"insanların baş derdi olan kötülüklerin biicik kesin kurtuluş yolu, kulların kendilerini tanrı'ya karşı daima suçlu bilerek başkalarına ne ceza vermeye, ne de onları düzeltmeye hakları olduğuna inanmalarıydı."
tarih kitabı olarak okullarda okutulabilecek bir turgut özakman yapıtı.
başucu kitaplarımdan. şu çılgın türklerden sonra yazılmıştır. ancak konu itibariyle çanakkale savaşını - 1915/1916 yıllarını - anlattığı için milli mücadeleden daha önceki bir dönemi anlatır.
çanakkaleyi tüm gerçekliğiyle, yiğidi öldürüp hakkını yemeden anlatan bir roman.
"çanakkalede adı geçen tek bir kahraman yoktu. orada savaşan herkez kahramandı."
1899 yılında yazılmış Lev Tolstoy'un mükemmel romanıdır. kitabın en çok etkilendiğim bölümünü hatırladığım kadarıyla şöyleydi:
isa'ya sordular en çok kimler tanrı'nın evinde rahat edecek.
isa bu soruya soruyu soran kişiyle arasına küçük bir çocuk alarak cevaplar.
her kim ki bu çocuk kadar saf olursa onlar tanrı'nın evinde rahat ederler.
her kim ki bu çocuğu üzerse onların boynuna kocaman bir değirmen taşı bağlayıp okyanusların en derin yerlerine gönderilmeli...
herkese renkli günler
Türklerin , tarihin en eski milletlerinden birinin , ateşten geçerek , kan içinde , bir daha uyumamak , benliğini unutmamak , kandırılmamak , sömürülmemek , ezilmemek , ölmemek üzere çığlık çığlığa dirilmesini anlatan şaheser. Kesinlikle okunmalı.
--spoiler--
dönemin hapishanelerine sağlam geçirmiş iktidara sağlam bir eleştiri yapmıştır. bir yandan da siyasidir yani. fakat romanın ana teması bir insanın iç hesaplaşmasını gün yüzüne vurmakta, mahvettiği bir kadın hayatını geri kazandırma kendini affettirme çabalarıdır.
--spoiler--
edit: bu arada 4-5 kişinin aklına tolstoy gelirken genelin aklına orhan gencebay gelmesi popüler kültürün bize oyunu değildir de nedir, ey sözlük ahalisi.
Gölgesi bir gülüş gibi
dolanıyor gecemizde,
sarıca bir yaprak gibi
gölgesi dingin, rüzgarlı.
Gecemizde bir doyulmaz
tütsü gibi ta derinden,
kanadıyla yüzümüzü
okşayan bir melekçe dost,
alnımıza düşüp sık sık
iri düş damlalarınca
yokluğu bir gülüş gibi
dolanıyor gecemizde
yarı aralık bir kapı
gerisindeki bir çift göz
ürkekliğiyle, yağmura
açılmış bir el ayası
gibi evecen, kuşkulu,
düşen yaş gibi kirpikten
bir bakışma arasında,
koyu kıvamlı bir şarap
akışıyla sürahiden,
alev alev, kızılca kor
baskınıyla bir sevdanın
uyanıyor ağzımızda
ruhu, bal renginde ruhu.