruşturmasını etkilemeye çalışmışız. ETÖ soruşturmasını itibarsızlaştırmışız. Bunu yapabilmek için internet sitesine sahip olmak lazım. Nasıl yapmışız açıklayayım:
30.08.2008'de açık olan 42 site var. Ne zaman kadar açık. Şubat 2009: Bu sitelerle ilgili haber çıktığında inceleme başlattık bizim dönemimizde ve 2009da kapattırdım. Bu siteler sadece 4 ay çalışmış. Peki, bu dönemde güncelleme olmuş mu. Hayır. Yani Haziran 2008den bu yana sayfalarda hiç bir şey yok. Bunların dışında benim dönemde kullanılan bir site yok.
Hakim: Siteleri Mecburiyetten Kapattınız!
Hakim siteleri kapattınız çünkü mecbur kaldınız diyor. Kapatmasaydınız suç işleyebilecektiniz diyor. Aynı "Azınlık Raporu" filmindeki gibi. Suçu işlemeden önce, suçlu olma ihtimaline bakıp niyet okumaya çalışıyor bunlar. internet Andıcı davasında savcılar suç yok diyor ama bizim dava da amacınız başka olabilir diyor.
hurşit tolon:
içinde yüzlerce belge olan 2 adet düzmece Cdnin benim evimde değil oğlumun evinde bulunduğu iddia edildi. CD'lerde Ergenekon yapılanması ile ilgili evraklar var deniyor. 2001 tarihinde yazılmış bu belgeler. Ancak bu Cd'ler arama ve el koyma tutanağında yok. Fezlekede de yok.
CD'lerim imajını istiyoruz bize vermiyorlar, Malatya Mahkemesi talep ediyor ona da göndermiyorlar. Çünkü bu CD'ler düzmece. işte biz bu düzmecelerle müebbet hapis cezasına çarptırıldık.
-----
Denizciler: Hiçbir imzamız olmadan 5 bin küsur yıl ceza yedik
Çizelge de adın var dediler, hiçbir belgede hiçbirimizin imzası yok.
Başbakan Şiir okudum 4 ay yattım diyor. En azından eylemi var. Bizim oda yok !
Komutanlar ses çıkartmıyor. Korkuyorlar. Onlarda biliyor masum olduğumuzu. Üç kuvvet komutanlığı masumiyetimiz konusunda rapor yazdı. Ama mahkeme dikkate almadı.
Ülkemizde yakın zaman öncesine kadar askeri bürokrasinin siyasal sistem üzerinde vesayet sahibi olduğu, siyasi iktidarı fiilen paylaşıp kullandığı, birçok kez darbe yaparak demokratik rejimi askıya aldığı, gerekli olduğuna inandığı anda darbe yapmayı meşru bir hakkı ve yetkisi olarak kabul ettiği, aklıselim sahibi herkesin reddedemeyeceği tarihsel, siyasal ve toplumsal bir olgudur.
Ergenekon dosya yığını içerisinde yargılananlar arasında bu siyasi zihniyete, kültüre sahip olanların bulunduğu da söylenebilir. Yine, yargılananlar arasında çok sayıda darbe heveslilerinin ya da isimleri anıldığında kamuoyunun belli kesimlerinde suç/suçlu algısının hemen akla geldiği bir zamanların çete-mafya-suikastçı ya da ırkçı eylem ve faaliyet sahiplerinin, kamu vicdanında faili meçhullerin, karanlık cinayetlerin sorumlusu olarak yer edenlerin olduğunu da söylemek gerekir. Bu kişiler siyasal iktidar ya da yargı organlarınca haksızlığa ve hukuka aykırı bazı işlemlere maruz kalsalar ve hukuken mağdur olsalar, edilseler bile, salt bu mağduriyetleri nedeniyle elbette demokrasi kahramanı olarak görülemezler. Bu gerçekler, adil bir yargılama yapılmamasının mazereti olamaz, olmamalıdır. Hak ve özgürlük bilinci gelişmiş toplumlarda, insanlar, kendilerinin hak ve özgürlüklerinin gerçekten güvence altında olması için rakiplerinin, muhaliflerinin ya da benimsemedikleri kesimlerin hak ve özgürlüklerini gerektiğinde savunmanın zorunlu olduğunun bilincindedir. Bu nedenle, en sevmediğimiz, en aykırı fikirlere sahip ya da hatta bize göre kesinkes suçla irtibatlı insanların da adil yargılanma hakkını ve hukuk güvencesini gerektiğinde savunmalıyız. Bu onların fikir ve eylemlerini savunmak değildir.
