en güzel şiirler

entry260 galeri1 video3
    26.
  1. ey, iki adımlık yerküre
    senin bütün arka bahçelerini gördüm ben !

    (bkz: nilgün marmara)
    1 ...
  2. 27.
  3. bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin
    üzgün, kara, ayaklanmaya hazır.

    (bkz: ismet özel)
    1 ...
  4. 28.
  5. minicik bir kelebek,
    kanatları benek benek.
    hep kırlarda dolaşır,
    türlü çiçek emerek.
    5 ...
  6. 29.
  7. Madem ki ayrılığa hüküm giymiş bu yürek
    Artık ölmek için yaşamak gerek
    Hayatımın gözelerinden
    Damıttığım bu şiiri bin kez ölerek
    Sana adamamı bekleme benden
    Gün gelir tütmez olursa ocağım
    Acılar var bende duvağı açılmamış
    Bekle, sana onları adayacağım.

    (bkz: mustafa islamoğlu)
    3 ...
  8. 30.
  9. soğuk ve şehirlerarası
    otobüslerde vazgeçtim
    çocuk olmaktan
    ve beslenme çantamda
    otlu peynir kokusuydu babam...

    Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama
    yeme ihtimalini sevdim.

    ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
    (Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
    zaman) özlemeye başladım herkesi... Ve bu hasret öyle
    uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
    sonra...

    Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
    Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...

    Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
    kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık...
    Ben doktor
    oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
    Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu
    pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir
    Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden
    orak çekiç figürleri türetmeyi...

    Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
    Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
    haber bültenleri...
    Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
    Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim...
    (Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
    dikenleri saymazsak...)
    Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu... Ve belli bir
    saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
    bültenleri... Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim...
    Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım...
    Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
    sadece...

    Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
    sen yoktun... Ben, senin beni sevebilme ihtimalini
    seviyordum, suni teneffüs saatlerinde... Okul servisi
    seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
    götürüyordu... Ben, senin benimle Tunalı Hilmi
    Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum...

    Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

    Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
    gevrekliğini... Sonra otobüs oluyordum
    kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü...
    Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş
    ovasının yalancı maviliğini... Otobüs oluyordum bir
    süre... Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum
    yanağım otobüs camının garantisinde...
    Otobüs oluyordum... Bir ülkeden bir iç ülkeye...
    Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

    Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
    listesinin... Korkuyordum... Sonra iniyordum otobüsten...
    Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
    en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
    koşuyordum... Çünkü sonunda annem oluyordum babam
    kokuyordum sonunda...

    Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim
    çocuk olmaktan...
    Ve beslenme çantamda
    otlu peynir kokusuydu babam...

    Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda...
    Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
    bir yol üstü lokantasında...
    Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay
    kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak
    damında...
    Ben seninle herhangi bir insan elinin terli
    coğrafyasında olma ihtimalini sevdim...

    Ben senin
    beni sevebilme ihtimalini sevdim...
    (bkz: kafa siken şiirler)
    2 ...
  10. 31.
  11. senden ayrılınca anımsadım
    dünyanın bu kadar kalabalık olduğunu

    can yücel
    2 ...
  12. 32.
  13. kim evlenir boşanmak olmasa
    nolur hiç evlenmek olmasa
    yalnızlığım karımdır
    kimselere koklatmam

