dogville

entry87 galeri19
    37.
  1. --spoiler--

    kafka nın şato romanındaki gibi bir hava var dogville filminde. kasaba halkının kötülük yapmaya meyilli aşırıcı tutucu tavırları, dışarıdan gelen kimselere karşı adeta bir ikinci sınıf vatandaşmış gibi davranılması,... bu tip haller aynen şato romanında da geçmekteydi. sanırım dogville ve şato da anlatmak istenilen ortak espri, yıllardır bir arada yaşayan küçük toplulukların ne kadar katı gelenekçi ve buna bağlı olarak da yabancılara karşı ne kadar acımasız oldukları gerçeğidir. ayrıca grace ve babasının arabdaki konuşmaları da suç ve ceza üzerine çok dikkate değer bir konuşma; tam hatırlamasamda köpeklerin doğası gereği yaptıkları hataların affedilmesinin köpeklerin doğalarına rağmen eğitilmelerinin önüne geçtiğine dair çok aklıma yatan bir ifade vardı. son olarak da dogville mi grace i terk etti yoksa grace mi dogville i terk etti?

    dogville de; kasaba tutuculuğunun aslında ne kadar ciddi boyutta sorunlara yol açacağını görüyoruz. ülkemizde de, rahatça gözlemleyebileceğiniz kendinden olmayana her türlü haksızlığı yapmayı doğal gören muhafazakarların aslında ne kadar tehlikeli olduklarının anlatıldığı bir film.

    --spoiler--
    1 ...
  2. 36.
  3. --spoiler--

    brecht film yapsa böyle bir şey olurdu heralde. dünya bir sahnedir mottosuyla tiyatro sahnesi üzerinde oynanan film herkesin çizdiği tebeşir evlerin şeffaflığını bize gösteriyor. kasabaya yeni gelen grace in aciz durumundan yararlanan kasabalının değişimini, bir nevi basamak atlamasını, ezilenin şartlar oluşunca ortaya çıkan ezme psikolojisini epik bir şekilde(brechtvari) izleyice aktarıyor.

    lars von trier, hiçbir propaganda yapmadan merhamet- zorbalık kavramını da çok ince bir yerden yakalayarak bizi sorguya alıyor. ikisinin bittiği yer neresidir? saf iyilik-merhamet kavramı insanlığı kurtuluşa mı götürür yoksa yozlaştırır mı? ya da tersten soralım soruyu: güç kişinin elinde olduğunda ne kadar değişmeyebilir?

    insanlığın doğasına yönelik bu yolculuğunda yönetmen seyirciyi de çok güzel kendine yabancılaştırıyor. seyirci köyün makineli tüfeklerle taranmasından zevk alıyor adeta. insanların ölümünden, çocuğun annesinin önünde katledilmesinden(!) bir iç huzur-katarsis- yaşıyor.

    film bittiğinde ister istemez zihnime şu sorular takılıverdi: idam doğru bir karar mıdır? taş atan çocuklar içeri alınmalı mıdır? hapishanelerdeki tecrit doğru mudur?

    gerçekten müthiş bir vicdan muhasebesi yaptıran film olmuş. eline sağlık lors.

    --spoiler--
    1 ...
  4. 35.
  5. insanı şaşırtan düşündüren bir film.

    --spoiler--
    grace dogville e gönderilen bir melek gibidir çaresiz kanatları olmayan savunmasız bir melek gibi. insanlar tarafından gelebilecek her tülü darbeye açıktır ve bu da fazlasıyla kullanılır. daha filmin en başında kullanmaya bunu fark eden Tom başlar sözde ahlaki değerleri için gracei bir çeşit deney yapar gibi kobay olarak kasabalıların önüne çıkarır. onlarla yaşayabilmek için grace elinden geleni yapar ama zaman geçtikçe açgözlü kasabalı daha fazlasını ister iş tecavüze kadar varır. bütün bunlara rağmen grace anlamaya çalışır kasabalıyı çok zor koşullar altında yaşadıklarını onların yerinde olsa kendisininde aynı şeyi yapacağına inandırmaya çalışır kendisini ama kasabaya gelen babasının kibir hakkında ki nutku çok iyidir. grace gerçektende çok kibirlidir ve kendisini herkesin üstünde gördüğü için bağışlayıcı moda bürünmüştür ama en sonunda düşüncesi çürür ve kendisi olsa onlar gibi davranmıyacağını aslında ellerinden gelenin en iyisi kesinlikle bu olamıyacağını anlar. buda bi çeşit hayal kırıklığı olur seyirci için işlerin her zaman farklı şekilde yürüdğünü iyi insanlarında oldugunu ikiyüzlülüğün ve yalanın olmadığı küçük sevimli kasabalar olduğunu düşünmek isteriz ama bu sadece kitaplarda olur. insalara bir konuda gereginden fazla gücü olduğunda olabilecek en kötü şeye dönüşmeleri hep çok kolaydır ve bu kişiler ne yazık ki bizim komşularımız en yakın arkadaşlarımız vede ailemizden biriside olabilir. iyilik yapmak kötülük yapmaktan her zaman daha zordur.
    --spoiler--
    1 ...
  6. 34.
  7. Lars von Trier'in izlediğim ikinci filmi.*çok geç kaldığımın farkındayıım ama izlemiş olmak bile büyük bir şans bana göre. ilk olarak Dancer In The Dark filmini izlemiştim tirer'in ve son yarım saat o kadar çok ağladım ki,bu kadar haksızlıkta fazla oluyor dedim, dayanamadım son sahneleri izlemeye. bu filmde öyle gerçekten insanı derinden sarsıyor, belki yıllarca insanı düşünmeye sevk eden bir yapısı var. bu film başka. beni bu kadar sarsan film olmadı hakikaten. insan doğasında kötülüğü barındırması,hak,adalet,kibir,iyilik kötülük,ikiyüzlülük,insanın zaafları gibi konulara giriyor çıkıyor seni dövüyor. üstüne tez yazılabilecek kadar güzel bir film. yönetmen bizi döverken bir yandan sorular soruyor; hangimiz kötülük yapıldığında ona bir şekilde o kötülüğünü ödetmek istemeyiz ki? yada her iyilik yaptığımız insandan birşeyler mi beklemeliyiz? iyiliği neden karşılıksız yapmayız ki? her kötülük yapan insan ölümü hakeder mi? anti hümanist bir şekilde sona ersede gerçekten bir başyapıttır benim gözümde.
    1 ...
  8. 33.
  9. trier'in provokasyon tandanslı anlatımını keskinleştirdiği tiyatral başyapıtı. dogma akımının temeli provoke edicilikten besleniyordu fazlaca. bu provoke edicilik aslen kişiye yapılmaması gereken bir yığın şeyin yapılışıyla anlam kazanıyor. tabi burdaki tavır önemli. kendini savunma peşinde koşmamak. az biraz mevzuyu merhamete yaslamak. merhamet ve filmin özellikle finaliyle sivrilen kibir dışında yapılan iyilikten karşılık beklemekte masaya yatırılıyor çokca.
    sadece korku ve gerilim filmleri germiyor insanı. trier filmleri fazlaca geriyor izleyeni. bunda yapılana cevap vermemek onu biraz ahlaki mana da sineye çekmek sorgulanmış. insan algısı içinde ahlaki görecelilikten dem vuruluyor.

    filmin tiyatral havası her izleyicinin görmek isteyeceği bir sinema deneyimi kuşkusuz. bu dahi filme kayıtsız kalmamak için kafi aslında.

    finaldeki güç ve kibir tandanslı yaklaşımı ağır buldum. bir nevi kötülüğün yanıtı mağdur kişi tarafından gücü eline aldıkça verilebilir tavrı o dogville halkının hepsinin bunu hak etmediğine kadar uzandı bende. küçük bebek dahi ölüme layık görüldü mesela. bu cezalandırma yöntemi, ufaklığın dogville havasını solumasından yarın onunda sıradan fakat içten pazarlıklı ve zaafları olan bir dogvilleli olacağının kestirilmesiyle ilintili şüphesiz. fakat karşılıklılık tezi ve dünyanın iyiliklerle bezenmesi için cevabın mağdur tarafından şip şak verilmesi biraz mevzuyu ahlaki boyuttan hukuksal eleştiri zeminine çekiveriyor.

    dogville başyapıtlığını sıradan görünümlü insanların içten pazarlığından ve her bir iş için karşıklılık tezi geliştirmelerinden alıyor. biraz da insan doğasının özde bencil olup zaaflarının olduğuna parmak basıyor. insanın özü karanlık bir analiz süreciyle ele alınmış. ve bu tavrın geniş pencereden haksız olmadığını düşününce anlatılmak istenen ele avuca sığmıyor.

    dogville: trier'in ele avuca sığmaz başyapıtı.

    10 üzerinden 9!

    tabi bunu alan bunu da aldı:
    (bkz: dancer in the dark)

    edit: bunsuz olmaz!
    http://www.google.com.tr/...16&ved=1t:429,r:1,s:0
    1 ...
  10. 32.
  11. insanın içindeki kötüyü içtenlikle ortaya koyan, seyirciyi bir lastik gibi gerdikten sonra aniden bırakan, canını acıtan bir filmdir.
    0 ...
  12. 31.
  13. 2003 yapımı bir Lars von Trier filmidir. insanların zaaflarını, zaafları olan insanlara acımasızlıklarını, fakir bir kasabada büyüyen insanların içindeki öfkeyi ve bu öfkeyi bir şehrin, zenginliğin ve onlarda olmayan bir çok şeye bir zamanlar sahip olan grace'in üstüne akıtmaya çalışan insanları, şehirde yaşayıp da kasabalara özlem duyan insanların yüzüne yüzüne vurur bir yandan. aslında insanlar aynıdır. taşrada ya da lüks bir şehir merkezinde. insanlar kendilerinden farklı ve aynı zamanda zaafları olan bir insanı kendilerine dart tahtası olarak seçip, hayata dair tüm öfkelerini o kişiden alabilirler. ve bir çok kötülük, bir zamanlar çok fazla iyilikle yola çıkmış insanlardan doğar.
    0 ...
  14. 30.
  15. gerçek bir "ilahi adalet" ile son bulan trajik film.
    1 ...
  16. 29.
  17. finali orgazma ulaştırabilecek derece tatmin edici film.
    1 ...
  18. 28.
  19. 27.
  20. çevrenizdekilerin, onlara izin verdiğiniz takdirde size ne tür kötülükler yapabileceğini gösteren filmdir. filmden çıkarılabilecek en önemli mesaj *, eğer zamanında tepkinizi koymaz ve bazı şeylere göz yumarsanız, elinizdeki gücü kötüye kullanmak zorunda kalabilirsiniz.
    2 ...
  21. 26.
  22. sarsıcı bir film,baş yapıt. Taşra halkının masum ve iyi insanlardan oluştuğu yanılgısını çok başarılı anlatıyor. lars von trier, karakterleri derinlemesine işlemiş, insanların hayvanlar gibi dürtüleriyle hareket edebilecek, üstüne üstlük de bunun hakları olduğunu düşünebilecek kadar vahşi olabileceğini yüzünüze çarpa çarpa göstermiştir. 170 dakikanın sonunda ise kibri belkide hiç düşünmediğiniz bir açıdan ele aldıktan sonra tamda istediğiniz sonu size veriyor.

    "insanlar her yerde aynı bunu anladım. hepsi hayvanlar gibi aç gözlü. küçük yerdekiler daha az başarılı, o kadar!" etkisinden çok uzun süre kurtulamayacağımı hissedebiliyorum.

    (bkz: ölmeden önce izlenecek filmler)
    2 ...
  23. 25.
  24. "insanlar her yerde aynı, bunu anladım. hepsi hayvanlar gibi aç gözlü. küçük yerdekiler daha az başarılı, o kadar!" ilerleyen dakikalarda bir tecavüzcü olacak bir dogville'linin demeçlerini dinlediniz.

