Bir hadis-i şerif.Peygamber Efendimiz(as) ''din nasihattır/ samimiyettir'' buyurdular. Sahabiler ''kime karşı ya resulallah?'' diye sordular. O'da; ''Allah'a kitabına, peygamberine, müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara'' diye buyurdu. **
Allah resulü bir hadisinde ''insanlar helak oldu, alimler müstesna. Alimler de helak oldu, ilmiyle amel edenler müstesna. ilmiyle amel edenlerde helak oldu, ihlas sahipleri müstesna. Onlarda büyük bir tehlike içerisindeler'' buyururlar.
Yukarıdaki hadis ilk bakışta bizleri ürkütse de, aslında tam tersine bir ebeveyn koruması ve şefkati gibi yollarda takılıp kalmamamız için Efendimizin bizlere bir müjdesi ya da gösterdiği ufuk mahiyetinde uyarıdır. Çünkü hali hazırda etrafımızda tanık olduğumuz Allaha (celle celaluhu) ve Hazreti Muhammede (sallallahu aleyhi ve sellem) lakayd yaşama, bu haldeyken benim kalbim temiz gibi şeytan fısıltılarının kalbleri tedrici öldürmesi, biraz ilerde namaz ve oruç ile cenneti garanti etmiş edasıyla ben, ben deyip amellerini boşa çıkarma, daha ileride Rıza-i ilahi çizgisi dışına çıkma korkusu ile yaşamamanın sonucu, kazanma kuşağında kaybetme olacağından Efendimiz bizlere; dikkat edin! der gibi seslenmişdir. O (sallallahu aleyhi ve sellem), hep ümmetini dertlenmiş, Refik-i Ala saatine dek söylediklerini ilk kendi yaşamıştır.
Evet, Alim; Allahı bilen demektir. Aynı zamanda ilim yapan, kitap okuyan, hadiseleri yorumlayandır. ilk emir olan oku! buyruğunu; Kainat-Arz-insan alakasını okuyarak aklında tesbih çevirir gibi zihin fırtınası yapandır. Bir noktaya geldiğinde insanlar helak oldu deyip, bazen dedesi bazen annesi gibi tam bir teslim ve tevekkülle boyun eğendir. Çünkü Efendimiz Size koca karıların inandığı gibi inanmak düşer demişti. Belki dedesi, ninesi, annesi alim değildi ama bulundukları konumda Allaha ve Peygambere samimi olarak bağlıydılar. Duydukları bir ayet yada hadis için O söylediyse doğrudur demiş ve inanmışlardı.
Alimler müstesna. Kuran ve Hadis hıfzetmiş, esma ya vakıf olmuş. Bitti mi? Hayır. ilmiyle amel edenler müstesna. Bildiklerini yaşayabiliyor muydu? Gazali Hazretilerinin merkebinin heybesinde imam Hazretilerinin kitapları vardı ama merkebine hiçbir faydası olmadı. Allah; hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? derken alimin inancını ve inancın getirdiği ameli de nazara vermiştir. Bir kuş tek kanadı ile olduğu yerde döner durur ama bir gün bir atmaca saldırsa kaçamaz helak olur. iman bir kanat ise ibadet diğer kanattır. ilmiyle amel edenler de helak oldu. ihlas sahipleri müstesna. ilmiyle amel edenler, ilmi için hel min yezid yani daha yok mu? derken, ameli için de hep tetikte olup rıza dairesinden çıktım mı acaba? deyip murakabe içerisinde olmalı. Amelinde ihlas olmalı. Sen Allahı görmesen de O (celle celaluhu), seni görüyor deyip ibadet ve taatlarını sırf Allah rızası için yapmalı.
Onlar da büyük bir tehlike içindedirler. Başka bir yerde tir tir titremektedirler diye geçer. Yani devamlı bir korku içerisindeler darken Allaha olan saygıdan dolayı, Allahın kendilerine verilen nimetlere karşılık verememe ezikliğinden dolayı, Allahın sevgisine mazhar olup bunun karşılığını verememe durumunda olduklarından dolayıdır. Onlar ümit ve korku arasında yaşarlar ve bilirler ki, tek taraflı yaşama Allaha karşı saygısızlık ve güvensizlik. Buna bağlı olarak günah olduğunu, tevekkülsüzlüğün şirk olduğunu bilirler. Şimdi o zaman neden bu mertebede bile hala tehlike içindedirler.
Yukarıda saydığımız bütün nimetler Allahın dilemesi ile olur. Yani yaratması. Allah mülkünde istediği gibi tasarruf eder sırrınca, kulun cüzi iradesi, sebepleri yerine getirmesi ve dua ile sınırlı olup, Allahın yaratması olmazsa ya da murad-ı ilahi başka ise kula düşen yine rızadır. Mesela bazen bir kulun terakki etmemesi de ona bir rahmet vesilesi olabilir. Zira terakki etse ben oldum deyip yüksekten düşecek. Evet işte bu Allah dostları da bilirler ki; Kalbler Allahın elindedir. Başka bir açıdan Cibril (aleyhisselam), bir gün Efendimize; Sen gelene kadar ben kendi sonumdan emin değildim. Sen geldin Allah, benim için emin meleğimiz dedi. Ben o zaman rahatladım der. Daha başka bir açıdan, bir gün Aişe validemiz; Ya Rasullallah, geçmiş ve gelecek günahların bağışlanmışken, neden hala kendini heder edersin der, her gece sabahlara kadar namaz kılıyor diye Efendimiz; Şükreden kul olmayayım mı? der. Yani Allah; şükrederseniz, nimetlerimi arttırırım diyor. Demek ki, biz de peşin nimetlere şükrümüzü arttırmalıyız.
Evet biz kullara düşen, bulunduğumuz konumun hakkını verme çabası içinde olma fakat hiçbir zaman hakkını veremeyeceğimiz bilinciyle yaşama ve bundan dolayı amellerimizde sadece Rıza-i ilahi gözetmeliyiz.