100 metreyi 2 saniyede koşmak
Size kalkıp birisi, " Bugün 100 metreyi 2 saniyede koştum " ya da " Yarın sabah saat 9'da istanbul'dan otomobilimle yola çıkacağım, tam bir saat sonra saat 10'da Rize'de olurum " derse herhalde inanmaz, bunu diyenin aklından zoru olduğunu düşünürsünüz.
işte, Ergenekon davasında 100 metrenin 2 saniyede koşulduğu iddiasında bulunanlar var. Mahkemenin kendisinin açıkladığı verilere bir bakmak bile bu gerçeği bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Mahkemenin açıkladığına göre, dosyanın hacmine ilişkin kimi sayılar şu şekilde:
Yaklaşık 40 bin sayfa duruşma tutanağı, davaya ilişkin yazılı belgelerin bulunduğu delil klasörlerinin sayısı 2 bin 538 (her bir klasörde ortalama 250 sayfa olsa, toplam yaklaşık 600 bin sayfa).
Bunların üstüne yaklaşık 20 bin sayfa iddianame, 2 bin 200 sayfa esas hakkında mütalaa, on binlerce sayfa sanık ve avukat savunmaları, yüzlerce saat telefon görüşme ses kayıtları, yine yüzlerce saat görüntü ve ses kaydı, milyonlarca sayfa belge içeren CD, DVD, flash bellek, harddisk vesair dijital materyali eklerseniz nasıl bir dosya yığını ile karşı karşıya olduğunuzu belki tahayyül edebilirsiniz.
Milyonlarca sayfalık hacmi, ses kayıtlarını, dijital kayıtları vs. bir yana bırakıp sadece yazılı belge ve klasörleri okumakla yetinelim. Abartılı bir rakam vermeden sadece bir milyon sayfa okuyacağımızı düşünelim. Evet, çok daha fazla ve hacimli olmasına karşın, biz yine de bir milyon sayfa üzerinden bir okuma yapalım.
Soru şu: Bir milyon sayfayı ne kadar zamanda okuyabilirsiniz ?
Bunun için toplamı iki sayfadan ibaret olan bu yazıyı kaç dakikada okuduğunuzu bir test edin. Herhalde, ortalama bir okuyucunun 4-5 dakikasını alır. Yargıçlar da, sizin benim gibi insanlar olduklarına göre, bu iki sayfayı aşağı yukarı aynı sürede okuyabileceklerdir. Kısaca, normal bir insan bir sayfalık yazıyı okumak için 2-3 dakikaya ihtiyaç duyar. Eğer, yapacağınız okuma titiz ve dikkatli bir okumayı gerektiriyorsa, bu süre uzayacaktır. Ama, biz yine de alttan alalım ve diyelim ki, yargıçların okuma yetenekleri diğer insanlara göre daha gelişkindir ve onlar hiç yorulmadan günde on saat boyunca aynı hızla 2 dakikada bir sayfa okuyabilirler. Yok canım, bu da 100 metrenin 5 saniyede koşulabilmesi gibi olur demeyin, varsayın ki koşuyorlar. Bu durumda bile bir milyon sayfayı okuyabilmesi için bir yargıcın 2 milyon dakikaya ihtiyacı yok mu ? 2 milyon dakika 33 bin 333 saat demektir. Ara vermeksizin ve dinlenmeksizin her gün düzenli olarak 10 saatlik bir okuma ile 3 bin 333 günde bir milyon sayfayı bitirebileceğiniz, üstelik fiziksel, zihinsel, bilimsel sınırları zorlayarak ulaştığınız bir sonuç oluyor. Diğer bir deyişle yaklaşık 10 yıl boyunca hafta tatili, hafta sonu demeden her gün okuyarak bir milyon sayfayı okuyup tüketebilecek yargıçlar arıyoruz. Peki, var mı?
Ergenekon mahkemesinde toplam 6 yılda bütün dosyayı okuyup bitirmiş, hazmetmiş olduklarına göre demek ki, doğaüstü ve insanüstü bir işi başardıklarını söylemek gerekiyor. Ya da bugün hiçbir insanın 100 metreyi 2 saniyede koşamayacağına inanıyorsak, dosyanın büyük bölümünü okumadan, okumuş gibi karar verdiklerini söylemek durumundayız.
