Birinci sınıfın ilk günü, annen- baban seni okula bırakır ve sen artık evinden uzakta yalnız ve tek başınasındır, tam sahipsizlik hissi, Konfor alanını ilk terk ediş.
bir kaç ailenin toplandığı yerler, düğünler, tuzu kuru arkadaş grupları, anlamadığın bir dersin kalabalık sınıfı... kısacası hayata geç kalmış ve yetersiz hissettiğin her an.
ait olmadığını bildiğin ortamlar ruh tüketir.
ne yapman gerektiğini anlayıp, ders alıp uzaklaşın oradan.
Az önce annemin yanına uzandım uyuyordu o. O kadar üzgün ki kıyamıyorum ona herkes çok üzgün, bazı şeyler nasıl hallolucak bilmiyorum.
Kendimi çok yanlız hissettim nedense yanımda annem uyuyordu ama ben yine de cok yalnızdım. Aklımdan bı sürü şey geçi, binlerce olasılık. Yapacaklarım, yapmam gerekenler, hatalarım, doğrularım son günlerde bı şekilde aramın bozulduğu insanlar hepsi geçti.
sonra şey diyosunuz kendinize neden her şey üst üste geliyor ki ne gerek var?
Ama aslında iyi oluyor da bu bı bakıma hepsine biraz biraz üzüluyor hiçbir şeyi takıntı yapmıyorsunuz. Ve normal bı zamanda çok daha fazla üzüleceginiz şey gün içinde aklınıza gelmiyor bile. Böyle bi takımlar seyler
Ailemle yaşıyorum. Daha doğrusu sadece bedenim onlarla yaşıyor. Ruhum bu dünyada yalnız. Kimse yok, hiç kimse. insanların hepsi bir et parçasından ibaret. Ben yalnızım. Birisiyle çarpışmam ben, usulca içinden geçerim. Kim attı beni bu yeryüzüne?
Bedenlerimiz aynıyken, ruhlarımız neden bu kadar farklı?