durduk yerde adamın amına koyan şiirler

entry47 galeri1 video1
    1.
  1. Her yere yetişilir
    Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
    Çocuğum beni bağışla
    Ahmet Abi sen de bağışla
    Boynu bükük duruyorsam eğer
    içimden öyle geldiği için değil
    Ama hiç değil
    Ah güzel Ahmet abim benim
    insan yaşadığı yere benzer
    O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
    Suyunda yüzen balığa
    Toprağını iten çiçeğe
    Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
    Konyanın beyaz
    Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
    Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
    Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
    Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
    Öylesine benzer ki
    Ve avlularına
    (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
    Ve sözlerine
    (Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
    Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
    Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
    Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
    Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
    Minibüslerine, gecekondularına
    Hasretine, yalanına benzer
    Anısı işsizliktir
    Acısı bilincidir
    Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
    Gülemiyorsun ya, gülmek
    Bir halk gülüyorsa gülmektir
    Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
    Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
    Dirseğin iskemleye dayalı
    -- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
    Cıgara paketinde yazılar resimler
    Resimler: cezaevleri
    Resimler: özlem
    Resimler: eskidenberi
    Ve bir kaşın yukarı kalkık
    Sevmen acele
    Dostluğun çabuk
    Bakıyorum da simdi
    O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
    Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
    Biz eskiden seninle
    istasyonları dolaşırdık bir bir
    O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
    Nazilli kokardı
    Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
    Kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
    Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
    Kadının ütülü patiskalardan bir teni
    Upuzun boynu
    Kirpikleri
    Ve sana Ahmet Abi
    uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
    Sofranı kurardı
    Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
    Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
    Çocuklar doğururdu
    Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
    O çocuklar büyüyecek
    O çocuklar büyüyecek
    O çocuklar...
    Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
    Umudu dürt
    Umutsuzluğu yatıştır
    Diyeceğim şu ki
    Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
    Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
    Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
    Çocuklar, kadınlar, erkekler
    Trenler tıklım tıklım
    Trenler cepheye giden trenler gibi
    işçiler
    Almanya yolcusu işçiler
    Kadınlar
    Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
    Ellerinde bavullar, fileler
    Kolonyalar, su şişeleri, paketler
    Onlar ki, hepsi
    Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
    Ah güzel Ahmet Abim benim
    Gördün mü bak
    Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
    Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
    Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
    Gelse de
    Öyle sürekli değil
    Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
    O kadar çabuk
    O kadar kısa
    işte o kadar.

    Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
    Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
    Mendilimde kan sesleri.

    (bkz: edip cansever)
    (bkz: mendilimde kan sesleri)
    2 ...
  2. 2.
  3. Can Yücel 'den :

    seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum.
    benim olduğu kadar dostlarının,
    dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum.
    nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
    yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
    birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
    paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
    öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
    güzel günlerimizi, evimizde bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
    yada bazen dostlarla ucuz biralar içerek...
    böylece yaşamalıyız işte.
    sonra çocuğumuz olmalı,
    düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
    geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.
    sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek almalıyım sıranı.
    yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın.
    hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
    zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
    herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı.
    saçlara düşünce aklar, yada gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
    kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz.
    geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız.
    eve gelip benden kahve istemelisin.
    çocuklar gelmeli ziyaretimize, geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
    ben, "bey" demeliyim sana, sende "hanım".
    öyle sevmelisin ki beni bu yazdıklarım korkutmamalı seni.
    tebessümler açtırmalı yüzünde.
    birgün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde.
    birbirimizi sevmenin gururu olmalı herşeyde...
    4 ...
  4. 3.
  5. Ümit Yaşar Oğuzcan
    __
    Kimisi çocukluğuma, kimisi cahilliğime geldi.
    Kimisini ne istediğimi bilmeden sevdim,
    Kimisini kendimi bilmediğimden sevdim.
    Büyüdüğümü, olgunlaştığımı hissettiğim zaman ise;
    SENi SEVDiM.

    Şimdi düşündüğümde çocukluk işte diyorum
    Gülüyorum.
    Aradaki fark da burada diğerlerini çocukça
    Seni KENDiM GiBi
    Seviyorum.
    3 ...
  6. 4.
  7. cahit sıtkı şiirleri...

    ölümün huşusu , uhreviyat falan. dalar gidersin düşsel avuntularına , hiç ölmeyecekmişsin gibi...
    0 ...
  8. 5.
  9. Kimin fikriydi aşkı yürekte saklamak?
    Bir vedayı evlat edinenin mi?
    Kimin yüzüne
    tükürmeliydi hayat,
    Maske takanın mı yoksa o maskeyi indirenin mi?

    Bir kadın kiminle sevişmeliydi,
    Kime sarılmalıydı kolları ya da kimin
    koynunda olmalıydı,
    Cebi paralının mı,
    Yoksa uğrunda paralananın mı?
    Kimdi dost..
    Geçip giden yıllar mı,
    Yoksa pastanın
    üzerinde söndürülen mumlar mı?
    Ve neden eşit dilimlenmezdi acılar,
    Gelen davetsiz misafir çoktu,ondan mı?
    Kimdi Aşk,
    Yanında olan mı terk etmemecesine,
    Yoksa kalarak acıtan mı gitmemecesine?

    Bir adam,
    Bir kadını ölüm onları ayırana kadar mı sevmeliydi,
    Yoksa kadın tutku bitince ölümü beklememelimiydi?
    Adresler başka aldatmalar aynı değilmiydi?
    Saatler ihaneti gösterdiyse gecenin geç
    vakitlerinin günahı neydi?
    Severek ayrılma modasını ilk başlatan kimdi,
    Kimin fikriydi sonsuza kadar dost kalmak?
    Kimdi aşkını ilk kâğıtlara yazan..
    Masumiyeti bir otel odasında bırakan kimdi?
    Son gece son sigarayı içmek için sevişmek kâfimiydi?
    Yoksa kapılar kapanınca ayak seslerini dinleyip ağlamak mı marifetti?
    Giden kimdi,Kalan kimindi?
    Bu ayrılığı kim icad etti?
    Ve geri dönmemeyi gidenlere,
    Kimler öğretti?
    1 ...
  10. 6.
  11. Viya Böyle

    Yittin kıyısız kaldım
    Puslasız haritasız rotasız
    Fenersiz kaldım
    Acıya iskandil ediyorum boyuna
    Kaç kulaç ederki benim şu aşkım
    Hüzün tarıyor yalnızlığa attığım demir
    Umudundan aldığım her kerteriz yanlış
    Hesap yanlış hayat yanlış aşk yanlış
    Oysa vira bismillah fundademir
    Rıhtımlar halatlar sığyerleri
    En iyi bildiğim şeylerdi
    içe içe öğrenmiştim
    Ustalık yetmiyor sevgilim
    Ancak aşk öğretiyor adama
    Bi hayatın batacağı yeri
    Ardımdan güzseslerini topla
    Laciverdin mora kesmesine gözyum
    iyodu körelt
    Alargada
    Bir şamandıra gibi beklesin beni ölüm
    Aşka yanaşmasını bilmeyen bi kaptan
    Denize defnedilmeli

    Mehmet Süreyya Timur
    2 ...
  12. 7.
  13. aslında hiç kimse sevmedi,
    bir ben sevdim seni...
    severmiş gibi değil,
    kana kana sevdim seni.
    tıka basa... sevdim...
    dolu dolu sevdim...
    aslında kimse sevmedi seni,
    sevmekten çekindi
    oysa ben; yana yana sevdim seni...
    bile bile sevdim...
    aklımdan zorun var gibi,
    aklıma silah dayanmışçasına,
    mecburmuş gibi
    ve başka çarem yokmuşçasına,
    bir ben sevdim seni...
    aslında bir sen sevmedin beni,
    herkesi sevdiğin gibi...

    (bkz: can yücel - aslında hiç kimse sevmedi)
    17 ...
  14. 8.
  15. Sizin hiç babanız öldü mü?
    Benim bir kere öldü kör oldum
    Yıkadılar aldılar götürdüler
    Babamdan ummazdım bunu kör oldum
    Siz hiç hamama gittiniz mi?
    Ben gittim lambanın biri söndü
    Gözümün biri söndü kör oldum
    Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
    Şöylelemesine maviydi kör oldum
    Taşlara gelince hamam taşlarına
    Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
    Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
    Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
    Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
    Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