    ferhan şensoy
    1 ...
  14. 33.
  15. sen fena kadın fena sevgili
    güzel yüzün, uzamış siyah saçlarınla maruf
    sen fena kadın, fena çocuk, fena sevgili
    kitaplardan, müzelerden, heykellerden kaçırdığım
    rakı ile sarhoş istanbul akşamlarından firar eden sen
    ben aşklar düşünürüm senin için, gizlenmez, ilan edilmez
    mesela, karlı kanun akşamları sokaklarda olduğun hatırıma gelir
    ağzın, yüzün ve tütün kokan ellerin üşür
    keşiflerin vardır şehirlerin gecelerine ve hayatların adair
    benim en uzak evlerden şiirlerimin daima beraber olduğu insanlar uzanır
    geceleri ağzında cigara ile iskelede görünürsün
    ben şarkı şarkı söylenir, kumar oynanır, aşklar yaşanır o kahveyi düşünürüm
    karanlık gecelerde kaçakçı motörlerinin ışıkları aynalara takılır
    saçları darmadağın insanlar
    iyi şeyler düşünmelerine rağmen yüzleri gülmez
    benim içlenip yolculuk düşündüğüm saatlerde
    sen ellerine bakmaya cesaret edemezsin
    o sonsuz akşamların birinde
    seni rüyalarımıza soyunuk düşmüş buluruz
    her gece dünyanın birçok adamları
    büyük bir ayna önünde dünyadan gizli soyunurlar
    sen, küçük bir kuliste
    yeni şarkıların için elbise değiştirirsin
    bir kral gibi giyinmiş dünyalarda methin yapılır.

    ilhan berk
    0 ...
  16. 34.
  17. Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
    Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
    Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

    Hiçbir şey ! Kadınlar geçtiği o kadın kokusu anlarında
    Yıkanmış, mayhoş ve taranmış duygularıyla
    Dönüşür içimizde az menekşe, bir sarmaşık
    Menekşe, hadi neyse, mor deriz sarmaşıklara
    Mor deriz, mor bilinir çünkü, bir yandan güneşler kurur
    Her yandan güneşler kurur, sanki yaz günüyledir
    Bir adam kayboluyordur bir taşra sıkıntısıyla
    Deriz ki, "şuram ağrıyor" bir de, "başım dönüyor", "yanıyor
    avuçlarım"
    Belki de bir çığlık mı bu, bu seziş, bu yakınma
    Bir çığlık, hem de nasıl, katılmış, donmuş,yaşıyorcasına
    Uzansak ellerimizde uzansak avuçlarımızda, bir çığlık
    Nedir mi ellerimiz-korkunçtur bir elin bir köşesinde insan
    olmalarıyla-
    Korkunçtur insan olmalarıyla kıyısında bir yüreğin
    Kıyısında gibi yangından, çok karanlıktan geçilmez caddelerin
    Ve korkunç anlamsız gözlerinde ha dünya ha bir park
    bekçisinin
    Korkunçtur insan olmaları, bir ceset, suda bir şapka gibi
    sallanaraktan

    Bitmeyen bir selâm gibi, hastayken, inceyken, yalnızlıklarda
    aranan
    Korkunçtur-bunu anlıyoruz-bir yüzün en çoğul beyazında
    Korkunçtur insan olmaları güz ortalarında, eriyen türbe
    ışıklarında
    Ve korkunçtur eriyip kaybolmaların bir köşesinde insan
    olmalarıyla
    Korkunçtur korkunç!
    Diyerek: ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum
    ayrıca
    Neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi
    Tüketen kim. Hani görmeden daha, sezmeden herşeyin bittiğini
    Ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla
    Çökerken üstümüze bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz
    inceliği
    Ansızın bir ürperişte: bitti mi herşey bitti mi
    Yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi
    Bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar
    Birakıp giden beni bir kenara, bir uzağı, yada bir boşluğu bırakır
    gibi
    Ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya
    Ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
    Ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız
    Hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına
    Eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında
    Okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda
    Anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun
    butlarında
    Ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız
    Kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan
    olmalarımla

