jean-luc godard 'ın kadın kadındır filmi vardır 61-62 tarihli bu argümana öncülük yapan. kadın birikimli de olsa sanatsal tavrıyla entelektüel sularda gezinse de çocuk sahibi olmak ister mesela. hani gelinlik falan belki daha ülkem koşullarına çekmek olur olguyu ama kesinlikle bi çocuk takıntısı söz konusudur. bu biraz daha anaç tavırlarla belki de herkesin anlamlandıramayacağı sadece kadının hissedebileceği şeylerle betimlenebilir.
edit: gelinlik kelimesini giymek eylemiyle kullanmak lazım da burası da sözlük. çok uzun uzadıya başlıklara müsaade yok. böyle idare edelim.
çocuk sahibi olmak ve evlilik kişilerin entelektüel birikimiyle alakasızdır. bizler sadece kendi fikirlerimiz doğrultusunda hayatımızı sürdürmüyoruz. yakın çevremizin de üzerimizde istekleri ve bizim yaşantımıza ortak oldukları noktalar var. bağlılıklarımız da şekil veriyor düşüncelerimize. bana kalsa ben de resmi nikah olmaksızın sevdiğim kişiyle hayatımı geçirebilirim, bunda sakınca görmüyorum. ama çocuk sahibi olmak için annelik güdülerini kullanmak çok doğru değil. hem ilişkinin hem çocuğun geleceği açısından iyi kritik edilmesi gereken mevzu. kadının doğasında vardır diyerek işin içinden sıyrılmak doğru değil, kadının duygusu olduğu kadar aklı da var. evlilik istemeyen ve çocuk sahibi olmayı düşünmeyen bunu içselleştirmiş kadın arkadaşlarım var. gayet de mutlular ilişkilerinde. belli bilinç düzeyinde olan kadın ve erkek hayatındaki her şeyin yerini doğru mevzilendirebilir.
doğrultusu belirlenmiş bir hayatın içindeyiz, bunu da reddetmiyorum. bizim topraklarımızda kadınlar ve erkekler evlenir, sonra çocuk yaparlar. böyle yetiştiriliyoruz, istediğin kadar oku, yürü, gez, gör. bir yerden sonra sende akışa ayak uyduruyorsun. ya da bilmiyorum ben kolaycıyım.
insanlar, düşünen varlıklardır diyerek yarı katıldığım önerme.
hayata dair insan kokan genellemelerin/ tüm aforizmaların yüzde yüz doğruyu yansıtmayacağını
düşünmüştüm bu argümana öncülük yaparken. kadınların karmaşık dünyası ve zaman gelimi duyguların aklın hayli önünde yer alıvermesi bu aforizmaya hayat veriyor.yani bi anaçlık ve annelik güdüsünden ziyadesiyle bahsedebiliyoruz. ama kadın doğasından bahsederken bu tip alt metinlerden bahsetmeden yani en basidinden o karmaşık halet-i ruhiyeyi anlamlandırmayıp her bir haltı kadın doğasına vermek bir nevi yüzeysellik oluyor.
insan gördüğünü yaşadığını dünya görüşüyle biçimlediği için hayatını kendi algıladıkları çerçevesinde sürdürür. bunu yaparken toplumsal kuralların bizim gibi gelenekçi bi ülkede varlığını yok sayamayız. ama ne olursa olsun insan kendi hayatında son sözü kendisi söyler bu da evlilik, çocuk sahibi olmak gibi konuları entelektüel birikimden bağımsız yapmaz. ki basit bi örnekle çocuk yetiştirmek denilen o son derece çetrefilli mevzu dahi kişinin dünyasının tezahürüdür ve sonsuz bi subjektifliği yansıtır. buradaki edinimler/kazanımlar ve birikimler hatta psikolojiden kopuk davranmamak başlı başına bi artı oluverir.
Entelektüel kadının gelinlik ve çocuk istemesinden ziyade bunu ne ölçüde istediği daha önemlidir. Bir çok entelektüel anne, çocuğuna ne kadar vakit ayırıyor. Gelinlik giyip çocuk sahibi olunca daha fazla entelektüel olunmuyor ki bunların birbiriyle uzaktan yakından alakası yoktur. Kadın her yerde kadındır. Ve kadın her yerde aynı kadındır.