Bundan sonraki süreç
Ergenekon davasında herkes temyiz sürecini yani ikinci derece yargılamasını bekliyor. Önce, Ergenekon mahkemesi gerekçeli kararını yazacak. Kısa kararın 500 sayfa olduğuna bakılacak olursa, gerekçeli kararın 5 bin sayfayı aşacağını düşünebilirsiniz. Ardından Yargıtay Başsavcılığı dosyayı okuyup inceleyecek ve sonucunda kendi görüşünü (tebliğnameyi) hazırlayacak. Yani eğer dosyayı okumuş gibi yapmayıp gerçekten okuyacaksa dosya 10 yıl Yargıtay Savcılığı'nda kalacak. Ya da mütalaayı hazırlamakla görevlendirilecek savcılar aralarında işbölümü yaparak, her biri bölüm bölüm okuma yapacak, sonuçta bir araya gelecek ve birinin okuduğu bölüme ilişkin değerlendirmesini, diğerleri zorunlu olarak kendi görüşüymüş gibi kabul edecek. Dava dosyası, ancak bundan sonra Yargıtay ceza dairesinin önüne gelebilecektir. Aynı zamana Yargıtay yargıçları da ihtiyaç duyacaklardır. Şeklen bile olsa, hiç olmazsa bundan sonraki süreçte adil bir yargılama olduğu izlenimi verilmek isteniyorsa, neredeyse 20 yıllık bilemediniz 10 yıllık bir temyiz süreci önümüzdeki gerçeklik.
Deneyimli ceza yargıcı, önceki Yargıtay başkanlarından Sami Selçuk, bu açık olguyu bütün çıplaklığı ile gördüğü için şunu ifade ediyor:
" Bunları gözeterek, bütün bunları ve bu davanın hacmini, karışıklığını ve karmaşıklığını, bir insan beyni, kafasında birlikte tutarak bir senteze gidemez; zor bir olaydır. Böyle bir davada yanlış yapmamak hemen hemen imkânsız. (...) Milyonlarca sayfalık bu davanın içinden çıkabilir misiniz? 100 bilemediniz 200 sayfalık davalar gördük; onlarda bile çok bocaladık. Böyle bir dava insanın beyin gücünü, yeteneğini aşıyor, bunu temizlemek lazım. "
Sonuç
insanın bugünkü fiziksel ve zihinsel kapasitesine göre, Ergenekon dava dosyasının layıkıyla ve hukuksal gereklere uygun şekilde yargısal bir sonuca bağlanması olanaksızdır. Bu davayı içinden çıkılamaz, sağlıklı ve adil bir yargılama yapılamaz hale getirmenin sorumluluğu, hiç kuşku yok başta soruşturmayı yürüten savcılara, polislere ve yargılamayı yürüten mahkemenin yargıçlarına aittir. Özellikle siyasi davalarda, adil bir yargılamanın gereklerine uymadan da hüküm verildiği, hatta bu hükümlerin kamuoyunun belli kesimlerini tatmin ettiği görülmüştür. Ancak, adil bir yargılama yapılmadan ulaşılan hükmün kendisi -hukuksal anlamında- asla adil olarak görülemez. Ulaşmak istediğiniz hedef kadar, hedefe hangi yoldan gittiğinizin de hukuk devletlerinde ve demokrasilerde önemli olduğu unutulmamalıdır. Bunun için ceza yargılamasında, zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur ilkesi ortaya çıkmıştır.
kendi öz yeğenini pazarlamaktan hüküm giyen birinin (osman yıldırım) davanın sanığı, tanığı olduğu yetmezmiş gibi aynı zamanda gizli tanığı olduğu dava. burada vurgulamıştık.
(bkz: ergenekon davası/#20837850)
daha da enteresan olan aşağıda.
---- alıntı -----
savcılık, "Osman Yıldırım'ın anlattıkları Gizli Tanık 9 tarafından da doğrulanmaktadır" diyebildi. Bu, "Osman Yıldırım'ın gizli tanıklığı, Osman Yıldırım'ın açık tanıklığını teyit ediyor" anlamına geliyordu.
