1925' te Kafka' nın yakın arkadaşı Max Brod tarafından yayımlanmış kitaptır. Olay Josef K'nın durduk yere davalık olmasıyla başlar. ilk şaka sanar fakat daha sonra ciddiyetini anlar. Olaylar silsilesi gerçekleşir. Dava yakınındaki herkes tarafından bilinir. iş yerindeki işleyiş, hoşlandığı bayanlar, amcası, ressam, katedral rahip bölümü, avukat, yargıç, fabrikatör gibi insanın kafasında done' ler bırakan kişilerle ile olayları harmanlar.
Bu kişilere dikkat. kalkıp 2 esnaf, 3 öğretmen falan koymamış. Her daldan farklı kişiler. Kafka' nın derdi kendi davası değil. Belkide o dava yoktur. Okuyunca görürsünüz.
Kısaca kafka diyor ki her şey olacağına varır :d Takıntı yapmayın, kasmayın bu kadar.
(bkz: dava)
-çünkü savunma, yasaca izin verilen değil, yalnızca hoşgörüyle karşılanan bir yoldu ve yasanın ilgili bölümünden en azından hoşgörünün yorumlanabilip yorumlanamayacağı bile tartışmalıydı.
kafka'nın hayata dair eleştirisi olarak nitelendirebileceğimiz eseri. okurken bir gerilim hali içinde olunsa da josef k. ilk davasında belirttiği gibi "bunu sadece kendi davam için değil hepiniz için yapıyorum" der. burada aslında herkesin bu davadan muzdarip olduğunu, bu davanın kendi hayatlarımız olduğunun ilk işaretini verir. romanda bir diğer dikkat edilmesi gereken kısımsa katedralde bölümünde rahibin k.'ya en sonda söylediği "mahkeme senden hiçbir şey istemiyor. geldiğin zaman seni içine kabul ediyor, gittiğin zaman da seni hemen serbest bırakıyor." cümlesi olmalı. kendi davalarımızda yargılanmak istediğimiz sürece yargılandığımızı varsaymamız isteniyor. bu tamamen kendi davamızı ne ölçüde kafamıza taktığımıza bağlı bir durum. josef k.'nın ilk baştaki hali gibi mahkemeyi umursamadığımız sürece kendimizi sürüncemede bırakabiliriz ya da romandaki gibi zaman geçtikçe mahkemenin bir takıntı haline gelmesiyle hayatımızın her yerinde mahkemeyle ilgili bir şeyler bulabiliriz. bu da tamamen kişiye bağlı bir durum.
tipik kafka romanı. soyut düşüncelere, ani değişimlere büyük anlamlar yüklediği enfes yapıtı. josef'in yaşadığı içsel karanlık okurken okuyucuya da öyle bir temas eder ki; kendinizi de o labirentlerde, o yüksek tavanlı odalarda, havasız koridorlarda bulursunuz. bir yandan ilk soruşturmadaki josef'e sinir olurken, bir yandan da ne yapsa kar etmez nasılsa diye düşünürsünüz. kitap bir noktadan sonra suçun ne olduğunu, ortaya çıkıp çıkmayacağını unutturur zaten. ve sonunda ölümüyle ""oh be! kurtuldu" dersiniz.
Kafka'nın tamamlanmamış yapıtlarından biridir. Fakat bıraktığı notlarıyla birlikte, tamamlanmamış bölümlerle, ölümünden sonra arkadaşı Max Brod tarafından yayımlanır. Roman absürd gerçekleri sembolik olarak anlatmasıyla şaşırtıcı bir nitelik taşır. Konusuysa, Josef K. isimli birisi uyandığından bilmediği bir suç yüzünden tutuklanmıştır ve normal hayatı devam edecek olsa bile davası sürecektir. Başta bunu şaka sansa bile zamanla ciddiyeti fark edecek ve kendisi hariç herkesin, neyle suçlandığını bildiğini anlayacaktır.
Ayrıca 1962'de Orson Welles tarafından filme uyarlanmıştır.
