-ey talib, bana, "muhabbetin kalıcı olanı, yani hiç gitmeyeni yok mu?" diye soruyorsun.
ne diyebilirim ki? sorunun cevabı, sonucu değiştirmeyecek.
öyle ya, yoksa, yoksuluz. burası kesin. varsa, yine yoksuluz. burası da kesin. yani ilkinde yokun, ikincisinde varın yoksuluyuz.
demek ki biz her iki hâlde de hem yoksun, hem yoksuluz; hem de sadece muhabbetten değil, aşktan da yoksun ve yoksuluz.
bu vesileyle ben de sana bir soru armağan edeyim: yoksa yok, varsa var olabileceği bir hakikatin peşinde değilse, bu yokluk denizinde niçin var olmayı ister insan?
Neredeyse hiç secdeden kalkmazken alnım, niçin bir kez bile sesini duymam? Günler, geceler... asırlardır adı dudaklarımdan düşmediği halde neden bir defa da ben onun adımı andığını işitmem?
Niçin bir tek kelime bile etmez, niçin daima susar? Niçin hep bu kadar uzakta durur da yakınıma gelmez? Niçin başımı okşamaz, niçin bir kez olsun konuğum olmayı kabul etmez? Niçin bir kez bile yüzüme bakmaz, bir kez bile yüzyüze konuşmaya razı olmaz?
Küs müdür acaba bu yetimine?
iyi ama niçin küssün bana?
Kadir olan, Rahman olan o, ben değilim.
Ben ki sade mahrum olanım.
Ben ki bir tek yazgısı yalnızlık olanım.
Ben ki ben diye işaret edecek bir benden bile mahrum olanım.
Merhamete muhtaç olan o değil, benim.
Rahmet ve şefkati, lütuf ve ihsanı isteyen benim, vaad edense o!
Kulluğumda kusurlarım, ibadetlerimde eksiklerim var, o sebeple mi ses vermiyor acep?
O nedenle mi benimle konuşmuyor?
Bu yüzden mi hep uzakta duruyor, bu yüzden mi bir sabah bile kapımı tıklayıp merhaba demiyor?
Sevgili niçin küssün bana, ben sevgimi hiç kazaya bırakmadım ki! Bir an bile ondan fariğ olmadım ki!
Karanlığın arttığı zamanlarda bile sevgili yüzüme hiç çirkin görünmedi ki?
Derdim de bu ya, sevgili bana hiç görünmedi ki!
Belki de kızgın. Belki de öfkeli.
iyi ama ben mahrum olduğumu hissediyorum, mağdur olduğumu değil.
Mağdur olsam mağrur olurdum, o takdirde yolunu da gözlemezdim.
Kahrettiğine inansaydım kahrederdim, kahr edemesem isyan ederdim. inkâr ederdim. Belki çekinir, belki korkar, korkudan iman bile ederdim. Hiç değilse kahrının karşısına sabrımı çıkarırdım. Kanaat eder, eldekiyle yetinir, inlemezdim.
Benim sabrım yok ki! Ne gücüm var, ne kudretim, ne de artık beklemeye tâkatim. Bitmişim, tükenmişim, silinmişim. Hep iken hiç olmuşum.
Bilmem, niçin uzakta duruyor, niçin kapımın önünden bile geçmiyor?
Acaba şehirdeyim diye mi?
Şehrin gürültüsü yüzünden çığlıklarımı duymuyor olabilir mi?
Benimle hep asırlar öncesinden konuşmayı tercih etmesinin sebebi bu mu?
Her yakarışımda hep bin yaşındaki yaşlı velîlerini göndermesinin?
Yüzlerce tarîkin tam da ortasında beni öylece bırakmasının?
Ey sevgili, anlamıyorum, kendi evinde bile konuşmaktan kaçınıp kürsüyü başkalarına bırakıyorsun. Tekkelerde dahî görenlerin değil bilenlerin dedikodu yapmalarına ses çıkarmıyorsun. Bir zamanlar seçerdin, artık seçmiyorsun. Halvethâneni bile kalabalıklarla dolduruyorsun.
Bilirim, şah damarımdan yakınsın, yine de evine çağırıyorsun ama evime gelmiyorsun. Kalbime.
Lütfen duymazlıktan gelme, kullarının senin adını anarak delik deşik etmelerine izin verdiğin o güçsüz yüreğime.
Onu sana işaret eden ne bulduysam onunla doldurdum diye mi?
Susma, söyle ey sevgili, şehirdeyim, şehirliyim diye mi?
Yine bir ara sokakta kayboldum diye mi?
istiklâl caddesini teşrif etmez mi melâike?