---- alıntı ----- http://www.ilk-kursun.com/haber/154419
- gay haham tuncay güney ile başlayan sonrasında onun bile dayanamayıp "Ergenekon bir projeydi. Proje tamamlandı işkence görmeseydim onları söylemeyecektim. Devlet beni kullandı" dediği, http://www.cumhuriyet.com...;ka=4&kb=5&kc=885
- rte nin savcısı olduğu (rte nin engin alan ile ilgili sözlerini hatırlayalım: "Bu ülkenin Başbakanı, soruyorum sizlere bir anma törenine gider de, bir korgeneral ayağa kalkmaz mı? Kalkmadığı anda da bedelini öder. O ayrı mesele. Zaten de bedelini ödedi")
- kendi öz yeğenini pazarlamaktan hüküm giyen birinin (osman yıldırım) davanın sanığı, tanığı olduğu yetmezmiş gibi aynı zamanda gizli tanığı olduğu, (hatırlayalım bu muteber kişi danıştay saldırısından müebbet hapis almıştı. yargıtay bu kararı bozdu o davayı ergenekon ile birleştirdi. osman yıldırım da tanıklık hizmetlerinden dolayı beraatle mükafatlandırıldı. http://sozcu.com.tr/2013/...an/aponun-rehineleri.html )
- vatan kahramanı (!) şemdin sakık'ın gizli tanık olduğu
- sanıkların lehine tanıklık yapılacak kişilerin dinlenilmediği dava.
pek de adil olması ile ünlüdür.
gülmeyin lan!
ciddiyim.
adildir, pek adil maşallah!
edit: veli küçük ergenekon savunmasında davanın sebebinin farklı olduğunu söylüyor:
---- alıntı ----
Ne demişti eski CIA Türkiye sorumlusu Graham Fuller:
"Türkler Ilımlı islamı benimsemelidir. Ilımlı islam Atatürkçülüğü silmeye yönelik karşı bir devrimdir. Bu devrimin karşısındaki tek güç Türk ordusu ve aydınlardır ve tasfiye edilmelidir."
Henry Kısınger'in şu sözü ise birçok gerçeğin özetidir.
"Biz Amerika olarak neden çok güçlüyüz, biliyor musunuz? Bizler, Amerika olarak, aramızdaki, vatan hainlerini hemen öldürürüz! Dünyanın diğer birçok Ülkesindeki vatan hainlerini ise kahramana dönüştürerek, ülkelerinde önemli yerlere getiririz!"
Veli Küçük'ün isveç-Stokholm'de Dünya Azerileri toplantısında çekilmiş olan fotoğrafındaki bir şahsın, Danıştay saldırısı sanığı Alparslan Arslan olduğu bir gazetede yayınlandı. Şahsın Alparslan olmadığı, Azeri bir genç olduğu kesinlik kazanmasına rağmen ithamlar devam etti. Bunun gibi birçok mesnetsiz karalamalar ile hedef gösterildi.
---- alıntı ---- http://www.odatv.com/n.ph...nda-ne-soyledi-0505131200
1918-19 yıllarının divan-ı harp'idir. orada da ittihatçıların kazığa oturttuğu hürriyet ve itilafçılar koltuğa oturmuş ve ermenilere yapılanları cezalandırmak sebebi ile bilumum türk milliyetçisine/ittihatçıya ceza kesmişti. en hüzünlülerden biri için: (bkz: boğazlıyan kaymakamı kemal bey)
osmanlı çocuklarının 2000lerde de tam gaz devam ettiğini görüyoruz. yargılama aynı, iddialar tanıklar muadil, hükümler benzer.
dava sonuçlarını şöyle değerlendirmişler
KURTUL Altuğ (Sözcü): Anayasa Mahkemesinin aldığı kararlar yok sayılarak özel yetkili mahkemelerin önceden aldığı karar, açık olmayan bir yargılamayla bir hukuk rezaleti şeklinde dünyaya ilan edildi. Çok özel mahkemeler gördük. 27 Mayıs Yüksek Adalet Divanının kararları bile böyle alınmadı. Geçmişte alınan istiklal Mahkemesi kararlarının böyle bir baskı altında alındığını, en azından tartışılacak kararlar olduğunu tarih yazar.
Zulmün temyizi yoktur
Ali Sirmen (Cumhuriyet): Zulmün temyizi yoktur.
Ergenekon davasının da temyizi falan yoktur. Tıpkı Balyoz davasının da olmadığı gibi.
Yeniçağ: Maksat hasıl oldu! Washingtonda başlayan süreç; Silivride bitti.
