efrasiyab ın hikayeleri

entry39 galeri0
    39.
  1. Okumakta olduğum kitap. Dil ve içeriği çok güzel. Ekşide eleştirenler olmuş ama bence büyük haksızlık. Puslu Kıtılar Atlası kadar olmasa da hakkını vermek gerekiyor. Yazarımız gerçekten kaliteli ve daha çok okunmayı hak ediyor.
    2 ...
  2. 38.
  3. arkadaşımın ısrarla okumamı istediği kitaptır.

    Yukarıda yazılanlardan ötürü
    okumuş kadar oldum * elbette kırmayacağım kendisini.
    1 ...
  4. 37.
  5. ihsan oktay anar'ın 3. kitabı. ölüm meleği ve cezzar dede'nin karşıklı hikayelerinin anlatıldığı ve her bir hikayenin ayrı ayrı eşsiz öykü niteliğinde olan kitap.
    0 ...
  6. 36.
  7. okuduğum son uzun ihsan efendi kitabı. böylece bütün kitapları bitirdim. 8 hikayeden oluşan kitaptaki bazı hikayeleri çok sevdim, bazılarını sevemedim. kafamda bir sıralama yaparsam sanırım efrasiyab'ın hikayeleri ihsan oktay anar kitapları arasında son sıralarda yer bulacak.

    puslu kıtalar atlası ve suskunlar ilk sırada, amat onların ardından geliyor. kalanlar kendi arasında yarışır.
    5 ...
  8. 35.
  9. içinde öyle espriler vardır ki sesli gülersiniz, etraftakiler buna bir anlam veremez, yadırgar; zira kitap okuyanlar zararsız tiplerdir.
    1 ...
  10. 34.
  11. Başka bir yazarın muhtemelen, her hikayesinden ayrı bir roman çıkartacağı; ihsan oktay anar'ın yaratıcı yazarlık yeteneğinin nasıl engin nasıl tükenmez bir hazine olduğunu gösteren kitap.
    2 ...
  12. 33.
  13. uzunum ihsanım efendimin önünde eğililesi tespitleri ve müthiş sentezleriyle yoğurduğu 2. kitabı, benim ise tüm kitapları içerisinde okuduğum 5. kitabı.

    --spoiler--
    cennetin katları olmuş mahalle, elin süpermeni olmuş gülerk(sabri nin s si nereden aklına geldi be adam), stradivarius olmuş usturadavarus.
    --spoiler--

    sen var ya ne içten esprili bir adamsın seen. sana diyorum. yardın yine alttan alttan bizi gülmekten. anadolu insanının o saf sıfatı altında yatan muzip, fesat, çıkarcı huylarını nasıl da gözlemlemişsin. ellerinden öperim.
    2 ...
  14. 32.
  15. Ölümle ilgili şöyle bir şey geçmekte, ağır spoiler var ona göre;

    --spoiler--
    Ebedi bir uykuda, ebedi düşler vardır. Cennet, düşlerin olduğu yerde değil midir? Sadece, bir düş bitip diğeri başlayacak.
    --spoiler--

    hoş hikayeleri olan kitap. başta zorlanıyorsunuz okumakta üsluptan dolayı lakin sonrasında ihsan oktay anar anlatımı diye bir farklılık olduğunu keşfedip devam edebiliyorsunuz.
    0 ...
  16. 31.
  17. ihsan oktay anar' ın diğer kitaplarında olduğu gibi gıdım gıdım okuduğum kitabı. hızlı okumaktan korkuyorum ben bu adamı nedense. sanki çabuk bitince etkisi hemen geçecekmiş gibi. yine hikayelerinde ya kahramanların karşısındayım ya da arkalarından takip ediyormuşum hissine kapılıyorum. okumamak çok büyük bir eksiklik.
    3 ...
  18. 30.
  19. 1997 yılında iletişim yayınlarından çıkan ihsan oktay anar' ın 2. kitabı.
    0 ...
  20. 29.
  21. --spoiler--
    ölüm hikayesini bitirdikten sonra cezzar dede şunları söyledi:

    - oyunumuza nasıl başladığımızı hatırlıyorum: önce birer korku hikayesi anlatmıştık. ancak, korku ruhumuzda pek yer etmediği için, daha sonra birer dini konu seçtik. şimdi ise aşk hikayelerimizi anlatıp bitirmiş bulunuyoruz. anlamadığım şu: biz buraya nasıl geldik?

    bunun üzerine ölüm, ihtiyara şöyle cevap verdi:

    - her insan ancak bilmediği şeyden korkar. korkusunu yenmek için bilek ister. fakat bilmesi için araması gerekir. işte, din arayış değil midir? bununla birlikte, eğer insan bir şeyi arıyorsa, onu bulmuş ve ona kavuşmuş da değildir. kavuşamadığı şeye erişmek için can atar. eh! bu da aşktır işte! kısacası, yolumuzu şaşırmış değiliz. korkudan arayışa, arayıştan ise aşka geçtik. hikayeleri anlatırken, elimizde olmadan seçtiğimiz üsluba bakılırsa, daha önce geçtiğimiz yerlerden tekrar geçmiş bulunduğumuz kesin. çünkü bu üç duyguya da çok aşına görünüyoruz. ne korku, ne arayış, ne de aşk bizi şaşırtıyor. bu duygular, gönlümüzde çoktan dinmiş fırtınalar gibi. benim için bu durum fazlasıyla alelade. ama senin için fevkalade gözüküyor. arayış bitince, aranan şey artık bir kez bulunduğu için, korku da aşk da biter.

    ihtiyar ise, cevabı hemen yapıştırdı:

    - işte o zaman meşk başlar!

    ölüm bozulmuştu. çünkü ona göre bir ruhu kasıp kavuran fırtınanın dinmasi, duygusuzluk ve
    kayıtsızlıkla sonuçlanırdı. bu yetmiyormuş gibi ihtiyar, sözlerine şunu ekledi:

    - zaten cennet de budur!

    sanki beklemediği bir şey daha işiten ölüm'ün dikkatle baktığı ihtiyar, şu son sözü de
    söylemeden edemedi:

    - ... ve gülümseyen herkes cennete bakıyor demektir.