    Kapansam, evlere kapansam, yıkanmış bir deniz bulacaksam orada
    Anılar bulacaksam- anılar mi dediniz ? ne sesli bir vuruşma
    Odalar bulacaksam, odalarda kadınlar, çiçekler, çok aynalar
    Rakılar, gene rakılar, kırıklar sonsuz yaralar
    Bulacaksam orada, bir koltuğu bir koltuğa doğru
    Bir yüzü bir yüze, bir eli bir ele doğru yaklaştıran çocuklar
    Sinekler bulacaksam, kaskatı yapan boşluğu, sinekler
    Zorlanmış bir gülüşten-iğrenip birden-kusmalar, bulantılar
    Bulacaksam belki de: susanlar, bilmem ki niye susanlar
    Ölüler bulacaksam-ölü gözleri onlar, cesetler, giderek dışa
    vurmalar
    Ne dedik, dışa vurmalar mı, yani ilk aydınlığı mı ölümün
    Ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu
    konuda
    Ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık birşey insanın
    sonsuzunda
    Bu kadarcık bir şey-iyi ya, peki, şimdi kim var sırada
    Sakın haaaa!. biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza
    Yok deyin çünkü biz..biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
    Ne güzel ellerimizle.. Başlayın, hadi başlasanıza
    Örneğin bir kahve falı ? Az müzik ? Diyorum biraz iskambil!..
    Ama hiç seslenmeyelim-seslenmeyelim-içimizden oynayalım
    ayrıca
    - Dört kişiyiz!
    - Hayır on!.
    - Bin kişiyiz!
    - Bana kalırsa..
    Ne kadarcık bir fark var bizimle bütün insanlar arasında
    Öyleyse başlayalım: Koz kupa! Ah şu sinek onlusu bire bir
    unutulmaya
    Çayınız soğuyacak! Çayınız mı dediniz ? Ne tuhaf biraz
    anlıyorum

    - Üç karo!
    - Pas diyorum!
    - Susalım baylar, dört kupa!
    Ah şu sinek onlusu! Koz kupa! Çayınız mı dediniz ? Susalım!
    Susalım-Niye susalım-Anılar mı dediniz ? Ne sesli bir
    vuruşma!
    Ya sonra ? Bırakın şu sonrayı, bilmem ki nedir o sonra
    Gene mi, başladınız mı ? peki şimdi kim var sırada
    Sakın haaaa!. biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza
    Yok deyin çünkü biz..biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
    Ne güzel ağzımızla.. Yok canım, ben var ya, istiyorum sırada
    olmayı istiyorum-Sahi mi- ama isterseniz siz olun
    Siz olun, biz olalım kim olacak ? -Hep böyle oyalansanıza
    Yani "Şu sinek onlusu, susalım baylar, koz kupa."
    Gibi oyalansanıza
    Biraz oyalansanıza.

    Bir oyun başka olamaz oyundan gibi
    Bir söz başka olamaz sözden gibi
    Bir şey başka olamaz şeyden gibi
    Tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa
    Ne gelir elimizden insan olmaktan başka
    Ne gelir elimizden insan olmaktan başka

    Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
    Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
    Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

    Hiçbir şey ! Kimse bir gün gözlerimi sevmeyecek korkuyorum
    Bir yaşlı kadın en erkek boyutunda