Sol gazetesi: Ergenekon davasında beklenen karar. HÜKÜMSÜZDÜR!
Fatih Altaylı (Habertürk): Keşke bayram geçseydi. Sanıkların bazıları hatta pek çoğu için üzüldüm.
Birgün: (Ağırlaştırılmış intikam)-Kontrgerilla ile AKP muhaliflerinin bir arada yargılandığı Ergenekon davasında gazeteci ve akademisyenlere ağır cezalar verildi. Hukukçuların tiyatro olarak nitelediği davada izleyiciler bile cezasız kalmadı.
Nuray Mert (Birgün): (Ergenekon efsanesinin sonu başlıklı yazısından) Ergenekon davası, büyük ümitlerle başladı, nihayet balon patladı.
Mehmet Tezkan (Milliyet): Tutuklanmasını bile ağır bulduğumuz, tutuklanmasına bile anlam veremediğimiz insanlar müebbete mahkûm oldu. Ama kimin neden mahkûm olduğu, kimin ne suç işlediği yine anlaşılmadı.
Mahmut Övür (Sabah): 70ler, 80ler ve 90larda yapılan katliamlar, faili meçhul cinayetler, darbeler ve darbe girişimeleri de öyle. Hangisinin hesabı sorulabildi? Hiçbirinin. Ergenekon terör örgütü davası bu açıdan bir ilk. Böylece devlet kaynaklı bir terör örgütü tanımı da ilk kez siyasi literatürümüze girdi.
Taraf: AKPye göre olumlu CHPye göre taraflı
Yurt: Ergenekona da balyoz
TSKyı tasfiye kararı 2007de alındı
ASLAN Bulut (Yeniçağ): Ergenekon ile nereye varıldı? başlıklı yazısında Ben Ergenekon kararını eleştirmiyorum. Çünkü karar 2007 yılında verilmişti! Türk ordusunda tasfiye yapılması kararı, Fehmi Koruya göre 2007 yılında Bush-Erdoğan görüşmesinde kararlaştırıldı. Daha sonra Amerikadan bir savcı gönderildi ve cadı avının nasıl sürdürüleceği, özel yetkili savcılara anlatıldı. Operasyonlar bu hazırlıklardan sonra başlatıldı.
Yalçın Bayer hürriyet
Davayı üç senedir yoğun izleyen biri olarak şu teze inandım: TSK'da üç kanat var: Milliyetçiler, Natocular ve Avrasyacılar. Özellikle,ABD nin Irak'ı işgali ve PKK ya desteğinin, apaçık ortaya çıkmasından sonra TSK içindeki Avrasyacı grup güçlendi
ve Rusya ve Çin ile NATO dışında yeni ittifak arayışlarına girdi. Tabi ki uluslararası güç TSK'nin sistem dışına çıkmasına
izin vermedi ve Balyoz ve Ergenekon ile Avrasyacıların askeri ve siyasi (işçi partisi) kanadını tasviye etti. Operasyonlar sırasına içerde cemaati kullanırken , hükümetide kendisine karşı darbe olacağına inandırılıp pasifize edildi. Böylece hükümet olanlara seyirci kalıp, geçmişinde intikamını aldığını sandı (bkz Yalçın Akdoğan, Egemen Bağış). Ama aslında olan, ABD ve batının istemediği bir oluşuma Türkiye'de gerekiyorsa hukuğu guguk yaparak engel olabileceğini göstermesidir. Şimdi buna sevinen kıt beyinliler, Mursi'nin başına gelenlere bakıp egemen güçlerin neler yapabileceğini iyice kestirsin. Şunu unutmayın , keser döner sap döner gün gelir hesap döner. Ama maalesef bugün olduğu gibi yarın hesap dönsede hep kazanan egemen güçler olacaktır. Tam bağımsızlığın değerini anlamayan kurumlar ve oluşumlar, batının uşaklığını yapmaya mecburdur .
Doğu Perinçeği, Yalçın Küçüğü ya da ilker Başbu'ğu sevmeyebilirsiniz (bende sevmiyorum) , ama şunu unutmayın bugün onların içeride olmasının tek sebebi , ABD ve batının tekerine çomak sokmalarıdır... Dün 28 Şubat'ta topluma ışık yandırıp söndürenler bugünde 70 yaşında ki adamları Öcalan'dan daha korkunç halk düşmanları olarak lanse ediyorlar. Ama hak var ve zalimlere meyledene ateş dokunur ...