    bunun üzerine ölüm, binyıllardan sonra ilk kez yutkundu.
    --spoiler--
    2 ...
  22. 28.
  23. --spoiler--
    "cenneti görmemiz için gözlerimizi açmamız değil, belki de kapamamız gerekir.."
    --spoiler--
    3 ...
  24. 27.
  25. kısa sürede bitirdiğim kitap.
    kitabın ana teması yaşam ve ölüm nedir sorusuna cevap bulma arayışı idi. ölümle, ölmek üzere olan ihtiyarın bir atışması tarzında hikayeler eşliğinde akıp gitti kitap.
    sırasıyla hikayeler anlatılırken bir yandan da ölüm uzun ihsan efendi'yi öldürmek üzere arıyordu.
    hikayeler önce korku teması ile başladı, sonra sırasıyla din, aşk ve sonunda cennetle bitti. en beğendiğim hikaye dünya tarihi oldu ama aslında hepsi de güzel hikayelerdi.
    cennet hikayesinde ihtiyar kırmızı başlıklı kızı, ölüm ise süperman'i öykünme aracı olarak kullanmışlardı. gülerk kent ayrıntısı hoştu.
    ihsan oktay anar'ın espri yeteneğini çok fazla hissedebildiğimiz bir kitaptı. hemen her öykü de ironiler, istihzalar görmek mümkündü. bu özelliğini göstermesi bakımından da diğer kitaplardan daha farklı bir anlayışı vardı.
    okuduğum diğer 3 kitap osmanlı döneminde geçerken bu kitap günümüzden 30 yıl önce geçiyordu ama içinde anlatılan hikayeler çoğunlukla yüzyılın ilk yarısında geçmekteydi. fakat bu noktada birşey dikkatimi çekti.
    kullanılan dil ve hikayenin geçtiği dönem bazen belli belirsiz bir huzursuzluk yaratıyordu. oktay anar'ın dili önceki kitaplarda tam anlamıyla osmanlıca ve terimler hakimiyeti altında iken bu kitap da daha modern bir dil göze çarpıyor ama bazı hikayelerde dönem dil konusu yadırgatıcı olabiliyordu.
    cennete çocuklar gider önermesi ve gülümsemeyen cennete gidemez önermesi kitabın sonunda vurgulanan önermelerdi.
    Alfred Hitchcock'un kendisini her filme yerleştirmesi gibi ihsan oktay anar da kendisini kitaplarına yerleştirmeyi seviyor. bu durumu bu kitapta da gördük.
    3 ...
  26. 26.
  27. kitabın 204. sayfasında hikayelerin anlatılış amacının bir özeti var.
    kitapta şu ana kadar 3'er hikaye anlattılar. ilki korku ile ilgiliydi. 2.si din ve 3.sü aşkla ilgili.
    "her insan ancak bilmediği şeyden korkar. korkusunu yenmek için bilmek ister. fakat bilmesi için araması gerekir. işte, din de bu arayış değil midir? bununla birlikte, eğer insan bir şeyi arıyorsa, onu bulmuş ve ona kavuşmuş da değildir. kavuşamadığı şeye erişmek için can atar. eh! bu da aşktır işte! kısacası yolumuzu şaşırmış değiliz. korkudan arayışa, arayıştan ise aşka geçtik."
    bir sonraki konu ise cennet olacak. bakalım orada neler var?
    2 ...
  28. 25.
  29. ezine canavarı hikayesi ince esprileri ile insanı sık sık gülümsetiyor.
    sayfa: 147:
    "... hele hele kirli suyun akıp gittiğini görünce, tıpkı cinlerle münasebete giren şamanlar gibi kendilerinden geçerlerdi. öyle ki, onları bu halde gören bir adam, çamaşır yıkamanın çok zevkli bir iş olduğuna hükmedip, dünyaya kadın olarak gelmediği için başını taşlara vurabilirdi."
    sayfa 150:
    " üstüne üstlük, iffetini kaybetme tehlikesinin başgöstermesi, kör ve sağır bir erkek cinnet geçirmedikçe neredeyse imkansızdı."
    sayfa 155:
    "... hakiki bir erkekte olması gerektiği gibi hayata gerçekçi, yani boş boş bakardı"
    3 ...
  30. 24.
  31. ihsan oktay anar'ın şaşırtıcı özelliklerini keşfettiğimiz kitabı.
    kitap içindeki ezine canavarı hikayesinde anlattığı kadınlara has konular şaşırtıcı ve bir o kadar da eğlenceli.