O karanlık sokakları, sinemaları, barları, kafeleri, yardımına ihtiyacı olan bîçare günâhkâr kulları, ama asıl âşıkları, gerçek mahrumları, bir de yetimleri, yoksulları, aman, yanlış anlama sakın, paradan puldan değil, semâdan yoksunları.
Semadan, yani senden, yani ümitten.
Susma konuş ey sevgili, kendimi kaybedince niçin seni kaybetmiş oluyorum? Niçin, kendime yaklaştıkça senden uzaklaşmakla cezalanıyorum.
Sırf, bir kez olsun cemalini göreyim, diye yalvardığı için dağlardan taşlardan aşağılara yuvarladın kulun Musa’yı. Haddi aşmanın bedeli miydi şu meşhur لن تراني ?
Söyle bileyim, cemâline iştiyakım var diye mi saklanıyorsun benden?
Haddi aştım diye mi? Belki de kapında sıraya girenlerle birlikte sıraya girmedim diye mi?
Seni bir tek kendime saklamak istedim diye mi?
isa, tutamayıp kendisini, sonunda böyle hıçkırdı huzurunda. Çarmıhta.
Çektiği acılardan şikâyet ettiğini sananlar nasıl da yanılıyorlar. Acıdan değil, kuşkudan inlemişti o an. Niçin şimdi benden vazgeçiyorsun demişti, tam da sana ihtiyacım varken? Çarmıhtayken. Çarmıha gerilene kadar yanımdaydın, niçin şimdi senin adına çarmıhta asılıyken bana benden vazgeçtiğini duyuruyorsun?
izimi kaybettim ey yâr, artık ben kendimi kendim bulamam!
Ah bilsen, ben, beni ararsın, peşime düşersin zannetmiştim de kaybolmuştum, bile isteye nazarından saklanmak istemiştim. Yasayı bozmaz, töreye karşı gelmezsin biliyorum. Bilmez miyim, elbet bilirim. Lâkin ben yine de rahmeder de korkma yanındayım, diye fısıldarsın diye bekliyorum.
çevirmen, düşünce insanıdır. alanı islam felsefesi ve islam'da düşünme sanatıdır. her görüşüne katılmasam da bazı tespitleri yerindedir. entellektüel müslümanlardan biridir.
Hakkında ibrahim paşalının uzun, orjinal ve ciddi bir eleştiri de yazdığı, olağan dışı bir düşünce serüveni olduğunu düşündüğüm ve aslında içinde bulunduğum sosyolojik kesimi bir parça hayal kırıklığına uğratan insana dair söylediği sözlerde çoğunlukla kendimi bulduğum modern zaman dervişi.
Değerlidir, ciddi insanlarca ciddiye alınmalıdır. Ne yazık ki artık kendisinin de sıklıkla ayrımını yaptığı avam'dan olduğu kadar havas'tan da takipçileri vardır ve bu durum serüvenini zannımca olumsuz yönde etkilemiştir. Kendi tercihleridir.
Sözleri dinlenilmelidir.
--spoiler--
''kendimi bazen o kadar çaresiz hissederim ki bir yerlerde beni bulacak birinin var olduğu umuduyla sabretmeliyim diye düşünürüm. muhakkak biri olmalı bu yüzden. bizi arayan, bizi bulmak isteyen, gözyaşlarımıza kayıtsız kalamayacak biri.
biraz gözünüzü açın. biraz kulak kabartın, o saniyede çığlıkları duyacaksınız, acıları, iniltileri... biraz sinenizi yoklayın, oradaki sızıyı hemen fark edeceksiniz.
hepimiz başladığımız noktada sona erecek bir yolun salikleriyiz. hasretten dizlerimizi karnımıza çekmiş bir halde inleyip durmamızın asıl sebebi bu!
fırlatılıp atılmışız bir kere dünyaya. biz kendimizi burada bulduk. bir baktık ki buradayız. yaşamı seçmedik, ona maruz kaldık. şaşkınız.''
--spoiler--
tek başına ense kökünü bile göremeyecek kadar aciz olan insanın hakikat denen zorlu ve tek kişilik yürünen bir yolda bir muallimin eğitiminden geçmek zorunda olduğu gerçeğini göz önüne alırsak kendisi bu konuda iyi bir muallimdir. yoksa bu yol uzundur menzili de çoktur. yanlış yola çıkmamak için soframıza teşrif etmiş düşünce adamıdır.
ya iki taraf da birbiri hakkında söylediklerinde haklıysa? diye sorup AKP-cemaat kavgasına farklı bi bakış açısı getirmiştir 5n1k'da.
YouTube'daki videoları öğreticidir, kafa açar.