serin bi bahar akşamında başlamıştı her şey.. içime işlercesine esen rüzgara, elimde ki şarap şişesiyle karşı koyuyordum. kimin umurundaydı benim orada olmam, kimin umrundaydı kör olduğum..
inmiştim işte, içmek istemişti canım.. savrulup giden sigara küllerim gibi dağıldığımı sanıyordum..
canım sıkıldığında gittiğim tek adresti orası. bilirlerdi..
yine oradaydım.. bekliyordum ama neyi? gelmezdi ki.. çoktan kapanmıştı o defter bizim için.. açılamazdı, imkansızdı..
denizi dinledim..
orada olduğumu bilmişti, odasının penceresinden görmüştü beni.. çıkıp gelmiş yanıma, seslendi.. belki hayatımın tarif edilemez bi zamanıydı, heyecanlıydı..
döndüm.. karşı çıkmadım, söz söylemedim. söylemek istemedim, büyüsünü bozmak istemedim. o yaşımda öyle büyük bi duyguydu ki benim için, daha halen aklımdadır, gitmez gözümün önünden..
sarıldım.. sarıldım.. konuşmadım, göz yaşı dökmek istemedim.. biliyodum, konuşursam engel olamam ağlardım.
sustum.. sarıldım..
hiç unutmayacağım bi sevginin, aşkın, tutsaklığın, cesaretin, kısacası bu zamana kadar beni adam eden her şeyin santra vuruşuydu ekim ayı..
merak ediyorlarmış, 'unutmuş mu?' diyorlarmış..
unutmadım, unutmam..
ekim ayı kışın geleceğini hatırlatır.
an itibariyle yağan yağmurlar ve havanın biraz soğuması yükseklere düşen ilk kar başka ne hatırlatır. saça düşen aklar insana ne hatırlatırsa ekim de onu hatırlatır.