hastaları domine edip işlemi rahatça uygulayabilmek için dozunda olması gereken korku. yoksa kendilerini patron zannedip 10 dakikalık işlemi 1 saatte yaptırıyorlar.
dozundan fazlası için de bu geçerli.
bende olmayan korkudur. agresif periodontitis tanısı kondu. tedavi için toplamda 12 saatin üzerinde ameliyat yaşadım.
iki kez yirmilik çektirdim. biri 1,5 diğeri 2,5 saat sürdü. 2,5 saat süren operasyonda doktorun biri yorulunca oyuncu değişikliği hakkını kullanıp arkadaşına devretti.
çok şükür o dişçi koltuğuna yattığımda en kötü senaryoyu önceden yaşadığım için korkmuyorum.
Diş ağrısı başlayana kadar süren korkudur. O ağrı başladığında otomatik olarak randevu alınır ve tıpış tıpış doktorun yolu tutulur. Tedavi olurken daha uzun süreceği düşünülür ama doktorun “ağzını çalkalayabilirsin, üzerine baştırma, bir süre bir şey yiyip içme” demesi üzerine içinizden “bu kadar mıydı lan, ne ara bitti” diye geçirirsiniz. Çıkışta ağzınız yamulmuş olacak. Sezen aksu gibi gezeceksiniz. Belki de şarapçı dayılar gibi. Diş sağlığı çok önemli.
örümcek adam'da bile olan bir korku. bir macerasında acaip alet edevatlar yaparak suç işleyen bir süper kötü için "bir dişçininkinden bile daha korkunç aletlere sahipmiş!" nitelemesini yapmaktaydı.
birinin çocukluk korkusu, öbürünün geceleri kabusu. öteki kapının önüne kadar gitmiş geri dönmüş. diş hekimine gitmeden önce psikolojik tedavi gören var. bir başkası da 32 yaşındayım iğneden korkuyorum yoksa gidicem yazmış. şaka mısın lan. en değerli kan grubuna mensup olduğum için üç ayda bir o sedyeye uzanıp bir ünite doldurmazsam, kendime olan saygımı sorguluyorum. olm sözlüğün adı değişsin lan. valla. balkon sözlük olsun. balkon çocuukları sizi.
size o kadar saydırdım ama bişi itiraf ediim mi? ben de çok korkuyordum. ahahaha böyle benim de rüyalarıma giriyordu. ama sizinkiler gibi patolojik nedenlerden değil, tamamen duygusal. çok tuzluydu. bir gün masaya çöktüm tel + estetik uygulama bi hesap çıktı ortaya. böyle alt alta topladım topladım ama en son sayıyı gözlerim kapalı yazdım kağıda. gözümü açtım. kağıda baktım. üstümde ne kadar var diye sağ elim cebime gitti. sigara paketi geldi elime. bi sigara yaktım. pederin mezuniyetimde anneme sigara için söylediği o söz geldi aklıma. annem karşılık olarak susmuştu, böyle biraz etrafa baktı düşündü ama diyecek bir şey bulamamıştı. peder, imanüel kant a, röne dekart a kitap yırttıracak o sözü söylemişti evet; ''içen de ölüyoo içmeyen de''
şimdi hesaba göre ben diş hekimine bu parayı bayılırsam, ömrümün geri kalanını zeytin peynir ekmek üçlüsüyle idame ettirmek zorunda kalıcam. hatta bazı zamanlar zeytin peyniri bile unut. sadece ekmek. peder haklıydı. ben de babam gibi düşünüyordum yani armut ağaca çok da uzak düşmemişti. zeytin yiyen de ölüyo yemeyen de. olm her şeyi geç annem cevap veremedi diyorum. düşün otuz senelik ev hanımı. sustu kadın. imkansız!
üç sene tel taktım. ama gri renkteki metal tellerden değil. tedaviye ekstradan bin tl daha bayılıp beyaz porselen takdırdım. konuştuğum çoğu kişi ben söyleyene kadar tel olduğunu farketmiyordu. allaşkına o gri renkli tenekeyi ağzınıza sokturmayın. tamam hadi ucuz diye taktırdınız uykulu gezmeyin lil wayne gibi görünüyorsunuz. evin içinde güneş gözlüğüyle dolaşan pigme orospu çocuğu ya.
şimdi ptt kapanmadan çıkmam gerek. geç kaldım. korkunuzu yenip gidin.
bir de onun adı dişçi değil. dişçi ne lan. simitçi gibi.
Arkadaş 1 aydır dişçiye gitmem lazım randevu alıyorum o gün gelince gidemiyorum kapıdan geri döndüğüm bile oldu yok daha giremedim içeri.
Nolcak bu böyle bilmiyorum.