--spoiler--
Siz savaşmak zorunda olduğum toplumdansınız, ama o toplumun içinde kendinizi çok iyi hissediyorsunuz.
Yaşam daha başından kaybedilmiş bir savaştır.
--spoiler--
kitabın arkasındaki notta şöyle der:
insan insanın korkusu olarak kaldığı sürece. bu eser güncelliğini hiç yitirmeyecektir. dava, insanoğlunun kuşatılmışlığının yazgıya dönüşmesinin öyküsüdür.
josef k. sanıktır ama neyle suçlandığını bilmez. kendini savunmak ister ama niçin bilmez. avukatlar davasını çok zor bulur ama niçin bilmez. tabi bu arada günlük rutinlerini aksatmadan yapar. (gazetesini okumayı ihmal etmez) sonra yargılanır ama mahkeme salonu çok loştur, fazla bir şey anlamaz. sadece mahkum edildiğini farkeder ama ne cezaya çarptırıldığını bilmez, aslında pek merak dahi etmez. ölmeden önce ''bir köpek gibi'' der sadece. dava bir sorunu ortaya koyar ama çözüm için hiçbir öneri sunmaz.
insanda yarattığı en büyük duygu "çaresizlik" olan, alegorik anlatımının sırrına pek eremediğim bir kafka romanı. başyapıtı kabul edilir, lakin bir dönüşüm değildir.
franz kafka'nın çok derin içerikli bir romanıdır. benim de şimdiye kadar okuduğum en karışık şey. roman üst düzey bir banka memuru olan joseph k'in uyandığında odasında iki memurun kendisine suçlu olduğunu söylemeleriyle başlıyor. kafka'nın anlattığı şey farklı anlamlara çekilebilir sanırım ama benim anladığım mana çok oturaklı göründü. metaforları bu kadar abartıp konudan da kopmamak büyük yetenek valla.
belirli bir yaşta yaşadığı bir olay , insanı hayatın anlamını bulmaya (dolaylı da olsa mutluluğu bulmaya) iter. daha sonra işinize mani olmaz ama asla kafası eskisi kadar rahat etmez. herkeste , her şeyde onu arar, her olayı ona yorar. peki o bahsettiğim şey nedir? dava. dava nedir? dava ; hayatın anlamını sorgulama çabası , mutluluğu arama uğraşıdır. suçunun ne olduğunu bilmemek de hayatın anlamını , yaşam amacını bilmemek.
dava , sonuçta bir "suç davası" imiş. öyleyse söylenmeyen suç da "düşünmek" olsa gerek. "ilk dilekçe" -bizim açımızdan hayatı yorumlamaya dair ilk fikir- çok önemli ama çoğu zaman hiç okunmaz bile. (bkz: değişkenlik)
hayat yolunda 3 ihtimal var: 1. gerçek anlamda aklanma: hayatın anlamını çözen çok az kişi var imiş. Söylentiler , efsane gibi bir şey. Büyük ihtimalle tarihteki bazı önemli karakterlere ithafen söylenmiş. 2. şartlı(görünüşte) aklanma: ilk zamanlar bir şeylere çok kafa yorup , kendince bir kalıpta hayatı yorumlayıp , ömür boyu her hareketi o kalıba uydurmaya çalışmak. Zaten kafkanın da dediği gibi uymayan ilk harekette -ya bir kaç saat ya da seneler sonra- kafasındakiler yıkılıp baştan bir savunma(fikir) oluşturmak zorunda kalırlar. 3. sürüncemede bırakma: hayat boyu bir arayış içinde olan. sürüncemede bırakanlar , ömrünün sonuna kadar kafasında soruyla yaşar giderler.
Joseph k. , çeşitli alanlarda kişilerle konuşarak davasında ilerleme kaydetmek için uğraşıp durur. amca , dayakçı , avukat , hizmetçi , mübaşir , fabrikatör , ressam ve son olarak en önemlisi rahip. yani sanatdan dine kadar hayatın her alanında bir anlam arıyor. jim jarmusch'un limits of controlündeki sahnelerin daha alengirlisi gibi. ama onlar da işin içinde olmalarına rağmen aslından bihaber kişiler. genelde de kadınlardan bu konuda yardım teklifleri almıştır. hiçbirinde avuntu bulamayınca depresyon ve the end.
ilk mahkemede "ben başkaları için burdayım , kendim için değil" diyerek olaylara dışarıdan bakan insan sonunda ne hale geliyor. davasıyla yakından ilgilenenlerin bitkinliği ve hayattan kopukluğu... ahanda kafkaesk dedikleri şey... fena bir şey.
tüccar block'un zamanla avukatın köpeği olması , bariz hayatın anlamını vereceğini söyleyen kişinin bu dünyada kölesi olma meselesi...üstelik çözümün ondan gelmeyeceğini anlayıp gizlice başkalarından da yardım istemesine rağmen.
yargıçların portreleri: (bize) belli yargılarda bulunanların da aslında özel bir tarafları olmayan , bir şeyden habersiz , ufak tefek ama kendilerini olduğundan büyük göstermeye çalışan kişiler olmaları. gelgelelim toplum içinde hep yüksek yerlerde olmaları (çatı katları , kürsü) onların söylediklerini biraz önemli kılıyor tabi. sorgu yargıçlarının yani yargılarının çıplak kadın kitapları vs olması. herkesin kendince bir doğru bulduğu , mantık yürüttüğü ortam durulamayacak kadar bunaltıcıdır. yargılananların genelde önemli insanlar olması da öenmli tabi. alt seviye insanlar hengameden kafayı kaldırıp hayatı pek sorgulama fırsatı bulamıyorlar demek istiyor reis. haksız da değil. yeterince işin içinde olanların ağız şeklinden(yani konuşmalarından) suçlu bulunacağını (yani çıkmaza girip hayattan kopacağını) anlıyorlar.
herkesin uzlaşmacı olmasını tavsiye etmesine rağmen hizmetçi kızın dediği gibi K'nın sorunu kararlılığı ve inatçılığıydı. kesin sonuçlar istiyordu. gelgelelim bu da takıntı haline gelip onu bitirdi.
Gelelim kıssadan hisseciğimize. yasa kapısı ve bekçi anektoduna göre herkesin hayat yolu(kader-ömür) ve hayatın anlamını bulma çabası farklıdır. çünkü yasanın kapısı hep açık , gözümüzün önünde ve tek bir kişi için yapılmıştır. adam yaşlandıkça gördüğünü/anladığını sanar ama zamanı gelmiştir bile. bekçi ise hayatın ta kendisi olmalı. hem onu destekliyor , yardım ve hizmet ediyor hem de engelliyor. bekçi , adamdan fazla kapıda bekliyor onunla birlikte. kapıya gelene kadarki zaman da bu konularda düşünmeye başlayana kadarki geçen yıllardır. adam gidince kapı da kapanıyor.
kitabın betimlemeler de bir acayip. misal k'in o anki halet-i ruhiyesini anlatışına bakar mısınız :
--spoiler--
kendini ancak yabancı bir ülkede alt düzeyde kişilerle konuşan , kendisine ait ne varsa kendinde tutan , başkalarının yararlarından umursamazlıkla söz eden , böylece onları kendi gözünde yükselten ama istediği anda da bırakıp düşmelerini izleyebilecek bir insanın hissedebileceği kadar özgür hissetmekteydi.
--spoiler--
velhasıl-ı kelam bağzı şeylerin davası olmaz. * ama çok da şey katar size , eğer bitirebilirseniz. işte bunlar hep kafka...
Dönüşüm' den sonra okuduğum ikinci kafka romanıdır. Kafka' nın kasvetli romanlarından birisidir , bu romanını sevdiği kadından ayrıldıktan sonra kaleme almış ve beş ayda tamamlamıştır. Ayrıca romanın filmi de mevcuttur, Orson Welles tarafından beyaz perdeye aktarılmıştır.
-Spoiler-
Kitabı tamamen anladığım söylenemez zaten net bir konu da yok, davanın konusu da belli deil sonunda Joseph K. Nın kimler tarafından öldürüldüğü de belli deil. Fakat anlatılan ve yaşanan olaylar günümüzle bire bir uyuşmaktadır, günümüz Türkiye'sinde Ergenekon, balyoz adlı sözde davalarda da aynı durumlar sözkonusudur. gerçekten de günümüz korku çağını o dönemde çok iyi kaleme almıştır. Ayrıca son sayfalardaki katedralde rahiple yapılan bir öykü üzerine konuşma kafka zekasını yansıtıyor. Gerçekten Mükemmel bir bölümdü, hiçbirşey için deilse bile o bölüm için kesinlikle okunmasını öneriyorum.
orjinal ismi der prozess olan bir kafka yapıtı. ama ansiklopediler için tek satırlık objektif bir bilgi gibi bahsetmesi kolay olan bu kitap özünde çok daha fazlası.
yüzeysel bakarsak neden tutuklandığını bilmeyen bir adamın sinir bozucu öyküsü diyebiliriz.
fakat alegorik bir eser olarak baktığımızda 'K' denen ana karakter neyi simgelemektedir? dava aslında insan hayatına 1-0 yenik başlamanın öyküsü olabilir mi? belki de doğduğumuz günün aslında ölüme doğru geri sayım olması ve hepimizin bu ortak kader karşısında elinden hiçbir şey gelmemesidir anlatılan. hepimiz aslında idama mahkum suçlular değil miyiz? tek farkımız neden suçlandığımızı ve mahkum olduğumuzu, ne zaman cezamızın infaz edileceğini bilmememiz. ve aslında tüm zamanımızı bu soruları yanıtlamak için harcarken idam günümüzün gelip çatması.
kafka'nın eşsiz eseridir. ilk olarak beynime zulüm edercesine lise yıllarında okumuştum. okumamla birlikte "ne demiş lan bu?" tepkisini vermem de gecikmedi. ama sonraları tekrar okuyunca kafka'nın gözümdeki puanı bir hayli yukarılara fırladı.
okunmaya başlandığında, pekçok yazar ve sanatçıyı cezbeden; "ilk bakışta anlaşılamama sevdası" sarar okuyucu bedenini. ne ki, olayı topyekün, kavranmaya başlandığında, hikaye tad vermeye başlar.
kafkanın temel nüanslarından olan, "sabah uyandığında, kendini farklı bir halde bulma trajedisi" yine başrolde. bu kez de, "dönüşüm" de olduğu gibi böceğe dönüşmeye benzer halde; baş karakter sabah kendisini tutuklanmış olarak, zanlı konumunda bulur. bu andan itibaren, bir koşuşturmaca başlar. zaten, romanın "bayağı" noktası sayılabilecek, bir türlü davayı bildirmeme kıllığı, burdan itibaren start alır. karakter sorgulandıkça, yanlış demeçler vermeye, sorgulayıcıların eline kozlar vermeye başlayacaktır.
ne yargıçlar davaya dair done verir, ne çevredeki insanlar.. bir gerçek varsa, o da karakterimizin fena bir davada yargılanacağıdır. kadınların karşısına çıkışı, (cinsellik sınması) kuzeni ve amcasının baskıları (aile darlığı) ee bir de, iş yoğunluğu davanın incelenmesini zorlaştırıcı etmenlerdir, karakterimiz için.
aslında, tüm bu sürüncemede kalan süre zarfı, emilie durkheim'in değindiği; "güzel bir niyetle başlasa da, tembel ve hantal hale bürünmüştür" dediği, bürokrasi kavramını inceden yerer. bu tıkanıklık, karakterin kendisini ifade edebilme yetisini de, her geçen gün tüketir.
roman bireyin yaşadığı çevrede, aslen yapayalnız olduğunu, davanın kurallarını araştırmak isteyişinin bile engellenmesinin buna işaret gösterilmesini, nihayetinde ise, işlemediği suçu kabullenip cezayı beklemeye almasını konu alması hasebiyle, manidardır.
Franz Kafka eseridir. Aslında ortada gerçek bir dava da yoktur. Kafka' nın burada anlatmak istediği Bay K. zaten yaşam ya da dünya tarafından tutuklanmış; fakat bunun bilincine hiçbir zaman varamamış olmasıdır.
sıradan bir kurguya sahip olduğunu düşünerek okumaya başladığınız, vay amına koyim ne oluyor lan diye devam ettiğiniz, kafanıza balyoz gibi inen bir sürü kallavi cümleden sonra hassiktir dediğiniz bir eserdir. kafka'nın özel biri olduğu benim keşfim değil ancak kafka'yı okuduktan sonra hissetiklerimin hepsi benim.
kafka'nın davası... kanaatimce sisteme bir başkaldırı olan bu kitapta insanların varolan sistem içersinde bir nevi tutukluluk halinde olduklarını, bu tutukluluk halinden kaçmanın ya da kurtulmanın mümkün olmadğını, ancak zamanla bu duruma alışılabileceğini anlatmaktadır. bu tutukluluk hali öyle bir haldir ki zamanla insanın her yanına kaplar, önceleri sadece bir düşünce olan bu şey, zamanla adeta bir zahire dönüşerek insanı kıpırdıyamaz hale getirir ve her birey bu zahirin (sistemin) kölesi haline gelir.
işte kafka, bireyin özgür yaşama hakkını elinden alan ve onu köleleştiren bu sistemin içersinde bireyin sonuçsuz, çaresiz çırpınışını anlatmaktadır.
'bu lanet dünyada, ben de böyle kıstırılmış hissediyorum' dedirten muhteşem bir kafka eseri. oğuz atay'ın tutunamayanlar romanının esin kaynağı*. edebiyat severler max brod'a şükranlarını sunar.
papaz il katedralde olan dialoglarıyla insanı kitap bitince şoke eden kitaptır. dünyanın en iyi yazarının en iyi kitabıdır. aşağıdaki spoiler lar kitabın en önemli kesitlerinden bir kısmıdır. özellikle 1 ve 3 teki spoilerlar ile yarım yarım yaran kitaptır, ölmeden önce mutlak okunasıdır.
--spoiler--
1- senden neden bir şey isteyeyim. mahkeme senden hiçbir şey istemez. geldiğin taktirde seni kabul eder ve gittiğin zaman da bırakır.
2- her şeyi doğru saymak diye bir zorunluluk yok, sadece her şeyi gerekli sayma zorunluluğu vardır.
3- kimdi bu? bir dost mu? bir iyi insan mı? ilgilenen biri mi? yardım etmeyen biri mi? tek bir kişi miydi? hepsi miydiler? hala yardım var mıydı? unutulan itirazlar var mıydı? vardı hiç kuşkusuz. mantık her ne kadar sarsılmaz ise de, yaşamak isteyen bir insana karşı koyamazdı. hiçbir zaman görmediği yargıç nerdeydi? asla ulaşamadığı yüksek mahkeme nerdeydi?
4- hep dünyaya 20 elle atılmak istedim ve üstelik amacımda onaylanabilir gibi değildi. bu yanlıştı; şimdi bir yıllık davanın bile bana bir şey öğretemediğini mi göstermeliyim?
ntv yayınları tarafından çizgi roman olarak hazırlanmış ve uygun bir paraya satışa çıkarılmış.
okuması zor olan bir kitabı 100 sayfa kadar bir çizgi roman haline dönüştürmek çok akıllıca ve güzel olmuş.
ntv yayınlarının "sıkıysa şimdi okumayın" mottosuyla çizgi romanlaştırdığı dünya klasiklerini okumak istemiştim, geçen hafta istiklal'e inince fırsat bu fırsat bi' yerden başlayayım dedim ve kafka'nın dava'sını aldım...
kendisi de bir memur olan kafka'nın çizdiği dünya, gerçek dünyasına eşdeğer. öyle ki, biraz fantastiğe de kaçarak yer yer abartılarla resmetmiş danışıklı dövüşün oynandığı dünyayı...
bay k, kendi halinde bir memurken bir sabah odası basılır... çalıştığı yerden tanıdığı iki adam, suçlu bulunduğuna dair bir şeyler söylerler, ancak net değildir hiçbir şey... bay k'nın kafası karışır... ve suçlaması olmayan davanın duruşmasına çağrılır...
dünya gözüne bir başka geliyordur artık. öyle ya, kendi halinde bir vatandaşken nereden çıkmıştır bu "dava"? mahkeme de bildiği mahkemelerden değildir üstelik, duruşmaya çıkınca anlar. ve itirazlarına başlar... avukat tutmayacağını bildirir ancak savunmasını yapabilmek için neyle suçlandığını da bilmesi gerekmektedir?
amcası ise, tam tersini düşünür... bu tarz "dava"ların adamı bir avukat arkadaşını tutar... ancak bay k'nın gördüğü gerçekler, avukatın müvekkillerini uşak gibi kullanması ve çözmüş olduğu bir tek "dava"nın olmaması, tekrar başa döndürür suçu söylenmeyen suçlumuzu...
ancak bu, bay k'nın boş durduğu anlamına gelmemektedir... sorgu yargıcını kandırabilmek için çevresindeki bir takım hizmetçi kızları veya başka kızları ayartmaktadır... suçu olmayan bir davayı çözebilmek için aşk suçları işler... sonrasında yolu bir kiliseye düşen bay k, adalet ve esaret, kanun ve uygulanması yönünde hayat dersi niteliği taşıyan şeyler dinler sırf kendisi için tahsis edilmiş papazdan...
son ise tam bir süpriz. açıkcası kafka, sonu sırf kitabın üzerinde düşünebilelim diye çok vurucu yapmış... karmaşık bir kitap, zira günlük hayatta pek sorgulamadığımız ve zaman zaman soyut kabul ettiğimiz kavramlar üzerinde dönüp duruyor... ve cidden sağlam salvolar atıyor, sağlam kroşeler... nakavt edemese bile, bay k'nın nezdinde kafka, puanla bu oyunu kazanıyor...
not:
iki usta: montellier mairowitz
'dava'nın çizgi romana uyarlama süreciyle ilgili iki önemli ustadan bahsetmek gerekiyor. ilki fransız sanatçı chantal montellier, diğeri ise bir kafka uzmanı david zane mairowitz.
chantal montellier fransa'nın önde gelen "bande dessinée" sanatçılarından. bir ressam ve öğretmenken karikatürist ve çizer olmak için "güzel sanatlar" kariyerini bırakan chantal montelliernin eserleri le monde, l'humanité, france nouvelle ve l'unité de dahil olmak üzere birçok gazetede yer buldu. chantal montellier fransada yaşıyor ve çalışıyor.
yazar david zane mairowitz ise aynı zamanda oyun yazarı, radyo yönetmeni ve çevirmen. 40 yıldır profesyonel olarak bağımsız yazarlık yapan mairowitz'in, 'introducing kafka' (roger crumb ile birlikte), 'introducing camus' ve 'wilhelm reich for beginners' da dahil olmak üzere birçok kitabı bulunuyor. tiyatro oyunları arasında kafkanın 'dava'sının eleştirmenlerden övgü almış bir uyarlaması da var. yazıları harper's, vogue, plays and players, village voice, the progressive ve sunday timesda yayımlandı. son 25 yıl boyunca 20den fazla ülkede ve bbc için radyo oyunları ve belgeseller yaptı ve çok sayıda uluslararası radyo ödülü aldı. david zane mariowitz fransada yaşıyor ve çalışıyor.