    (bkz: cemal süreya - sizin hiç babanız öldü mü)
    1 ...
  16. 9.
  17. "resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
    resulullah yolda ebu bekir'i görse es selamu aleyküm ya sıddık derdi,
    ben yolda ebu bekir'i görsem tanımam.
    resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
    ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
    gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

    resulullah azrail'i yolda görse tanırdı;
    ben azrail'i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
    derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

    resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
    o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah'ın resulü;
    fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

    resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki 'kızım ha gayret!'
    ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki 'anneciğim ölmesen'

    ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki 'anneciğim seni ben'
    annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.

    resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
    ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

    ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

    anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf...

    resulullah çok şanslı bir insan
    annesi öldüğünde o küçücüktü;
    benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
    zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

    annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

    olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
    verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
    resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
    nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü"

    ah muhsin ünlü - resulullah la benim aramdaki farklar.
    5 ...
  18. 10.
  19. 11.
  20. Kırkıncı oda ve yalnız bir opera'yı ilk sıralara koyacağım şiirlerdir. Özellikle Kırkıncı oda...

    KIRKINCI ODA :

    Ne kadarınız gerçek sizin,
    kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki
    kilitler altında sakladığınız gerçek
    duygularınızla,
    gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor
    hayatınıza,
    söylenmeyen neler var kuytularda,
    hani kendinizden bile sakladığınız,
    bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla
    yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da
    ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz
    içinizde...? ? ?
    Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?
    Sevip de söyleyemediğiniz,
    özleyip de açıklayamadığınız
    ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize
    gömdüğünüz oluyor mu,
    korkaklıklar var mı,
    kalleşlikler var mı,
    yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi
    bekliyor...? ? ?

    Göründüğünüz insan mısınız siz,
    yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur
    içinizde
    ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi
    taşıyorsunuz?
    Derununuzda neler saklıyorsunuz?
    Ne kadarınız gerçek sizin?

    Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,
    yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,
    gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı
    saklıyorsunuz,
    açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?

    Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,
    günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp
    Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?
    Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz
    yoksa...? ? ?

    Uzun bir yolculuğa çıkar gibi
    duygularınızla düşüncelerinizi denklere
    sarıp da içlerinizde bir yerlere mi
    yerleştirdiniz,
    bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz
    aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve
    denklerinizi
    hiç açmayacağınızı bilerek...
    Bir gün çıldırsanız da
    bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça
    söyleseniz,
    neler duyacağız sizlerden,
    gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,
    yoksa korkaklığın altında,
    bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi
    büyümüş yiğitlikler mi?

    Kızgınlıklarınız yok mu sizin,
    öfkeleriniz, isyanlarınız?
    Aşklarınız yok mu?
    Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?
    Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,
    kendinize şaşar mısınız,
    hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler
    var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,
    dile getirilmeyen özlemler,
    söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,
    hangi boşvermişlikler,
    hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?

    Ne kadarınız gerçek sizin?

    Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz
    kendinizden?
    Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı
    turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,
    şimşeklerle boşanan yağmur başladığında
    şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,
    ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz
    kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,
    bu kadar gerçeği o odada saklayıp,
    hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir
    sarsıntı yaratıyor?
    yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de
    ıssız gece,
    sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,
    korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,
    kırkıncı odanız size de mi kapalı,
    kendi kendinize bile mahrem misiniz?

    Ne kadarınız gerçek sizin?
    Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
    Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,
    hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,
    kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek
    istemiyor musunuz,
    bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?

    Şöyle rahatça bütün duygularınızı,
    bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,
    kendinizi bile yanınıza almadan.

    Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız
    kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,
    yüksek sesle eleştirip de
    içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,
    kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi
    korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde
    gizliyorsunuz?

    Ne kadarınız gerçek sizin?
    Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

    Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu
    yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?
    Neler var kırkıncı odada?
    Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,
    kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı
    yaşıyorsunuz?
    Niye yapıyorsunuz bunu?
    Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede
    belki...
    Belki de hiç açmazsınız,
    kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,
    kendinizden sıkılarak..

    ( AHMET ALTAN )

    DiNLEMEK iSTEYENLER :

    1 ...
  21. 12.
  22. AŞK
    Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
    Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
    Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
    Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
    Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    Sanki hiç olmamıştı

    Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
    Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
    Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
    Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
    Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
    Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    Çünkü iki kişiydik

    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    Sonrası iyilik güzellik.