    Kendisiyle çiftleşecek kaç kere yalnız
    Kaç kere yalnız, kaç kere şaşırmış, bitkin kaç kere
    Bir ölgün ses bulacak sesinden çok uzaklarda
    Vardır ya, hani bir yer, uzakta çok uzakta
    Ölüm mü- yok canım, çok sesli bir evrende çok erken daha
    Üstelik bilmiyoruz da, doğrusu bilmiyoruz, ölüm mü, bunu
    hiç bilmiyoruz
    Diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla
    Tavşansı sıçramalarla bitirsek şu ormanı
    Böylece, niye olmasın, işte bir orman daha
    Sanki bir gölgeye geldik; yorulduk, acıktık, susadık biraz
    Ve doyduk, ve içtik, ayıldık bir anlamda
    Ayıldık ve sorduk, baktık ki hep ormandayız
    Kaç kere ölmemişiz, kaç kere sormamışız, bu kaçıncı dalgınlığımız
    Yani kaç sesli bir evrende kaç kere yalnız
    Ne ölmek, ne ansımak! sadece yaşamakla
    Tam öyle gibi.. Demeyin: eh, biraz yorulsak da
    Demeyin, sakın haa, yok şu kadar bir şey insanın sonsuzunda
    Biz şimdi ne yapsak, biz şimdi ne yapsak, biz işte biraz
    bilmiyoruz ya
    Diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla.
    `
    edip cansever`
    0 ...
  18. 35.
  19. uzun zamandır yoksun
    yoksun lu sabahlara uyanıyorum
    aynı
    bildiğin gibi
    yeni bi şey yok
    eski bi şey de yok
    sen gibi..........
    bir ben kaldım
    o da...
    ben miyim değil miyim belli değil artık
    arta kalan ne ki?
    daha ne kadar özleyebilirim seni
    şimdi yalvarsam geçmişime
    bir gün daha yaşamak istesem misket oynadığım sokakta
    ilkokuldaki yerli malı haftasına katılsam?
    bana 3 beden küçük gelir çocukluğum
    sen de öyle sevgilim
    boşluğunu dolduramaz kimse demiştim giderken
    gelme.........
    sana bol gelecek artık bu aşk!
    1 ...
  20. 36.
  21. Sizin alınız al inandım
    Morunuz mor inandım
    Tanrınız büyük amenna
    Şiiriniz adamakıllı şiir
    Dumanı da caba
    Ama sizin adınız ne
    Benim dengemi bozmayınız
    Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
    Kalabalık ha olmuş ha olmamış
    Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
    Ama ağaçlar şöyleymiş
    Ama sokaklar böyleymiş
    Ama sizin adınız ne
    Benim dengemi bozmayınız
    Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
    Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
    Yan gelmişim diz boyu sulara
    Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
    Hiçbirinizle dövüşemem
    Siz ne derseniz deyiniz
    Benim bir gizli bildiğim var
    Sizin alınız al inandım
    Sizin morunuz mor inandım
    Ben tam dünyaya göre
    Ben tam kendime göre
    Ama sizin adınız ne
    Benim dengemi bozmayınız.

    turgut uyar
    0 ...
  22. 37.
  23. ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
    ellerini bir tutsam ölsem
    böyle uzak uzak seslenmese
    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    otelleri bomboş bulmasam
    içlenip buzlu bir kadeh gibi
    buğulanıp buğulanıp durmasam
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    çocuklar pia'yı görseler
    bana haber salsalar bilsem
    içimi büsbütün yıldız basar
    bir hançer gibi çıkıp giderdim

    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    singapur yolunda demeseler
    bana bunu yapmasalar yorgunum
    üstelik parasızım pasaportsuzum
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    seslendiğini duysam pia'nın
    sırtında yoksul bir yağmurluk
    çocuk gözleri büyük büyük
    üşümüş ürpermiş soluk
    ellerini tutabilsem pia'nın
    ölsem eksiksiz ölürdüm

    atilla ilhan
    1 ...
  24. 38.
  25. hava puslu
    yürek paslı
    usum ile doğruları
    buluyorum usul usul
    yüreğimi dinlemeyip
    doğrulara eriyorum uslu uslu
    otel odama hoşgeldin mayıs ayı
    bugün ayın üçü
    çok önemli kararlar alıyorum sabaha karşı

    ferhan şensoy gundeste sf 290
    1 ...
  26. 39.
  27. Şimdi sen gidiyorsun ya
    Herkes sana benzeyecek...

    Yılmaz erdoğan
    3 ...
  28. 40.
  29. mutsuzluk gülümseyerek gelir,
    adıyla süslenmiştir;
    banliyo treninde rastladığımız
    sınav saatini kaçırmış liseli kız,
    hep kazanırsın ey çözümsüzlük!
    ey otobüssever ey troya yolcusu!
    anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk
    o ipekböceği sesli kadını;
    birinin grönland'ı olmaya hazırlanıyordu
    iki çay söylemiştik orda, biri açık,
    keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

    cemal süreya
    1 ...
  30. 41.
  31. Birisi biri için,
    Bilerek,bilmeyerek,
    Her biçimden bir anlam,
    Her anlamdan bir biçim
    Beklemiştir giderek,
    Bekledi,bekleyecek,
    Birisi biri için.
    O belki de gelecek,
    Belki de gelmeyecek.
    Birisi biri için
    Gelecek,gelmeyecek,
    Sürecek için-için,
    Ama hiç gitmeyecek.
    Hep başlayıp yeniden
    Ve de hiç bitmeyecek.