    sayfa148:
    "saatler ilerledikçe kızlar, bir yandan hülyalar kurarak, çeyizleri için tığla, elti eltiye küstü, seksen akıl doksan fikir, aşık yolunu şaşırdı gibi motifleri işleyip masa, sehpa ve radyo örtülerini nikahlarına yetiştirmeye çalışırlardı."
    3 ...
  32. 23.
  33. ölüm dünya tarihi hikayesini anlatıp bitirir ve ondan sonra ihtiyarla yaptıkları sohbeti okumak müthiş zevkli.
    sayfa 138:
    "dinleyenin anlamasından çok, anlatmanın zevki için anlatılmış görünüyor."
    sayfa 139:
    "alışık olduğun tarzı, üslubu ve kelimeleri kullanıp seni etkilemek için anlatsaydım, bundan en başta ben zevk almazdım. dolayısı ile bu, fahişelik gibi birşey olurdu."
    anlatanın fahişe olması durumu daha iyi ifade edilemezdi.
    (uludağ sözlük yazarlarının bazılarına duyrulur.) * *
    sayfa 139:
    "benim dünyada tattığım en büyük lezzet, hayat değil, insanlık! her zaman olduğu gibi şimdi de, yaşıyor olmanın değil, insan olmanın zevkini çıkarıyorum."
    bu cümle kafamda çığır açtı diyebilirim. insan olmanın ne olduğunu daha doğrusu insan olduğumuzu neden unutuyoruz?
    ölmemek için hikaye anlatmak zorunda olan ihtiyar şu cümleyi kurar:
    sayfa 139:
    "ben bu süreyi yaşamak yerine, hikaye anlatmak için kullanıyorum."
    ihsan oktay anar'ın kahramanına kurdurttuğu bu cümleyi bir çeşit manifesto olarak görüyorum.
    sayfa 139:
    "fakat birçok kişi için, insan olmanın zevkini ve keyfini çıkarmak değil, hayatı sürdürmek ve korumak daha önemli görünüyor."
    yukardaki alıntının biraz tekrarı gibi ama açıklayıcı olması hasebiyle (vurguyu artırmak açısından) önemli bir cümle.
    ve sonunda en vurucu cümleler geliyor.
    sayfa 140:
    "ne pahasına olursa olsun yaşamaya çalışmakla, doğrusu çok büyük bir mutluluğu kaçırıyorlar. acı ve ölüm korkuları onları yönetiyor. işin kötüsü, bu korkuyla değil, bir insanın gözleriyle görselerdi, tanrıyı görmüş olurlardı."
    mümkün olsaydı da altını çizebilseydim yukardaki cümlelerin.
    2 ...
  34. 22.
  35. sayfa 137:
    "... bir şekilde ilahi sırları ve gayb aleminin ilmini öğrenmişti. fakat onca ilme ve irfana rağmen, hala mutsuz ve öfkeliydi. çünkü bilmesi gereken asıl şeyi bilmiyordu. ... münzevi ipi çektiği esnada, bakraçtaki suyun sathında kendi aksini görmüştü. suyu değil, sanki kendi aksini içen adam, bütün ilmini unutmuş, ama sonuçta kendini bilmişti. bu ise onun bilmesi gereken, zaten yegane şeydi."
    (bkz: kendini bilmek)
    okumaktan keyif aldığım bir bölüm daha.
    mutsuz ve öfkeli olmamak için kendini bilmek gerekir ve bu hiç de kolay değildir.
    insanın aklına doğal olarak şu soru geliyor: kendini bilmek için ne yapmalı?
    2 ...
  36. 21.
  37. sayfa 111:
    "işte tam bu sırada yoluna azazil * çıktı ve ona, sonsuz bilgeliğin meyvasını uzatıp, tanrı'da yok olmak ile tanrı olmak arasında bir seçim yapmasını istedi. yok olmak, olmaktı; ama o, tanrı olmak istedi ve bilgelik meyvası'nı tattı. tanrı'yı değil, iyi ve kötüyü bildiğinde, böylece o kendisinden ayrıldı, özünü kaybetti. aradığı bilgeliğe, yani dünya'ya kavuştu."
    üstünde bir miktar durmak gereken bölüm. cennetten kovulma hikayesini anımsatıyor. * yok olmak , olmaktı bölümünü ilk etapta anlayamadım ama biraz düşününce kastedilenin olgun olmak gibi, kemale ermek gibi, nirvanaya ulaşmak gibi bir anlamı olduğunu sezdim.
