özellikle american history x filmiyle kendisini kanıtlamış oyuncu. o nasıl bir oyunculuktur? jestler, mimikler nasıl bu kadar güzel ifade edebilir duyguyu? filmlerinde, oyunculuğunda eleştirilecek herhangi bir nokta bulamadığım oyuncu. yalnızca alkışlanır.
The Illusionist sayesinde tanıştığım, Fight Club sonrasında hayran kaldığım, American History X filmini izleyip "manyak bişey ya" dediğim, 25th Hour filmiyle şimdilik kendisini takibe son verdiğim süper hiper oyuncu insan kişisi. **
çok başarılı yapımlarda rol alan, oynadığı role yakışan, hollywood a katkısı büyük, muhteşem aktör. belki de o rol aldığı için o yapımlar başarılı. karar vermesi çok güç. ismini görmek bile bir filmi izlemek için yeterli.
"Bu adam oynuyorsa o film iyidir" genellemesi yapılabilcek aktörlerden en iyisi *. Ayrıca küçüklüğümden beri aşığım geceleri rüyama falan giriyor o derece. the illusionist ile daha bir derinlere indi kalbimde bunuda buradan belirteyim.
dipçik gibi bir insandır kendisi. american history x filminde poposuna hayran bırakmıştır. filmografisi sağlamdır.
-tam bir sigara karşıtıdır. sigaradan nefret eder. fakat fight club filminde, david fincher onu ikna etmiştir. hatta filmde sigara içerken bile görüyoruz norton'ı.
1996 yılında , richard gere ve laura linney ile beraber primal fear filminde rol almıştır . edward norton'un oynadığı aaron stampler rolü için aralarında matt damon'ında bulunduğu 2,100 kişi başvurmuş ve edward norton ustalıkla bu rolü kapmıştır ve edward norton rol aldığı bu ilk filmle hem altın küreyi (golden globe) kazanmış hemde oscar'a en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında aday olmuştur .
1996 yılında rol aldığı üçüncü film ise woody allen'ın yönetmenliğini yaptığı everyone says ı love you'dur . bu film edward norton için fight club'a ekibine katılım bileti olacaktır .
1998 yılında matt damon ile birlikte rounders filminde rol almıştır . filmde matt damon ile birlikte 98 texas hold'em poker şampiyonasında bulunmuşlar ve efsane pokerci doyle brunson ile sohbet etme imkanı bulmuşlardır .
1998 yılında ilk başrolünü oynayacağı american history x filmiyle hayran kitlesi oluşturmaya başlamıştır . norton bu rol için 15 kilo almış ve ağırlık çalışmıştır ve neticesinde filmdeki harika performansı ve unutulmayacak sahneleriyle en iyi erkek oyuncu dalında oscar'a aday olmuştur . oscar gecesi filmden bir kesit yayınlanırken salondan en çok alkışı o almıştır .
2000 yılında ilk yönetmenlik denemesi olan , yapımcılığını da yaptığı , keeping the faith filmiyle sinemaya devam etmiştir . norton bu filmi kanserden ölen annesi robin norton'a ithaf etmiştir . film eleştirmenlerce edward norton klasının altında olarak gösterilmiştir . çıkışına devam etmek isteyen norton , sürekli benzetildiği robert de niro'yla beraber the score filminin kadrosuna girer .
2001 yılında robert de niro ve marlon brando ile beraber the score fiminde rol almıştır . başlangıçta norton'un jackie rolü için ben affleck düşünülmüştür . filmin en unutulmaz sahnelerinden biride , norton'un brain adındaki spastik gence dönüşme taklitleridir .
2002 yılında hayranlarının en sevdiği filmler listesinde son sırada yer bulan death to smoochy'de rol almıştır . yönetmenliğini danny devito'nun yaptığı ve robin williams ile beraber oynadığı film , beklenenin gerisinde kalmıştır . buna rağmen filmin en başarılı oyunculuğu yine norton'dan gelmiştir .
2002 yılında daha sonra sevgilisi olacak olan salma hayek'in , biyografik filmi frida'da nelson rockefeller rolünü oynamıştır .
2002 yılında kuzuların sessizliği filminin üçüncü serisi olan red dragon'da rol almıştır . bu film norton'un sinematografisinde ikinci başroldür . will graham rolü için ilk önce ethan hawke düşünülmüştür . edward norton bu filmde kazandığı her kuruşu 25th hour filmini finanse etmek için kullandığını söylemiştir . norton'un saçları , karaketerinin filmde yaşadığı mekan dolayısıyla daha açık bir renkle değiştirilmiştir . norton'un filmlerine bakıldığında her filminde saç stili ve renginin farklı olduğu görülmektedir .
2002 yılında rol aldığı dört filmden üçüncüsü olan , 25th hour filminde başrolde görünmektedir . özellikle filme damga vuran , aynadaki fuck you temalı monolog ve barry pepper'a mükemmel oyunculuk sergileme olanağı sağlayan diyaloglarıyla övgüyü almıştır .
2003 yılında da boş durmayan norton , the italian job filminin ekibinde , kötü karakter olarak kendine yer bulmuştur . bıyıklı hali ve dalgalı saçlarıyla yine değişik bir tipe bürünmüştür . filmin diğer oyuncuları , kendileriyle yapılan ropörtajlarda , norton'un filmdeki karakteri için başka bir oyuncunun düşünülemeyeceği konusunda fikir birliğinde olmuşlardır .
2005 yılında kingdom of heaven filminde , cüzzamlı olduğundan yüzü hep kapalı olan kral baldwin rolünü oynamıştır . filmin sonunda yüzünü hiç göstermemiş olduğundan cast'ta adının geçmesini istememiştir . onun yerine ilk önce michael sheen düşünülmesine rağmen kral baldwin rolünü o oynamıştır .
2005 yılında down in the valley filminde norton'u , alışılmış olan klasiği "çift karakterli" insan rolünde görmekteyiz . norton'un en az bilinen filmidir diyebiliriz bu film için . filmde kendisine usta aktör david morse ve güzel aktris evan rachel wood eşlik etmiştir .
2006 yılında sinematografi dalında oscar'a aday olan the ıllusionist ile film arşivine devam etmiştir . ayrıca film için illüzyon dersleri almıştır .
2006 yılında duygusal - dram türündeki filmi the painted veil'de naomi watts ile birlikte , başrolde görev almıştır . norton film çekimleri sırasında gerçekten rahatsızlanmıştır .
2008 yılında the ıncredible hulk'ta bruce banner rolünü oynamıştır . ne gariptir ki yine çift karakterli insan rolü norton'a uygun bulunmuştur .
özellikle italyan işi filmindeki performansıyla beni kendine aşık etmiş fakat american history xde de çok iyi oynamasına rağmen tecavüz sahnesinde beni hayal kırıklığına uğratmış ünlü amerikalı aktör.
bakışlarıyla oynayabilen nacizane aktör. bir film yapılsa , ve tüm film boyunca hiç hareket etmeden rolünü yapacağı söylense muhtemelen bu rolüyle bile gönüllerde taht kurabilecek nadir insanlardandır.
otur karşısına gözlerini kırpmadan izle. işte öyle bir insan evladı bu. hele ki fight club daki tatlılığı...ölüp ölüp diriliyor insan film boyunca. bu kadar da şeker olunmaz ki ama!