Dünya ile olan neredeyse her türlü bağlantımızda dilin yeri öyle sağlamdır ki o olmadan hayatın nasıl olacağını tahmin etmek bir hayli zordur. Ya nesnelerin ismi olmasaydı? Ya soru sorma kalıplarımız, gerçekte olmayan olayları anlatma eklerimiz, yaşadıklarımızı ifade edebileceğimiz sözcükler olmasaydı? Biz hala düşünebilir miydik? Düşüncelerimiz nasıl şekillenirdi?
Dil olmadan düşünmenin mümkün olup olmadığının cevabı düşünceden kastımızın ne olduğuna bağlıdır. Dil olmadan izlenimleri, duyguları, sezgileri deneyimleyebilir miyiz? Evet, bunu yapabiliriz ancak bazıları da bunun tam tersini savunur. Ortada şöyle bir durumda da vardır ki ışık ve acı kelimeleri söylemek ve deneyimlemek ile ışık ve acı kavramlarını benimsemek arasında fark vardır. Birçoğuna göre düşünce özünde kavramları barındırır.
Birçok sanatçı ve bilim adamı çalışırkenki içsel süreçlerini anlattığında sorunları çözümlemek için kelimelere değil simgeye odaklandıklarını söylemektedir. Otistik yazar Temple Grandin, dilsel olarak değil de görsel olarak nasıl düşündüğünü anlatırken kavramların birer görüntü topluluğu olduğundan bahseder. Mesela ona göre kopek kavramı, bildiğim her kopek ile ayrılamayacak derecede bağlantılıdır. Video kütüphaneme daha fazla örnek eklerken gitgide büyüyen, neredeyse bugüne kadar gördüğüm her köpeğin görüntüsünün olduğu kartlar gibi. Tabi ki Grandin de dil biliyor ve kullanıyor. Bu yüzden düşüncelerinin ne denli etkilendiğini söylemek zor ancak tahmin edilebilir. Grandinin anlattığı gibi dili kullanamayan insanların varlığı da mevcut.
Sonradan dil ile bağlantısı kesilen, sağır ve dilsiz insanların dil ile etkileşimde oldukları zamana göre daha komplike düşündüklerine dair kanıtlar mevcuttur. Insanlar sonradan dili kullanmayı öğrendiklerinde ise sağırlar okulunda eğitim gördükten sonra dil-öncesi dönemdeki düşünceleri ortaya koyan 15 yaşındaki çocuğun 1836 yılında yazdıkları ile benzer deneyimler yaşadıklarını söylüyorlar:
belki de Ay beni çarpacaktı ve düşündüm ki annemle babam o kadar güçlüydü ki Ay'la savaşacaklardı; o başarısız olacaktı, ben de Ay'la dalga geçecektim.
Nikaragua gibi yerlerde kullanılan, dil modelleri olmadan sağır öğrenciler tarafından geliştirilen doğal işaret dilleri pratik problem çözümü ve duyusal etkinin oldukça ötesinde bir düşünme tarzı sergiler.
Ancak, dil olmadan düşünebilirmişiz gibi gözükse de, dil aracılığıyla mümkün olan belli başlı düşünme tarzları da vardır. Dil bize fikirleri düzeltebileceğimiz, yansıtabileceğimiz ve gözlem için kullanacağımız sembolleri verir. Başka türlü sahip olamayacağımız soyut akıl yürütmeyi sağlar. Filozof Peter Carruthers, düşüncelerimizi farkındalık bilincine taşıyan içsel, dilsel düşünme tarzının olduğunu savunmuştur. Dil olmadan belki düşünebiliriz ama düşündüğümüzü farkına varmamızı sağlayan şey dilin kendisidir.
zihnimizde bir şeyler kurarken veya bir cevap ararken beynimize "şöyle olsa , neden , ya şurdan şöyle vs" gibi soruları yönelttiğimizden aslında düşünürken de konuştuğumuzu ve bu nedenle de dilimizi kullandığımızı söyleyebiliriz fakat ilk insanları ele aldığımızda, bu duruma ters bir düşünce çıkıyor ortaya.
düşünebilme gibi bir özelliğimiz olurdu, ancak ifade kıtlığı diye tabir ettiğimiz sorunsalla karşı karşıya kalınırdı.
kişi nesne ve duyguların isimlerini bilmeden de nesnenin ne işe yaradıklarını ve nasıl kullanılacağını deneme yanılma yolu ile pekala öğrenir ve yaşama stilini buna göre düzenlerdi ancak dilin olmaması ifade kıtlığının yanı sıra düşünce kıtlığına da neden olurdu çünkü beyin bir süre sonra ifadeyi alamadığı için ve aynı neslin üyelerine kendine kanıtlayamadığı için keşfetme arzusu ortadan yok olurdu. örnek vermek gerekirse ve bunu kendi ülkemizde doğu ve batıyı görebiliriz. şimdi biraz düşününce aslında hissedip ifade edemediğimiz duygularda vardır.
Düşünmek için dile ihtiyaç yok ama nesneleri adlandırmak ve anlamlandırmak için dil var olmalıdır. Düşünmek sadece kelimelerle olmazki insan ismini bilmediği bir nesneyi sadece hayal de edebilir. ilk insanları temel alabiliriz mesela bu başlığa. Onlarında anlaşmak için bir lisanları yoktu peki ne yaptılar. Beden dillerini kullandılar duvarlara resimler çizdiler kısacası dil önemli fakat olmasada düşünmemize engel olamaz.
Dünya tarihinde araştırmalara göre binlerce dilin var olduğu ve bu dillerin gökten zembille inmediğine göre düşünebilmenin kanıtı olduğu hadi bunu da geçtim işitme engelli insanların da yaşadığını,okuduğunu,çalıştığını yani insan beyninin nekadar yaratıcı olduğu olduğunu düşünemeyecek kadar saçma oluşturulmuş bir başlıktır.Marifet konuşmakta değil akılda olduğunu yok sayan saçma bir başlık.
dili olan dilsiz olanı düşünebiliyorsa tünelin ucu homo erectus çıkıyor amk.
hatta burdan iyiden jura ya filan geçeriz. jeoloji biliminin el verdiğince, minnak hücrelilerle kariılaşırmışız.
ne güleriz di mi?
şaka makak, düşünmeseydik burada olmazdık.
ha bide;
bazen bazı insan gruplarından, daha iyi düşünen hayvanlar var.
yunus, bülbül, ve balık, ayhan gibi.
düşünürdük, düşünürdük.
kafana takma.
sen dersini (dersine de olabilir) çalış.
Düşünemezdik, zira ismi düşünce olmazdı. Düşüncelerden bahsettiklerimiz aslında sembolikleştirilebilmiş gerçeklerdir. Ancak gerçeğin sembolikleşmesi gerçeği saptırır. Yani hiç bir zaman tam olarak gerçeğe dokunamıyoruz. Bunun düşünceyle olan ilgisi ifade edemeyeceğimiz, bir ötekine anlatamayacağımız bir düşünceyi neden düşünelim ? Düşünceler, sembolikleşmediği halleriyle çoğunlukla his sınırını aşamayacaklardı ve sadece fiziksel karşılıkları olan şeyler olarak kalacaklardı. Fakat simgesel evreye giren bir çocuğun bu hislerin önüne yavaş yavaş sembolikleştirebilme kapasitesini de eklediğini biliyoruz.
ibni sina nın boşluktaki adam tasvirine göre; herhangi bir uzayda boşluğa doğan ve hiç bir varlığa temas etmeden organlarının dahi bilincinde olmayan bir insan kendi varlığının bilincinde, idrakindedir.
Düşünme dilden önce gelir. Bilakis dilin sınırlarını belirleyen pek çok çevresel ve içsel unsur vardır ama düşüncenin sınırları yoktur. Düşünce dile döküldüğü anda sınırları belirlenmiş olur.
Zengin bir dilin düşüncenin muğlaklığına büyük bir katkısı olduğu yadsınamaz elbette fakat; diller ilkin düşünmenin yani bilim ve sanatın zayıfladığı toplumlarda zayıflamaya başlar. Büyük düşünürlerin ve filozofların kendi sözcüklerini veya söz öbeklerini inşa etmeleri bunun en büyük göstergesi değil midir?
dil değil de karmaşık şeyleri düşünmek için kelimeler gereklidir.
doğada iletişim kurmak için ses çıkartma yeteneği gelişmeyen hayvanlar bile iyiyi kötüyü ayırt edebilmek için ilkel de olsa düşünür. sistematik bi düşünce değildir ama yararı olmayan çiçekleri, meyveleri, ağaçları zarar veren rakip canlıları ayırt etmek, kısaca hayatta kalmak için anlık düşünürler.
tabi burdaki tartışma hayatta kalma yarışındaki ilkel düşüncelerden ziyade soyut düşünme. soyut düşünceler için kelimeler şart. hatta kavram olan çoğu şeyi açarken bile zorlanırız.