(bkz: baba ve piç) adlı eserinde yaşadığımız hayatın ne kadar da hoşgörü!! sahibi insanlarla dolu olduğunu yüzümüze yüzümüze kusan yazan kadındır efendim. severim sayarım.
Boş zamanlarında ya da yalnız kaldıklarında kendilerini kanatan insanlar vardır. Elleri, dizleri, yürekleri görünmez yara bantlarıyla, sargılarla kaplıdır. O görünmez yaraları görebilmek için, onlardan biri olmak gerekir
bazı yazarları okumaya yanlış kitapla başlamamak lazım diye avutuyorum kendimi. nitekim siyah süt'tü hatunun okuduğum ilk kitabı.
okuyamadığım da diyebilirim hatta. o gün bugündür tek kitabını okumadım.
merak etmiyor değilim aslında baba ve piç'ini; lâkin hayat her merak ettiğim kitabı okuyacak kadar uzun değil. listemdeki esas kitapları bitirince hayatta olursam hala okuyacağım, kendime hep bunu söylüyorum.
siyah sütle değerlendirmiyorum. biyografi ne de olsa.
yalnız şişirilmişliğine tamamen katılıyorum. pucca bile en çok satanlar arasına girebiliyorsa elif şafak'ın tanrılaştırılması yadırganmamalı. burası türkiye!
ilk ve son kitabını okudum. pinhan'dan iskender'e... başka ilk ve son kitabını okuduğum yazar var mı? eh, bir iki tane vardır, belki üç. şafak'ın baştan sona okuyabildiğim iki kitabının dışında baba ve piç'le mahrem'i de karıştırdım şöyle böyle. hiçbir kitabı yer etmedi bende nedense. kurgularını sevmedim belki, kullandığı epigrafları okuyunca ilgili bölüme dair meraklanmadım bir süre sonra, hoşlanmadım kısacası kendisinden. ama devam etmesini isterim tüm kalbimle. benim çevremdeki çoğu genç kızın okuduğu bir, iki yazarın başında geliyor çünkü. eh yeterince az okuyan bir toplumuz zaten, hiç değilse ortalamayı yukarı çekiyor az çok...
ben senin ismini
tarçın kokulu akide şekeri gibi
tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda
kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. kalbinin ritmini duyuyorum; yanında olmasam, elini tutmasam da.
ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum; hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. ama cennetini de biliyorum, cehennemini de
sözlerinin sahibi insandır. güzel yazıyordur efenim, başarılarının devamını diliyoruz.
Son derece iyi bir edebiyatçı olduğuna inandıran kadın yazardır. Bir çok kitabı klasik halini almıştır. Edebi tarzına diyecek yoktur. Ancak son zamanlarda yazarlığı ticari ve siyasi kaygıya dönüştürmüş olmasından şüphe duyulur.
"Bir insana âşık olmak onu kalabalığın içinden çekip çıkarmak, çokluğun içinde tek kılmak ve sonra aynı hızla teklik içindeki çokluğu keşfetmektir. Öncelikle yüzler arasında bir tek yüze âşık oluruz; sonra sevgilimizin yeni yüzlerini keşfederiz ürpertiyle. Her yeni keşifle, onu ilk gördüğümüz halinden biraz daha uzaklaşırız.
Sevdiğimiz kişinin yüzünün çoğulluğu içten içe rahatsız eder bizi. Bu sebepten olsa gerek, onlar derin uykudayken uzun uzun seyrederiz sevdiklerimizi. Ruhlarının yedi kat derinliğine açılan kapının orada saklı olduğunu hissettiğimiz için. Gün boyu bizden sakladıkları yüzlerini görmek, gördüklerimizin sırrına erebilmek için... " *
Elif Şafak'ın o olağanüstü dili, üslûbu, edebi kişiliği karşısında ne diyeceğimi bilemiyorum. Fakat ondan ilham alıp ben de kendimi -bir gazetenin internet sitesinde yazmama rağmen- yazar diye tanıtmaya başladım. Hiçbir kitabını okumadım, elime almadım diyemiyorum çünkü iskender'i alıp arkasını okumuştum ve nette paylaşılan alıntılarını biliyorum yine bunlara istinaden yakında benim de boy boy gırisi ve pembesi olan kitaplarımı raflarda görürseniz şaşırmayın.
''Sevdiklerimize verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz''
yazısını okumanızı tavsiye ederim.
insan vardır, yüzü güler, gönlü cömert, ufku geniş; onunla oturdukça oturmak istersiniz; muhabbetinden keyif ve feyiz alır, ilham bulur, farkında bile olmadan ne çok şey öğrenirsiniz.
Yanından kalktığınızda az buçuk değişmiş, zenginleşmiş olarak yolunuza gidersiniz.
Hafiflemiş olarak, rüzgârda tüy gibi.
içinizde bir gonca gül açılır, katmer katmer renklenir.
Elinizde olmadan hayata gülümsersiniz.
Gene görmek istersiniz o kişiyi, ilk fırsatta yeniden buluşmak.
Uçsuz bucaksız bir denizdir kıyılarına varılmayan.
O kadar azdır ki böyleleri, bulunca ömür boyu dostluğunun ipini bırakmak istemez, kıymetini bilirsiniz; güzelliği arayan bir mürit gibi, muhabbete susamış bir münzevi gibi, ateşe meyyal pervane gibi etrafında incecik çemberler çizersiniz.
Dostlukla, hayranlıkla...
insan vardır, kem bakar, ağılı konuşur, habire şikâyet yahut hakaret veya dedikodu halindedir; karalamayı sever, başkasına leke çalmaktan kendine payeler biçer; kimseyi beğenmez, kendinden gayri; hiçbir yeniliği, farklılığı tasvip etmez; ayaklı sirke küpü, diken diken her sözü; dudaklarının ve gözlerinin etrafında senelerdir surat asmaktan, fesat bakmaktan oluşmuş çizgiler taşır lakin bilmez; köşe bucak kaçmak istersiniz böylesinin gölgesinden bile.