anlattım mı bilmiyorum. edip cansever kapalı çarşıda halı satarken, dedemden halis el emeği göz nuru halı almış. dedemin atölyesi varmış. elle dokunmuş hepsi. kapora vermiş dedeme. neyse gel zaman git zaman paranın kalanını alamamış dedem. kapalı çarşıya gitmiş parasını almaya. esnafla birlikte üstüne yürümüşler dedemin.
edip yahu paramı ver. edip yahu diye haykıra haykıra bir kalmış dedem. edep yahu lafı da ordan gelir.
"Ben ruhi bey nasılım" şiirini her okuyuşumda şu kısımdaki benzetmenin ihtişamıyla, zekice işlenişiyle ve tuhaf bir biçimde trajik oluşuyla her zaman kendisine yeniden hayran olduğum şair:
... Çakılların üstünden yürüdüm
Yürüdüm ki
bir sese benziyordum sanki
Yüzyıllarca önce kırılmış bir kemik sesi
iyice duydum...
yüreğimi genişlettiğim zaman
cemile bana sığsın
ben onun göklerinden biraz fazlayım
o bana sığsın
yalnızlık ondan gitsin, kötü mü dedim
gitmezse ne yapsın, kötü mü dedim
ben neyin nesiyim ki ve herkes neyin nesi
alışamıyorsak birbirimize
sevemiyorsak birbirimizi
demem ki bir ben mi kaldım
göz suyumda
şiirin hissettirdikleri ile ilgili pek çok kelime var aklımda ama sevginin böyle enfes ifade edilişi benimkileri yalnızca bir laf kalabalığından ibaret kılıyor.
Bir şairden fazlasıdır. Aslında kökensel anlamında bir şairin özsel anlamını taşır. Düşüncenin, varoluşun ve biraz farklı açıdan varlığın poetik açılımının en iyi örneklerindendir.
Bunun dışında -en sevdiğim gibi basit bir ifade kullanmak istemiyorum ama- en sevdiğim şairdir. Her gün alışkanlık haline getirmeden hususi olarak okur ve istemsizce gün içerisinde mırıldanırım.
Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
Ön dişleriyle belli belirsiz
Bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan
Çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz
Evet mi hayır mı pek anlamadan
...
Sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan
Süresiiiz baş dönmesiyiz çoook garip adamların..
çok hoşuma giden şiiridir.
edip cansever deyince tomris hanım gelir aklıma. ne güzel sevmiştir.
işte, şimdi, şu anda
yaşamın aynasında –ah şu küçük yaz uzaklıkları–
bir terzinin yeni bitirdiği bir giysiyi
seyretmesi gibi uzun uzun
bakıyorsundur –bakışlarına sığan ne varsa–
öyleyse
iliştirir misin göğsüne
bir çiçek uzatsam –uzatmak denirse buna–
gülersin alırken –sahiden güler misin–
biliyor musun seni ben
görmedim hiç gülerken
gülsen de pembesi bol bir resim yapıyorsun gibi gelir bana
gittikçe koyulaşan –kendini dışa vuran irice bir vişne?
neden olmasın–
ya ağlarken gördüm mü, hayır, görmedim
gördüğüm yalnız
nasıl yansırsa buğulu bir cama bir elma
öylece bir şey
şunu da söyleyeyim, sen benim
bilmemin başlangıcısın olsa olsa.
biz kadınız, bilmeden seviyoruz bu kedileri
seviyoruz, bir sevilme içgüdüsüyle
bu bizim yüzümüzde ufacık çizgiler oluyor - acaba?
evet, çok değil konuşurken düzeltiyoruz
orayı burayı topluyoruz, yeriyse çocuklarımızı öpüyoruz
ama biliyorsunuz ki gene de
hepimiz, işte hepimiz
bitmenin, tükenmenin yorgunluğu içinde.
Sanılanın aksine, şiir yazmayan şiiri bulup çıkartan onu yaratandır. Nasıl ki Sait Faik öykülerinde en insani, en yalın halleriyle insanı karşımızda görüyorsak Edip Cansever şiirlerinde de insanlaşması adına gayret edilen bir arayış vardır. "Çok şiiri var" demek Edip Cansever'i anlamamanın ilk adımıdır. Doğru cümle şu şekildedir; çok fazla sorusu var!
--spoiler--
Ama baksak ki birbirimize arada
- Yorulunca işten bakarız da -
Sanki herkes yeni bir haber getirmiş gibidir
Öyledir öyledir
Yüzlerimiz ona göre kesilmiş
Ona göre biçilmiştir
Çünkü insan yalnızken katettiği yollardan
Ne zaman geri dönse yeni bir haber getirir
--spoiler--
"öyle ya, bana sorarsanız terketmeli insan yaşamı
ölümü göze almadan
ve anlamalı bir ağaç gölgesi gibi durmaktaki sakıncayı
gitmek, durmadan gitmek
ne ölümünü bilsinler ne yaşadığını." Diyor.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1929924/+
Ve içimde gezerim ucu sivri bir bıçakla
Söylesem size söylerim ey ipini kendi gerenler!
Kedere kederle, ağrıya ağrıyla karşı çıkarım.