    tanrı olmayı hedefleyip ortada kalmak değil midir bu? iyi ve kötüyü bilmeden yaşamayı seçmek olmuyor mu o zaman cennette yaşamak? cennet denilen yer tanrı'da yok olunan yer olmuyor mu bu durumda?
    3 ...
  38. 20.
  39. güneşli günler hikayesini okuyunca karanlıktan korkup tuvalete gidememenin nasıl kötü birşey olduğunu hatırladım. battaniyeye gömülüp kendini korumaya çalışmak, yürüken arkanda birisi olduğunu düşünmek ama dönüp bakamamak.
    ayrıca sözlü yapılırken öğretmenin defterin yapraklarını çevirirken sırayı savınca hissettiğin rahatlama.
    hiç unutmam benim okul numaram 777 idi, lanet olsun kafiyeli bir numara olduğu için hocalar çabuk ezberlerlerdi.
    yine bir sözlü de hocalardan biri (hangi derstti hatırlamıyorum) defteri çevirip duruyor ben ortalardayım. 2-3 sayfa sonra benim sayfaya gelecek bekliyoruz.
    öğretmen (şerefsiz, söyle gitsin değil mi) yediyüüüzzz dedi uzatarak, numarası 700 olan çocuk kalktı ben ohhh diye rahatlamışken devam etti, yetmiiiiş 700 numaralı çocuk bir sevinç oturdu ben aha dedim sıçtık kalkıyorum. ve sonunda beklenen numarayı söyledi yediiii. kalktım, bişeyler eveleyip gevelemiştim ama sonunda ne olmuştu hatırlamıyorum.
    1 ...
  40. 19.
  41. kitaba dün başladım. bir tespitim var.
    ilk cümle şöyle:
    çok değil, bundan 30 yıl kadar önce. anadolu'nun orta yerindeki bir kasabada, kestiği raconla nam salmış bir kabadayı vardı.
    sayfa 18'de ölüm'ün anlatmaya başladığı "güneşli günler" hikayesi şu cümle ile başlıyor:
    çok değil, günümüzden sadece yarım asır kadar önce, yani cumhuriyetin yirminci yıllarının sonuna doğru, anadolu'nun orta yerindeki bir köyün hemen dışında,...
    sorun şu: kitap başladığında anlatılan kabadayı, ölüm tarafından güneşli günler öyküsü anlatıldığı gün ölüyor demek oluyor ki günümüzden 30+50 yıl önce güneşli günler hikayesi geçiyor olmalı. bu da kitabın yazımından 80 yıl öncesine bizi götürür. yaklaşık 1916-17-18 civarı.
    cumhuriyetin 20. yıllarının sonundan kastedilen 1940'lı yılların sonu olmalı değil mi?
    umarım çok erken atlamamışımdır. eğer kitap 2020'li yıllardan başlamışsa ki şu ana kadar bunu hissedecek bir şey okumadım o zaman yaptığım hesap yanlış demektir.
    hadi hayırlısı, okudukça göreceğiz.
    1 ...
  42. 18.
  43. ihsan oktay anar'ın yarattığı mucizelerden biri.
    3 ...
  44. 17.
  45. bir solukta okunan, o diyardan bu diyara peşinden sürükleyen ve bittiğinde insanın dudağının kenarında bir gülücük bırakan kitaptır.

    ben derim ki... gülümseyin! ancak öyle cenneti görebilirmişiz, onu anladım.
    3 ...
  46. 16.
  47. --spoiler--
    kavuşunca meşk, kavuşamayınca aşk olduğunu söylerler. sevgisini kalbinde taşıdığı sürece herkes ona kavuşmuş demektir bana göre. bu nedenle sevmenin meşk etmek olduğunu düşünürüm. dünyaya bakınca gülümsememek elde değil. ben de bakarken hem dünyayı hem de onun içindekileri seviyor ve gülümsüyorum. işte, dünya hakkındaki bir hikayeyi de aşkla değil meşkle anlatıyorum.
    --spoiler--
    3 ...
  48. 15.
  49. diğer tüm ihsan oktay kitapları gibi ikinci kez okunmayı haketmiştir.
    --spoiler--
    arayış bitince, aranan şey artık bir kez bulunduğu için, korku da aşk da biter, işte o zaman meşk başlar! zaten cennet de budur ve gülümseyen herkes cennete bakıyor demektir.
    --spoiler--
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük