Bukowski'nin başlangıçtan itibaren kocaman bir hiç haline gelene kadar kendisini, ailesini, çocukluğunu, lise ve üniversite yıllarını samimi bir dille anlattığı otobiyografik kitabıdır.
kitapta beni çok etkileyen birkaç bölüm var.
Bu çocuk babasıyla olan sorunlu ilişkisinde babası tarafından sürekli banyoya kapatılarak deli gibi dayak yiyor.
Çıkarmadım. uzanıp kemerimi çözdü, pantolonumun düğmelerini açtı ve indirdi. Şortumu da indirdi. kayışı patlattı. değişen bir şey yoktu aynı ses, aynı acı.
"anneni öldüreceksin sen!" diye bağırdı.
Tekrar vurdu gözyaşı yoktu ama bu kez. Gözlerim tuhaf şekilde kuruydu. onu öldürmeyi düşündüm. onu öldürmenin bir yolu olmalıydı. birkaç yıl sonra yumruklarımla yapabilecektim bunu. ama o anda istiyordum onu öldürmeyi. bir hiçti. beni evlat edinmiş olmalıydılar. tekrar vurdu. acıyı yine duyuyordum ama korkum gitmişti. tekrar indirdi kayışı. oda bulanmıyordu artık. her şeyi çok net görebiliyordum. babam bendeki değişikliği hissetmiş olmalıydı, daha kuvvetli vurmaya başladı. ama o vurdukça daha az hissediyordum. zavallı bir konumda olan oydu sanki. bir şey olmuştu, bir şey değişmişti. babam durdu soluk soluğaydı. kayışı astığını duydum. kapıya yürüdü. döndüm.
"hey" dedim.
babam dönüp bana baktı.
"kendini daha iyi hissedeceksen bir kaç tane daha vur." dedim.
"benimle sakın böyle konuşma." dedi.
ona baktım. çene altı ve boynu etlenmişti. hüzünlü çizgiler gördüm yüzünde. yorgun, pembe bir macundu yüzü. üstünde fanilası vardı, göbeği fanilasını buruşturuyordu. gözlerinde hiddet yoktu artık. yüzünü benden kaçırıyor, gözlerime bakamıyordu. bir şey olmuştu. iki havluda biliyordu bunu, duş perdesi biliyor, ayna biliyordu. babam dönüp banyodan çıktı. o da biliyordu. son dayağımı yemiştim ondan.
...
Önemli bir nokta da:
Bukowski'nin yaşamının bu dönemlerinin ikinci dünya savaşına denk gelmesi. Amerika vatandaşlarında ve kendisinde savaşın nasıl bir etki yarattığına değinmiş bol bol.
Okurken sık sık kendi ilk gençliğimi aklıma getirip hüzünlendirdi.
Ekmek arası domates peynir samimiyeti ve hüzün var bu kitapta.
Bir bukowski eseri. Bugün bitirdim. ilk kez bu kitapla okudum bu adamı. Tarzı çok kaba geldi başlarda sonra alışıyor insan. Ayrıca doğal gerçekçi aforizmalar bulabileceğiniz bir kitap.
Emrah serbes in erken kaybedenler de öykündüğü yazar ve kitabı kesinlikle bu adam.
O nasıl kimseyi sevmeme anlamsız gibi geliyo ama babasının aynısı sıpa. Tek farkı kahramanımız evlilikten nefret ediyo, kendi ailesinden dolayı.
Bukowski nin beni mahvettiği otobiyografik türde yazdığı kitabıdır. cümlelerin akış hali, seçtiği betimlemelerden anlattığı yaşamlarla bütün günümü bu kitabı düşünmekle geçirmeme sebep olmuş yazar kitabıdır.
bukowski'nin hayatının en kötü yıllarının anlatıldığı kitap. Kendisinden otobiyografisini yazmalarını istediklerinde çok zorlanmıştır çünkü o kötü yıllara dönmek, babasından dayak yediği, annesinin soğukluğu, beş parasız geçirdiği zamanlar, okulunda arkadaşları tarafından dışlandığı günlere, anılara dönmek onun için çok zor olmuştur. O nedenle bu kitabı yazması çok uzun zamanını aldı. Babasından öğrendiği bir şey varsa o da gerçek acının ne demek olduğuydu hem de nedensiz acının. Çevresindeki kimse hayatla onun gibi sınanmadı. Üniveriste yıllarıyla ilgili şöyle bir yazı geçmektedir;
'Üniversite yaşamı yumuşak ve gerçeklerden uzaktı. Dışarıda, gerçek dünyada seni nelerin beklediğinden söz etmiyorlardı. Beynini teorilerle dolduruyor, kaldırımların ne kadar sert olduğunu söylemiyorlardı. Üniversite tahsili insanı sonsuza dek mahvedebilirdi. Kitaplar yumuşatıyordu insanı. Kitabı bırakıp sokağa çıktığında kitapların sana söz etmedikleri şeyleri bilmek zorundaydın. O dönemden sonra üniversiteden ayrılmaya karar verdim.'
enteresan bir eser. içinde bazı gerçekleri barındırıyor tabiki. güzel kurgulanmış. özellikle çocukluğunda yaşamış olduğu sıkıntıların kitaba yansıması aşikar. libidosunun yüksek olduğunu da açık açık belli ediyor kitabda.
çok acıkmışsam ne buluysam ekmeğin arasına koyarım ve sanki fırında soslu ördek yemiş gibi lezzet alırım. özellikle domates salatalık biber peynir dörtlüsü.
muhteşem bir charles bukowski romanı olması haricinde içinde ne olursa olsun süper olacağına inandığım tapılası yemek çeşidi. en güzeli de pratik olmasıdır.