pek çok kez karşılaştığım ve gelişimini hayretler içine izlediğim olaydır.
daha çok küçüktük ve her zaman sokakta oynardık, şimdiki neslin aksine. bir komşumuz vardı, tonton teyze dedik. şişmandı ve felçliydi, zor yürürdü rahmetli. her arefe günü titreyen ellerini zemin kattaki balkonunda dışarı uzatarak bana seslenirdi. bakkala gidip nane likörü almamı isterdi. az çok bilirdim likörün alkollü olduğunu ama anlam veremezdim tabii. bu, her arefe yaşanan olay, tonton teyzenin ölümüne kadar sürdü. sonrada zihnimin tozlu köşelerinden birine kaldırıldı. ta ki yeni taşındığımız muhitte yaşanan ilk bayrama kadar.
yan komşuların yaşça bizimkilerden büyük olmasından dolayı bayramda onlara gidildi. oruçtan yeni çıkmışız. bayram sabahı namazdan gelip su böreğine saldırmışım, vücut daha kendini ayarlayamamış, elimi yüzümü ateş basmış, karnım tıka basa dolu. hoşgeldiniz beşgittinizden sonra ikram başladı. ne göreyim; küçücük bardakların içinde yeşil bir sıvı. ulan dedim bu nane likörü. önce rahmetli tonton teyze geldi aklıma. sonra ne alaka anlamadım ama dayak yediğim bir çocuk geldi gözümün önüne. sanırım iki hatıra aynı tozlu köşesindeydi zihnimin. en derin yerde! çocuğu yeniden unuttuktan sonra nefsi köreltmek için 1 ay oruç tutanlara ikram edilen alkolün ne anlama geldiğini düşündüm. lakin doğru düzgün bir cevap bulamadım. ama farkettiğim tek şey bu ikramın oruç tutmayanlar tarafından yapıldığıydı. bu durumu neye yorsam şaşırdım. orucun felsefesini bilmiyor desem bir türlü, ibadete saygı duymuyor desem bir türlü. en iyi ihtimalle ev sahibinin iyi niyetine verdim durumu.
ne diyelim beş parmağın beşi bir değilken her insan aynı olur mu...