    gerekli şartlar sağlandığı takdirde, insansoyunun yapamayacağı hiç-bir-şey yok. kötülük ve iyilik hep içeride bir yerlerde. dogville kasabası sakinleri ve grace, kötülüğün sınırlarını pek ala gözümüzün önüne seriyor. böyle böyle böyle. 'nasıl yavşak olunur?', 'nasıl çirkefleşilebilir?', 'nasıl düşünebirtekmedesenvur'cu olunur?' filan. lars von trier yine dersini veriyor çatır çatır. belki de içindeki kötülükleri meşrulaştırımaya çalışıyor. ne bok yemeye çalışıyor bilemem, ama iyi yapıyor. accayip hem de...
    6 ...
  25. 24.
  26. orada bir köy var uzakta, gitmesek de , kalmasak da o köy bizim köyümüzdür köyü.
    1 ...
  27. 23.
  28. sanatsal filmlerden pek anlamayan bünyelerde bile "evet işte bu on numara bir sanat filmi" hissi uyandıran şahaser. filmi sadece kadın sorunu üzerinden okumak yönetmene büyük haksızlık olur. kibir nedir sorusu ve insanların zaaflarının gelebileceği noktalar daha çok tartışılır esasında filmde. küçük şehirlerde minik hayatlar kurma özlemiyle yanıp tutuşan, bünyelere cevap da grace'le dogville üzerine konuşan chuck'tan gelir:
    --spoiler--
    -burayı hiç sevmiyorum, ama anlaşılan sen seviyorsun, dogville'e aşık olmuşsun. ağaçlar, dağlar, mütevazi insnalar.. bunlar daha aklını başından almadıysa eminim tarçınına bayılmışsındır. bektaşi üzümlü keklerin içindeki lanet olasıca tarçına. büyük şehirdeyken hayal ettiğin her şeyi dogville'de buldun değil mi? (...) insanlar her yerde aynı, bunu anladım. hepsi hayvanlar gibi açgözlü. küçük yerdekiler daha az başarılı o kadar..
    --spoiler--
    ki gerçekten filmin devamı chuck kişisinin ne kadar haklı olduğunun ispatı gibidir. ayrıca filmin sonundaki baba-kız ya da bir nevi tanrı-isa diyalogu da akıllara zarardır. insanın bağışlayarak da kibirli olabileceğini gösterir. her şeyiyle muazzam bir film. lars von trier in ve nicole kidman ın en başarılı filmidir kanımca.
    3 ...
  29. 22.
  30. attığı tokat hala acıtıyor. muhteşem.
    3 ...
  31. 21.
  32. bilmeden rastgele aldığım izlerken ilk başlarda enteresan bir film olsa gerek diye düşünmeme yol açarak bana kendisini sonuna kadar izleten, çok zekice kurgusu ve düzeni ile insanı yormayan, izlerken insana ulaştırdığı metaforlar ile ciddi manada düşünmeye sevkeden, hatta farketmeden akılda kalınası cümleleri, objeleri bulunan, nicole kidman'ın oyunculukta tavan yaptığı tiyatro sahnesinde çekilen bir sinema filmi olması sebebiyle orjinalliğine orjinallik katan film.
    izlerken bir ara yaptığım en büyük hatalar biri kendimi filmde grace(nicole kidman) in yerine koymaktı. çünkü ben olsam diye düşünürken filmin esasını kaçırabiliyorsunuz. filmle ilgili hiç bir şey okumadan almış olmama rağmen dediğim gibi izledikten sonra herşeyi yerli yerine oturtabiliyorsunuz. elmalar, musa(köpek) 7 biblo 7 çoçuk, hepsi film içinde insanın içini gıcıklayan soru işaretleri bırakıyor.kasabanın adı bile hatta! tavsiye edinilesi bir film hatta sanatsal film severler için başyapıt niteliğinde.şahsi kanaatimce.
    3 ...
  33. 20.
  34. modern zamanların baş yapıtı.
    tiyatro-sinema karışımı başka, bambaşka bir şey. tekniğinden, felsefesine kadar tarihteki en derin filmlerden biri. kibir denen şey üzerine öpülesi tespitleri ve göndermeleri olan dahiyane bir film. en kısa zamanda tekrardan izlenip adam akıllı bir anlam katmak gerek. bu anlam filmin yanında çok boş kaldı çünkü.
    2 ...
  35. 19.
  36. 18.
  37. kendi dönemi içerisinde çığır açan avangart, bana herşeyden çok hak, adalet ve ahlak olgusunu betimler nitelikte gelen, herşeyi ile kendimi bir tiyatro salonundaymışım gibi hissettiğim güzel fimlerden biridir.
    2 ...
  38. 17.
  39. film , sanki bir kitap okuyormuşsunuz ve olayları kafanızda şekillendiriyormuşsunuz hissine kapılmanızı sağlayacak türdendir. anti-hümanizm duygusunu tema almış bir filmdir. şayet feminist değilseniz, bu filmi izledikten sonra feminist olma ihtimaliniz kuvvetle muhtemeldir.

    --spoiler--
    zira filmde, erkeklerin, çaresizlik içinde olan bir kadını, hemen kullanma girişiminde bulunmaya çalışmaları çarpıcı şekillerde örneklendirilmiştir.
    --spoiler--

    biraz uzun olsa da izlenilmeye değer filmlerdendir, şiddetle tavsiye ediyorum efenim..
    8 ...
  40. 16.
  41. evet onlar basit insanlar. uzaktalar bize. varoşta, gecekonduda, işçi onlar ya da köylü... şimdiye kadarki yaşantımda karşılaştığım en büyük çelişki işte.

    --------------spoiler---------------------

    filmin başlarında grace'in kendisine tecavüz eden kişiyi bile anlamaya çalıştığını, ona kızmadığını görürüz. sevgilisi, tecavüzcüyle konuşmayı teklif ettiğinde "hayır yapma, kafası karışık onun bu yüzden yaptı" gibi bir açıklama yapar.

    her kötü şeyin bir nedeni vardır.

    tecavüzcünün eşi de grace'e zarar vermek ister, onun değer verdiği bibloları parçalar. aslında kızması gereken kişi eşidir, ancak ya gücü yetmez ya da eşine aşık olduğu için hatayı eşini baştan çıkaran kadında arar.

    kamyonuyla grace'in gitmesine yardımcı olacak olan adam aslında dogville halkından korktuğu için grace'in gitmesine izin vermez. cinsel açlığı olduğu için ve belki parası olmadığı için grace'e tecavüz eder.

    grace'in sevgilisi, grace'in diğer tüm erkeklerle birlikte olup da kendisi ile birlikte olamamış olmasından dolayı bir hayal kırıklığı ve eziklik hisseder. grace'den "hayır" yanıtını alınca da öfkesini yine zavallı bir kız olan grace'e yönlendirir ve kızın babasını arar, bu öfkesini bir şekilde yansıtmak için.

    -------------spoiler-------------------

    filmde grace önceleri bu davranışları anlamaya ve hoşgörü göstermeye çalışır, sabreder. daha sonra o da dayanamaz artık. bizim de hep yaptığımız bu değil mi zaten? kapkaççı çantamızı çalınca ekonomik zorluklardan dolayı bunu yaptığını düşünürüz. bir adam bize laf atsın, mini etek giydiğimiz için suçluluk duyarız. gelinine işkence eden bir kaynananın oğluna olan sevgisini düşünürüz. kızmayız bu kişilere.

    mustafa hakkında her şey adlı filmde "onlar toplumun safrasıdır" denir alt tabaka için. dogville'i izlediğimde de aynı tiksintiyi yaşadım içimde. yaptıkları davranışlar için nedenleri olabilir, ama bu yaptıklarının yanlış olmadığını göstermez ki bize.
    4 ...
  42. 15.
  43. insan etiğinin, değer yargılarının, zaafının, kibirinin muazzam bir çıplaklıkla anlatıldığı film.

    bu kadar açık olması kişide tokat yemiş hissi bırakıyor. şöyle sağlamından bi' tane.

    film sonunda anlatıcıdan gelen soru, film bittikten sonra yazıları ve fotoğrafları eblek gözlerle seyretmeye sebep oluyor.* * ama sonra sorunun sorudan bağımsız cevaplarını buldum ben. sanırım, insan insana mahkum bırakıldı. bu konuda gidip tom edison'a danışmam gerek. sonra da kendisiyle beraber grace'i tavandan asıp, yeni muhteşem planımızı tartışabiliriz.
    1 ...
  44. 14.
  45. (içeriğe dair bilgi ihtiva ediyor, okuma. git izle..)

    ölmeden önce izlenmesi gereken birkaç filmden biri, bir başyapıt. dekorsuzluk filmi izlemeye başladığında rahatsız etse de kısa sürede pek de şahane bir fikir olduğunu anlıyor ve konuya kendini kaptırmış olduğundan farkına bile varmıyorsun. insanın kendiyle yüzleşmesini sağlayan, "kibir nedir?" sorusuna yıllardır verdiğin cevabı yeniden gözden geçirmene neden olan bir film. grace'in (ki isa alegorisidir) gördüğü onca zûl sonrasında babası (evet, tanrı, kutsal ruh) ile yaptığı ve tekrar ve tekrar ve tekrar izlenmesi gereken konuşma, kötülüğün cezalandırılması konusunda insanın beynine çivi gibi çakılacak çıkarımlarla hatırda kalıcı..
    kidman'ın performansı olağanüstü, yönetmen olağanüstü, konu ve işleniş biçimi olağanüstü. bu filmle birlikte şeytanın avukatı ve otomatik portakalı da izlemeli.
    6 ...
  46. 13.
  47. sinirden gebererek izlediğim ama filmin sonunda nikol hatunun numarasını ayakta alkışladığım film. ''geberin ikiyüzlü pislikler''.
    7 ...
© 2025 uludağ sözlük