    CEMAL SÜREYA
    1 ...
  23. 13.
  24. Bilincim kapalıydı

    Hiç kimsenin anne rahminden
    Çıkarken çıkarttığı hıçkırıkla
    Bir kadının gidişinden sonra
    Çıkarttığı hıçkırık aynı olamaz…
    Bende her ikisi de aynıydı
    Neden ağladığımı bilemeyecek kadar
    Bilincim kapalıydı
    Acılarım hasarlıydı.

    Bir gidişti
    Gözle görülür bir gidiş
    Nefesle takip edilebilir bir gidiş
    Ama tuhaftır ki
    Tarihin bile hatırlamadığı yerlere gitti
    Umudun olmadığı köşelere saklandı
    Kalbimin bulamayacağı fotoğraflara

    Yinede aradım seni
    Her yerde değil her şeyde aradım
    inanılmayacak rüyalarda aradım
    Olmayacak kelimelerin içinde aradım seni
    Olmadı

    Sen ayet gibi yazılırken içimde
    Ben seni vahiy gibi anlattım herkese
    Afrika’da tok bir çocuğa
    Çin de yalnız kalmış bir insana
    Alaska da sıcaktan terlemiş bir ölüye
    Olmayacak her şeye anlattım sordum seni.

    Ağladım.
    yağmur ormanlarını hayrete düşürecek kadar ağladım.
    ıslak dudak arkasında birikmiş sözcükler kadar
    çıkmaz sokakların kaldırım taşları kadar

    Terlettim.
    Tanrıyı yazdığı kaderden dolayı terlettim
    Ve her ter damlasına
    Siz yağmur dediniz.

    izledim.
    Hem de en önde sol köşede
    Kaderimi bir film izler gibi izledim
    Sonra Kalbim ağlarken.
    Ben alkışladım..

    Düşündüm.
    tanrı seni yaratırken cenneti
    beni yaratırken şeytanı düşünmüş olmalı diye
    ve beni yaratırken final sahnesine
    seni koyduğunu.

    Şimdi aylardan Ağustos olabilir
    ; ama şubat ayı kadar eksiğim hayata
    Ve hep şubatta arayacağım seni

    Sonra
    Kulak ver bana
    Kul hakkı olmasın
    Ve tanrı kızmasın bize
    “Ben seni her şeyde aradım bulamadım ,
    olman gereken tek yere de bakamıyorum ,
    Bakamıyorum sen giderken baktım ve bulamamıştım
    Eğer bir daha bakıp bulamazsam
    Kendi ellerimle narkozlar vererek düşüncelerime
    Umutlarımı neşterle delik deşik ederim
    Seni bulana kadarda bilincimi parçalarım

    Anlamadın mı hala
    Ameliyat masasında kalbi kaybolmuş bir ölüyüm
    Nereye gömdüysen artık
    Bulamıyor doktorlar
    Ve doktorlar her sayıkladığım şeyi
    Yazıyorlar böyle

    Sahi Ağustos’da mıyız biz
    Üşüyorum ; ama Şubat olmalı
    Ben ne zaman yattım bu masaya ?

    Hakans Şahin Şubat
    1 ...
  25. 14.
  26. fazlasıyla anlıyorsun sevgilim
    aslanlar var.
    bütün kapılarda bütün ahşap kapılarda
    ani bir töre gibi şehri çaldılar
    üstümüze çaldılar gözümüzden yapıştık
    anlamıyorsun sevgilim
    öldü eski adamlar
    anlamıyorsun.

    ve biz ali’yle konuşup durduk bunu
    ben onun sırtına baktım o benim göğsüme
    ne o senin babama rastladı
    ne ben bir kız gördüm ona bakarken.

    bu kamburluk doğum lekesi dediler
    bizi bir rahim bükmüştür belli
    bizi bir rahim çok önceden duymuştur
    boyumuz büyük söylenmiştir oğlanken babalarımza
    annelerimiz korkmuştur.
    ve allah yetişmiştir ve örs ve çekiç ve ağlamayı bilmeden
    çifte sus verilmiştir
    büküklüğümüze.

    ali’ye gidiyorum diyecektim
    ali gitmişti trenlerden çantalarla
    ben azıksız kalmıştım
    mezarları öpmeseydim ölecektim
    -ne çok kemik vardı toprakta.

    beni kerub’un kollarında böyle buldular
    suçunu üstüme almadım ömrümün
    kediydim ben köpektim
    neye baksam allah’tan biliyordum
    hayvanların suçu değildi sahipleri
    ve çekilmezdi bir köpek hesaba
    avcının tavşana ettiklerinden.
    Babalarda çekilmezdi hesaba
    çünkü onlarda bazen köpekti.

    insanken kaç kez ölmeyi denedim
    insan ölse bile ölemiyor
    hep yanlış yaşıyor birilerinin aklında
    birilerini düşündükçe ikmale kalıyorsun
    zaten leyla da intihara inanmıyor
    önce leyla ölüyor sonra
    ölsen de ölemiyorsun.

    görmüyor musun sevgilim
    aslanlar var.
    leş gibi yapıyorum tehlike kapımda.
    çakallar okullarımı dişliyor
    öğretmenlerimi kemiriyor ses etmiyorum.
    amirlerime kadar sıyırıyor çakallar
    lezzetli evliyalarım bitiyor.
    kurtuluş harbim patlıyor bir pençe darbesiyle
    devlet dişlere direniyor.
    ve kaldırıyor bir karga dalağımdan hilafeti
    bütün şüpheleri çiğniyor sırtlanlar
    can korkusu kalıyor omurgamda yalnız
    köpek oluyorum ve kedi.

    omurgamda yalın mı yalın yük
    yükler ahşaptan münezzeh
    hurmadan ve bezden münezzeh.
    rehbersizim omurgamda olasılık yok
    omurgamda kalanlar yerli yerinde.
    aya çıplak gözle direnir kirpiklerim
    ağzım elbette mümkün ve cahildir
    damarlarım bağışıklıktan münezzeh.

    omurgamda ölmemek programı
    omurgamdan bağlıyım nefesime
    tasadan ve ahlaktan münezzeh bakışlarım
    her şey andan münezzeh nesneler hayal gücümden
    allah allahtan münezzeh.

    anlıyor musun sevgilim
    aynalar var.
    yazıyı büker gibi bakıyoruz birbirimize
    taş bükülüyor çocuk bükülüyor ekmek bükülüyor
    ağacı büküyor bakışlarımız
    büküldük göz değdikçe göğsümüze.

    anlamıyorsun sevgilim
    kendini görmez bir köpek suya bakarken
    anlamıyorsun.

    münezzeh:uzak
    kerub:Allah’a en yakın olan melekler

    hakans şahin
    1 ...
  27. 15.
  28. sizin alınız al inandım
    sizin morunuz mor inandım
    tanrınız büyük amenna
    şiiriniz adamakıllı şiir
    dumanı da caba

    bütün ağaçlarla uyuşmuşum
    kalabalık ha olmuş ha olmamış
    sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
    ama sokaklar şöyleymiş
    ağaçlar böyleymiş
    ama sizin adınız ne
    benim dengemi bozmayınız

    aşkım da değişebilir gerçeklerim de
    pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
    yangelmişim diz boyu sulara
    hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
    hiçbirinizle dövüşemem
    benim bir gizli bildiğim var
    sizin alınız al inandım
    morunuz mor inandım
    ben tam kendime göre
    ben tam dünyaya göre
    ama sizin adınız ne
    benim dengemi bozmayınız.

    T.Uyar Denge
    2 ...
  29. 16.
  30. insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
    0 ...
  31. 17.
  32. oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    sonrası iyilik güzellik. C. Süreya
    -
    Uy havar!
    Muhammed, isa aşkına,
    Yattığın ranza aşkına,
    Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
    Benim de boş yanım hançer yalımı
    Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
    He desem, koparacak dizginlerini
    Yediveren gül kardeşi bir arzu
    Oy sevmişem ben seni... A. Arif
    1 ...
  33. 18.
  34. sen giderken gözlerim dopdoluydu.
    ve yağan yağmurla caddeler ıslak.
    yokluğundan bir rüzgar esti, hazin.
    teselliler döküldü; yaprak yaprak.

    gökyüzünde bir bir söndü yıldızlar.
    bir karanlık geldi, gittiğin yerden.
    ümitlerim vardı; tesbih misali.
    sen giderken; dağılıverdiler birden.

    ümit yaşar oğuzcan.
    0 ...
  35. 19.
  36. ibrahim
    içindeki putları devir
    elindeki baltayla
    kırılan putların yerine
    yenilerini koyan kim

    güneş buzdan evimi yıktı
    koca buzlar düştü
    putların boyunları kırıldı
    ibrahim
    güneşi evime sokan kim

    asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
    buhtunnasır put yaptı
    ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
    güzeller bende kaldı
    ibrahim
    gönlümü put sanıp kıran da kim.*
    1 ...
  37. 20.
  38. Uzun bir geçmişimiz var
    Hiç yorulmadan
    En azından bir kere
    eğlenceli beşik
    ha biz varız
    ha biz maskeli balo
    Saygıya durup üstün bir gecede
    Bir sır payı katlayıp
    sade bir kahveden
    Keyifsiz bir detayın hükmüyle
    ha biz yokuz
    ha biz seferde
    Ya bu kez ölenleri görmeliysek
    Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
    Parka dolalım
    Park bizi alır önce
    Seyrimizden bir sabah kazanır
    Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
    Sayısız rampaya katlanır
    ya güneşten daha zengin
    sofraya diz çökeriz
    ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
    Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.*
    1 ...
  39. 21.
  40. Sevgim acıyor
    -------------

    Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
    Dikey ve yatay mutsuzluktan
    Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
    Sevgim acıyor

    Biz giz dolu bir şey yaşadık
    Onlarda orada yaşadılar
    Bir dağın çarpıklığını
    bir sevinç sanarak

    En başta mutsuzluk elbet
    Kasaba meyhanesi gibi
    Kahkahası gün ışığına vurup da
    öteden beri yansımayan
    Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
    Öbürünün bir kadından aldığı verem
    Bütün işhanlarının tarihçesi
    sevgim acıyor

    Yazık sevgime diyor birisi
    Güzel gözlü bir çocuğun bile
    O kadar korunmuş bir yazı yoktu
    Ne denmelidir bilemiyorum
    sevgim acıyor
    Gemiler gene gelip gidiyor
    Dağlar kararıp aydınlanacaklar
    Ve o kadar

    Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
    Sonbahar geldi hüzün
    ilkbahar geldi kara hüzün
    Ey en akıllı kişisi dünyanın
    Bazen yaz ortasında gündüzün
    sevgim acıyor
    Kimi sevsem
    Kim beni sevse

    Eylül toparlandı gitti işte
    Ekim filanda gider bu gidişle
    Tarihe gömülen koca koca atlar
    Tarihe gömülür o kadar.

    Turgut UYAR
    1 ...
  41. 22.
  42. Hoşgeldın kadınım..
    -nazım'dan..-
    2 ...
  43. 23.
  44. ben bir küçücük şiirim
    yaklaşmayın bak yakarım
    durdu durmadı anlamam
    adamın amına korum

    iyi bi gobel
    0 ...
  45. 24.
  46. PROFILI OĞLAN ÇOCUĞU

    özel yağmurunu yanında gezdirirdi
    cam tozu serpintisi su pırıltılı
    profili oğlan çocuğu ağzı hüzün
    sevda çetin bir sınav bunu bilirdi
    yüreğini tüketen epeyce ağrılı
    özel yağmurunu yanında gezdirirdi
    sabahtan akşama bütün gün

    bir kalemle buluşmasın şairdi
    şiirleri nedense ağır yaralı
    gizliden gizliye kan kaybediyor
    eli fırça tutunca yaptığı resim
    bir yangın korkusu gibi özgün
    kim olduğunu kim bilebilirdi
    başka bir gezegenden gelmiş
    su altında yaşıyor çünkü uzaylı
    profili oğlan çocuğu ağzı hüzün
    kaç kadın olabiliyor kaç erkek
    sabahtan akşama bütün gün

    elleri soğuk ve saydam upuzun gelirdi
    gözlerinin beyazını kırmızıya çevirmiş
    sesi başka bir ses göğüslerini silmiş
    özel yağmurunu yanında gezdirirdi
    profili oğlan çocuğu ağzı hüzün
    sevmek kalın bir tünel bir kere girildi
    artık anlamı yok gecenin gündüzün
    uzak uzak imdat sinyalleri verirdi,
    sabahtan akşama bütün gün.

    profili oğlan çocuğu ağzı hüzün,
    onu benden başka kim sevebilirdi.
    ATTiLA iLHAN
    0 ...
  47. 25.
  48. Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
    Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
    Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

    Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
    Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

    Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
    Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
    Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

    Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
    Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük