Düşündüm de, düşünmektir
mutsuzluğumuz kaynağı.
Düşünüş
Düşmeye başlamanın ilk evresi
Uçurumun en dibi
Ya kontrol eder manzarayı seyredersin
Ya gidersin tepe aşagı
Düşünmek bazen
Mazoşistlik
Bazen sadizm
Stockholm sendromu da
Görülebilir
Bi insan kendine anca bu kadar
Kıya bilir
Düşünmek farklı kılar canlıyı
Çok daha fazla düşünen
Düşünülmeyen şeyleri
Düşündüğü için
Kendini düşünmeyenleri de
Düşünmeye kalkınca
Kendini düşünenler
Düşünce suçlusu yaparlar adamı
Ve yasaklamak
Farklı renkte çiçeği
Kedilerle iyi geçinen köpeği
Doğruda olsa konuşan deliyi
Aslında kökten halledilmeli
Kaldırılmalı Türkçeden ''niçin'' ''neden''
Kelimeleri
Çünkü tetikler düşünmeyi
Onun yerine ilkokullarda fişlere yazılıp
Öğretilmeli ısrarla,
"Ali kaderine razı ol"
"Emel boyunduruk altına gel"
"Hikmet,böyleymiş kısmet"
...Telkinleri...
Bazı düşünceler kiraz çekirdeği gibidir. Kirazın tadıyla birlikte yutuluverir. Sonra sindirilmeden öylece geri çıkar. Her ne kadar bağırsaklara biraz faydası varsa da bu kiraz çekirdeklerini süslü bir kap içinde bir başkalarına sunma eğiliminde olmamak lazım gelir. Sindiremeden, yutarak, imajsal, imgesel, derinliksiz, yüzeysel, adi, bayağı... ah bu kiraz çekirdekleri!
işte asıl mesele bu; çünkü insan düşünebildiğini düşündüğü için insandır. insani davranış denilince hiç de öyle naif bir durum olmaz, aksine vahşi ve viraldir bu varoluş.
şöyle diyeyim; düşündüğünü sanan insanların çoğu aslında düşünmezler, sadece kendilerine öğretilen ve kaybettikleri yetileri ararlar beyinlerinde ve ulaşabildiklerinde kendilerini zeki sanarlar. komiktir. bunu kedi ve köpek de yapıyor, bunu ispatlayabilirim pek tabi..
peki ya düşünmek ne demek?! aslında bu soruyu sormanın kendisidir düşünmek(ta ki bu öğretilebilir bir hal alana kadar)
düşünmek öğretilenlerin dışında, öğretilmiş şeylerle yaşayan insanlar kadar yaşamaktır en azından..
düşünmek, adım atmayı öğretecek biri olmadan ilerlemektir.
düşünmek sanılanın aksine içinde hislerin büyük payı olduğu bir yaşam kaynağıdır.
Öyle bir yer düşünün ki 8 gündür kesintisiz sokağa çıkma yasağı var, insanlar günlük ihtiyaçlarını gideremiyorlar, cenazelerini defnedemiyorlar, evde kokmasın diye derin dondurucularda saklanıyor, kimi cenazeler sokak ortasında kalmış, sahiplerinin almasına izin verilmiyor-bu arada bu ölümler sivil ölümlerdir, senin benim gibi sıradan vatandaşlardır, ölenler içerisinde kadınlar, çocuklar , bebekler de var -insanlar keskin nişancılar tarafından öldürülüyor.Adeta akepe hükümeti ve saray katliam yapmaya ısrarla devam ediyor.Bu nasıl bir oyun, nasıl bir katliam, neyin tezgahı. Acaba orada bilmediğimiz daha neler oluyor? Anneler bebeklerine mama alamıyor,gıda ihtiyaçlarını gideremiyorlar.Şimdi terörü kim yaratıyor siz söyleyin bana ? Bu duyarsızlık neden? Neden burası görmezden geliniyor? Niye Cizre'ye kör sağır ve dilsizsiniz? Ölen insanlıktır, vicdandır. Ölümler bile Türk Kürt diye ötekileştirilmektedir. Cizre adeta bir Gazze olmuş, Filistin olmuş, Kerbela olmuş. Yezid olanca gücüyle saldırmakta. Zerre kadar vicdan kalmamış kimsede. Hiçbir cenaze üzerinden siyaset yapmayın. Ölenler bizim insanlarımız,üniformalısı da sivili de...Bir adamın egosu ülkeyi yangın yerine çevirdi. Amacına ulaşmak üzere. Her yerde faşist saldırılar söz konusu. Bu vatanperverlik değil, bu düpedüz katliamdır, yeni Maraşlar, Sivaslar yaratmaktır. Hepimiz kardeşiz, aynı göğün altında aynı ezgiyi söyledik bin yıllarca...Lütfen sağduyulu olun, birbirimizi dışlamadan ötekileştirmeden yaşamanın yolunu elbette bulmak zorundayız.Bu da ancak barışın dilini kullanmakla mümkündür. Sarayın tüm oyunlarına karşı beraber mücadele etme ruhuyla, umuduyla...
Hayatın boyunca yapmak istediğin konuşmaların hepsini teker teker kendine yaptıktan sonra, çaresizliğini farkedip "amaaaan" ile bitirişi yapmaktır. Bu konuşmalar hiç bir zaman seni aşmayacaktır. Bir diğerine varmayacaktır. Ama olsun sonuna dek düşünülecektir.
Bir yazar olarak yaptığım eylem. Gecenin bu saati dışarı bakıyorum. Ve hayatımızdaki değerleri sorguluyorum. Bi yandan sodamı yudumluyorum. (midemde yanma var da) ne kadar eksik kaldığımızı anlıyorum düşündükçe. Ahlaktan, saygıdan, sevgiden çok ama çok eksiğiz sayın yazarlar.
sanırım bu iş ayakta iken daha iyi yapılıyor. nazım hikmet ve atilla ilhan gibi pek çok büyük yazarın eserlerinin çoğunluğunu volta atarak yarattığını düşünürsek mantıklı geliyor. bilimsel bir şey mi bilemem ama.
Geceden korkma sebebim..
Eskiden ben severdim geceleri herkese anlatırdım ben gece insanıyım falan filan.. Sonra ne olduda korkutur oldu beni geceler? Büyüyor muyum yoksa yaşlanıyor mu? Yoksa hayat artık bana çok mu boş geliyor düşündükçe o boşlukta kaybolup gidecekmişim hissi mi yaşıyorum bilmiyorum. Bildiğim tek şey var korksamda yaşayacaksam ben bu hayatı uyumuyorum, düşünüyorum.
güzel düşünmek, evrensel düşünmektir benim için. bir konuya bağlı olmadan düşünmektir, herşeyi herkesi düşünmektir. insan sadece kendisini düşünürse eğer bu bir kum kadar hafiftir. evrensel düşünürse eğer bu bir dağ kadar ağırdır.
Sıcak bi yüzeye temas edince elini refleksle çekermiş gibi insanların sohbetlerinden beynimi çekiyorum. insanlar bi çoğu yarım bilgiler edinen tembeller topluluğu, bi şey bilmez ama yarım bilgisiyle ömrünü ilme adamış insanlara kafa tutmaya kalkarlar, yazık. Kendi için çözülmez olan meseleleri diğerleri için de kördüğüm zannederde yarım aklından düşüncenin antitezini yazar kendince.
insanlar ellerine aldıkları çekiç ile yonttukları heykelin karşısında böbürlenen adi mahluk. O heykelin hammaddesi ''manasızlık'' farkında değiller, önem verdikleri heykelin kendinden başka hayranı yok farkında değiller. 50 lirasını boşa harcasa kahrolurlar halbuki tüm ömrünü boşa harcarken üzülmez çoğunluğu çünkü farkında değiller.
Dostoyevski'nin dediği gibi; keşke ben de diğerleri gibi alelade bi konuda, ne bileyim mesela cep telefonu konusunda bilgili olsaydım. O zaman kendime saygı duymaktan başka bi iş yapmazdım. Girdiğim ortamlarda cep telefonlarının mühim özelliklerinden bahseder, bunların yaşam için ne kadar önemli vasıflar olduğuna dem vururdum. Bana saygı duymayan insanların yakasına yapışır, diğerlerine bu bilgileri vererek önemli bi görevi yerine getirdiğime inandığım huzurlu bi yaşam sürerdim. Gerzekçe sohbetimi dinleyenler bana bakıp ''bak sen şu adama ne bilgili, ne özgüvenli birisi'' diye beni met ederlerdi. Lakin şimdi geldiğim nokta ne? Entelektüel bilgi edinmek?? Felsefe, sosyoloji, edebiyat bunları okuduktan sonra diğerlerinin gerzek esprileri beni bunaltıyor. Onların vakit cinayetlerine tanık olmaktan yıldım artık. Sex, futbol ve madde muhabbetleri sıktı beni tamam mı? Etrafımda materyalist insan istemiyorum.
Nasıl onlar basit esprilere bu kadar gülebiliyor? Neden sığ konuları konuşmaktan bu derece zevk alıyorlar? Kitaplar sadece benim için mi var? Kitapların herkese açık olduğu dünyada bu kadar boş kalmak nasıl mümkün olabilir? insanlar neden çok mutlu olduğunu, çok gezdiğini, herkesten çok yaşadığını diğerlerine ispat etme derdinde? Bunları düşünmek bana mı has?
Bilmiyorum, bilmiyorum. Sadece bana gelip gerzek anılarını anlatan, her muhabbeti kendine ve ne kadar üstün birisi olduğu konusuna çeken, boş teneke gibi çok ses çıkardığı halde üniversite okuduğu için kendini bilgili sayan, Eksik, mantıksız, yarım olmasına karşın kendini mükemmel ve üstün insan zanneden insanlara acıyorum o kadar?
Düşünmek durdurak bilmeyen bir şeydir. Ama önemli olan bir konuya bağlı kalmadan düşünmektir benim kanımca. Düşünce tarzı kimliktir. Düşünmek için araştırmak gerekir, sorgulamak gerekir.
bazen insanların sınırlarını zorlaması gerektiğini düşünüyorum. düşünce ve düşünme sonsuz. böyle bir yetenek insanlarda varken neden fazlasıyla monoton olduklarına şaşırıyorum. her gün uyumak kalkmak yemek yemek gibi bir döngü var insanlarda. ileriye gitmek ya da merak etmek gibi yeti her insanda yok ne yazık ki. tamam dünyayı fethet demiyorum ama en azından gerçekleri araştırsan , merak etsen kendine ait düşünce ortaya çıkarsan bu daha iyi olmaz mı ? belki bilim adamlarının diğer ülkelerden çıkması da bu sebeptendir. türkiyede çıksa dahi beyin göçü yapıyorlar.
insanın kendine ait bir düşüncenin oluşması da araştırmak ve kitap okumaktan geçiyor tabiki. bilmediğimiz o kadar çok gerçek var ki. ne biliym bir insanın kendini geliştirmesi ve düşünmesi gerekir bana göre , ot gibi yaşamak mantıksız.
düşünce, düşünmek insanın elinde olmayan; insiyaki bir hadise. bir saniye bile beyne hakim olabilmek; düşünmeden bir saniye geçirebilmek mümkün mü? zaten o yüzden demiyor muyum düşünce hürriyeti belki en galatı meşhur bir tekerleme.
"bir" düşünce de öyledir. yani insanın kendini "bir" noktaya teksif etmesi. düşünmekle "bir" şeyi düşünmek arasındaki yegane fark; düşünmek engelleyemediğimiz bir hadise iken; "bir" şeyi düşünmekk iradi, isteyerek bir hadise olması.
ifade; "bir" şeyi düşünmek ve o düşündüğün her ne ise ona dair fikrini beyan; hürriyet denilen mefkure ile irtibatlı; ona ait bir hadise.
insanın ifadesi önünde hiç bir engel yoktur. içinde yaşadığın cemiyetin, toplumsal yapının bizatihi normları diyeceğimiz yasalarla, o yasaların ruhuna uygun olup olmaması ifade fiilinin önündeki engel değil; o ifadenin efkara yayılması isteğinin önünde "engeller", hürriyet ve/ya hürriyetsizlik bahse konu olur; kendini hissettirir.
bir odada ifade ettiğin düşünceni; kalabalıklar içinde sözle ve/ya yazı ile resim ile açıkladığın an; yasalar ve/ya kimi geleneksel alışkanlıklar; kabuller gündemleşir.
birileri alkışlarken, birileri "hop" der. yani ifadeni çoğaltma arzusu, engebeli bir arazide yol almak gibidir.
yaşadığın cemiyetin cari yasalarının kabul sınırları dışında bir düşünceye sahipsen, ve yaymak istiyorsan; yasalarla; toplumsal alışkanlıklarla çatışmayı göze almak; haklı, haksız bir bedel ödemeyi peşinen kabul şarttır.
her insan "sözle", artık yaymalı-yaygınlaştırmalıyım dediği düşüncesini ifade edebilir. sokata, caddede, bulvarda, pazar yerinde bunu yapmanın önünde hiç bir engel yoktur; bu faaliyen süresini ise yasalar-alışkanlıklar tayin eder ancak.
yazı, resim vesair yolla düşünceni yayma arzusu önünde yine yasalar-toplumsal alışkanlıklar engeli olabillir; ama birde işin ekonomi-politik veçhesi vardır.
yayınlamak için ya gazete-dergi çıkarmak lazım; yada senin düşüncelerini sayfalarına taşımayı kabul edecek gazete-mecmua bulman gerekliliği bir şart olarak ortaya çıkacaktır.
şurası da bir hakikat ki; gazete mecmua ve/ya televizyon kanallarında boy gösterebilmek için; bu kurumların sahibi oldğu insanla-yönetim tarzıyla uyuşman şartı da unutulmamalıdır.
ifade özgürlüğü hem sonuz ve engellenemez; bir yandan engellenebili,r ve sonlu bir hadisedir.
galiba yasalar ve toplumsal alışkanlıklarla epey sorunlu bir insanın inandığı ifade hürriyetini şartsız olarak gerçekleştirmesinin tek yolu; avazı çıktığı kadar her mekanda konuşmaktır.
elemterefişkemgözlereşiş.
not; sanal ortamı unuttuğum sanılmasın; bu görülmez mekanlar, görülmeyen mürekkeple yazı yazmak gibidir.
birazda buz üstünde yazı kaymacası; eriyip giden; tel tel buhar harfler.
peki niye yazıp duruyorsun derseniz; hocam misali "ya tutarsa". hadi.