    özdemir asaf
    1 ...
  32. 42.
  33. Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda
    anladım.

    Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
    Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

    Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..
    Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.

    Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
    Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

    Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
    Neden hiç ağlamadığını anladım..

    Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
    Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..

    Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
    acıtabilirmiş,
    Çok acıttığında anladım..

    Fakat,hakkedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
    Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

    Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
    Yüreğini avucuma koyduğunda anladım..

    ''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
    Sana ''git'' dediğimde anladım..

    Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş
    sevmek,
    Git dediklerinde gittiğimde anladım..

    Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl
    ağlayan,
    Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

    Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş
    pişman olmak,
    Gerçekten pişman olduğumda anladım..

    Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
    Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
    Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

    Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün
    affedilmeyi,
    Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

    Sevgi emekmiş,
    Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
    sevmekmiş...

    CAN YÜCEL
    3 ...
  34. 43.
  35. sus pus olmuş, puslu bir istanbul'muydu yüzün, yoksa
    çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne
    dolmabahçe da çay tadında....
    divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında,
    tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
    ben rehnedilmiş yelkovan gibi... hani akrep'i seven ama
    yüreği takvim yokuşlarında..
    (bkz: yılmaz erdoğan)
    1 ...
  36. 44.
  37. histeri / kanlı basur makinesi

    beni bir tesadüfe bağla
    yokum ki
    aslım yok benim
    fuzuli işgal ya da yanlış park durumundayım
    elbetteki şehrin çıkışından arıyorum seni
    hiçbir şey almadım yanıma
    ellerimi masanın üzerine bıraktım
    işine yararsa kullan, atabilirsin de...

    Sevişebileceğin, hükmedebileceğin birini bul hemen
    onu da tesadüfe bağla
    yok ki
    aslı yok onun da...

    nereye mi gidiyorum?!
    tabi ya... güzel soru.
    güzel sorulara çirkin cevaplar vermeli
    güzel hüzünlere çirkin sevişmeler eklenmemeli...

    gideceğim yeri de tesadüfe bağla
    o da yok
    yolu yok
    onun da...

    seni sevebilmeyi öğrenmiştim bir nebze
    kendini salgılarından koru çocuk!

    tanrıya kadar elveda...

    küçük iskender
    1 ...
  38. 45.
  39. bir adım attığım yerde
    ne vardı ki
    gitmemle kayboldu

    her adımımda
    sonsuz ben'leri koyuyorum
    boşluğa
    ve yine ben dolmuyorum

    geçip gittiğim yerlerden
    iç içe
    öne
    ve arkaya bakan
    bir sürü
    ben
    ler
    koymuşumdur
    eskileri çocuk
    şimdikiler ihtiyar

    Asaf Halet Çelebi
    0 ...
  40. 46.
  41. Türkiye'de Istanbul ne ise,
    Istanbul'da gece ne ise,
    Gecede yürümek ne ise,
    Yürürken düşünmek ne ise,
    Seni unutamamacasina düşünmek ne ise,
    Unutamamanın anlamı ne ise,
    Seni sevmek ne ise,
    Saklayayım, yok söyleyeyim derken
    Birden aşka düşmek ne ise.
    Her neyse.

    özdemir asaf
    1 ...
  42. 47.
  43. Ona bir kolye vermiştim kendi sözlerinden
    Sürekli bir gülümseyişle yüzümdeki
    Görülmemiş bir ustalıkla acıyı ters yüz eden.

    Elbette bir ustalıktır bizim sevgimiz
    Mutlu bir yolcu gibi yol kenarlarındakilere el eden.

    Bu kentin her yanını unuttuk
    Kim bilir nerde daha bir postacı olurken.

    Edip Cansever
    0 ...
  44. 48.
  45. senin bardağına koyduğum su
    o suyun rengi başkadır
    tut ki Iğdır düzlerinde bir çadır
    Sivas yöresinden bir ölüm
    ya da kaçak bir Bitlis cigarası
    çünkü o göğün ve bulutun
    birlikte uykusudur

    seni ilk haziranda görmüştüm
    şapka giymemiştin çünkü yazdı
    zaten hiç giymezdin belki de
    kimin dünyayı görecek hali vardı oysa
    sokaklar mavilik demetleri şunlar bunlar
    şunlar bunlar diyorsam unutulmaz şeylerdi ha
    örneğin çiçekti herşeyin ilk
    yarısı
    ellerim ceplerime gitti durup dururken
    yani herkesin aşk aşk dediği buysa

    şarkı bile söyleyebilirdim bir
    tavanarasında
    çocuk gözlerindeki
    şaşkınlığı tadarak
    yani ancak günlerce koşarsam duyabilirdim
    aramızda ne varsa
    kıyıya bile inerdim anlıyor musun bir
    cuma günü
    kıyıya inmeye hiç alışkın
    olmadan
    bütün kurda kuşa börtü böceğe bir bir
    bakarak

    şimdi senin bardağına koyduğum su
    var ya
    bu suyun rengi başkadır
    ben ne soğuk demirciyim ne terzi kalfası
    ne marangoz ne bir gemi tayfası
    istedim olamadım o başka
    yani ne bulut ne gök ne çadır ve ölüm
    ellerimin rengi biraz kırmızı da
    galiba ondan

    TURGUT UYAR
    0 ...
  46. 49.
  47. söyle ben saçlarımı kestirsem ne olur
    bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur
    herkes annesi sanır bir kısır yalnızlığı
    oysa herkesin annesi aslında bir baruttur
    eylülden ürken temmuz şafaktan korkan gece
    dağları bölümleyen o babadan kaçan sudur
    hatırla her gün bir çalar saatle oynadığını
    çalar saatler bir çocuğun uyanılacak uykusudur
    soğuk iklimler, kırımlar akar gider derisinden
    çalıp söylediği öğrenip oynadığı bir tabuttur
    anne saklanır, baba koşar, günleri münleri bölerler
    anne de baba da parça parça bir geyik yavrusudur
    birinin sırtı ince, birinin elleri kalın
    ikisi de bir gölün saygıdeğer komşusudur
    ey hayalin sonsuz çalıştığı gölleri bölmek dönemi
    o zaman artık bir yerlerde hazin mevlutlar okunur
    dersin ki ayışığı kimin babası kimin oğlu o zaman
    sanki herkesin işi bir bölmedir, uzun uzun solunur
    senin şarkın bir avcı borusudur ormanları tutar
    büyür, yankılanır, bir kale yıkıntısında saygıyla durur
    ey en bilge sesi gelip duran sonra akan suların
    bilirsin her akşam nasıl öksüz, nasıl güçlükle olur
    her akşam nerden baksan yine de bir eksiği doldurur
    babalar geri çekilir, anneler onlara teslim olur
    saçlarımı hep kestim tutacak kadar kalmasın dedim
    çünkü bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur
    günleri bölümlediler ve sonra suya gittiler çoğu
    babalar hep perşembe, anneler hep cuma olur

    TURGUT UYAR
    0 ...
  48. 50.
  49. "Ah! artık benim de benzim sarı,
    Damar kanımı dolaştırmıyor,
    Hiçbir kıyıya ulaştırmıyor,
    Beni Sehrazad'ın masalları.

    Anlamıyorum dilinden artık
    Geceyi saran güzelliğin.
    içim, kor bir kuyu gibi derin,
    Ve sonsuz rüyasında yalnızlık.

    Susmak istiyorum, susmak bugün.
    Susmak, hiçbir üzüntü duymadan,
    Büyük bir kuş iniyor semadan.
    Sükût, bu indiğini gördüğün.

    Artık tırtılları beslemiyor
    Bahçemin orta yerindeki dut.
    Başıma kondu ebedî sükût.
    Gün yeniden doğmak istemiyor.

    Kuşla oldumsa da senli-benli,
    Beynimi kurcalıyan bir kurt var:
    Anlamak istiyorum, ne yapar
    Rüzgârı boşalınca yelkenli?"

    Orhan Veli
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük